Bu sebeple ilk derece mahkemesince usuli kazanılmış hakka aykırı şekilde davalı-davacı kadın yararına aylık 350 Türk lirası yoksulluk nafakasına ve 5.000 Türk lirası maddi tazminata hükmedilmesi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir. 3-Davacı-davalı erkeğin ilk boşanma davasını açarak boşanma sebebi yaratma ve birlikte yaşamaktan kaçınma şeklinde gerçekleşen kusurlu davranışları davalı-davacı kadının kişilik haklarına saldırı teşkil etmemektedir. Türk Medeni Kanunu'nun 174/2. maddesinde düzenlenen manevi tazminatın koşulları oluşmamıştır. O halde, davalı-davacı kadının manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması yerinde olmayıp bozmayı gerektirmiştir....
Fiili ayrılık nedenine dayalı bu boşanma davasında boşanma kararı için kusur araştırılması gerekmez. Kusur, boşanmanın eki olan nafaka ve tazminat taleplerinin değerlendirilmesinde bir unsur olarak araştırılması gerekir....
Asıl dava, TMK’nın 166/4. maddesi gereğince fiili ayrılığa dayalı boşanma veya TMK'nın 166/1 maddesi uyarınca evlilk birliğinin temelden sarsılmasına dayalı boşanma, karşı dava ise TMK'nın 163. maddesi uyarınca haysiyetsiz hayat sürme, TMK'nın 166/1. maddesi gereğince evlilik birliğinin temelden sarsılması nedenine dayalı boşanma ve fer'ilerine ilişkindir....
anlaşılacağı üzere davacı Hülya İke' nin 20.06.2018 tarihinde boşanma davası açtığını, davacının boşanma davası açılmadan iki ay önce yani 2018 yılı Nisan ayında müşterek evden ayrıldığını, bu aşamadan sonra tarafların ekonomik ve fiili birlikteliklerinin bulunmadığını, birlikte yaşadıkları sırada çekilen kredinin taksidinin de 2019 yılı Temmuz ayında bittiğini, müvekkilinin Temmuz ayında ödemesi bitecek olan krediyi ödemeyi kabul ve taahhüt ettiğini ve buna göre ödemelerini yaptığını, ödemeye ilişkin dekontları dilekçe ekinde sunduklarını, davacının müşterek haneden ayrıldıktan sonra yeni bir kredi çekip çekmediğinin ise protokol tarihinde müvekkili tarafından bilinmediğini, nitekim icra dosyasına sunulan “kredi ödeme planı” incelendiğinde de görüleceği üzere bu kredinin müvekkilin bilgisi dışında protokol görüşmeleri sırasında kötü niyetli olarak çekildiğinin anlaşıldığını, davacının takip dayanağının açık ve net olmadığını, bu nedenle öncelikle Yapı Kredi Bankası’ndan takip dayanağı...
Aile Mahkemesi'nde açılan boşanma davası, ikinci davanın ise, eş T3 tarafından Trabzon Aile Mahkemesinde açılan boşanma davası olduğu görülmüştür. İlk derece mahkemesinin kararda gerekçe belirtmesi nedeni ile davacının bu yöndeki istinaf talebinin reddine karar verilmiştir. Ayrı yargı çevrelerinde yer alan, aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde açılmış olan davaların "bağlantı" sebebiyle birleştirilmesine, talep halinde ikinci davanın açıldığı mahkemece karar verilir (HMK m. 166/2). Birinci davanın açıldığı mahkeme, birleştirme kararı ile bağlıdır. Buna göre ayrı yargı çevrelerinde yer alan aynı düzeydeki hukuk mahkemelerinde açılmış olan davaların bağlantı sebebiyle birleştirilebilmesi için bu yönde bir talebin olması zorunludur (HMK.md. 166/2). Talep olmadan kendiliğinden ayrı yargı çevrelerindeki davaların birleştirilmesine karar verilemez....
Değerli çoğunluğun evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebiyle de (TMK. m. 166 f. I-II) boşanma davası açıldığı yönündeki görüşüne katılmıyorum. Yerel mahkeme de aynı düşüncededir. Nitekim hem kısa kararda hem de gerekçeli kararda tarafların TMK m. 163 hükmü gereğince boşanmasına karar verilmiş olup hüküm davacı tarafından da temyiz edilmemiştir. Dava iki ayrı boşanma sebebiyle açılmışsa her bir dava hakkında ayrı ayrı karar oluşturulması gerekmektedir. Oysa davacı suç işleme sebebiyle boşanma (TMK m. 163) davası açmış olup bu sebeple boşanmaya karar verilmiştir. Değerli çoğunluk iki ayrı sebeple boşanma davası açıldığı düşüncesinde ise evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebiyle de (TMK. m. 166 f. I-II) boşanma davası hakkında olumlu ya da olumsuz karar verilmemesini tenkit etmesi gerekirdi. Dava “Suç işleme sebebiyle boşanma (TMK m. 163)” davası olduğuna göre ceza davasının sonucu beklenmeli midir?...
Dava evlilik birliğinin temelinden sarsılması hukuki sebebine dayalı boşanma davasıdır (TMK m.166/1). Davacı erkek evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebep olan olaylarda davalı kadının kusurlarını ispat etmekle mükelleftir. Her ne kadar ilk derece mahkemesince davalı kadına, ortak konutu terk ederek birlik görevlerini yerine getirmediği kusuru yüklenmişse de, fiili ayrılık tek başına boşanma sebebi olmadığı gibi ortada terk hukuki nedenine (TMK. md. 164) dayalı bir dava da bulunmamaktadır. Türk Medeni Kanunu'nun 166/1-2. maddesi uyarınca; boşanma kararı verilebilmesi için evlilik birliğinin, ortak hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenmeyecek derecede temelinden sarsıldığının sabit olması gerekir. Açıklanan sebeplerle davalı kadının boşanmaya sebebiyet veren kusurlu bir davranışı ispatlanamadığından, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmiş olması doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir....
Bugün dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü: 1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle, hükmün gerekçesinin son paragrafının dosya içeriği ile bağdaşmadığı görülmekte ise de, davanın reddine karar verilmiş olup, gerekçedeki uyumsuzluğun sonuca etkili olmadığının anlaşılmasına göre davacı kocanın aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir. 2-Davalı kadının usulüne uygun Türk Medeni Kanununun 197. maddesine dayalı olarak bir nafaka davası bulunmadığı gibi kocanın boşanma davasının da reddine karar verildiğine göre, boşanma davası içerisinde Türk Medeni Kanununun 169. maddesi uyarınca davalı kadın yararına hükmedilen tedbir nafakasının kararın kesinleşme tarihine kadar devamına karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde boşanma davasının reddine ilişkin karar kesinleştikten sonra da fiili ayrılık süresince devamına karar verilmesi doğru değildir....
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi DAVA TÜRÜ : Boşanma Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü: Mahkemece kısa kararda "tarafların şiddetli geçimsizlik ve fiili ayrılık sebebiyle boşanmalarına" karar verildiği halde, gerekçeli kararda "Türk Medeni Kanununun 166/son maddesi gereğince boşanmalarına" dair hüküm kurularak kısa kararla gerekçeli karar arasında çelişki yaratılmıştır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 294/3. maddesi uyarınca, hükmün tefhimi, her halde hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur. Gerekçeli karar, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz. (HMK m. 298/2) Buna göre, tefhim edilen hüküm sonucu yanlış da olsa, gerekçeli kararın, tefhim edilen hüküm sonucuna uygun düzenlenmesi gerekmektedir....
Bu kapsamda Dairemizce yapılan değerlendirmede: Davacı erkeğin TMK’nın 166/son maddesine dayalı olarak açtığı boşanma davasında ilk derece mahkemesince verilen 11/12/2018 tarihli boşanma hükmü taraflarca istinaf edilmeyerek 22/05/2019 tarihinde kesinleşmiş ve yanlar arasındaki evlilik birliği bu tarih itibariyle sona ermiş olduğundan, boşanma yönünden karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Eldeki dava eylemli ayrılık nedeniyle boşanma davasıdır. Fiili ayrılık nedenine dayalı bu boşanma davasında boşanma kararı verilebilmesi için kusur araştırılması gerekmez ise de, boşanmanın eki olan nafaka ve tazminat taleplerinin değerlendirilmesinde kusurun bir unsur olarak araştırılması gerekir. Yanların retle sonuçlanan önceki boşanma davalarında taraflara yüklenebilecek bir kusurlu davranış belirlenmiş değildir. Fiili ayrılık dönemi içinde de tarafların kusurlu bir davranışı kanıtlanamamıştır....