Eğer, özellikle arsa ve binalarda ......... esasına göre talep varsa, taraflardan emsal ......... sözleşmeleri istenmeli, gerekirse benzer nitelikli yerlerin işgal tarihindeki ......... bedelleri araştırılıp, varsa emsal ......... sözleşmeleri de getirtilmeli, dava konusu taşınmaz ile emsalin somut karşılaştırması yapılmalı, üstün veya eksik tarafları belirlenmelidir. İlke olarak, ......... geliri üzerinden ecrimisil belirlenmesinde, taşınmazın dava konusu ilk dönemde mevcut haliyle serbest şartlarda getirebileceği ......... parası, emsal ......... sözleşmeleri ile karşılaştırılarak, taşınmazın büyüklüğü, niteliği ve çevre özellikleri de nazara alınarak yöredeki rayiçe göre belirlenir. Sonraki dönemler için ecrimisil değeri ise ilk dönem için belirlenen miktara ......... artış oranının tamamının yansıtılması suretiyle bulunacak miktardan az olmamak üzere takdir edilir. Ne var ki, somut olayda Mahkemece hükme yeterli bir araştırma yapıldığı söylenemez....
İcra Müdürlüğü'nün 2018/13826 Esas sayılı dosyasından ödeme emri gönderildiğini, davalının takibe itiraz ettiğini ve takibin durduğunu, davalı tarafından 12/10/2018 tarihinde müvekkilinin hesabına yatırılan bedelin 2018 yılı artış oranlı olan 1.077,38- TL üzerinden yatırıldığını, davalının yapmış olduğu itirazın haksız ve kötü niyetli olduğunu, davalının 2018 yılı için aynı artış oranının kabul edip bu miktar üzerinden ödeme yaptığını ve takip konusu alacak miktarındaki artış oranına kötü niyetli olarak itiraz ettiğini, borçlunun temerrüde düştüğünü, bu nedenlerle davalarının kabulü ile itirazın kaldırılmasını ve davalının tahliyesi ile birlikte %20 icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir. CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde davanın reddini savunmuştur....
bedeli artışının Kasım ayı ÜFE oranından daha fazla olmasının iki hususa dayandırıldığını, çevresel gelişmeler, rayiç bedeller ve ekonomik şartların göz önüne alındığını, 18.01.2019 tarihli Türk Borçlar Kanununun 344 maddesinin 1,2 ve 3.üncü fıkralarında yer alan üretici fiyat endeksindeki artış ibaresinin tüketici fiyat endeksindeki oniki aylık ortalamalara göre değişim şeklinde değiştirildiği gerekçesi ile 315.387,-lira olarak belirlendiğinin bildirildiği, Ekim ayı TÜFE oranı olan yüzde 16,81 oranında zam yapıldığını, TCDD tarafından istenen 315.387,- liranın ilgili banka hesabına yatırıldığını, TCDD tarafından yüzde 16,81 ’lik artış için öne sürülen gerekçelerin isabetsiz olduğunu, her şeyden evvel çevresel gelişmeler ve rayiç bedellerin göz önüne alındığı iddiasının soyut bir iddia olduğunu, taşınmazın bulunduğu çevrede meydana gelen değişimlere ilişkin herhangi bir araştırma yapılıp yapılmadığı ve bu araştırmanın sonuçları hakkında herhangi bir bilgi ve belge olmadığı gibi artış oranının...
İcra Müdürlüğünün 2017/9483 Esas sayılı takip dosyasında davalı tarafından yapılan itirazın iptaline, takibin 18.563,95 TL asıl alacak üzerinden devamına, icra İflas Kanun'unun 67/2. maddesi uyarınca asıl alacak miktarının ( 18.563,95 TL) %20.'si (3.712,79 TL) oranında icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya ödenmesine..." şeklinde karar verilmiştir. Kararı davalı vekili istinaf etmiştir....
Zira bu gibi durumlarda payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorunu elatmanın önlenmesi (tahliye) davasıyla değil, kesin sonuç sağlayacak taksim veya izale-i şuyu davası açılması suretiyle çözümlenebilir. Diğer yandan, tapulu bir taşınmazın Türk Medeni Kanununun 706, Borçlar Kanununun 213 ve Tapu Kanununun 26.maddeleri hükmünce harici veya fiili taksime tabi tutulması olanağı yok ise de, eğer bütün paydaşlar paylarına karşılık bir yer kullanarak taşınmaz bu suretle fiili paylaşılmış ise bu fiili paylaşmaya resmi taksim veya şuyuun giderilmesi davası sonucuna kadar ahde vefa kuralı ve Türk Medeni Kanununu 2.maddesine yer alan dürüst davranma ilkesi uyarınca değer vermek gerekir. Somut olaya gelince; Uyuşmazlık, tapuda kargir apartman niteliğinde kayıtlı 4459 ada 1 parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan binanın depo niteliğindeki bir bölümüne ilişkindir. Az yukarıda sözü edildiği üzere davacı ve davalı taşınmazda paylı maliktir....
Yerleşmiş Yargıtay içtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre, payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya ortaklığın satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir. Açıklanan ilke ışığında tüm dosya kapsamı incelendiğinde; tarafların dava konusu taşınmazda paylı malik olduğu, dosya kapsamındaki fenni ve inşaat bilirkişisi raporlarından dava konusu 6 nolu parselde davacının kullanımına müsait bir alanın var olup olmadığının anlaşılamadığı belirlenmiş; Mahkemece yapılması gerekenin, dava konusu alanda davacının kullanımına müsait bir alanın olup olmadığı araştırılarak sonucuna göre karar verilmesi; eğer kullanabileceği bir alan yok ise dava dilekçesindeki terditli talebinin değerlendirilmesi iken, eksik inceleme ile yazılı olduğu şekilde karar verilmesi doğu görülmemiş, hükmün bu sebeplerle bozulması gerekmiştir....
O halde ilk iş olarak, mirasbırakan tarafından davalıya hibe edilen (96), (718) ve (373) parsel sayılı taşınmazların ölüm günündeki değerlerinin ve mirasbırakanın sağlığında üçüncü kişiye satıp bedellerini davalıya verdiği taşınmazların satış bedellerinin ölüm gününde ulaştığı değerlerin tespit edilmesi, tespit edilen bu değerlerin teberru dışında kalan (ortaklığı giderilen taşınmazlar da dahil olmak üzere) terekeye eklenerek, net tereke tutarının belirlenmesi, buna göre davalının yasal miras payının hesaplanması, ondan sonra davalıya yapılan kazandırmaların ölüm günündeki değerine bakılması, eğer bu değer, davalının miras payından az ise mahsuba gidilmesi, çok ise, miras bırakanın bu fazlalığın ona kalmasını istediğini davalı ispat ettiği takdirde, bu fazlalığın denkleştirmeye tabi tutulmaması (TMK m. 672), mirasbırakanın çıkan fazlalığının davalıya bırakılmasını istediği davalı tarafından ispat edilemezse, davalıya yapılan kazandırmaların değerinden davalının miras payını aşan bölümünün...
Yerleşmiş Yargıtay içtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre, payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya ortaklığın satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir. Açıklanan bu ilke ışığında mahkemece yapılması gereken; mahallinde keşif yapılarak davacının kullanabileceği bir alan olup olmadığının belirlenmesi, eğer kullanabileceği bir alan varsa davanın reddine karar verilmesi, kullanabileceği bir alan yoksa ve davalı tarafça kullanımının engellendiğinin kanıtlanması halinde davanın kabulüne ve taraflar arasındaki diğer davalarda değerlendirilmek sureti ile ecrimisile hükmedilmesi iken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir....
Uyuşmazlık konusu bu protokol davalı iş veren ile toplu iş sözleşmesinin tarafı olan sendika arasında sendika üyesi 293 işçi için imzalanmış olup, protokolde öngörülen düzenleme, toplu iş sözleşmelerinde düzenlenen ücret artış oranlarından feragat niteliği taşımamakla birlikte, ekli listede isim yer alan işçiler yönünden protokol tarihine kadar doğmuş bulunan ve toplu iş sözleşmelerinde öngörülen ücret artış oranlarından kaynaklanan fark alacaklarından feragat niteliğindedir. Emsal dosyalarda tespit edildiği şekilde,14.05.2004 tarihli Sulh ve İbra Protokolünün 293 işçi için imzalanmasına rağmen dosya içerisine ibraz edilen ve alacak miktarları belirlenen işçi listesi 263 kişiliktir....
Buna bağlı olarak yasa koyucu da alacaklıyı tatmin eden borçlunun kendi payından fazla ödemede bulunması durumunda bu fazlalık ölçüsünde diğer borçlulara başvurabileceğini açıkça düzenlemiştir. (B.K. 146/1. md.) Bu şekilde belirlenen hak, o borçlunun rücu hakkıdır. Yasa koyucu kendi payından fazla ödemede bulunan bir borçluya tanıdığı rücu hakkını kuvvetlendirmek amacıyla halefiyete de yer vermiştir. Açıklanan maddi hukuk hükümleri usul hukukunda dava olarak tezahür etmektedir....