Loading Logo

sonkarar

Sayfa Yükleniyor

Anılan Kanunun 178. maddesinde; “Evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava hakları, boşanma hükmünün kesinleşmesinin üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar” denilmiştir. Maddenin birinci bölümünden de açıkça anlaşılacağı üzere “evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava hakları...” denilmektedir. Bu hükmün sadece boşanmanın feri niteliğinde bulunan nafaka, maddi ve manevi tazminat ile benzeri hakları kapsadığını söylemek güçtür. Evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava hakları ibaresinin aynı zamanda edinilmiş mallara katılma rejiminden doğan katılma alacağı ve değer artış payını da kapsadığı düşünülmektedir. Halihazırda Daire uygulaması bu yöndedir. 743 sayılı TKM'nun 170. maddesi uyarınca mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu dönemde katkı payı alacağına yönelik tüm davalar sözleşme olsun veya olmasın 743 sayılı TKM'nin (4721 sayılı TMK'nun) 5. maddesi yollamasıyla BK.nun 125. (6098 sayılı BK'nun 146 m.)...

    Asıl dava, TMK'nın 166/1. maddesi gereğince evlilik birliğinin temelden sarsılması nedeni ile boşanma, ferileri, karşı dava ise TMK'nın 149. maddesi gereğince, nispi butlan nedeni ile evliliğin iptali, olmadığı takdirde TMK'nın 166/1. maddesi gereğince evlilik birliğinin temelden sarsılmasına dayalı boşanma ve ferilerine ilişkindir. Mahkeme tarafından, kısa kararda ve gerekçeli kararın hüküm kısmında davacı-davalının davasının kabulü ile tarafların TMK'nın 166/1. maddesi gereğince boşanmalarına, yine davalı davacının karşı davasının da kabulüne denilmesine rağmen alt başlıkta davalı-davacının TMK’nın 149. maddesi uyarınca nisbi butlan nedeni ile evliliğin iptali ve TMK'nın 166/1. maddesi gereğince açtığı davaların ayrı ayrı reddine, gerekçeli kararın gerekçe kısmında ise davacı-davalının davasının TMK'nın 166/1. maddesi gereğince kabulüne, davalı-davacının ise TMK 149....

    Ancak; evliliğin feshi veya boşanma hallerinde, velâyet hakkı kapsamındaki yetkiler dâhilinde olan çocuğun soyadının belirlenmesi hususunun düzenlendiği 21.6.1934 tarihli ve 2525 Sayılı Soyadı Kanunu'nun 4. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "Evliliğin feshi veya boşanma hallerinde çocuk anasına tevdi edilmiş olsa bile babasının seçtiği veya seçeceği adı alır" şeklindeki düzenleme Anayasa Mahkemesinin 8.12.2011 tarihli ve E.2010/119, K.2011/165 sayılı kararı ile iptal edilmiş ve iptal kararı gerekçesinde, kadın ve erkeğin evlilik süresince ve evliliğin sona ermesinde eşit hak ve sorumluluklara sahip olmaları gereğine yer veren uluslararası sözleşme hükümlerine de atıf yapılmak ve eşlerin, evliliğin devamı boyunca ve boşanmada sahip oldukları hak ve yükümlülükler bakımından aynı hukuksal konumda oldukları, erkeğe velâyet hakkı kapsamında tanınan çocuğun soyadını seçme hakkının kadına tanınmamasının, velâyet hakkının kullanılması bakımından cinsiyete göre ayırım yapılması sonucunu doğuracağı...

      Buna göre erkeğin karşı davasındaki talebinin 4721 sayılı Kanun’un 145 inci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan mutlak butlanla evliliğin iptali sebebine dayandığının kabulü ile delillerin değerlendirilmesinin bu yönde yapılması gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir. 2. Kabule göre de; Davalı-karşı davacı erkeğin terditli olarak talep ettiği evliliğin iptaline ilişkin davanın sonucunun boşanma davasını etkileyecek olduğundan bu davanın tefrik edilerek bekletici mesele yapılarak sonucu uyarınca bir karar verilmesi gerekirken, bu husus nazara alınmadan hüküm kurulması doğru olmamıştır. VI....

        Ancak; evliliğin feshi veya boşanma hallerinde, velâyet hakkı kapsamındaki yetkiler dâhilinde olan çocuğun soyadının belirlenmesi hususunun düzenlendiği 21.6.1934 tarihli ve 2525 Sayılı Soyadı Kanunu'nun 4. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "Evliliğin feshi veya boşanma hallerinde çocuk anasına tevdi edilmiş olsa bile babasının seçtiği veya seçeceği adı alır" şeklindeki düzenleme Anayasa Mahkemesinin 8.12.2011 tarihli ve E.2010/119, K.2011/165 sayılı kararı ile iptal edilmiş ve iptal kararı gerekçesinde, kadın ve erkeğin evlilik süresince ve evliliğin sona ermesinde eşit hak ve sorumluluklara sahip olmaları gereğine yer veren uluslararası sözleşme hükümlerine de atıf yapılmak ve eşlerin, evliliğin devamı boyunca ve boşanmada sahip oldukları hak ve yükümlülükler bakımından aynı hukuksal konumda oldukları, erkeğe velâyet hakkı kapsamında tanınan çocuğun soyadını seçme hakkının kadına tanınmamasının, velâyet hakkının kullanılması bakımından cinsiyete göre ayırım yapılması sonucunu doğuracağı...

          İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF NEDENLERİ : Mahkemece verilen hükme karşı, taraf vekillerince istinaf yoluna başvurulmuş olup, Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; müvekkilinin yaklaşık 20- 25 yıldır başka bir kadınla yaşadığının tüm aile ve çevrede bilindiğini, aynı binada olmaları sebebiyle davalının bu hususu bilmediğinin iddia dahi edilmediğini, bu şartlarda mevcut evliliğin devamının mümkün olmadığının tüm şartlarla belli olduğunu, davacının burada davanın reddini talep etmesinin ''hakkın kötüye kullanılmasıdır'' olarak telaki edilmesi gerektiğini, evliliğin yeniden hayat bulmasının hayatın olağan akışına uygun olmadığını, 25 yıldır ayrı yaşayan, karı-koca ilişkisi olmayan, davalı tarafından dava konusu dahi yapılmayan birlikteliğin herkesçe kabullenilmiş bir durum olduğunu, evliliğin sadece kağıt üzerinde kaldığını, evliliğin fiili olarak sona erdiğini, karı-koca ilişkisi kalmadığını ve bu hususun taraflarca da kabullenildiğini, tüm tanıkların aynı binada oturulduğunu, 25 senedir ayrı...

          Mahkemelerin, evlenme sözleşmesiyle oluşan hukuki durumu mümkün olduğu ölçüde korumakla yükümlü olduğu, toplumun en küçük birimini oluşturan ailenin korunmasının ön planda tutulacağı, ancak evliliğin devamının toplumun düzenini zedeler hale gelmesi, toplum için sorun oluşturmaya başlaması ve evliliğin, sosyal ve ahlaki yönden çökmesi durumda evliliğin korunmasında taraflar yönünden bir yarar kalmadığından, böyle bir evliliği sona erdirmesinin en uygun çözüm olacağı, konu olayda, evlilik birliğinin temelinden çöktüğünün saptandığı, bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesi karşısında, davacının boşanma davasının kabulü ile tarafların boşanmasına " gerekçesi ile; "DAVANIN KABULÜNE, Tarafların TMK 166/1- 2 maddesi gereğince BOŞANMALARINA, Davacının maddi tazminat talebinin kısmen kabulü ile, 10.000- TL maddi tazminatın karar kesinleştiği tarihten itibaren davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, Davacının manevi...

          Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; dava dilekçesindeki tüm nedenlerin asılsız ve haksız olduğunu, evliliğin bozulmasındaki temel nedenin davacının sergilediği hakaret içeren sözleri, ilgisiz ve şiddet içeren davranışlarından kaynaklandığını, müvekkilinin ev hanımı olması ve yaşadığı zor durumlar göz önünde bulundurularak diğer hakları saklı tutularak 20.000TL maddi, 20.000TL manevi tazminat ile aylık 300TL nafakaya karar verilmesini talep etmiştir....

          Evliliğin teminatı noktasında, evliliğin sonlanması sonrasına ilişkin mehir, mehri müeccel olarak nitelendirilir ve mehri müeccel sebebiyle alacak istemli açılan davalar genel görevli Asliye Hukuk Mahkemelerinde görülür. (E: Yargıtay 3 HD 2019/482 E. 2019/379) Somut uyuşmazlıkta ise; davacı 28/09/2017 tarihli mehir senedine dayalı olarak, evlilik nedeni ile hediye edilecek ziynet aksi halde ziynet bedelleri parasının davalıdan tahsilini istemiştir. Taraflar arasındaki resmi evlilik ise, 30/09/2017 tarihinde yapılmıştır. Davaya dayanak mehir senedi evliliğin sonlanması sonrasına ilişkin olmayıp evliliğin kurulması ve devamı sebebine dayalı düzenlenmiştir. Kişisel malların iadesi Türk Medeni Kanununun 2.kitabında yer almakta olan 226.maddesinde düzenlenmiş olup, taraflar arasındaki uyuşmazlığın Aile Hukuku prensiplerine göre değerlendirilmesi gerekmektedir. Oysa; dava, Asliye Hukuk Mahkemesince incelenerek karara bağlanmıştır....

          İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ : İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; Adli Tıp Kurumu 18/10/2021 tarihli raporu ile Yusuf Üzmez’in evliliğin yapıldığı 17.11.2014 tarihinde fiil ehliyetine haiz olduğu, evlenmeye engel teşkil edecek psikiyatrik hastalık saptanmadığının kabulünün uygun bulunduğu tespit edildiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ : Davacı vekili istinaf dilekçesi ile; adli tıp raporuna yönelik itirazları değerlendirilmeden, eksik inceleme ile davalarının reddinin usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek istinaf kanun yoluna başvurmuştur. DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE : Dairemizce; resen gözetilecek kamu düzenine aykırı haller dışında istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan (HMK md. 355) inceleme sonucunda; Dava, mutlak butlan sebebiyle evliliğin iptaline yöneliktir....

          UYAP Entegrasyonu