Loading Logo

sonkarar

Sayfa Yükleniyor

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- İnceleme konusu karar usul ve yasaya uygun olup, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nun 353/1- b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- Peşin alınan harcın mahsubu ile bakiye harç alınmasına yer olmadığına, 3- İstinaf yargılama giderinin istinafa başvuran taraf üzerinde bırakılmasına, 4- İnceleme HMK'nun 353. maddesi gereğince duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına, 5- Kararın taraflara tebliğ edilmesine, Dair dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda tarafların yokluğunda kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 haftalık yasal süre içerisinde Yargıtay’a temyiz yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi....

Sayılı ilamında yer alan; " Sözleşmedeki kefaletten farklı olarak itiraz eden borçlular senede müşterek borçlu ve müteselsil kefil olarak aslında avalist olduklarından TBK değil TTK hükümlerine göre hukuki durumları değerlendirileceği için avalist açısından rızasına ilişkin bir geçerlik şartı TTK'nda bulunmamaktadır" hükmünü gerekçe göstererek rızası şartının gerekli olmadığını beyan etmiştir. Ancak, dava konusu senet, finansal kiralama sözleşmesi eki ödeme planında yazılmış kira bedeline KDV eklenmek suretiyle oluşturulmuş, sıkı sıkıya ödeme planına bağlı bir senettir. Senet üzerine rızasının alınmasının gerekmediği, fakat dava konusu senedin sözleşmeye derç edilerek, kira bedelinin ödenmesi teminatı olarak düzenlendiği dikkate alındığında, rızalarının da sözleşmelere alınmasının gerektiği belirtilmiştir....

    Mücevherat'a bono vereceği belirtilmiş olup, bu bonoların teminat olarak verildiğine ilişkin bir kayıt koyulmamıştır. Davacı da söz konusu bonoları kefil sıfatıyla imzalamış olup, davalı tarafça sunulun Yargıtay Hukuk genel Kurulu'nun E. ... K. .... T. 24.5.2017 tarihli kararında belirtildiği üzere, bono üzerine kefil ibaresi konsa dahi, aval veren olarak değerlendirileceği, avalin bononu diğer borçlusu ile müteselsilen sorumlu olduğu, avalde eşin rızasına ilişkin hükümlerin uygulanmayacağı belirtilmiştir. Bu durumda davacının icra takibine konu bonolardan sorumlu olması nedeniyle istirdat talebinin yerinde olmadığı anlaşılmıştır....

      Kanunu'nun 701/4 maddesine göre aval beyanında kimin için verildiği belirtilmemişse avalin keşideci hesabına verildiğinin kabulü gerekir. Aval şerhinin mutlaka poliçe, bono veya alonj üzerine yazılması gerekir. Bono üzerine "kefil" ibaresi konsa dahi bu, aval olarak nitelendirilir ve aval veren, bononun diğer borçlusu ile birlikte müteselsilen sorumlu olur (TTK.614). TTK.nun 636. maddesi hükmü gereğince kambiyo senetlerinde müteselsil borçluluk esası olduğundan, bu tür senetlerde imzası olan herkes, hamile karşı müteselsilen sorumludur....

        Davalı alacaklı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; takibe dayanak belgelerde tanzim yeri var olduğu gibi aynı zamanda düzenleyenin adının yanında da idari birim ismi yer aldığını, bonoda düzenleme yerinin senede ne şekilde yansıtılacağı konusunda TTK’da herhangi bir hüküm olmadığını, hal böyleyken bahse konu senetlerin hepsinde açıkça görüldüğü üzere düzenleme yeri olarak senedin alt kısmında "Şehzadeler/MANİSA" ibaresi yer alıyorken düzenleme yerinin yokluğundan kaynaklı şikayetin kabulü ile takibin iptaline karar verilmesinin yerinde olmadığını, söz konusu senetlerden de açıkça görüldüğü üzere düzenleme yeri olarak belirtilen "Şehzadeler/Manisa" kısmının avalin adres kısmının devamında ya da avalin imzasının yanında dahi olmadığını, doktrinde yer alan pek çok görüşe göre düzenleme yerinin bırakın senedin belirli bir kısmında yer alması zorunluluğunu, tam aksine senedin arka yüzünde dahi yer alabileceğinin ifade edildiğini, bahse konu senetlerde düzenleme yerinin var olmadığı...

        Zira, evliliğin ölümle sona ermesi durumunda sağ kalan mirasçı konumundadır. Diğer durumlarda ise eşler birbirine mirasçı olamazlar. Bu sebeple, evliliğin ölümle sona ermesi durumunda sağ kalan eşin miras hakları devam etmekte, ayrıca Türk Medeni Kanunun 240 ve 652. maddesinde aile konutuyla ilgili kendisine tanınan yasal hakları bulunmaktadır. Sağ kalan eşin, bu düzenlemelerde yer alan hakları için ayrıca bir dava açması zorunlu olmayabilir. Çünkü, sağ kalan ve varsa diğer mirasçılar, dava açılmadan, yasal düzenlemeye uygun şekilde mirası taksim edebilirler. Rızaya dayalı miras taksimi olmaz ise sağ kalan , haklarını kullanmak için her zaman diğer mirasçılara karşı da ayrı bir dava açabilir. Bu sebeple, dava konusu taşınmazın aile konutu niteliği, sağ kalan açısından, eşinin ölümünden sonra da devam etmektedir....

          CEVAP; Davalı vekili tarafından sunulan cevap dilekçesinde özetle; davaya konu bono üzerinde kaşesi olan her iki şirket yetkilisinin aynı kişi olduğunu, bononun sebepten mücerret olduğunu, davacı şirket yetkilisinin hem borçlu hem kefil olarak bonodaki imzaları bizzat kendisinin attığını, Türk Ticaret Kanunun'da bono üzerine kefalet imzasının keşideci imza atarken atılması gibi bir zorunluluğun olmadığını, davacının keşide ettiği bonolara ikinci kefil imzalarını sonradan atmış olmasının senedi geçersiz kılmayacağını, bono üzerinde kefil imzasının ... kaşesi üzerinde net şekilde var olduğunu, imzanın şirket yetkilisine ait olduğunun ikrar edildiğini, davacının kendi iradesi ile kendine ait iki şirketi de bonodan sorumlu kılmak için bonoya sonradan kefil anlamında ikinci bir kaşe ve imza atarak iki şirketini de bonoda borçlu pozisyonuna soktuğunu, ortada sahtecilik veya sahte imza mevcut olmadığını beyanla açılan davanın reddine, davacının %20 tazminata mahkum edilmesine, yargılama giderlerinin...

            GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı bankanın müvekkili aleyhine Tatvan İcra Müdürlüğü’ nün 2015/1990 sayılı dosyasından bonoya dayalı olarak icra takibi başlattığını, bonoda "aval içindir" ibaresine yer verildiğini, avalin, kefalet benzeri bir kişisel teminat işlemi olduğunu, bu nedenle rızasını gerektirmekte olduğunu, müvekkilinin eşinin rızasının ise bulunmadığını, Yargıtay 11....

            Her ne kadar ipotek doğrudan doğruya aile konutundan faydalanma ve oturma hakkını engellemiyorsa da, hak sahibi eşin kötüniyetli ve muvazaalı işlemleri ile aile konutunun elden çıkarılma tehlikesi nedeniyle ipotek işlemine diğer eşin “açık rızası” şarttır. Somut olayda, davalı dava konusu aile konutu üzerinde diğer davalı banka lehine ipotek tesis etmiş, bu işlem sırasında davalı tarafından davacı eşin açık rızası alınmamıştır. Yukarıda açıklanan kurallar çerçevesinde eşin “açık rızası” alınmadan yapılan işlemin Hukuk Genel Kurulunca da açıkça ifade edildiği üzere “geçerli olduğunu” kabul etmek imkansızdır. söyleyişle eşin “açık rızası alınmadan” yapılan işlemin “geçersiz olduğunu” kabul etmek zorunludur....

              Değerli çoğunluk, aile konutu olarak özgülenen taşınmaz malın maliki olan , diğer eşin “açık rızası bulunmadan” üzerinde aile konutu şerhi bulunmayan taşınmazını devretmişse/üzerindeki hakları sınırlamışsa işlem tarafı üçüncü kişinin varsa “iyiniyeti korunur” düşüncesindedir. Düşüncemize göre aile konutu olarak özgülenen taşınmaz malın maliki olan , diğer eşin “açık rızası bulunmadan” üzerinde şerh bulunmayan aile konutunu devretmişse/ üzerindeki hakları sınırlamışsa hiçbir şekilde işlem tarafı üçüncü kişinin “iyiniyeti korunmaz.” Başka bir anlatımla değerli çoğunluk, aile konutu olarak özgülenen taşınmazın maliki olmayan tarafından, tapu kütüğüne konutla ilgili gerekli şerhin verilmesini istememişse işlem tarafı üçüncü kişinin “kötüniyetini kanıtlamak” (TMK m. 1023) zorundadır....

                UYAP Entegrasyonu