Davacı her ne kadar bağıştan dönmek istediğini 7.11.2003 tarihinde açtığı tapu iptal davası ile ortaya koymuş ise de bağştan rücu koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediği ancak açılan ve 18.7.2006 tarihinde kesinleşen mahkeme kararı ile saptanmış bulunmaktadır. Salt bağıştan rücu ettiğini davalıya bildirilmiş olması, davacının eldeki davadaki gibi talepte bulunmasına olanak verecek nitelikte olmayıp, ayrıca bağıştan rücu koşullarının oluşup oluşmadığınında saptanması gerekir. Davaya konu olayda bağıştan rücu koşullarının var oludğu 18.7.2006 tarihinde kesinleşen mahkeme kararıyla belirlenmiş olup, davacı ancak bu tarihten itibaren talepte bulunma hakkına sahiptir. Eldeki dava ie 3.7.2007 tarihinde tapu iptal davasının kesinleşme tarihi olan 18.7.2006 tarihindeh itibaren 1 yıllık süre geçmeden açıldığından davanın süresinde açıldığının kabulü gerekir....
Davalılar davacının eşini aldatması üzerine evden ayrıldığını, ziynetlerini giderken yanında götürdüğünü savunmuş, yargılama aşamasında boşanma davasının kesinleşmesiyle davacı kadının eşini aldattığının sabit olduğunu, bağıştan rücu koşullarının oluştuğunu, davanın bu nedenle reddi gerektiğini bildirmiş ve bağıştan rücu davası açmışlardır. Bağıştan rücu davasının ... 1.Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2003/659 esas numarasında kayıtlı iken gönderme kararıyla dosyanın Aile Mahkemesine gönderildiği anlaşılmaktadır. Davalı koca tarafından açılan bağıştan rücu davasının sonucu görülmekte olan alacak davasını etkileyeceğinden sonucunun beklenmesi ve ondan sonra karar verilmesi için hükmün bozulması gerekmiştir. SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile HUMK.nun 428.maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edenlere iadesine, 25.1.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi....
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL Taraflar arasında görülen davada; Davacı, kayden maliki olduğu 219 parseldeki 14 nolu bağımsız bölümü davalıya bağışladığını ancak bağıştan sonra işlem tarihindeki şartlarının değiştiğini, geçimini sağlaması için bağıştan dönmesi, taşınmazın tarafına iadesinin gerektiğini ileri sürerek, tapunun iptali ile adına tescilini istemiştir. Davalı, davacının taşınmazı koşulsuz bağışladığını belirtip, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, bağıştan rücu etmek için 1 yıllık zamanaşımı süresinin geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi ...'un raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü....
Bağıştan dönme bağışlayanın tek taraflı bağışlanana varması gerekli beyanıyla geriye yürüyerek hukuki ilişkiye son veren yenilik doğurucu bir haktır ve rücu sebebinin öğrenildiği tarihten itibaren 1 yıllık hak düşürücü süreye tabidir. Dava konusu taşınmazın bulunduğu köyde 1994 yılında taşımalı eğitime geçildiği, uzun süredir öğrenim çağında çocuk da bulunmadığı bildirildiğine ve bu olguya karşı da konulmadığına göre bağıştan dönmeye ilişkin sürenin geçtiği yönündeki gerekçe yerinde bulunmuştur. Davacı tarafından satış yoluyla davalı köye devredilen bölüm açısından ise dayanılan senet içeriği şart ve rücu koşulu içermemektedir. Belirtilen bölümler açısından köy adına 1978 yılında oluşturulan tapu kaydı da sahih esasa dayanmaktadır....
Davalı ..., davacının Nisan 2011’de ameliyat olduğunu ve bağıştan rücu sebebi olarak gösterdiği hususları o tarihte öğrenmiş olmasına rağmen eldeki davayı 1 yıllık hak düşürücü süre içinde açmadığını, bağıştan rücu koşullarının oluşmadığını, yapılan bağışın yüklemeli bir bağış olmayıp ölünceye kadar bakım şartının bulunmadığını, kayıtsız ve şartsız bir bağışlama olduğunu, davacıya karşı yükümlülüklerini yerine getirdiğini, davacının kendisinden herhangi bir alacağının bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur. Davalı ... ise, “Davacı babalarının çeşitli evlilikleri nedeniyle aralarında mesafe oluştuğunu, açılan davayı kabul ettiğini beyan etmiştir. Mahkemece, davacının kendisine bakılacağı inancıyla dava konusu taşınmazları bedelsiz olarak davalılara devrettiği, esaslı hataya düştüğü, bağışlamanın geri alınması koşullarının gerçekleştiğinin anlaşıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. ./.....
Davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar Dairece; “...davacı köye ait dava konusu taşınmazların üzüm alım deposu yapılmak üzere bağışlanmak istendiği, ancak taşınmazların 04.07.1994 tarihinde satış suretiyle davalıya temlik edildiği, ne var ki, köy dernek kararından davalı kurumun yönetim kurulu toplantı tutanağından ve kaymakamlık olurundan taşınmazların davalıya bağışlandığı halde mevzuat gereği resmi akitte satış şeklinde gösterildiği nitekim taşınmazlardan bir kısmı üzerine üzüm alım deposu olarak kullanılan bina inşa edildiği dolayısı ile temlikin koşullu bağış olduğu, bağış sözleşmesindeki koşul veya mükellefiyetin niteliğinin kapsamının yerine getirilme zamanının tam olarak tespitinin önemli olduğu, Borçlar Yasasının 246.maddesinde öngörülen bir yıllık süre içerisinde bağıştan dönme (rücu) hakkının kullanılıp kullanılmadığının araştırılması gerektiği, diğer taraftan Borçlar Yasasının 246/1.maddesinde düzenlenen sürenin hak düşürücü süre olup, bu sürenin geçirilip geçirilmediğini...
Davalı vekili, davacının eşiyle birlikte 2013 yılı Ocak ayında bağışçı olmak ve davalıya ait rezidansta (huzurevi) kalmak için başvurduğunu, davacının bir daire, Çanakkale’de dubleks bir yazlık ve 200.000 TL nakit malvarlığını bağışlayarak rezidans sözleşmesi yapmak istediğini, ancak gerek davacının gerekse eşinin yaşı, sağlık durumları ve bağışlamak istedikleri mal varlıkları değerlendirilerek rezidans sözleşmesi yapmanın mümkün olmadığının bildirildiğini, bir süre sonra davacının tekrar arayarak maliki bulunduğu bir taşınmazın çıplak mülkiyetini bağışlamak istediğini ve öncelikle eşine, onun ölümü halinde Cemiyete kalmak üzere tüm tereke vasiyetnamesi yapmak istediğini, 19.02.2013 tarihinde noter ve çalışanlarla birlikte gidilerek vasiyetname yapıldığını ve bağış işlemi için vekaletname alındığını, davacıyla ilk görüşmede rezidans sözleşmesi talebinin reddedildiğini, irade fesadı bulunmadığını, vekaletnamenin prosedür gereği alınıp geçerli olduğunu, bağıştan dönme koşullarının oluşmadığını...
Dava dilekçesindeki açıklamalar ve davacı vekilinin 16.6.2010 tarihli yargılama oturumundaki beyanına göre dava; Borçlar Kanunu 244.maddesine göre bağıştan dönme (rücu) hukuki sebebine dayalı olarak açılmış olan dava konusu 375 ada 1 parseldeki davalı adına kayıtlı 1/2 paya ait tapu kaydının iptali ile davacı adına tescil, mümkün olmazsa yarı payın bedelinin tahsili isteğine ilişkindir. Bu durumda uyuşmazlığın çözüm yeri HMK'nun 1 ve devamı maddeleri (önceki HUMK.nun 1 ve devamı maddeleri) uyarınca genel mahkemelerdir. Davacının mal rejiminin tasfiyesine dayalı herhangi bir talebi bulunmamaktadır. Görev kamu düzeniyle ilgili olup, mahkemece kendiliğinden gözetilir. O halde yerel mahkemece uyuşmazlığın çözümünde görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi olduğu gözden kaçırılarak yazılı şekilde uyuşmazlığın esası ile ilgili hüküm kurulmuş olması doğru olmamıştır....
Mahkemece, bozma kapsamı ve tüm dosya kapsamına göre, davacı şirketin temsil ve ilzama yetkili yönetim kurulunca alınan karar ile davalının kendisine bildirdiği "Kültür ve Tabiat Varlıklarının Korunması, Yapım ve Onarımı" hesabına 10.000.000,00 TL bağış yaptığı, bağışın hiçbir koşula bağlı bulunmaksızın yapıldığı ve geçerli olduğu, yapılan ödemenin geri alınmasına ilişkin şartların gerçekleşmediği gibi talebin bağıştan dönme şeklinde değerlendirilmesi halinde de geri alma şartlarının da bulunmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir. Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir....
Her ne kadar Borçlar Kanunun 246. maddesi hükmünde bağıştan rücu sebebine vakıf olunduğu günden itibaren bir sene içinde dönülebileceği (dava açılabileceği) hükme bağlanmış ise de, bir senelik zamanaşımı süresi bağışın esaslı koşulunun yerine getirilmesindeki umudun tükendiği tarihten başlar. Dava 2.8.2004 tarihinde açılarak, davalıya bağıştan rücu iradesi bu tarihte bildirildiğinden davalı da zamanaşımının daha önceki bir tarihten başladığını savunup kanıtlamadığından zamanaşımı da gerçekleşmemiştir. Bağışlamanın bir süre ile sınırlı olarak yapılmamış olması da davacının bağıştan rücu hakkını kullanmasına engel teşkil etmez. Böyle olunca bağışlamadaki davacının amacı gerçekleşmediğinden davacı koşullu bağıştan dönerek bağışlananının kendisine verilmesini isteyebilir. Mahkemece istemin açıklanan bu olgular gözetilerek hüküm altına alınması yerine yazılı bazı gerekçelerle davanın reddi doğru olmamış, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir....