Loading Logo

sonkarar

Sayfa Yükleniyor

Satış vaadi sözleşmesinden doğan davalar için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediğinden BK’nın 125. maddesi hükmü gereğince on yıllık zamanaşımı süresi uygulanır ve bu süre sözleşmenin ifa olanağının doğması ile işlemeye başlar. Ancak satışı vaat edilen taşınmaz, sözleşme ile veya fiilen satış vaadini kabul eden kişiye yani vaat alacaklısına teslim edilmiş ise on yıllık zamanaşımı süresi geçtikten sonra açılan davalarda zamanaşımı savunması TMK’nın 2. maddesinde yer alan “dürüst davranma kuralı” ile bağdaşmayacağından dinlenmez. Diğer taraftan satış vaadi sözleşmesinden kaynaklanan tapu iptal ve tescil davalarının kabulü için aranacak ilk husus sözleşmenin ifa olanağının bulunup bulunmadığıdır. Elbirliği ortaklığına (iştirak halinde mülkiyete) konu bir taşınmazda elbirliği ortaklarından birinin, miras payını, ortaklık dışı bir kişiye satmayı vaat etmesi halinde sözleşme bir taahhüt muamelesi olarak geçerlidir....

ın maliki olduğu 282 ada 30 parsel numaralı taşınmaz üzerine inşa edilecek binada davalıya ait olan 1. kattaki bağımsız bölümleri 05.01.1999 tarihli taşınmaz satış vaadi sözleşmesi ile satın aldığını, belirterek bu bağımsız bölümlere isabet eden 16/153 hissenin iptali ile adına tescili isteğinde bulunmuştur. Davalı, sözleşmeye konu bağımsız bölümlerin 3.200,00 YTL ye satışının vaat edildiğini, 2.200,00 YTL'nin peşin olarak ödendiğini kalan borç için düzenlenen bonolardan iki adedinin ödenmemiş olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir. Hükmü, davalı temyiz etmiştir. Dava, taşınmaz satış vaadi sözleşmesine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir....

    dan tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin bedel talebi ile davalı ... yönünden alacak davasının reddine karar vermiştir. Hükmü, davacı temyiz etmiştir. Davanın dayanağı 03.06.2009 ve 20.07.2009 tarihli gayrimenkul satış vaadi sözleşmeleri yasada öngörülen koşulları taşıması nedeniyle geçerlidir. Taşınmaz satış vaadi sözleşmeleri tam iki tarafa borç yükleyen ve kişisel hak veren sözleşmelerdendir. Satış vaadine konu taşınmaz, yine bir satış vaadi sözleşmesi ile bir başka kişiye devredilebilir. Tapu maliki 03.06.2009 tarihli satış vaadi sözleşmesi ile dava konusu taşınmazın davalı ...'e satışını vaat etmiştir. ... de bu sözleşmeden doğan kişisel hakkını yine 20.07.2009 tarihli satış vaadi sözleşmesi ile davacıya devretmiştir. Bu devir geçerli olup, kişisel hakkı temellük eden davacı bu hakkına dayanarak, tapu maliki satıcıdan (davalı ...) dava konusu taşınmazın ferağını isteyebilir....

      Kaynağını Borçlar Kanununun 22. maddesinden alan taşınmaz satış vaadi sözleşmeleri, Borçlar Kanununun 213. maddesi ile Türk Medeni Kanununun 706. ve Noterlik Kanununun 89. maddesi hükümleri uyarınca noter önünde re'sen düzenlenmesi gereken, bir başka anlatımla geçerliliği resmi şekil şartına bağlı kılınan, tam iki tarafa borç yükleyen ve kişisel hak sağlayan sözleşme türüdür. Vaat alacaklısı, taşınmaz satış vaadi sözleşmesi ile mülkiyet devir borcu yüklenen satıcıdan edim yerine getirilmediğinde Türk Medeni Kanununun 716. maddesi uyarınca açacağı tapu iptali ve tescil davasında borcun hükmen yerine getirilmesini isteyebilir. Satış vaadi sözleşmesinden kaynaklanan davaların kabulüne karar verebilmek için sözleşmenin ifa olanağı bulunmalıdır....

        Alacaklarını iş bu senet kullanarak tahsil edebilecekleri değerlendirilerek alacak talebinin reddine karar vermek gerekmiştir. Yine satış vaadi sözleşmesinin iptali sebebi ile davalıdan manevi tazminat istemleri değerlendirildiğinde; davalı tarafından satış vaadi sözleşmesinin iptal edilmesi davacı şirketin kişilik değerlerine saldırı oluşturmayacağı değerlendirilerek manevi tazminat isteminin reddine karar vermek gerekmiştir....

        Gerçekten; çekişme konusu taşınmazın tapu kayıtlarının incelenmesinden satış vaadine konu payların elbirliği mülkiyetine tabi bulunduğu görülmektedir. Elbirliği mülkiyetinde hiçbir ortak için tasarruf edebileceği pay söz konusu değildir. Mülkiyet hakkı elbirliği ile ortaklara aittir. İşlemi yapan tarafın (ortağın) ortaklığa dahil bir mal üzerinde tasarruf yetkisi de olamayacağından işlem ancak borçlandırıcı işlem olarak (sözleşmeyi yapan ortaklar bakımından) hüküm ve sonuç meydana getirir. Bu nedenle mahkemece davacıların ilk kademedeki mülkiyet aktarımına ilişkin isteminin reddi yasaya uygundur. Davacıların ikinci kademedeki istemi olan alacak talebine ilişkin temyiz itirazlarına gelince; Yukarıda vurgulandığı üzere satış vaadi sözleşmesinden kaynaklanan davalarda mülkiyet aktarımına ilişkin talebin kabulü için sözleşmenin ifa olanağının bulunması zorunludur....

          Davalılar, dava konusu taşınmazların elbirliği mülkiyeti hükümlerine tabi olduğunu ve satış vaadi sözleşmesinin ifa olanağı bulunmadığını, ayrıca satış vaadi sözleşmelerinin teminat amacıyla düzenlendiğini ve geçerli olmadığını, davanın reddini savunmuşlardır. Mahkemece, davalılar ..., ..., ..., ... ve ... aleyhine açılan davanın feragat nedeniyle reddine, diğer davalılar aleyhine açılan davanın ise dava konusu taşınmazların elbirliği mülkiyeti hükümlerine tabi olduğu ve elbirliği mülkiyeti çözülmeden satış vaadi sözleşmelerinin ifa olanağının bulunmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir. Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir. 1-Yapılan yargılamaya, toplanan delillere ve tüm dosya kapsamına göre davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan tüm temyiz itirazları yerinde görülmemiş ve reddi gerekmiştir. 2-Satış vaadi sözleşmesinden kaynaklanan davaların kabulüne karar verilebilmesi için sözleşmenin ifa olanağı bulunmalıdır....

            ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ TARİHİ : 05/08/2021 NUMARASI : 2020/289 ESAS DAVA KONUSU : Alacak (Satım Sözleşmesinden Kaynaklanan) KARAR : Adana 12. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 05/08/2021 tarih ve 2020/289 Esas sayılı ara kararı ile kurulan hüküm nedeniyle davacı vekilinin istinaf başvurusu ile ilgili yapılan incelemede; DAVACI VEKİLİ DAVA DİLEKÇESİNDE ÖZETLE: Davacı ile davalının kardeş olduklarını, davalının hile ile, Adana Mithatpaşa’da olan kendisinin oturduğu evdeki hisseyi satın almak yerine müvekkili ve davalının müşterek murisleri yani babaları Cemal Bostancı’dan miras kalan Bitlis İli, Adilcevaz İlçesi, Çayır Mah., Naroğlu mevkii, 170 ada, 30 parselde tapuya kayıtlı olup, dava tarihindeki değeri 250.000,00 ₺ olan arsadaki müvekkilinin hissesini Adana 11.Noterliği'nin 23/12/2005 tarihli, 20521 yevmiye sayılı Düzenleme Şeklinde Taşınmaz Mal Satış Vaadi Sözleşmesi ile satın aldığını belirterek, hile ile satın alınan hissenin bedelinin tahsilini talep etmiştir....

            Ancak, lehine şerh konulan kişiye şerhten sonra taşınmaza malik olanlara karşı satış sözleşmesini ileri sürme olanağı tanır. Ne var ki, somut olayda davacı ...’in satış vaadi borçlusu davalı ... aleyhine Alanya Asliye Hukuk Mahkemesinin 2005/510 esasında kayıtlı davayı açarak, satış vaadi sözleşmesi nedeniyle ödemiş olduğu bedelin istirdatını istediği bu davanın da derdest olduğu görülmektedir. Gayrimenkul satış vaadi sözleşmeleri iki tarafa hak ve borçlar yükleyen tam iki yanlı sözleşme türlerindendir. Sözleşme henüz ifa edilmeden vaad alacaklısı olan davalı ödemiş olduğu satış bedelinin istirdatını istemiş olduğundan dayandığı 4.6.1998 günlü satış vaadi sözleşmesinden dönmüş sayılır. Satış vaadi sözleşmesiyle sağladığı ifa menfaatinden dönen alacaklı artık sözleşmenin tapuya şerh verilmesiyle kazanacağı haklardan yararlanamaz. Böyle olunca, satış vaadi sözleşmesinin şerhi istemiyle açılan davanın reddi yerine istemin hüküm altına alınması doğru olmamıştır....

              Somut olayda; kayıt sahibinin mülkiyeti, satış vaadi sözleşmesinden kaynaklanan hakkın bertaraf edilmesi kastiyle ve kötüniyetle kazandığı ileri sürüldüğünden, malikin ayni hakkın yolsuz olarak tescil edildiğini bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişi olup olmadığının araştırılması zorunludur. Burada, satış vaadi sözleşmesinin tapuya şerh edilip edilmediğinin önemi yoktur. Önemli olan, mülkiyet hakkı sahibinin satış vaadi sözleşmesini bilmesi gereken kişilerden olup olmadığının saptanmasıdır. Böyle olunca, taraflardan davacının kötüniyet iddiasına karşı delilleri istenip toplanmalı ve davalının durumu Türk Medeni Kanununun 3. maddesi çerçevesinde değerlendirerek bir sonuca ulaşılmalıdır. Mahkemece yukarıda açıklanan hususlar doğrultusunda gerekli araştırma ve inceleme yapılarak sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken yazılı gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmiş olması doğru görülmemiş, bu sebeple hükmün bozulması gerekmiştir....

                UYAP Entegrasyonu