Loading Logo

sonkarar

Sayfa Yükleniyor

Ad (Öz veya soy) kişiliğin ayrılmaz bir ögesidir. Kişi bununla anılır ve tanımlanır. Adın bu işlev niteliği, onun sahibi olan kişi tarafından benimsenmesi ile anlam ifade eder. İsmini benimsemeyen kişiliği ile özdeşleştiremeyen kişinin ismini değiştirmek en doğal hakkıdır. Kişi genellikle belli bir soyadı ile doğar ve doğar doğmaz da ailesi tarafından konulan bir ad ile anılır. Bu kişi büyüyüp ergin oluncaya kadar öz veya soyadını benimseyememiş, onunla kendisini özdeşleştirememiş olmasına rağmen onu bu adla veya soyadı ile yaşamını sürdürmeye zorlamada hiçbir toplumsal yarar olamaz. Hal böyle olunca da ad değiştirmek istemlerini içeren davalar da davacının tercih ve arzusunun ön planda tutulması, onun öncelikle dikkate alınması gerekir....

Ad (Öz veya soy) kişiliğin ayrılmaz bir ögesidir. Kişi bununla anılır ve tanımlanır. Adın bu işlev niteliği, onun sahibi olan kişi tarafından benimsenmesi ile anlam ifade eder. İsmini benimsemeyen kişiliği ile özdeşleştiremeyen kişinin ismini değiştirmek en doğal hakkıdır. Kişi genellikle belli bir soyadı ile doğar ve doğar doğmaz da ailesi tarafından konulan bir ad ile anılır. Bu kişi büyüyüp ergin oluncaya kadar öz veya soyadını benimseyememiş, onunla kendisini özdeşleştirememiş olmasına rağmen onu bu adla veya soyadı ile yaşamını sürdürmeye zorlamada hiçbir toplumsal yarar olamaz. Hal böyle olunca da ad değiştirmek istemlerini içeren davalar da davacının tercih ve arzusunun ön planda tutulması, onun öncelikle dikkate alınması gerekir....

Türk Medeni Kanununun 589. maddesinde, miras bırakanın yerleşim yeri sulh hakiminin istemi üzerine veya kendiliğinden tereke mallarının korunması ve hak sahiplerine geçmesini sağlamak üzere gerekli olan bütün önlemleri alacağı, gerekli giderlerin terekeden alınmak üzere başvuran kişiden, hakimin kendiliğinden karar verdiği hallerde ise devlet tarafından karşılanacağı, murisin yerleşim yerinden başka bir yerde ölmesi halinde de o yerin sulh hakiminin, murisin ölümünü murisin yerleşim yeri sulh hakimine gecikmeksizin bildirip, miras bırakanın ölüm yerinde bulunan mallarının korunması için gerekli tedbirleri almak zorunda olduğunu hükme bağlamıştır. Bu tedbirlerin terekede bulunan mal ve hakların yazımı mühürlenmesi, resmen yönetilmesi, vasiyetnamenin açılması gibi işlemler olduğu da maddede açıklanmıştır....

Davacılar vekili 19.09.2005 tarihli dava dilekçesinde; 8 no'lu parselin Davacıların murisi Rıza'ya atalarından kaldığını, murisin taşınmazı malik sıfatı | |ile kullanıldığını ve 1950 yılında üzerine tek katlı muhkem yapı inşa ettiğini, 1960 yılında yapılan kadastro çalışmasında parselin Maliye Hazinesi adına tespit edilip, üzerindeki kargir evin muris Rıza'ya ait olduğunun beyanlar hanesine yazıldığını, murisin vefatından sonra eşi Ülker'in 1992 yılına kadar söz konusu evi kullandığını, sonrasında evin davalı tarafından işgal edildiğini, davalının murisin vefat eden oğlu Başaran'ın eşi olduğunu, davalının davacıların taşınmaz üzerindeki miras hakkını inkar ettiğini, babalarından kendilerine kalan ev üzerindeki miras hakkından doğan intifa hakkını kullanmalarına engel olduğunu belirterek, Hazine adına kayıtlı taşınmaz üzerindeki muristen kalma konuttan intifa etmesini önleyici şekilde davalı tarafından vaki müdahalenin men'ine karar verilmesini talep ve dava etmiştir....

    Sessiz kalma yoluyla hak kaybı, önceki hak sahibinin, hakka konu ticari ad ve işareti iyi niyetli bir şekilde kullanan kişiye karşı dava açma hakkını uzun süre kullanmaması ve ihlallere sessiz kalarak ticari ad ve işareti koruma hakkını yitirmesi demektir. Sessiz kalma yoluyla hak kaybı ilkesinin temeli 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 2. maddesine dayanmaktadır. Anılan madde; “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.” hükmünü haizdir. Buna göre, anılan madde ile hukuk düzeninin kişilere tanıdığı bütün hakların kullanılmasında göz önünde tutulması ve uyulması gereken iki temel ilkeye yer verilmiş olup, öncelikle hakların dürüstlük kuralına uygun kullanılması gerektiği ifade edilmiş, ardından hakların açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeninin korumayacağı belirtilmiştir. 16....

      "İçtihat Metni"MAHKEMESİ:Sulh Hukuk Mahkemesi Taraflar arasındaki taşınmaz üzerindeki zilyetliğin tespiti, korunması ve elatmanın önlenmesi davasının yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü: K A R A R ... İlçesi, ... Köyü 884 parsel sayılı 4799.91m2 yüzölçümündeki taşınmaz, tarla niteliğinde ve 2/B madde uygulaması nedeniyle Hazine adına tapuda kayıtlı olup beyanlar hanesinde ... oğlu. kullanımında olduğu yolunda şerh bulunmaktadır. Davacı ... kendisine babası ...'ten intikal eden bu yere davalı kardeşi ... tarafından moloz dökülmek ve üzerindeki ağaçları köklemek suretiyle el atıldığını ileri sürerek zilyetliğinin tespiti, korunması ve elatmanın önlenmesini istemiştir....

        belirtilen güvenlik tedbirinin, aynı maddenin 3. fıkrası uyarınca cezası ertelenen hükümlü hakkında kendi alt soyu üzerindeki yetkileri bakımından uygulanamayacağı, TCK'nın 53/1-c maddesinde belirtilen diğer hakların ise infazın tamamlanıncaya kadar yoksun bırakılmasına karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi, Kanuna aykırı olup, Üst Cumhuriyet savcısı ile sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK'un 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 19.09.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi....

          Böyle bir durumda, ad değiştirme istemlerini içeren davalarda davacının tercih ve arzusunun ön planda tutulması ve öncelikle dikkate alınması gerekir. Türk Medeni Yasasının öngördüğü "haklı neden" bu kapsam içinde değerlendirildiğinde hakimin bu konudaki takdiri; ileri sürülen nedenin ve yeni alınmak istenen ad veya soyadının toplum değerlerine ve yasanın buyurucu kurallarına ters düşmeyen, özellikle başkalarına veya çevreye zarar vermeyen, incitmeyen nitelikte bulunduğunun saptanmasıyla sınırlı olmalıdır....

          Böyle bir durumda, ad değiştirme istemlerini içeren davalarda davacının tercih ve arzusunun ön planda tutulması ve öncelikle dikkate alınması gerekir. Türk Medeni Yasasının öngördüğü "haklı neden" bu kapsam içinde değerlendirildiğinde hakimin bu konudaki takdiri; ileri sürülen nedenin ve yeni alınmak istenen ad veya soyadının toplum değerlerine ve yasanın buyurucu kurallarına ters düşmeyen, özellikle başkalarına veya çevreye zarar vermeyen, incitmeyen nitelikte bulunduğunun saptanmasıyla sınırlı olmalıdır....

          Hükmünü içermesine, anılan geçici 7’nci madde hükmünün uygulanabilir olduğu durumlarda, sigortalı yönünden kazanılmış hakların korunması söz konusu olacağından, 3201 sayılı Yasanın B bendinde 5754 sayılı Yasanın 79. Maddesi ile getirilen aleyhe değişikliğin uygulanmasının mümkün olmayacağına; giderek, 3201 sayılı Yasa kapsamında borçlanılan süreler ile birlikte SSK’dan 01.01.2006 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı bağlanan davacı sigortalı yönünden, anılan geçici 7’inci madde hükmü uyarınca kazanılmış hakların saklı tutulması gerekeceğine göre, yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddiyle, usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, 13.03.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi....

            UYAP Entegrasyonu