D A N I Ş T A Y ONBİRİNCİ DAİRE Esas No : 2000/8700 Karar No : 2003/1863 Temyiz İsteminde Bulunan (Davalı) : Bayındırlık ve İskan Bakanlığı - ANKARA Diğer Davalı : … Karşı Taraf (Davacı) : … İsteğin Özeti : Dava, davacının hak sahipliği başvurusunun reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılmıştır. … İdare Mahkemesi … gün ve E:…, K:… sayılı kararıyla; 7269 sayılı Kanunun 29. maddesinin 1. fıkrasında, ağır hasara uğrayan binalarda oturan ailelere hak sahibi olmak şartıyla bina yaptırılacağı veya kredi verileceği, Afet Sebebiyle Hak Sahibi Olanların Tespiti Hakkında Yönetmeliğin 7. maddesinde, müşterek mülk halindeki konutları ağır hasar görenlere hisseli olmak üzere konut yaptırılacağı veya kredi verileceği, 8. maddesinde de, müşterek mülk halindeki konutlarda birden fazla hissedar aile birlikte oturmakta ise, bu ailelerin ayrı ayrı hak sahibi sayılacağı hükümlerine yer verildiği, anılan hükümlerin birlikte değerlendirilmesinden, hak sahibi olmak için oturma...
Somut olayda, davacıların murislerinin baba adının tapuda "..." olarak yazıldığı ileri sürülerek yanlış yazılan ismin "..." olarak değiştirilmesi isteminde bulunulduğu anlaşılmaktadır. 6100 sayılı HMK'nın çekişmesiz yargı işlerini düzenleyen 378. maddesinde "ç) Eşya hukukundaki çekişmesiz yargı işleri: 1) Taşınmaz üzerinde taraf oluşturulmasına ve hak ihlaline sebebiyet vermeyecek düzeltmelerin yapılması." düzenlemesi getirilmiştir. Davada Tapu Müdürlüğü ilgili sıfatıyla taraf olarak gösterilmiştir. Çekişmesiz yargı işi niteliğindeki uyuşmazlığın sulh hukuk mahkemesince görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, 6100 sayılı HMK'nın 21 ve 22. maddeleri gereğince; ... ... 12. Sulh Hukuk Mahkemesinin YARGI YERİ OLARAK BELİRLENMESİNE 17/02/2016 tarihinde oy birliğiyle karar verildi....
Diğer iş yerlerinde sigortalı çalıştırması nedeniyle “işveren” sıfatına sahip olan kişi, devredilen iş dolayısıyla işverenlik sıfatına sahip olmadığı için asıl işveren olarak sorumlu tutulamayacaktır. Aynı şekilde, işi alan kişinin de işverenlik sıfatını, alınan işte ve o iş nedeniyle sigortalı çalıştırması sonucunda kazanmış olması aranacaktır. Alınan işte sigortalı çalıştırmayıp, tek başına işi yürüten kişi alt işveren olarak nitelendirilemeyecektir. Bu kimsenin diğer bir takım iş yerlerinde çalıştırdığı sigortalılar nedeniyle kazandığı işverenlik sıfatının sonuca etkisi ise bulunmamaktadır. Alınan iş, işverenin asıl işinin bölüm ve eklentilerindeki işin bir kesimi veya yardımcı işler kapsamında bulunmalıdır. Diğer bir anlatımla, bir işverene ait iş yerindeki üretim sürecine, başka bir işverenin dahil olması durumunda “aracıdan” söz edilebilecektir....
Mddedeki “…sigortalı veya hak sahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarla sınırlı olmak üzere…” bölümünün Anayasaya aykırılık nedeniyle iptali sonrasında, Kurumun rücu hakkının, yasadan doğan kendine özgü ve sigortalı ya da hak sahiplerinin hakkından bağımsız basit rücu hakkına dönüşmüş olması karşısında, davalı işverenin gelirler yönünden tazmin sorumluluğunun ilk peşin sermaye değerli gelir üzerinden belirlenmesi yönündeki mahkeme yaklaşımı yerindedir. ....... Ne var ki; dava dilekçesi ekindeki peşin değerli gelir tablosunda ilk peşin sermaye değerli gelirin hak sahibi .... için 350,03 TL, .... için 3.121,55 TL olduğu, bozma kararımız sonrasında davacı Kurum tarafından 29.07.2009 tarihli yazı ile, ilk peşin sermaye değerli gelirin hak sahibi ... için 700,05 TL, ..... için (sosyal yardım zammı dahil) 6.592,42 TL olarak bildirildiği, ilk peşin sermaye değerli gelir miktarı konusunda çelişki doğduğu anlaşılmaktadır....
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanunî gerektirici sebeplere ve özellikle, davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Yasanın 26. maddesindeki halefiyet ilkesi uyarınca, Kurumun rücu alacağının; hak sahiplerinin tazmin sorumlularından isteyebileceği maddi zarar (Tavan) miktarı ile sınırlı iken, Anayasa Mahkemesi’nin, 21.03.2007 gün ve 26649 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 23.11.2006 gün ve E:2003/10, K:2006/106 sayılı kararı ile 26. maddedeki “…sigortalı veya hak sahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarla sınırlı olmak üzere…” bölümünün Anayasaya aykırılık nedeniyle iptali sonrasında, Kurumun rücu hakkının, yasadan doğan kendine özgü ve sigortalı ya da hak sahiplerinin hakkından bağımsız basit rücu hakkına dönüşmüş olup, tazminat davasının rücu davası yönünden bağlayıcılığı bulunmamakta ise de; tazminat davasında alınıp, iş bu davada hükme dayanak kılınan kusur raporunun oluşa uygun bulunmasına; yine, Mahkemece, Anayasa Mahkemesi’nin anılan iptal kararı...
Davalı T4 vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacı tarafın dava konusu ettiği taşınmazın, daha evvel müvekkilinin tapulu malı iken daha sonra tapusu iptal edilerek 2B arazisi olarak tescil edildiğini, yıllar sonra 6292 sayılı kanunun yürürlüğe girmesiyle eski tapu maliklerine tanınan bedelsiz iade hakkı ile müvekkilinin tapusunu geri almaya hak kazandığını, kanun koyucu tarafından 2B hak sahipliğinin devri noterde yapılacak düzenleme şeklinde muvafakatnameye bağlandığını, kanun koyucu tarafından düzenlenen bu şekil şartının yerine getirilmesi halinde akdi halefiyet mümkün olabileceğini; söz konusu şekil şartı yerine getirilmediği sürece hak sahipliğinin devrinin mümkün olmayacağını, dolayısıyla davacı tarafın iddia ettiği gibi geçerli bir devir bulunmadığını, davacı tarafın haksız iddialarda bulunduğunu, davacı tarafça hiçbir bedel de ödenmediğini, hukuki dayanaktan yoksun davanın reddini, yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yüklenilmesine karar verilmesini talep etmiştir...
Kurum hak sahiplerinin işverene karşı açtıkları tazminat dosyasının tarafı olmadığından, o davada alınan kusur raporu, eldeki davada kesin delil niteliğinde değilse de, güçlü delil niteliğinde kabul edilmekte olduğu gözetilmelidir. 2-Davanın yasal dayanağı, 5510 sayılı Kanunu'nun 21. maddesidir. 5510 sayılı Kanunun “İş Kazası ve Meslek Hastalığı ile Hastalık Bakımından İşverenin ve Üçüncü Kişilerin Sorumluluğu” başlıklı 21. maddesine göre; iş kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı veya sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir hareketi sonucu meydana gelmişse, Kurumca sigortalıya veya hak sahiplerine bu Kanun gereğince yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri toplamı, sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı olmak üzere, Kurumca işverene ödettirilir....
Kurumun kanundan doğan basit rücu hakkı nedeniyle, tazmin sorumlularının sigortalı ya da hak sahiplerine yapmış oldukları ödemelerin rücu alacağından düşülmemesi gerekmekte ise de; sigorta şirketlerinin 2918 sayılı Kanun kapsamında poliçeye dayalı akdi sorumluluğu nedeniyle poliçe limitini teşkil eden miktarı sigortalı ya da hak sahiplerine ödediğinin geçerli belgelerle kanıtlanması durumunda; sigorta şirketlerinin mükerrer ödeme ile karşı karşıya bırakılmaması bakımından ödedikleri miktar oranında sorumlu tutulmaması, yargılama giderleriyle vekalet ücretinden sorumluluğun da, poliçe limiti kapsamındaki ödeme yükümlülüğüyle orantılı olarak belirlenmesi gerekir....
Davalının tescil ettirdiği markayı, davacının esnaf oda ve ruhsat kayıtlarına göre tescilden önce kullandığı sabit olup davacının önceye dayalı hak sahipliği iddiasına bulunduğu, buna karşılık davalının taraflar arasındaki devir sözleşmesiyle işleteme adı başta olmak üzere fikri mülkiyet haklarının da devralındığını savunduğu görülmektedir. 5. İzmir FSH'nin 2017/30 Esas sayılı dava dosyası kaspamında davalı tarafından "..." şeklindeki tescilli markasına dayanılarak davacının iş yerinin devrinden sonra " ... " adıyla açtığı iş yerine karşı marka hakkına tecavüz nedeniyle açılan maddi ve manevi tazminat davasında, davacının önceye dayalı hak sahipliğinin bulunduğu kabul edilmiş ancak İDM tarafından anılan kararın kesleşmesinin eldeki davaya bir katkısı bulunmayacağı belirtilerek anılan dava dosyasının kesinleşmesi beklenmeksizin davanın esası hakkında karar verilmiştir. 6....
Kazanın oluşu gözetildiğinde davalıların asli kusurlu olduğu belirginse de, panik yapan sigortalıya daha fazla oranda kusur verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi isabetsiz bulunmuştur. 2-Mahkemece hükme esas alınan gerçek zarar hesap raporuna ilişkin olarak; 5510 sayılı Kanunun “İş Kazası ve Meslek Hastalığı İle Hastalık Bakımından İşverenin ve Üçüncü Kişilerin Sorumluluğu” başlıklı 21. maddesine göre; iş kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı veya sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir hareketi sonucu meydana gelmişse, Kurumca sigortalıya veya hak sahiplerine bu Kanun gereğince yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri toplamı, sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı olmak üzere, Kurumca işverene ödettirilir....