Hemen belirtmek gerekir ki, zilyetliğin korunması davasıyla zilyet, zilyetliğin hakka dayandığını ispat külfetine katlanmadan sadece zilyetliğini öne sürerek Sulh Hukuk Mahkemelerinde uygulanan basit yargılama usulünün sağladığı kolaylıklardan yararlanır. Zilyet, zilyetliğin arkasında bulunan ayni (nesnel) veya şahsi (kişisel) bir hakka dayandığı takdirde dava bir hak davası niteliğini kazanır.” denilmekle salt zilyetliğin korunması davaları ile zilyetliğin tespiti davaları arasındaki fark net bir şekilde açıklanmıştır. Somut olayda; davacı uyuşmazlık konusu taşınmazın bir kısmının Maliye Hazinesi adına kayıtlı olduğu, bir kısmının ise 6292 sayılı yasa uyarınca üçüncü kişilere satılarak kaydedildiği ve tapu kaydında taşınmazın bir bölümünün Ahmet oğlu T4 kullanımda olduğuna dair dair şerh bulunmaktadır....
Yapılacak keşifte; yerel bilirkişi kurulu ve taraf tanıklarından, çekişmeli taşınmazın hangi tarihten beri kim veya kimlerin zilyetliğinde olduğu, zilyetliğin kimden kime ve ne şekilde geçtiği, taşınmaz üzerinde sürdürülen zilyetliğin kesintiye uğrayıp uğramadığı, zilyetliğin iradi olarak terk edilip edilmediği gibi, taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözümü için aydınlatılması gereken tüm hususlar etraflıca sorulup maddi olaylara dayalı olarak açıklattırılmalı, 3 kişilik uzman ziraat mühendisleri kurulundan, çekişmeli taşınmazın toprak yapısı ile komşu taşınmazların toprak yapısının mukayese edilmesi suretiyle taşınmazın toprak yapısı ve niteliğini belirten ve önceki raporları irdeleyen ayrıntılı ve gerekçeli rapor alınmalı, yerel bilirkişi ve tanıkların sözleri arasında doğabilecek çelişkiler gerektiğinde yüzleştirme yapılarak yöntemince giderilmeye çalışılmalı, kadastro tespitlerine aykırı sonuçlara ulaşılması halinde ise, tüm tespit bilirkişileri tanık sıfatıyla dinlenilerek...
Zira , davacının talebi salt zilyetliğin korunması istemine ilişkin değildir.25.11.2009 tarihli ve 2009/8-518 Esas-2009/573 Karar sayılı Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında da belirtildiği üzere; zilyet, zilyetliğinin arkasında bulunan nesnel veya kişisel bir hakka dayandığında dava, bir hak davası niteliğini kazanır; o takdirde mahkemenin görevi, yalnız zilyetliğin korunması davasından farklı olarak, dava olunan şeyin değerine göre belirlenir. Diğer taraftan,üçüncü kişiye ait taşınmaz mal üzerine, izinsiz olarak, hafif yapı niteliğinde olmayan yapı kuran zilyetlerin, arsa malikinden başka kişiler aleyhine açtıkları davalar, arkasında barındırdığı bir hakka dayanmakla, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 8/II-3. madde ve fıkrasında yazılı zilyetliğin korunması davası olmayıp; temelinde bir hak davasıdır. Somut olayda; davacı, 27 ada 41 parsel sayılı kayden dava dışı ......
Taşınır ve taşınmaz mallarda yalnız zilyetliğin korunması ile ilgili davaları ...Görür." denilmektedir. Madde içeriğinden açıkça anlaşılacağı üzere, yalnız zilyetliğin korunmasına ilişkin davalar, dava değerine bakılmaksızın sulh hukuk mahkemesince görülecektir. Maddede yer alan "yalnız zilyetliğin korunması davaları" ile, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 982. ve 983. maddelerinde düzenlenen zilyetliğin gaspı ve zilyetliğe saldırıdan doğan davalar amaçlanmıştır. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunumun "Zilyetliğin Gasbında Dava Hakkı" başlıklı 982. maddesinde: "Başkasının zilyet bulunduğu bir şeyi gasbeden kimse, o şey üzerinde üstün bir hakka sahip olduğunu iddia etse bile onu geri vermekle yükümlüdür. Davalı, o şeyi davacıdan geri almasını gerektirecek üstün bir hakka sahip olduğunu derhal ispat ederse onu geri vermekten kaçınabilir. Dava, şeyin geri verilmesine ve zararın giderilmesine yönelik olur."...
da 08.09.2004 tarihli dilekçe ile komisyona itiraz etmiş ancak itirazı, 26.11.2004 tarihinde reddedilmiştir. ..., kadastro komisyon kararını beklemeden 19.11.2004 tarihinde babası ... ...’ın, mirasçılarından mal kaçırmak niyeti ile 21.9.1992 tarihli noterde yapılan zilyetliğin devri sözleşmesi ile ... Köyünde bulunan arazilerini kardeşleri ... ve ... ...’ a sattığı, bu sebeple zilyetliğin devri sözleşmesinin iptaline karar verilmesi istemiyle Sulh Hukuk Mahkemesinde dava açmıştır. 16.12.2004 havale tarihli dilekçe ile zilyetliğin devri sözleşmesine konu olan taşınmazların ... ...’ın tüm mirasçıları adlarına tapuya tescilini ve zilyetliğin devri sözleşmesinin iptalini istemiştir. Mahkemece, çekişmeli taşınmazların kadastro tespit tutanaklarının dava tarihinden sonra düzenlendiği, kadastro mahkemesinin görevli olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiştir....
Dava zilyetliğin tespiti ve korunması isteğine ilişkindir. Kural olarak, taşınmaza zilyet olanlar tapu kaydı veya bir hakka dayandığı takdirde TMK'nin 683. maddesindeki mülkiyet hakkının korunmasından yararlanarak istihkak davası veya elatmanın önlenmesi davası açabilir. Salt zilyetliğe dayanan kişiler ise, TMK'nin 981 ve devamı maddeleri uyarınca zilyetliğin korunması hükümlerinden yararlanarak zilyetliğin korunması davası açabilirler. Dosya içerisinde bulunan tapu kayıtlarının incelenmesinde, fen bilirkişi raporunda A, B ve C harfiyle gösterilen dava konusu yerler 1997 yılında ifrazen oluşan 131 parsel sayılı taşınmaz içerisindeyken, imar uygulaması sonucu 101 ada 2 parsel, 102 ada 2 parsel ve imar yolunda kalmıştır. Davacının ve davalının söz konusu parsellerde payı bulunmamaktadır. Eldeki dava zilyetliğin tespiti ve korunması isteğine ilişkindir....
Asliye Hukuk Mahkemesince, dava konusunun zilyetliğin tespiti istemine ilişkin olduğu, HMK’nın 4/c maddesi gereği bu tür davalarda görevli mahkemenin sulh hukuk mahkemesi olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiştir. Antalya 5. Sulh Hukuk Mahkemesince, davacı tarafından açılan davanın herhangi bir şekilde TMK'nın zilyetliğin hükümleri ve korunmasına yönelik 981 ve müteakip maddelerinde düzenlendiği şekilde ve yine TMK'nın 982 ve 983. maddelerine göre açılan zilyetliğin gaspına yada zilyetliğe saldırıya yönelik zilyetliğin korunmasına ilişkin bir dava olmadığı, davanın davacının tapulu taşınmazda üstün zilyetliğin tespitine ilişkin olduğu, buna göre davanın bu haliyle HMK'nın 4/ilk-c bendinde sayılan nitelikte bir dava olmadığı gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiştir....
Sulh Hukuk Mahkemesi, davanın 6100 sayılı HMK'nın 4/C maddesinde yazılı zilyetliğin korunması davası olmayıp; TMK'nın 683. maddesine dayalı elatmanın önlenmesi davası olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiştir. Asliye Hukuk Mahkemesi ise, müdahalenin men'i ve tazminat isteği değerlendirilirken kira sözleşmesinin ve zilyetliğin inceleneceği, davanın 4721 sayılı TMK'nın 981 ve devamı maddelerinde düzenlenen "Zilyetliğin korunması davası" niteliğinde olduğu gerekçesiyle görevsizlik yönünde hüküm kurmuştur. Taşınmaza zilyet olanlar tapu kaydı veya bir hakka dayandığı takdirde TMK'nın 683. maddesindeki mülkiyet hakkının korunmasından yararlanarak istihkak davası veya elatmanın önlenmesini isteyebileceği gibi salt zilyetliğe dayalı olarak TMK'nın 981 ve devamı maddeleri uyarınca zilyetliğin korunması hükümleri gereğince istemde bulunma hakkına da sahiptir....
Davacı vekili, vekil edeninin dava konusu yeri 1982 yılında başka kimseden satın ve devraldığını, zaman zaman su baskınlarının etkisinde kalması nedeniyle DSİ tarafından yapılan ıslah çalışmaları sonucu taşınmazın derenin etkisinden kurtulduğunu, vekil edeninin tasarrufta bulunduğunu belirterek zilyetliğin tespiti isteğinde bulunmuştur. Eda davası açması gerekirken açmış olduğu zilyetliğin tespiti davası dinlenemez. Davacının, tescil davası açması gerekirken zilyetliğin tespitini istemiş olması doğru görülmemiştir. Diğer yönden bu tür davaların Hazine ve diğer kamu tüzel kişilerine karşı açılması gerekir. Hazineye dava yöneltilmeden sadece Köy Tüzel Kişiliğinin dava edilmek suretiyle tespit isteğinde bulunmuş olması da doğru değildir....
İpsala Asliye Hukuk Mahkemesince, davanın mahiyeti itibariyle zilyetliğin korunması davası olduğu belirtilerek, zilyetliğin korunması davasının sulh hukuk mahkemesinin görevine girmesi nedeniyle görevsizlik kararı verilmiştir. İpsala Sulh Hukuk Mahkemesi de, davacı kira sözleşmesinden kaynaklanan kişisel haklara dayandığından, dava değerine göre davanın Asliye Hukuk Mahkemesi görevinde bulunduğu gerekçesiyle görevsizlik yönünde hüküm kurmuştur. Somut olayda, davacı kişisel hakka dayandığına göre uyuşmazlık, yalnızca HUMK’nun 8/11-3. maddesindeki zilyetliğin korunması olarak düşünülemez. Bu nedenle, dava tarihi ve değeri esas alındığında, HUMK’nun 8/1. maddesi uyarınca görevli mahkeme belirlenmelidir. Dava tarihi ve değerine göre, yalnızca zilyetliğin korunmasına yönelik olmayan uyuşmazlığın Asliye Hukuk Mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekir....