Değişik anlatımla sadece iptal davasının kabulüne ve tapunun iptaline karar verilmesi, tapulu bir taşınmazın sicil dışı (kayıtsız) kalması sonucunu doğurur ki, böyle bir uygulama, devletin bütün taşınmazların hukuki ve geometrik durumlarını belirleyerek sicile bağlama yolunda benimsediği dolu pafta sistemi genel ilkesi ile bağdaşmaz. Ne var ki, davacı iptal değil, sadece tescil isteğinde bulunmuş ise Yargıtay'ın yerleşmiş ve kurallaşmış uygulamalarına göre, tescil isteği tapu sicilinde mevcut eski kaydın iptali isteğini de kapsadığı gözetilerek davacının ayrıca tapu kaydının iptalini de dava etmesine gerek yoktur. (YHGK 11.11.1983 tarih, 981/880 Esas, 983/1162 Karar sayılı kararı) ./.....
Görülmekte olan dava, malikin tapu kütüğünden anlaşılamaması nedenine dayanılarak açılmış iptal ve tescile ilişkindir. Az yukarıda da açıklandığı gibi, kural olarak tapulu taşınmazlar hakkında açılan iptal ve tescil davalarında dava tapu malikine, ölü ise de, mirasçılarına yöneltilir. Ancak, TMK’nun 713/2.maddesine dayalı iptal ve tescil davaları, taraf teşkili bakımından özellik arz eden davalardır. Hazinenin, tapu sicillerinin gerçeğe uygun ve doğru şekilde tutulmasından sorumlu olması ve kayıt maliklerinin hiç mirasçı bırakmadan ölmeleri ihtimali karşısında TMK.nun 501.maddesi hükmü uyarınca tereke Devlete kalacağından Hazinenin bu tür davaların sonucu ile ilgisinin bulunması nedeniyle tapu malikleri ile Hazine arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmaktadır. Dairenin ve Yargıtay’ın yerleşmiş uygulamaları bu yöndedir....
Hemen belirtilmelidir ki; tapu sicilinin tutulması prensiplerinden biri tescil, diğeri sicilin aleniliği (güvenilirliği), bir diğeri Hazinenin kusursuz sorumluluğu, sonuncusu ise geçerli bir hukuki sebebinin bulunması, yani kaydın illetten mücerret olmamasıdır. O halde; imar parselinin dayanağı olan idari işlemin iptal edilmesi ile sicilin dayanıksız kalacağı ve TMK'nın 1025. maddesi hükmü uyarınca yolsuz tescil durumuna düşeceği; bu durumda; dayanaksız kalan tapu kaydının iptal edilerek kadastral parselin geometrik ve hukuki durumunun ihyasına karar verilmesi gerekeceği tartışmasızdır....
Dava, tapu kaydının mahkeme kararıyla iptal edilmesi sebebiyle uğranılan zararın, 4721 sayılı TMK'nın 1007. maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkindir. Mahkemece yapılan inceleme, araştırma ve uygulama hükme yeterli değildir....
Somut olaya gelince; davanın 2857, 2932, 2933 ve 2934 parsel sayılı taşınmazlarda yapılan imar uygulamasının iptal edilmesi nedeniyle kadastral parsellerin ihyasına yönelik tapu iptali ve tescil istemine ilişkin olduğu hususu açıktır. Dosya içerisindeki belgelerden, davacının maliki olduğu 2857, 2932, 2933 ve 2934 parsel sayılı taşınmazların, ... Belediyesinin 14.12.1993 tarih, 1446 sayılı Encümen Kararı doğrultusunda imar uygulamasına tabi tutulduğu ve davacıya 2310 ada 1 sayılı imar parselinden pay verildiği, anılan imar uygulamasının, ... 2. İdare Mahkemesinin 20.11.2002 tarih, 2001/911 Esas, 2002/1515 Karar sayılı ilamı ile iptal edildiği ve iptal kararının derecattan geçerek kesinleştiği anlaşılmaktadır....
Başka anlatımla mülkiyetin kazanılabilmesi için diğer kazanma koşullarının yanında dava konusu taşınmazda davacı tarafın aralıksız, çekişmesiz, malik sıfatıyla ve 20 yıl süreyle zilyet ve tasarrufta bulunması gerekir. Açıklanan ilke ve esaslar ışığında somut uyuşmazlık incelendiğinde; davacı taraf harici satış sözleşmesi ile davalı Ali'den taşınmazın satın alındığını, o tarihten bu yana davacıların murisi ve davacılar tarafından kullanıldığını, ancak tapuda devrin yapılamadığını malikin öldüğünü ileri sürmüştür. Maddi olayları ileri sürmek taraflara, hukuki nitelendirme yapmak ve uygulanacak kanun maddelerini belirlemek hakime aittir (6100 sayılı HMK mad. 33). Dava, bilinmeme sebebine dayalı tapu iptal ve tescil olarak nitelendirilmiş ise de dava dilekçesi içeriği ve beyanlardan davanın TMK'nin 713/2. maddesinde yazılı “ölüm” sebebine dayanılarak açılan iptal ve tescil isteği olduğu açıktır....
İdare Mahkemesinin, 2003/1003 Esas, 2005/365 Karar sayılı ilamı ile iptal edilip, iptal kararının kesinleştiğini ileri sürerek; imar parsellerinin tapu kaydının iptali ile kadastral parsele dönülmek suretiyle davacı adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir. Davalılar vekilleri, davanın reddini savunmuşlardır. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir. Hükmü, davalı ... vekili temyiz etmiştir. Tapu sicilinin tutulması prensiplerinden biri tescil, diğeri sicilin aleniliği (güvenilirliği), bir diğeri Hazinenin kusursuz sorumluluğu, sonuncusu ise geçerli bir hukuki sebebinin bulunması, yani kaydın illetten mücerret olmamasıdır. O halde; imar parselinin dayanağı olan idari işlemin iptal edilmesi ile sicilin dayanaksız kalacağı ve TMK'nin 1025. maddesi hükmü uyarınca yolsuz tescil durumuna düşeceği; bu durumda; dayanaksız kalan tapu kaydının iptal edilerek kadastral parselin geometrik ve hukuki durumunun ihyasına karar verilmesi gerekeceği tartışmasızdır....
Görülüyor ki; yapılan son yasal düzenlemeler yıllardır süregelen “tapu iptal davası” uygulamasını bir anda değiştirmiştir. Artık yönetmeliğin bu yeni maddesine göre, tapu kadastro komisyonlarınca verilen tapulara iptal davası açılmayacak ve bu tapulara değer verilecektir. Yeni düzenlemenin temelinde vatandaşların AİHM’den ve Yargıtay’dan tazminat talep etmeleri ve mülkiyet hakkı ihlali yapıldığı gerekçesi ile özellikle AİHM’nin devleti tazminat ödemeye mahkum etmesinin yattığı söylenebilir. Bu düzenlemelerle artık tapu iptal davaları açılmayacak ve araziler hakkında tazminat talebi istenmeyecek duruma gelmiştir. Sonuç itibariyle bu gelişmelerden sonra orman sınırları içinde kaldığı gerekçesi ile tapusu iptal edilen vatandaşlar, iç hukuk yollarında tazminat talep etmeye ve yapılan inceleme ve değerlendirmelerin sonrasında, uygun bulunması halinde de belli bir miktar tazminat almaya hak kazanmışlardır....
Ancak; 1)Taşınmazın sulu tarım arazisi niteliği, konumu ve yüzölçümü dikkate alındığından değeri belirlenirken kapitalizasyon faiz oranının %4 uygulanması gerekirken, bu oranın %5 olarak kabulü ile az bedel tespiti, 2) 4721 sayılı TMK'nun 1007. maddesi uyarınca tapu kaydı iptal edilen taşınmaz bedeline hükmedilmesi gerekirken; yasal olmayan gerekçelerle Hazine tarafından açılan tapu iptal ve tescil dosyasında davacı aleyhine hükmedilen yargılama giderleri ile yine davacı tarafından delil tespiti dosyasında yapılan masrafların davalı Hazineden tahsiline karar verilmesi, 3) Kabule göre de; yargılama giderinin kabul ve ret oranı üzerinden belirlenmesi gerektiğinin düşünülmemesi, Doğru görülmemiştir....
Görülüyor ki; yapılan son yasal düzenlemeler yıllardır süregelen “tapu iptal davası” uygulamasını bir anda değiştirmiştir. Artık yönetmeliğin bu yeni maddesine göre, tapu kadastro komisyonlarınca verilen tapulara iptal davası açılmayacak ve bu tapulara değer verilecektir. Yeni düzenlemenin temelinde vatandaşların AİHM’den ve Yargıtay’dan tazminat talep etmeleri ve mülkiyet hakkı ihlali yapıldığı gerekçesi ile özellikle AİHM’nin devleti tazminat ödemeye mahkum etmesinin yattığı söylenebilir. Bu düzenlemelerle artık tapu iptal davaları açılmayacak ve araziler hakkında tazminat talebi istenmeyecek duruma gelmiştir. Sonuç itibariyle bu gelişmelerden sonra orman sınırları içinde kaldığı gerekçesi ile tapusu iptal edilen vatandaşlar, iç hukuk yollarında tazminat talep etmeye ve yapılan inceleme ve değerlendirmelerin sonrasında, uygun bulunması halinde de belli bir miktar tazminat almaya hak kazanmışlardır....