Loading Logo

sonkarar

Sayfa Yükleniyor

Diğer bir söyleyişle, genel olarak menfi zarar, sözleşmenin kurulmamasından veya geçerli olmamasından; müspet zarar ise, ifa edilmemesinden doğan zararı ifade eder (T.C.YARGITAY Hukuk Genel Kurulu ESAS NO: 2014/3- 8 KARAR NO: 2015/10 )....

Menfi zarar ise; uyulacağı ve yerine getirileceğine inanılan bir sözleşmenin hüküm ifade etmemesi ve yerine getirilmemesi yüzünden güvenin boşa çıkması dolayısıyla uğranılan zarardır. Başka bir anlatımla, sözleşme yapılmasaydı uğranılmayacak olan zarardır. Menfi zarar borçlunun sözleşmeye aykırı hareket etmesi yüzünden sözleşmenin hüküm ifade etmemesi dolayısıyla ortaya çıkar (Tandoğan, s. 427). Burada alacaklının sözleşmenin hükümsüzlüğünden kaynaklanan zararının tazmini söz konusudur. Çünkü sözleşme fesih edilerek hükümsüz olduktan sonra tekrar sözleşmeye dayanarak borcun ifa edilmemesinden doğan zarardan söz edilemez; istenilecek zarar menfi zarardır. Başka bir anlatımla, genel olarak menfi zarar, sözleşmenin kurulmamasından veya geçerli olmamasından; müspet zarar ise, ifa edilmemesinden doğan zararı ifade eder (Fikret Eren, Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, 12. Baskı, İstanbul 2010, s. 482)....

    TBK’nin 89. maddesinde (dava konusu sözleşmenin imzalandığı tarihte yürürlükte bulunan BK’nın 73. maddesi) gereğince borcun ifa yeri tarafların açık veya örtülü iradelerine göre belirlenir. Aksine bir anlaşma yoksa, aşağıdaki hükümler uygulanır; para borçları alacaklının ödeme zamanındaki yerleşim yerinde, parça borçları sözleşmenin kurulduğu sırada borç konusunun bulunduğu yerde, bunların dışındaki tüm borçlar, doğumları sırasında borçlunun yerleşim yerinde ifa edilir. Maddeden açıkça anlaşıldığı üzere; sözleşmeye dayanan borçlarda, borcun ifa yeri sözleşmede kararlaştırılmamış ve para borcuna ilişkin ise alacaklının ödeme zamanındaki yerleşim yerinde ifa edilir. HMK’nın 10. maddesi gereğincede ifa yerinde davacı açılabilecektir. Dolayısıyla alacaklının ifa yerinde dava açabileceği gibi takipde de bulunması mümkündür. TBK’nın 89. maddesi (BK’nın 73. maddesinde) ifa yeri belirlenirken sözleşme türü belirtilmemiştir....

      Maddesine göre sözleşmeden doğan davalar, sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinde de açılabilir” hükmü yer almaktadır. Edimin ifa yeri ise maddi hukuka göre belirlenmektedir. (TBK 89) Borcun ifa yeri TBK’nın 89. Maddesinde belirlenmiştir. TBK’nın 89. Maddesine göre “Borcun ifa yeri, tarafların açık veya örtülü iradelerine göre belirlenir. Aksine bir anlaşma yoksa, aşağıdaki hükümler uygulanır; 1. Para borçları, alacaklının ödeme zamanındaki yerleşim yerinde, 2. Parça borçları, sözleşmenin kurulduğu sırada borç konusunun bulunduğu yerde, 3. Bunların dışındaki bütün borçlar, doğumları sırasında borçlunun yerleşim yerinde, ifa edilir.” Hükmü yer almaktadır. Bu madde hükümleri ve dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde söz konusu uyuşmazlıkta davalının yerleşim yeri mahkemesinin yetkili olmasının yanında taraflar arasında satım sözleşmesinin bulunması nedeniyle HMK 10. Maddesi kapsamında sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesi de yetkili olmaktadır....

        Borcun yerine getirilmesinin kusurla olanaksız hale gelmesinde, temerrüde düşen borçludan, gecikmiş ifa ile birlikte gecikme dolayısıyla tazminat istenmesinde, yahut borçlunun temerrüdü halinde ifadan vazgeçilip, ifa yerine tazminat istenmesinde ve sözleşmenin olumlu biçimde ihlalinde, müspet zararın giderimi söz konusu olur (Prof. Dr. H. Tandoğan Türk Mesuliyet Hukuku 1961 s. 426 vd.). Müspet zarar, alacaklının ifadan vazgeçerek zararının tazminini istemesi halinde söz konusu olur. Sözleşme ortadan kalkmamaktadır, yalnız alacaklının ifaya ilişkin talep hakkının yerini müspet zararının tazminine dair talep hakkı alır. Burada sözleşmenin feshedilmemesinden değil, borcun ifa edilmemesinden doğan zararın söz konusu olduğu gözardı edilmemelidir." (Örnek: Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 05.07.2006 tarihli, 2006/13- 499 Esas, 2006/507 Karar sayılı ilâmı)....

        Davacı taraf ayrıca, sözleşmenin zamanında ifa edilmemesinden kaynaklanan mahrum kalınan kar ile zararların tazminini talep etmektedir. Borçlar Kanunun 108/2. Maddesi gereğince," sözleşmenin feshini isteyen ve fesihte haklı olan" taraf menfi zarar talep edebilir. Tarafların ikinci kez noterde kat karşılığı inşaat sözleşmesi düzenlemeleri nedeniyle iradelerinin dava konusu ilk adi yazılı şekilde düzenledikleri kat karşılığı inşaat sözleşmesinin feshi yönünde birleştiği kabul edileceğinden davacının ilk adi yazılı sözleşmenin feshini isteme ve sözleşmenin hüküm ifade etmemesi konusunda tarafların anlaştıkları davacının fesihte haklı olduğu kabul edilemeyeceğinden menfi zararlarını talep etmesini gerektirecek yasal şartların bulunmaması nedeniyle davanın reddine" dair karar verilmiştir. İSTİNAF EDEN: Davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur....

        Davalı, satış vaadi sözleşmesinin davacıya olan borçlarının teminatı için yapıldığını, borç tamamen ödediğinden sözleşmenin hüküm ifade etmediğini beyanla davanın reddini savunmuştur. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, hükmü davalı vekili temyiz etmiştir. Satış vaadi sözleşmesinden kaynaklanan davaların kabulüne karar verebilmek için sözleşmenin ifa olanağının bulunması zorunludur. Elbirliği ortaklığında amaç, bir paydaşın tasarrufu ile diğer paydaşların zarar görmemesi; bir başka anlatımla diğer paydaşların dışarıya karşı koruması olup, satış vaadine konu payın alıcı ile satıcıları başından beri iştirakçi paydaş iseler, sözleşmenin ifası sonucunda da taşınmaza iştirakçiler dışında bir başka paydaş girmeyeceği için iştirakçi paydaşlar arasındaki satışlar ve satış vaadi sözleşmeleri, hükmünü ifa eder....

          Sözü edilen bu madde uyarınca alacaklı, sözleşmenin ifası ile teahhür sebebiyle zarar ve ziyanını yada akdin ifasından ve teahhürü sebebiyle zarar ve ziyanı talebinden vazgeçerek borcun ifa edilmemesinden kaynaklanan zarar ve ziyanı veyahut da akdin feshini talep edebilir. Davacı; dava ve ıslah dilekçesinde kendisine teslim edilmeyen daire bedelinin tahsilini istemiş ve bu istem mahkemece kabul edilerek; davacıya ortak yer olması nedeniyle teslim edilemeyen daire bedeli olarak 32.000 TL’nin davalı yükleniciden tahsiline karar verilmiştir. Davacı Borçlar Kanunu’nun 106/II. maddesinde belirtilen seçimlik hakkını; sözleşme hükümleri uyarınca teslim edilmesi gereken dairenin tesliminden vazgeçerek rayiç bedelinin tahsili yönünde kullandığından müspet zarar kapsamında kalan gecikme tazminatını isteyemez. Bu sebeple; gecikme tazminatına ilişkin istemin reddine karar vermek gerekirken kabulü yolunda hüküm kurulması doğru olmamıştır....

            Paket tur düzenleyicisi veya aracısı, sözleşmeye aykırılığın aşağıdaki hallerden kaynaklanması durumunda, sözleşmenin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesinden doğan zararlardan sorumlu tutulamaz. Buna göre; a) Katılımcının (tüketicinin) bir kusurunun bulunması. b) Sözleşmenin ifası sürecine dâhil olmayan üçüncü bir kişinin beklenmeyen ve önlenemez bir davranışının bulunması. c) Mücbir sebepten veya paket tur düzenleyicisinin, aracısının veya bağımsız hizmet sağlayıcısının gerekli tüm özeni göstermelerine rağmen öngöremedikleri ve engelleyemedikleri bir olayın meydana gelmesi halinde paket tur düzenleyici sorumluluktan kurtulur....

              KARAR Davacı, davalı mütahitten bir daire satın aldığını, aralarında yazılı sözleşme yapılmadığını, davalının hesabına satış bedeli karşılığı taksitler halinde 53.000 TL yatırıldığını, davalının evi satmaktan vazgeçtiğini ve satış bedelinden 10.000 TL' i iade etmediğini beyanla başta ödediği satış bedelinin işleyen ticari faizini, ödenmeyen 10.000 TL bedelin tahsilini ve sözleşmenin ifa edilmemesinden doğan zararın tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davalı, davanın reddini dilemişdir. Mahkemece, Bakirköy Asliye Hukuk Mahkemesi görevli olduğundan dava dilekçesinin reddine karar verilmiş; verilen karar davacı tarafından temyiz edilmiştir....

                UYAP Entegrasyonu