Loading Logo

sonkarar

Sayfa Yükleniyor

Mahkemece, dava konusu payın iştirak halinde mülkiyet ilişkisinin devam ettiği, iştirak halindeki payın müşterek mülkiyete dönüştürülmeden sözleşmenin ifa olanağının bulunmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir. Hükmü, davacı temyiz etmiştir. Satış vaadi sözleşmesinden kaynaklanan tapu iptal ve tescil davalarının kabulü için aranacak ilk husus, sözleşmenin ifa olanağının bulunup bulunmadığıdır. Elbirliği ortaklığına (iştirak halinde mülkiyete) konu bir taşınmazda elbirliği ortaklarından birinin, miras payını, ortaklık dışı bir kişiye satmayı vaat etmesi halinde sözleşme bir taahhüt muamelesi olarak geçerlidir. Ancak elbirliği ortaklığı çözülünceye kadar sözleşmenin ifa olanağının varlığından söz edilemez....

    Her ne kadar davacı tarafça taşınmaz devrine yönelik sözleşmenin ifa edilmemesi nedeniyle bedelin iadesine yönelik talepte bulunulmuş ise de davalının faaliyetinin sadece bununla sınırlı olmadığı, davalının hisse devrine yönelik anlaşmadan kaynaklı olarak da simsarlık faaliyetinin bulunduğu görülmüştür. Bilindiği üzere anlaşmanın yapılması ile anlaşma sonucunun ifa edilmesi ayrı şeylerdir ancak her simsarlık faaliyeti sonucu bedele hak kazanılması için sözleşmenin geçerli olarak yapılması neticesi ifa ile sonuçlanmasının beklenilmesinin simsarlık faaliyetinin sözleşmenin ifasından önceki aşamasında sarf edilen emeğini karşılıksız bırakacağı açıktır. Bu nedenle 6098 sayılı yasanın 520/1 maddesi göz önüne alındığında somut olay açasından davalının bedele hak kazanması için tarafları bir araya getirme ve anlaşma yönünde faaliyette bulunmasının yeterli görülmüş, sözleşmenin ifa ile sonuçlanması gerektiğinin düşünülmesinin yerinde olmayacağı anlaşılmıştır....

      Burada borcun ifa edilmemesinden doğan zararın söz konusu olduğu gözardı edilmemelidir. Menfi zarar ise; uyulacağı ve yerine getirileceğine inanılan bir sözleşmenin hüküm ifade etmemesi ve yerine getirilmemesi yüzünden güvenin boşa çıkması dolayısıyla uğranılan zarardır. Başka bir anlatımla, sözleşme yapılmasaydı uğranılmayacak olan zarardır. Menfi zarar borçlunun sözleşmeye aykırı hareket etmesi yüzünden sözleşmenin hüküm ifade etmemesi dolayısıyla ortaya çıkar (Hâluk Tandoğan, age., s. 427). Bu husus BK’nun 108. Maddesindeki düzenlemeden kaynaklanmıştır. Burada alacaklı sözleşmenin hükümsüzlüğünden kaynaklanan zararının tazmini söz konusudur. Çünkü sözleşme fesih edilerek hükümsüz olduktan sonra tekrar sözleşmeye dayanarak borcun ifa edilmemesinden doğan zarardan söz edilemez; istenilecek zarar menfi zarardır....

      Sözleşmeden doğan uyuşmazlıklarda, sözleşmenin ifa edileceği yerde dava açılabilir. (HUMK md. 10). Davacı sözleşmenin ifa yerinin ... olduğunu bildirmiş, taraflar arasındaki sözleşmenin 6/a md.sinde, ifa yeri olarak istasyonda veya davalının göstereceği bir yerde teslim edileceği belirtilmiştir. Mahkemece olayda uygulanma yeri bulunmayan 6100 sayılı HMK'nun 187. md. hükmü gerekçe gösterilerek ve sözleşmenin 6/a md. hükmü karar yerinde tartışılmadan yazılı şekilde yetkisizlik karar verilmesi isabetsiz olup bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün davacı yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 24.09.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi....

        Borcun ifa imkanı olduğu sürece borçlu borcunu yerine getirmekten kaçınıyorsa alacaklı onu ifaya zorlayabilir. Borcun ifa edilmemesi ise, borçlunun sözleşmenin kendisine yüklediği ifa yüküne karşı bir davranış içinde olmasını ifade eder. Bu durumda borçlu ya borcu ifa imkanını kendi kusuru sonucu kaybetmiştir, ya borcu ifa imkanına sahip olduğu halde haklı bir sebep bulunmaksızın, ifadan tüm olarak kaçınmaktadır veya ifa etmiştir ama bu ifası noksandır, ayıplıdır, ya da borçlu ifada kusurlu olarak gecikmiştir. Kural olarak borcun ifa edilmemesi borçlunun sorumluluğu sonucunu meydana getirir ve borcun ifa edilmemesinde borçlu “kusurlu” kabul edilir. Borçlar Kanunun 96-100. maddeleri muaccel borcun ifa edilmemesi sonuçlarını düzenlemiştir. Sözleşmesinin herhangi bir nedenle ifa edilmemesi sonucu, alacaklı, alacağını kısmen veya tamamen elde edemez. Dolayısıyla ademi ifa nedeniyle zarara uğrar....

          Maddenin uygulanması bakımından erken tahliye şartının somut olayda gerçekleşmemiş olduğu, kaldı ki davacının kendi alanından kaynaklanan bir ifa engeli sebebiyle edimini yerine getiremeyecek durumda olduğu tespit edilmiştir. Tarafların iddiaları, alınan bilirkişi raporları ve yapılan yargılamaya göre dosya kapsamı değerlendirildiğinde; davacı, davalının sözlü askıya alma talebi üzerine 10/08/2019 tarihinden itibaren çalışmaya ara verdiğini ve neden belirilmeksizin 2020 yılında ise sözleşmenin yenilenmediğini iddia etmiş olsa da yapılan tahkikat neticesinde davacının hizmet verdiği ... plakalı aracın 01/07/2019 tarihinde KTK Ek-2/3-A maddesi gereği cezai işlem uygulanarak otoparka çekildiği, davacının bu sebeple edimini yerine getiremediği ve kendisinden kaynaklanan bir ifa engelinin oluştuğu ayrıca davalı yanın ikame araç kullanımına zorlanamayacağı sözleşmede buna ilişkin bir madde olmadığı tam tersi sözleşmenin 10....

            Dolayısı ile davacının; sözleşmenin ifa edildiği 01.01.2016 ile 31.12.2017 tarihleri arasında asgari ücrette aşırı artış olduğu gerekçesiyle sözleşmenin uyarlanarak fiyat farkı ödenmesi talebi ülkenin ekonomik durumu, sözleşmenin süresi ve niteliği, sözleşme ediminin ifa edilmesi, asgari ücretin önceki yıllardaki artış oranı ile 2016 yılındaki artış oranı arasındaki fark ile yine sözleşmeye göre davacının yararlandığı SGK pirim desteği dikkate alındığında sözleşme yapıldığında karşılıklı edimler arasında olan dengenin sonradan şartların değişmesi ile büyük ölçüde davacı aleyhine katlanılamayacak derecede bozulduğunun ve sözleşmenin temelinden çökmüş sayılacağının kabulü hukuken mümkün olmadığından, yani davacı tarafından sözleşme edimi ifa edilip yerine getirildiğinden ve davacının edimi ifa ederken aşırı ifa güçlüğü içinde olduğuna ilişkin dosyada somut hiç bir delil bulunmadığından yine sözleşmede fiyat farkının ödenmeyeceğine ilişkin düzenlemenin bulunması ve sözleşmenin personel alımına...

            Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde süre verilmesi 6098 s.TBK'nun 123.m.sinde,"- Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde, taraflardan biri temerrüde düştüğü takdirde diğeri,borcun ifa edilmesi için uygun bir süre verebilir veya uygun bir süre verilmesini hâkimden isteyebilir." şeklinde düzenlenmiştir. Alacaklı/Alıcı'nın,temerrüde düşen satıcı/borçludan isteyebileceği seçimlik haklar 6098.s.TBK'nun 125.m.sinde "- Temerrüde düşen borçlu, verilen süre içinde, borcunu ifa etmemişse veya süre verilmesini gerektirmeyen bir durum söz konusu ise alacaklı, her zaman borcun ifasını ve gecikme sebebiyle tazminat isteme hakkına sahiptir. Alacaklı, ayrıca borcun ifasından ve gecikme tazminatı isteme hakkından vazgeçtiğini hemen bildirerek, borcun ifa edilmemesinden doğan zararın giderilmesini isteyebilir veya sözleşmeden dönebilir. Sözleşmeden dönme hâlinde taraflar, karşılıklı olarak ifa yükümlülüğünden kurtulurlar ve daha önce ifa ettikleri edimleri geri isteyebilirler....

            Diğer bir ifadeyle müsbet zarar, akdin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesinden doğan zarar şeklinde de tanımlanabilir. Örneğin, binaların bitirilmiş olması halinde getirmesi beklenen kira geliri kaybı, geciken ifa nedeniyle ifaya bağlı ceza ---- seçimlik ceza ---- eksik işler bedeli, kâr kaybı, gecikme tazminatı -----müspet zarar; inşaatın yapımı süresince oturulacak ev için ödenmesi gereken kira bedeli ile yıkılan binanın enkaz bedeline yönelik talepler menfi ---- kapsamındaki alacak kalemlerindendir. Eldeki dava bakımından; sözleşmenin davalı tarafça haklı nedenle feshedildiği, taraflara arasında düzenlenen ---- tarihli sözleşmenin 6.5 ve 7.5 maddelerinde, sözleşme kapsamında yapılan tüm malzeme, ekipman ve işyeri giderlerinden davacının sorumlu olduğunun kararlaştırıldığı, bu nedenlerle davacının menfi ve müspet zararına ilişkin taleplerinin yerinde olmadığı değerlendirilmiştir....

              Kaldı ki, 13.12.1999 tarihli arsa payı karşılığı inşaat yapım sözleşmesi sözleşmenin tarafları olan yüklenici ile davalı arsa sahibi tarafından biçimine uygun düzenlenen 24.12.2004 tarihli sözleşmeyle feshedilmiş, feshin tasfiyesi de yükleniciye 11 sayılı parseldeki 9 adet dairenin bırakılması suretiyle yapılmıştır. Davacı kooperatifin, feshedilen sözleşmeye dayanması da mümkün değildir. Ancak; Bilirkişilerin en geç Mart 2000 tarihinde düzenlendiğini belirttikleri sözleşme davacı kooperatif bakımından ademi ifa ile sonuçlanmıştır. Davacı, sözleşmenin ifa edilmemesinden kaynaklanan zararlarını Borçlar Kanununun 96. maddesine dayanarak akiti olan davalı yükleniciden isteyebileceğinden davacı kooperatifin ikinci kademedeki tazminat istemi Borçlar Kanununun 96. maddesi hükmü çerçevesinde incelenip değerlendirilmelidir. Mahkemenin bu yönü gözden kaçırması doğru olmamıştır. 3-Gerçek kişi davalıların temyiz itirazlarına gelince; Gerçek kişi davalılar, mülkiyeti ... Konut ......

                UYAP Entegrasyonu