Munzam (aşkın) zarar 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 122/1. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre, alacaklı, temerrüt faizini aşan bir zarara uğramış olursa, borçlu kendisinin hiçbir kusuru bulunmadığını ispat etmedikçe, bu zararı da gidermekle yükümlüdür. Türk Borçlar Kanunu’nun 122. maddesi kapsamında aşkın (munzam) zararın talep edilebilirliğinin bir koşulu da alacaklı yönünden mevcut olan zararın açık ve somut bir biçimde ispatıdır. Bu bağlamda ekonomik koşullardaki olumsuzluklar nedeniyle paranın satın alma gücünde meydana gelen azalma, alacaklı yönünden aşkın (munzam) zarar olarak nitelendirilemeyeceği gibi salt bu olguya dayanılması neticesinde zararın ispatına dair koşulun gerçekleştiği söylenemez. Zira burada zararın olgusunun, HMK’nın 194. maddesi kapsamında ispata elverişli bir şekilde somutlaştırılarak zarar iddiasının ispatı için gerekli tüm deliller ortaya konulmalıdır....
Uyuşmazlık Konusu : Taraflar arasındaki ihtilaf, temelde trafik kazasından kaynaklı olarak davacının alacağının geç ödendiği iddiasından kaynaklı munzam zararının bulunup bulunmadığı, var ise miktarının ne olduğu ve bu zarardan davalının sorumlu olup olmadığı ile sorumlu ise sorumluluk miktarının ne olduğu noktasındadır. Davanın Hukuki Niteliği: Dava, TBKnın 122.maddesine dayalı munzam zarar istemine ilişkindir. Davanın Hukuki Sebebi: Haksız fiil sorumluluğuna ilişkin 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK)'nun 49. Maddesindeki "Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür. Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür." şeklindeki düzenlemedir. DELİLLER:-------tarafların son tescil bilgileri celp edilmiş ve gelen yazı cevabı dosya arasına alınmıştır. -------karar numaralı dosyası celp edilmiş ve dosya arasına alınmıştır....
Yine munzam zararın tazmin edilebilmesi için davacı - zarar gördüğünü iddia edenin uğranılan zararın varlığı ile miktarının kanıtlanması gerektiği, bu zarar kanıtlandığı takdirde borçlunun ancak kendisinin geç ödemeden kaynaklı hiçbir kusurunun bulunmadığını ispat etmesi halinde zararı ödeme yükümlüğünün ortadan kalkacaktır. -------- kararına göre; Türk Borçlar Kanunu’nun 122. maddesi kapsamında aşkın (munzam) zararın talep edilebilirliğinin bir koşulu da alacaklı yönünden mevcut olan zararın açık ve somut bir biçimde ispatıdır. Bu bağlamda ekonomik koşullardaki olumsuzluklar nedeniyle paranın satın alma gücünde meydana gelen azalma, alacaklı yönünden aşkın (munzam) zarar olarak nitelendirilemeyeceği gibi salt bu olguya dayanılması neticesinde zararın ispatına dair koşulun gerçekleştiği söylenemez....
Alacaklının, munzam zararını yasal delillerle kanıtlaması halinde borçlu; ya alacaklının bir zarara uğramadığını ya da borç zamanında ifa edilmiş olsaydı bile, alacaklının değeri düşmeyecek bir yatırım yapmayacağını ispat ederek sorumluluktan kurtulabilir. İkinci görüşe göre; munzam zarar alacaklısı, öncelikle temerrüde uğrayan asıl alacağın varlığını, bu alacağın geç veya hiç ifa edilmemesinden dolayı temerrüt faiziyle karşılanmayan zarar miktarını; zarar ile borçlu temerrüdü arasındaki uygun illiyet bağını kanıtlamalıdır....
Munzam zararda ise geçmiş günler faizi ile karşılanamayan bir zararı olduğunu kanıtlamak zorundadır. 103. madde ile geçmiş günler faizinin nasıl belirleneceği düzenlenmiş iken 105. maddede buna ilişkin bir düzenlemenin yer almamış olması da davacının zarara uğradığını kanıtlama yükünde olduğu göstermektedir. Salt ülkenin içinde bulunduğu ekonomik olumsuzluklar munzam zararın kanıtı olarak kabul edilemez. O halde davacının munzam zararını genel ekonomik olumsuzluklar dışında, somut vakıalarla kanıtlaması gerekir. Ancak somut zararın kanıtlanması halinde ekonomik veriler dikkate alınarak zarar miktarı belirlenebilir. (HGK'nun 31.10.2007 2007/701-800 Esas, 798 Karar) Somut olayda, davacı taraf geç ödendiğini iddia ettiği meblağın zamanında ödenseydi ne şekilde değerlendireceğini açıkça belirtmediği gibi, somut olarak da zarara uğradığına ilişkin herhangi bir kanıt sunmamıştır....
Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2000/1394 Esas sayı ile açılan davada munzam zararın 01.05.1997 tarihine kadar hesaplandığını, hükmedilen tazminatın 19.11.2003 tarihinde tahsil edildiğini ileri sürerek, 01.05.1997-19.11.2003 tarihleri arasındaki munzam zararın tespiti ile şimdilik 50.000 YTL’nin 19.11.2003 tarihinden itibaren reeskont faiziyle birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava edilmiştir. Davalı....... vekili ile davalı ... davanın zamanaşımı süresinde açılmadığını, davacının zarara uğradığını kanıtlaması gerektiğini, enflasyon artışının ileri sürülerek munzam zarar talep edilemeyeceğini, davacı alacağını tahsilde davalı tarafın kusuru olmadığını, davacı tarafa toplam ödenen bedel dikkate alındığında davacının bir zararı da olmadığını savunarak, davanın reddini istemişlerdir....
Munzam zarara dayanan talep hakkı, esas itibariyle bir alacak hakkıdır ve BK'nın 105'inci maddesinde zamanaşımı yönünden de ayrık bir hüküm getirilmemiş olup, bu alacağa da BK'nın 125'inci maddesindeki, on yıllık zamanaşımı uygulanacaktır. Asıl davanın açılması, işbu davadaki munzam zarar talebi yönünden zamanaşımını kesmeyeceğine göre, munzam zarar davasının açıldığı tarihten geriye doğru on yıllık süre içerisinde gerçekleşen zarar bölümünün talep edilmesi mümkün olup, bu süre dışında kalan zarar bölümü ise zamanaşımına uğramıştır. Bu durumda mahkemece, yukarıda açıklanan ilke doğrultusunda bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir. Bu nedenle, hükmün davalı yararına bozulması gerektiğinden davalı vekilinin bu yöne ilişen karar düzeltme isteminin kabulü Dairemizin 26.11.2013 gün ve 2012/18820 Esas, 2013/21433 Karar sayılı onama kararının kaldırılarak mahkeme kararının davalı yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir....
Şubesi'ne 07.12.1999 tarihinde, 135.669,00 TL'nin vadeli olarak yatırıldığını, yatırılan paranın, davalı bankanın teşvik ve yönlendirmesi ile Egebank A.Ş. kontrolündeki Egebank Off Shore Bank Ltd. adlı bankaya ait hesaba aktarıldığını, 21.12.1999 tarihinde Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK) tarafından banka yönetimine el konulduğunu, alacaklarının ödenmediğini, sonrasında kesinleşen mahkeme kararı ile 18.04.2014 tarihinde paranın faiziyle tahsil edilebildiğini; ancak enflasyonun olumsuz etkisi sonucu paranın satın alma gücündeki düşüş nedeniyle faiz ile karşılanmayan munzam zararın meydana geldiğini, müvekkilinin mevduat alacağı zamanında ödenmiş olsaydı, bu paranın yüksek gelir getiren bir yatırıma yönlendirilemese bile bankada TL veya döviz mevduat hesabı açılarak değerlendirilmiş olsa dahi, bu durumda faize faiz işletilmiş olacağından en azından parasının gerçek değerini ve satın alma gücünü koruyacağını, bu sebeple munzam zarar meydana geldiğini ve zararın hesaplanması...
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE: Dava; Dava, davacı tarafın alacağını geç tahsil etmesi nedeniyle munzam zararının davalıdan avans faizi ile tahsili istemli açtığı davadır. Munzam zarar, borçlu temerrüte düşmemiş ve borcunu ödemiş olsaydı, alacaklının mal varlığının kazanacağı durum ile temerrüt sonucunda ortaya çıkan durum arasındaki farktır. Munzam zarardan sorumluluk, borçlunun temerrüte düşmekteki kusuruna dayanan bir sorumluluk olup kural olarak munzam zarar alacaklısı, öncelikle temerrüte uğrayan asıl alacağının varlığını, bu alacağın geç veya hiç ifa edilmemesinden dolayı temerrüt faizi ile karşılanmayan zararını, zarar ile borçlunun temerrütü arasındaki uygun illiyet bağını ispat etmekle yükümlüdür. Dava, miktar itibari ile basit yargılama usulüne tabi davalardandır....
olan ilk munzam zarar dosyasında bu talep yönünden müvekkili şirket lehine karar verildiğini, davayı kabul manasında olmamak üzere davacı tarafın munzam zarar talebi soyut iddialara dayanmakta olup başvuranın aşkın zarara uğradığı ispat edilmediğinden talebin reddi gerektiğini, davayı kabul manasında olmamak kaydıyla söz konusu davanın haksız fiile dayanması sebebiyle uygulanacak faizin yasal faiz olması gerektiğini belirterek davanın usulden ve esastan reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur....