"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi Dava, ödeme emrinin iptali ve menfi tespit istemine ilişkindir. Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir. Hükmün, davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi....
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı/alacaklı tarafından, davacı/borçlu hakkında girişilen icra takibinde, takip talebi ve ödeme emrinde borçlular arasında gösterilen davacı/borçluya ödeme emrinin tebliğ edilmemiş olmasına ve başkaca işlem de yapılmamasına göre; davacı/borçlunun eldeki menfi tespit davasını açmakta hukuki yararı bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır. Öncelikle, menfi tespit davası ile ilgili genel bir açıklama yapılmasında ve ilgili yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır: Gerçekte var olmayan bir borç ya da geçersiz bir hukuki ilişki nedeniyle icra takibine maruz kalması muhtemel olan veya icra takibine maruz kalan bir kimsenin (borçlunun) gerçekte borçlu bulunmadığını ispat için açacağı dava, menfi tespit olarak adlandırılmaktadır. Menfi tespit davası, 2004 sayılı İcra İflas Kanunu (İİK)'nun 72. maddesinde düzenlenmiştir....
GEREKÇE : 6183 sayılı Kanunun “Ödeme Emri” başlıklı 55. maddesinin ilk fıkrasında; kamu alacağını vadesinde ödemeyenlere, yedi gün içinde borçlarını ödemeleri veya mal bildiriminde bulunmaları gereğinin bir ödeme emri ile tebliğ olunacağı; “Ödeme Emrine İtiraz” başlığını taşıyan 58. maddesinin birinci fıkrasında; kendisine ödeme emri tebliğ olunan kişinin, böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödediği veya zamanaşımına uğradığı hakkında tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde (7061 sayılı Kanun ile değişik, 01.01.2018 tarihinden geçerli olmak üzere 15 gün içinde) itirazda bulunabileceği belirtilmiştir. Görüldüğü gibi; “menfi tespit” niteliğindeki ödeme emrine itiraz/ödeme emrinin iptali davasının yedi günlük hak düşürücü süre içerisinde açılması zorunlu olduğu gibi, kendisine ödeme emri gönderilen borçlunun itirazları da üç nedenle sınırlandırılmıştır....
Kamu alacağına ilişkin olarak anılan madde kapsamında öngörülen menfi tespit davası dışında, yeni ve ayrı bir menfi tespit ya da istirdat davası açılmasına anılan kanun hükümleri cevaz vermemektedir. Zira tahsil edilmesi istenen alacak, kamu alacağı niteliğinde imtiyazlı bir alacak olup sürüncemede kalması önlenerek, tahsilinin hızla sağlanması amaçlanmıştır. 6183 sayılı Kanunda, İcra ve İflas Kanununun (Menfi tespit ve İstirdat davası açılmasına ilişkin) 72. maddesine koşut bir hükme yer verilmemiş bulunması karşısında, Yasada öngörülen 7 günlük itiraz süresini geçiren kamu alacağı borçlusunun, aynı konuda yeni bir menfi tespit ya da istirdat davası açması mümkün bulunmamaktadır. Dosyada davacıya gönderilen ödeme emri 16.05.2016 tarihinde tebliğ edilmiş olup iş bu iptal davası da tebliğ tarihinden itibaren 7 günlük yasal süresi içinde 18.05.2016 tarihinde ikame edilmiştir. Bu durumda davanın esasına girilerek incelenmesi gerekmektedir....
Ödeme emrinin iptali istemine ilişkin olarak anılan maddeye dayalı açılacak dava “menfi tespit” niteliğinde olup, “böyle bir borcu olmadığı” veya “kısmen ödendiği” veya “zamanaşımına uğradığı” iddiaları dışında başka bir itiraz nedeni ileri sürülemeyecektir. 6183 sayılı Kanun’un 58. maddesinin 5. fıkrasında ise, itirazında tamamen veya kısmen haksız çıkan borçludan, hakkındaki itirazın reddolunduğu miktardaki amme alacağının %10 zamlı olarak tahsil edileceği düzenlenmiştir. Mahkemece davacının 2012/11. dönem borcundan sorumlu olmadığının tespiti ve bu aya ilişkin prim borcunun iptali ile fazlaya ilişkin istemin reddine karar vermekle yetinmek gerekirken davacı yararına kurum aleyhine %10 tazminata hükmedilmesi isabetsizdir. Öte yandan kurum yararına vekalet ücretine hükmedilmesi ve yargılama giderine kabule göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi isabetsiz olup, bozma nedenidir....
Davalı vekili, davacı-borçluya karşı başlatılan takipte ödeme emrinin tebliğinden sonra davacı-borçlunun sadece söz konusu çekin bankaya ibraz edilmemiş olması nedeniyle İcra Hukuk Mahkemezi nezdinde şikayet yoluna müracaat ettiğini, çekteki imzaya itirazda bulunmadığını, davacının şikayetinin reddine karar verildiğini, icra dosyasının işlemsiz kalması nedeniyle düştüğünü, icra dosyasının 23.06.2009 tarihinde yenilendiğini ve 25.06.2009 tarihinde ödeme emrinin ve çek suretinin davacı-borçluya yeniden tebliğ edildiğini, ancak davacı-borçlunun yasal süresinde ödeme emrine itiraz etmediğini, davacıya iki kez ödeme emrinin tebliğ edildiğini ve davacının çekteki imzaya itiraz etmediğini, haksız fillere ilişkin 1 yıllık zamanaşımı süresinin dolmuş olması nedeniyle davanın zamanaşımına uğradığını, davacının çekteki imzanın kendisine ait olmadığı iddiasıyla suç duyurusunda bulunmadığını, çek zayi davası açmadığını, bu durumun davacının kötü niyetli olduğunu gösterdiğini, dava kobusu çekin bankaya...
Davalı vekili, davacının iddia ettiği ödeme dekontlarının dava konusu ile ilgisinin olmadığını savunarak davanın reddini istemiştir. Birleşen davada davacı .... vekili, müvekkilinin davalı aleyhine ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla ilamlı icra takibi yaptığını, davalının icra mahkemesine itirazı üzerine ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla ilamsız ödeme emrinin gönderilmesi gerektiğinden bahisle itirazın kabul edildiğini, müvekkilinin bunun üzerine gönderdiği ödeme emrine davalının haksız olarak itiraz ettiğini belirterek itirazın iptaline ve icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Birleşen davada davalı vekili, davanın reddini istemiştir....
Davalı idare vekili, vergi mahkemesine dava açıldığından hukuki yararın bulunmadığını, davacının 12.04.2013 tarihinde tebellüğ ettiği haciz bildirgesine 19.04.2013 tarihinde itirazda bulunduğu, dolayısıyla menfi tespit davası açma hakkı bulunmadığını, ayrıca vergi dairesince davaya konu haciz bildirgesi ve ödeme emrinin iptal edilmesi nedeniyle vergi mahkemesi tarafından davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verildiğini belirterek, davanın reddini savunmuştur....
TEMYİZ EDENİN İDDİALARI: Ödeme emrine itiraz sebeplerinin sınırlı olduğu, tarhiyata ilişkin iddiaların tahsilat aşamasında ileri sürülemeyeceği, usulüne uygun düzenlenen ödeme emrinde hukuka aykırılık bulunmadığı ileri sürülerek kararın bozulması istenilmektedir. KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Dava konusu amme alacağı için açılan menfi tespit davasında asıl borçlu şirkete borçlu olmadığı tespit edildiğinden dava konusu ödeme emrinin hukuka aykırı olduğu belirtilerek istemin reddi gerektiği savunulmaktadır. DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ ...'İN DÜŞÜNCESİ: Temyiz isteminin reddi ile usul ve yasaya uygun olan kararının onanması gerektiği düşünülmektedir....
Ancak bu tahsil harcının doğabilmesi için takibin o safhasının yerine getirilmesi gerekir (Ödeme veya icra emrinin tebliği, haciz işleminin yapılması veya satış işleminin kesinleşmesi gibi). Ödeme emri veya icra emrinin tebliğe çıkarılması, fakat tebliğ edilmesinden önce yapılan ödemelerden ve aynı dönemde icra takibinden vazgeçilmesi halinde tahsil harcı almak mümkün değildir. (Yargıtay 12.H.D 2021/2322- 3043 E.K sayılı içtihatı) Somut olayda, borçluya icra emrinin 21/03/2021 tarihinde tebliğ edildiği feragat beyanının ise 16/03/2021 tarihinde yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu durumda, ödeme emrinin tebliğinden önce feragat beyanında bulunulduğu dikkate alındığında borçludan tahsil harcı alınması mümkün olmayacaktır. Dolayısıyla, davacının harç yatırılmadığından dosyanın açık olduğu ve feragatın sonuç doğurmayacağı yönünde ileri sürdüğü husus yerinde değildir. İcra müdürünün harç yatırıldığında dosyanın kapatılmasına karar vermiş olması da sonuca etkili değildir....