ın iştirak halinde mülkiyet olmak üzere verasette iştirak, 720/17280 hissenin ... kızı ..., ... oğlu ... , ... kızı ...'nın iştirak halindeki mülkiyet olmak üzere verasette iştirak, 1080/17280 hissenin ... oğlu ..., ... oğlu ... , ... kızı ..., ... oğlu ..., ... kızı ..., ... kızı ...'in iştirak halinde mülkiyet olacak şekilde verasette iştirak olarak adına tapuya kayıt ve tesciline; çekişmeli 390, 394, 653 nolu parsellerin tapularının iptali ile bu parseller üzerinde;11020/17280 hissenin ... oğlu ..., 1350/17280 hissenin ... oğlu ..., 240/17280 hissenin ... kızı ..., 80/17280 hissenin ... oğlu ..., 720/17280 hissenin ... oğlu ..., 1350/17280 hissenin ... kızı ..., 720/17280 hissenin ... oğlu ..., ... oğlu ..., ... oğlu ..., ... oğlu ..., ... oğlu ..., ... oğlu ...(...) ..., ... kızı ..., ... kızı ..., ... kızı ...'ın iştirak halinde mülkiyet olmak üzere verasette iştirak, 720/17280 hissenin ... kızı ..., ... oğlu ... , ... kızı ...'...
Ancak, anılan maddede öngörülen koşullar gerçekleştiğinde, mülkiyet hakkına sınırlama getirilmekte ve karşılığı ödenmek suretiyle malı elinden zorla alınmaktadır. 1982 Anayasasının 35. maddenin 3. fıkrası, mülkiyet hakkına bir sınırlama daha koymuştur. Bu fıkrada, “Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz” ifadeleriyle, mülkiyet hakkı sahibine kendi kendini sınırlaması koşulunun ne olduğunu gösterilmiştir....
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde : Dava konusu olan 339 nolu parselde elbirliği mülkiyet ve paylı mülkiyet söz konusu olduğunu, Dava dilekçesinde belirttiğimiz gibi elbirliği ile mülkiyet ile paydaş olan mirasçılar arasındaki ortaklık giderildikten sonra tüm taşınmaz üzerinde oluşacak paylı mülkiyetin giderilmesi yönünde dava açılacağını, sayın mahkemece dava konusu taşınmaz üzerinde bir kısım paylı mülkiyet bir kısım elbirliği mülkiyet söz konusu iken ortaklık nasıl giderilecektir şeklinde bir muammaya düştüğünü, davanın reddine karar verildiğini, Dava açtığımız anda dahi 37 mirasçının olduğu bu taşınmazda ortaklığın giderilmemesi paylı mülkiyet ve elbirliği mülkiyet yönünde teknik bilirkişilerce ifraz projesi tanzim edilmeden mahkemece davanın reddedilmesi büyük bir mağduriyete sebep olduğunu, hem elbirliği hem de paylı mülkiyet olan bu taşınmazın bilirkişiye tevdi edilmeden usulden davanın reddine karar verildiğini, Hem paylı, hem de elbirliği mülkiyeti halinin...
Kısaca 792 ada 94 sayılı parsel tapuda paylı mülkiyet rejimine tabi olarak kayıtlıdır. Türk Medeni Kanununun 688 maddesinde paylı mülkiyet “birden çok kimsenin maddi olarak bölünmüş olmayan bir şeyin tamamına belli paylarla malik olmaları” şeklinde ifade edilmiştir. Bu tanıma göre paylı mülkiyetin söz konusu olabilmesi için; birden fazla kişinin bir mala paylı malik bulunması ve bu malın malikleri asında maddi olarak paylaşılmış olunmaması gerekir. Paylı mülkiyette, mülkiyet hakkına sahip birden ziyade kişi olmasına rağmen, eşya üzerinde tek bir mülkiyet hakkı mevcut bulunur. Eşya üzerindeki bu tek mülkiyet hakkı malikler arasında bir paylı mülkiyet birliği meydana getirir. Her paydaş mülkiyet hakkının belli bir payına sahip olur. Dolayısıyla taşınmazda paydaşların tamamını mülkiyet hakkı bulunduğundan 94 parselin her noktasında sadece davalının miras bırakanının değil bütün paydaşların mülkiyet hakkı vardır....
Dosyanın incelenmesinden; davacılar vekilinin sunduğu ve 29.03.2021 tarihinde kayıtlara giren dilekçeden, davacılar tarafından taşınmazdaki hisselerinin dava dışı Melikgazi Belediye Başkanlığına devredildiği ve taşınmazla mülkiyet ilişkilerinin sona erdiğinin beyan edildiği anlaşılmaktadır. Yukarıda özetlenen Anayasa Mahkemesi kararında atıf yapılan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 23.09.1982 gün ve7151/75 sayılı Sporrong ve Lönnroth – İsveç kararı incelendiğinde, zarar/tazminat olgusunun mülkiyet hakkının geçmişte belirli bir süre engellenmiş olması ile ileriye yönelik olarak belirsiz bir süre engelleme durumunun mülkiyet sahibinde meydana getirdiği mağduriyet çerçevesinde şekillendiği, başka bir deyişle mülkiyet hakkının kısıtlanmasının malikler üzerindeki manevi etkisinin nazara alınması sonucu başvurucular yönünden ihlal kararı verildiği anlaşılmaktadır....
Anayasamızda modern mülkiyet anlayışı benimsenmiştir ve mülkiyet hakkına saygılı ve bu hakkı koruyan bir rejim öngörülmektedir. Modern mülkiyet anlayışında mülkiyet hakkı yetki ve ödevlerden oluşmaktadır. Malikin hem yetkileri hem de yakınlarına ve topluma karşı ödevleri bulunmaktadır. Hakkın kapsamında yer alan ödevler, mülkiyet hakkına yabancı, ona dıştan ve sonradan yükletilen sınırlamalar olarak kabul edilmemeli, aksine bunları, kamu yararı amacıyla malike yükletilen ve mülkiyet hakkını oluşturan ödevler olarak düşünmelidir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz. Mülkiyet ancak kanunla ve kamu yararı amacı ile sınırlandırılabilir. Başka bir deyişle, kanun koyucunun malikin yetkilerini sınırlamak yetkisi, 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) 35 inci maddesinin 2 nci fıkrasında sınırlandırılmıştır. Bu sınırlandırmanın özü “kamu yararı”, şekli ise “kanun”dur. Kanun koyucunun mülkiyet üzerinde yaptığı sınırlamalar bu hakkın özüne dokunamaz....
AİHM bu kararlarında çevrenin korunmasına ilişkin kamu yararı ile bireyin mülkiyet hakkının korunması arasında makul bir dengenin bulunması gerektiğini belirterek, karşılığı ödenmeksizin mülkiyet hakkına müdahale edilemeyeceği sonucuna ulaşmıştır. Kamu yararı ile mülkiyet hakkından kısmen veya tamamen yoksun bırakılan kişinin hakkı arasında makul, kabul edilebilir, hak ve adalet dengesini sağlayacak bir oranın kurulması asıldır. Bu nedenle, yolsuz tescil niteliğinde olsa bile Devlet tarafından verilen geçerli kayda dayalı tapu ile sağlanan mülkiyet hakkına değer verileceği kuşkusuzdur. Aksi düşünce tarzının, Devletin verdiği tapunun geçersizliğini ileri sürerek, hiçbir karşılık ödemeksizin iptalini istemesi, geçerli kayda dayalı mülkiyet hakkı ile bağdaşmayacağı gibi, Devletin saygınlığını zedeler nitelikte bir tutum olacaktır....
Anayasamızda modern mülkiyet anlayışı benimsenmiştir ve mülkiyet hakkına saygılı ve bu hakkı koruyan bir rejim öngörülmektedir. Modern mülkiyet anlayışında mülkiyet hakkı yetki ve ödevlerden oluşmaktadır. Malikin hem yetkileri hem de yakınlarına ve topluma karşı ödevleri bulunmaktadır. Hakkın kapsamında yer alan ödevler, mülkiyet hakkına yabancı, ona dıştan ve sonradan yükletilen sınırlamalar olarak kabul edilmemeli, aksine bunları, kamu yararı amacıyla malike yükletilen ve mülkiyet hakkını oluşturan ödevler olarak düşünmelidir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz. Mülkiyet ancak kanunla ve kamu yararı amacı ile sınırlandırılabilir. Başka bir deyişle, kanun koyucunun malikin yetkilerini sınırlamak yetkisi, 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) 35 inci maddesinin 2 nci fıkrasında sınırlandırılmıştır. Bu sınırlandırmanın özü “kamu yararı”, şekli ise “kanun”dur. Kanun koyucunun mülkiyet üzerinde yaptığı sınırlamalar bu hakkın özüne dokunamaz....
Mülkiyet nakline neden olmamak için bu şahıs sağ ise kendisi, ölmüş ise mirasçıları duruşmaya çağırılarak dava konusu taşınmazlarda mülkiyet hakkı iddiası bulunup bulunmadığı sorulmalı, mülkiyet hakkı ileri sürülmediği takdirde davanın kabulüne karar verilmelidir. Mülkiyet hakkı iddiası var ise davanın kayıt düzeltilmesi yolu ile değil tapu iptali tescil davası ile çözümlenmesi gerektiği dikkate alınarak sonucuna göre bir karar verilmelidir. Mahkemece eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, 19.06.2012 tarihinde oybirliği ile karar verildi....
Anayasanın 35. maddesinde de mülkiyet hakkının kamu yararına sınırlandırılabileceği ve mülkiyet hakkının toplum yararına aykırı kullanılamayacağı öngörülmüştür. Mahkemece yapılacak araştırmalarda somut olayın özelliği, komşu taşınmazların yerleri, nitelikleri, konumları, kullanma amaçları göz önünde tutularak, normal bir insanın hoşgörü ve tahammül sınırlarını aşan bir elatmanın bulunup bulunmadığı tespit edilmelidir. Davacının sübjektif ve aşırı duyarlılığı ile değil, objektif her normal insanın duyarlılığına göre elatmaya katlanıp katlanamayacağı araştırılmalı; sonuçta katlanılabilir, hoşgörü sınırlarını aşan bir zarar veya elatmanın varlığı tespit edildiği takdirde mülkiyet hakkının taşkın olarak kullanıldığı sonucuna varılmalıdır. Davanın kabulüne karar verilebilmesi için, elatmanın mülkiyet hakkının aşırı ve taşkın kullanılması niteliği taşıması gerekir....