Davalı alacaklı vekili, haciz adresinin borçlunun ikametgah adresi olduğunu, davacının mülkiyet belgesi sunmadığından haksız açılan davanın reddi gerektiğini savunmuştur. Davalı borçlu, duruşmalara katılmamış ve cevap dilekçesi sunmamıştır. Mahkemece, haczin ödeme emrinin tebliğ edildiği adreste yapıldığı, davacının mülkiyet karinesi aksini ispatlayıcı mülkiyet belgesi sunmadığından bahisle davanın reddine karar vermiş; hüküm, davacı 3.kişi vekili tarafından temyiz edilmiştir. Uyuşmazlık, İİK'nun 96 ve devamı maddelerine dayalı olarak açılan 3.kişinin istihkak iddiasına ilişkindir. Dava konusu haciz, 15.04.2011 tarihinde borçlu oğul ile davacı annenin birlikte ikamet ettiği anlaşılan ev adresinde yapılmıştır. İİK'nun 97/a maddesi 2.cümlesi gereğince mülkiyet karinesi borçlu dolayısı ile davalı alacaklı yararınadır. Davacı 3.kişinin mülkiyet karinesinin aksini hertürlü delille ispatlaması olanaklıdır....
Öncelikle belirtilmelidir ki mülkiyet, toplum yararı ile sınırlı, sahibine gerek yetki ve gerekse ödevler yükleyen kamu ve özel hukuk karakterli, kendine özgü bir haktır. 1982 Anayasası, mülkiyet hakkını 1961 Anayasası’na göre daha da güçlendirerek, temel hak ve ödevler kısmına almıştır. 1982 Anayasasının 35. maddesinde; “herkes mülkiyet ve miras hakkına sahiptir. Bu haklar ancak kamu yararı amacıyla kanunla sınırlandırılabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz" düzenlemesine yer verilmiştir. Görüldüğü üzere, mülkiyet hakkı ancak kamu yararı ve kamu düzeni amacı ile sınırlandırılabilecektir. Malik, mülkiyet hakkının sağladığı yetkileri, hukuk düzeninin çizdiği sınırlar içinde dilediği gibi kullanabilir. Eşya üzerindeki egemenliğin 3. kişilere karşı korunması için malike verilen bu yetkilerin yaptırımı olan davalar, 4721 s. TMK’ nun 683. maddesinde belirlenmiştir....
"İçtihat Metni" MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 10.10.1995 gününde verilen dilekçe ile kişisel hakka dayalı tapu iptali tescil istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 19.12.1995 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü: K A R A R 16.9.1993 günlü taşınmaz mal satış vaadi sözleşmesi ile satışı vaad olunan 418 ada 7 parsel sayılı taşınmazda davalı vaad borçluları elbirliği mülkiyet rejimine tabi olarak tapuda maliktir. 418 ada 7 parselin davalılar dışında başkaca iştirakçi malikleri bulunduğundan taşınmaz elbirliği mülkiyet rejiminden paylı mülkiyet rejimine dönüştürülmedikçe satış vaadi sözleşmesi ifa olanağı kazanmaz. Ancak mevcut durum satış vaadi sözleşmesinin geçersizliğini de gerektirmez....
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; üçüncü şahıs adına intifa hakkı kurulan bağımsız bölüm üzerinde mülkiyet hakkı sahibinin elatmanın önlenmesini isteyip isteyemeyeceği, buradan varılacak sonuca göre de davacıya ait çaplı taşınmaza davalının haksız elatması bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır. Öncelikle belirtilmelidir ki mülkiyet, toplum yararı ile sınırlı, sahibine gerek yetki ve gerekse ödevler yükleyen kamu ve özel hukuk karakterli, kendine özgü bir haktır. 1982 Anayasası, mülkiyet hakkını 1961 Anayasası’na göre daha da güçlendirerek, temel hak ve ödevler kısmına almıştır. 1982 Anayasasının 35. maddesinde; “herkes mülkiyet ve miras hakkına sahiptir. Bu haklar ancak kamu yararı amacıyla kanunla sınırlandırılabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz” düzenlemesine yer verilmiştir. Görüldüğü üzere, mülkiyet hakkı ancak kamu yararı ve kamu düzeni amacı ile sınırlandırılabilecektir....
Yukarıda açıklandığı gibi, davada dayanılan 20.08.1982 tarihli mirasçılık belgesinde murisin sağ kalan eşine ait paylar tam mülkiyet ile birlikte intifa hakkı olarak gösterilmiş, murisin o tarihte sağ olan kardeşleri yönünden ise paylar, mülkiyet ve çıplak pay olarak belirlenmiştir. Muris F… … mirasçılarından olup sonradan ölen kardeşleri Azime ve A... R...'ye ait veraset ilamları dosyada bulunmakta ise de, anılan veraset belgelerinde Azime ve A... R...'nin salt kendi mirasçıları ve onların tam mülkiyet payları gösterilmiştir. Kök muris Fatma Akalın (Ülgen) mirasçılarının miras paylarını belirleyen ve Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda ise, davada yer alan tüm mirasçılar yönünden yapılan pay dağılımı ve oranlar, salt tam mülkiyet esasına dayanılarak belirlenmiş; sağ eşin tam mülkiyet ile birlikte intifa hakkı gösterilmediği gibi, diğer mirasçılara isabet eden mülkiyet ve çıplak mülkiyet pay oranları da ayrı ayrı hesaplanıp belirtilmemiştir....
Anayasamızda modern mülkiyet anlayışı benimsenmiştir ve mülkiyet hakkına saygılı ve bu hakkı koruyan bir rejim öngörülmektedir. Modern mülkiyet anlayışında mülkiyet hakkı yetki ve ödevlerden oluşmaktadır. Malikin hem yetkileri hem de yakınlarına ve topluma karşı ödevleri bulunmaktadır. Hakkın kapsamında yer alan ödevler, mülkiyet hakkına yabancı, ona dıştan ve sonradan yükletilen sınırlamalar olarak kabul edilmemeli, aksine bunları, kamu yararı amacıyla malike yükletilen ve mülkiyet hakkını oluşturan ödevler olarak düşünmelidir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz. Mülkiyet ancak kanunla ve kamu yararı amacı ile sınırlandırılabilir. Başka bir deyişle, kanun koyucunun malikin yetkilerini sınırlamak yetkisi, 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) 35 inci maddesinin 2 fıkrasında sınırlandırılmıştır. Bu sınırlandırmanın özü “kamu yararı”, şekli ise “kanun”dur. Kanun koyucunun mülkiyet üzerinde yaptığı sınırlamalar bu hakkın özüne dokunamaz....
Anayasamızda modern mülkiyet anlayışı benimsenmiştir ve mülkiyet hakkına saygılı ve bu hakkı koruyan bir rejim öngörülmektedir. Modern mülkiyet anlayışında mülkiyet hakkı yetki ve ödevlerden oluşmaktadır. Malikin hem yetkileri hem de yakınlarına ve topluma karşı ödevleri bulunmaktadır. Hakkın kapsamında yer alan ödevler, mülkiyet hakkına yabancı, ona dıştan ve sonradan yükletilen sınırlamalar olarak kabul edilmemeli, aksine bunları, kamu yararı amacıyla malike yükletilen ve mülkiyet hakkını oluşturan ödevler olarak düşünmelidir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz. Mülkiyet ancak kanunla ve kamu yararı amacı ile sınırlandırılabilir. Başka bir deyişle, kanun koyucunun malikin yetkilerini sınırlamak yetkisi, 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) 35 inci maddesinin 2 nci fıkrasında sınırlandırılmıştır. Bu sınırlandırmanın özü “kamu yararı”, şekli ise “kanun”dur. Kanun koyucunun mülkiyet üzerinde yaptığı sınırlamalar bu hakkın özüne dokunamaz....
İntifa hakkının kurulması ile mülkiyet hakkına konu olan mal üzerinde çıplak mülkiyet sahibinin yararlanma ve kullanma yetkisini kaldırır. İntifa hakkı, üzerine yüklendiği mülkiyet hakkını içi boşalmış bir hak durumuna sokar. İntifa hakkı varken bir mülkiyet hakkının sahibine verdiği mutat kullanma yetkilerinden mülkiyet hakkı sahibi mahrum kalmış olur. Kuru mülkiyet hakkı sahibinin sadece bu mülkiyet hakkını başkasına devretme yetkisi vardır. “Ayni haklar, kütüğe tescil ile doğar, sıralarını ve tarihlerini tescile göre alır” (TMK m.1022/1). “Kurulması kanunen tescile tabi ayni haklar, tescil edilmedikçe varlık kazanamaz” (TMK m. 1021/1). Değinilen yasa hükümlerinde öngörüldüğü üzere, hukukumuzda ayni hakkın doğumu veya ortadan kaldırılması tescil işleminin yapılmış olmasına bağlıdır. Başka bir deyişle bir hak tescil edilmedikçe ayni hak niteliğini kazanamaz....
Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 1980/199 Esas sayılı dosyasında verilen ara karar ile 26.09.1958 tarihli Kadastro Komisyonu Kararında belirtilen paydaşlar adına tescili yönünde verilen kararla oluşan mülkiyet durumu karşısında aynı yere ilişkin çifte mülkiyet durumu ortaya çıktığından öncelikle bu hususun çözümlenmesi gerekmektedir. Dolayısıyla kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat davasının açılabilmesi için, mülkiyet ihtilafı çözülerek davacının taşınmaza tapu kaydı ile malik olması veya mülkiyet hakkını elde ettiğini kesinleşmiş mahkeme kararı ile kanıtlaması gerekirken, malik sıfatı taşımadan açılan davanın bu gerekçeyle reddi yerine, yazılı gerekçelerle reddi sonucu itibariyle doğrudur. Davacılar ve Asli müdahil vekilinin temyiz itirazları yerinde olmadığından hükmün ONANMASINA, temyiz edenlerden peşin alınan temyiz ve temyize başvurma harçlarının Hazineye irad kaydedilmesine, 01/12/2015 gününde oybirliğiyle karar verildi....
ve mağazasında, yaklaşık iki yıl önce sınai mülkiyet hakkı müvekkile ait olan tasarımları kopyaladığını, müvekkilin sınai mülkiyet hakkına tecavüz ettiğini, kendisine haksız kazanç sağladığını, müvekkil davalı tarafı ilk olarak 25 Ocak 2021 yılında uyararak mesaj attığını, tecavüzü engellemeye çalıştığını ancak davalı taraf müvekkilin emeğine ve eserlerine saygı göstermediğini, sınai mülkiyet hakkına tecavüz ederek kendisine haksız kazanç sağlamaya devam ettiğini, müvekkil davalıya tekrar 1 Mart 2021’de mesaj atmış ancak davalı taraf tecavüze devam ettiğini, davalının davacıya olan ait sınai mülkiyet hakkına tecavüz ederek ve taklit ederek açıkça tecavüz ve haksız rekabete neden olan fiilleri nedeniyle davalı hakkında, 6769 Sayılı SINAİ MÜLKİYET KANUNU, TTK ve HMK’nın ilgili hükümleri gereğince işbu davanın etkinliğini sağlamak üzere ihtiyati tedbir kararı verilmesi gerektiğini, müvekkile ait sınai mülkiyet hakkına yönelik tecavüz ve haksız rekabetin öncelikle tespiti ve tedbiren durdurulmasını...