Loading Logo

sonkarar

Sayfa Yükleniyor

"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi SUÇ : 5846 sayılı yasaya aykırılık HÜKÜM : Hükümlülük, müsadere Yerel mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya okunduktan sonra Türk Milleti adına gereği görüşülüp düşünüldü; Sanıkta yakalanan dava konusu bandrolsüz eserler ile ilgili Yayıncılar birliğinin sunduğu hak sahipliği belgeleri ile hak sahibi olduğunu ispatlaması ve sanıktan şikayetçi olup davaya müdahil olması karşısında 5728 sayılı yasa ile değişik 71/1 ve 81/13 maddesinin uygulanması gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması, aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır. Yapılan duruşmaya, toplanan ve karar yerinde açıklanan delillere, gösterilen gerekçeye ve takdire göre sanık müdafiinin yerinde görülmeyen temyiz itirazları reddiyle hükmün istem gibi ONANMASINA, 26.11.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi....

    Yaşamını yitiren sigortalının eş, çocuk, anne, babasına ölüm sigortasından aylık tahsisi yapılabilmesi için öncelikle hak sahipliği sıfatının kazanılması gerekmekte, bunun için hak sahiplerine ilişkin aylık bağlama koşullarının sağlanıp sağlanmadığına bakılmakta, başka anlatımla bu koşulları tümüyle yerine getiren kişi hak sahipliği sıfatını kazanmakta, anılan sıfata sahip kişilere, sigortalıya ait tahsis şartları da gerçekleşmişse aylık bağlanabilmektedir. Şu durumda yukarıda sıralanan maddeler ve sosyal güvenlik hukuku ilkeleri dikkate alındığında yasal mevzuat ve aylık bağlama koşulları kendi içerisinde ayrıştırılmalı, sigortalıya ait şartlar sigortalının ölüm günü itibarıyla yürürlükte olan yasal mevzuat kapsamında değerlendirilmeli, hak sahiplerine ilişkin koşullar ise hak sahipliği sıfatının kazanıldığı tarihte yürürlükte olan yasal düzenlemeler çerçevesinde irdelemeye tabi tutulmalıdır....

      Sulh Hukuk Mahkemesi ise, davanın zilyetlik hakkına tecavüzün önlenmesi değil, zilyetlik hakkının tespiti istemine dayandığı, bu davalara da asliye hukuk mahkemesinde bakılması gerektiğini belirterek görevsizlik yönünde hüküm kurmuştur. Dosya kapsamından, davaya konu taşınmazın 2/B niteliğine sahip olduğu, yapılan zilyetlik tespiti çalışmalarında bu taşınmazın beyanlar hanesine, uzun zamandır zilyetliği bulunmasına rağmen davacının adının değil, davalıların murisinin adının yazıldığı belirtilerek taşınmazda davacının zilyetliğinin tespitine karar verilmesinin istendiği anlaşılmaktadır. Davanın 17.10.2012 tarihinde açılmasına ve salt zilyetliğin korunması ile ilgisi bulunmayan uyuşmazlığın Asliye Hukuk Mahkemesinde görülüp, sonuçlandırılması gerekmektedir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 6100 Sayılı HMK.’nun 21. ve 22. maddeleri gereğince ...7. Asliye Hukuk Mahkemesinin YARGI YERİ OLARAK BELİRLENMESİNE, 26.09.2014 gününde oybirliği ile karar verildi....

        Köyü 331, 334 ve 330 sayılı zilyetlik tespiti yapılan taşınmazların olduğu gibi kullanılması halinde getireceği net geliri üzerinden bilimsel yolla değerlerinin tesbit edilmesinde; üzerinde bulunan yapıya resmi birim fiyatı esas alınıp, yıpranma payı düşülerek ve ağaçlara ise yaş, cins ve verim durumlarına göre değer biçilmesinde ve tespit edilen bedelin bloke ettirilerek hükmün kesinleşmesi beklenmeden davalı tarafa ödenmesine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir....

          Mahkemece, iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre, davacı tarafın marka üzerinde üstün hak sahipliği bulunduğu, ilacın uzun süre ambalajında ve prospektüsünde davacı firma adı altında ithal edildiği ve satışının yapıldığı, bilahare markanın ... nezdinde tescilinden sonra davacının adının ambalaj üzerinden çıkarılmasının istendiği, bu yönüyle davalının kötü niyetli olduğu, markanın gerçek hak sahipliği ve kötü niyetli tescil başvurusu nedenleriyle hükümsüzlüğünün gerektiği, davacı tarafça tazminat isteminde bulunulmuş ise de, tescilli bir markanın hükümsüz kılınıp sicilden terkin edilinceye kadar kullanılmasının haksız rekabet oluşturmayacağı gerekçesiyle, davanın kısmen kabulü ile davalı markasının hükümsüzlüğüne karar verilmiştir. Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir....

            Mahkemece alınan 10.08.2011 tarihli ilk raporda davalı işverene %30, dava dışı ve yedek işçi ...’e %10, sigortalıya %60 oranında, 12.01.2012 tarihli ikinci raporda ise, davalı işverene %30, dava dışı ve yedek işçi ...’ye %30, sigortalıya %40 oranında kusur izafe edilmiştir. Mahkeme, ikinci raporun olaya uygun olduğunu belirterek anılan rapora göre hüküm tesis etmiştir. Diğer taraftan, olaya ilişkin ceza davasının bulunmadığı, onanarak kesinleştiği anlaşılan hak sahipliği dosyasına esas alınan kusur raporunda ise; davalı işverene %70, sigortalıya %30 oranında kusur verildiği anlaşılmaktadır. Davanın yasal dayanağı 506 Sayılı Yasanın 26. maddesi olup, davalının rücu alacağından sorumluluğu ancak anılan maddede öngörülen yasal koşulların gerçekleşmesi hâlinde mümkündür. Gerek mahkemece alınan her iki kusur raporu arasında, gerekse hak sahipliği dosyasına dayanak kılınan raporla mahkemece alınan kusur raporları arasında kusur oran ve aidiyeti bakımından açık çelişki bulunmaktadır....

              Hukuk Dairesince 6100 sayılı HMK’nun 353/1-b-2 maddesi uyarınca yeniden esas hakkında hüküm kurulmuş olup; davalı idare vekilinin hak sahipliği yönünden hükmün tavzihini istemesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince 08.10.2019 tarihli ek karar ile tavzih talebinin reddine karar verilmiş, hüküm davalı İdare vekili tarafından temyiz edilmiştir....

                Davacı ..., Kadastro Müdürlüğü ve ... aleyhine, miras yoluyla gelen hak ve paylaşım sonucu kendisine isabet ettiğini ileri sürerek, taşınmazın beyanlar hanesindeki davalı adına verilen zilyetlik şerhinin iptali ve tamamının kendi adına zilyetlik şerhi verilmesi istemi ile dava açmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda davanın kısmen kabulüne, çekişmeli taşınmazın 6831 sayılı Kanunun 2/B maddesi uyarınca orman sınırları dışına çıkartıldığının tespiti ile Hazine adına tesciline, fen bilirkişinin rapor ve krokisinde (A) harfiyle gösterilen 3355,71 m2 lik bölümün tarla niteliğinde eşit hisselerle ... ve ...'ün kullanımında, (B) harfiyle gösterilen 1249,06 m2'lik bölümün ise çalılık niteliğinde olduğu, bu bölüme ilişkin kullanım şerhinin ve tarla niteliğinin iptaline, davacı ...'ün çekişmeli taşınmazın tamamını kullanması nedeniyle adına zilyetlik şerhi verilmesine ilişkin talebinin reddine karar verilmiş; hüküm, davacı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir....

                  Asliye Hukuk Mahkemesinin 11.05.1984 tarihli ve 1983/139-1984/38 sayılı ilamında "tapulama tespitinden sonra inşaatı davacı tarafından Murtaza Aksüt tarafından tamamlanan parsel içerisindeki tek katlı evin ait olduğu hususunun 766 sayılı Yasa'nın 40.maddesine göre kütüğün beyanlar hanesine işenmesine" karar verildiği, bu hükme göre davalılar lehine müktesep bir hak doğduğu ve bu hakkın hali hazırda uygulanması gerekirken ilgili Tapu Müdürlüğü tarafından mahkeme kararının uygulanmadığı beyan edilerek davanın reddi savunulmuştur. Mahkemece, kesinleşen tespit tutanağına karşı davalıların süresinde bir dava açtıklarını ispat edemediklerinden 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçmesi nedeni ile ilgili şerhin hükümsüz kaldığı kanaatine varılarak zilyetlik şerhinin kaldırılmasına karar verilmiş, hüküm davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dava, taşınmaza ait tapu kaydındaki mevcut zilyetlik şerhinin terkini istemine ilişkindir. Somut olayda, dava konusu ... İli ......

                    ın taraf sıfatının bulunup bulunmadığı, kanundaki “hak sahipliği” kavramının şerh edilmesiyle açıklığa kavuşturulabilir. 6831 sayılı Kanunun 11. maddesinin ikinci fıkrasında, “hak sahibi gerçek ve tüzel kişiler tarafından açılacak sınırlamaya itiraz davalarında hasım Orman Genel Müdürlüğü; 2. maddeye göre orman sınırları dışına çıkarma işlemlerine karşı açılacak itiraz davalarında ise hasım Hazine ve Orman Genel Müdürlüğüdür.” denilmektedir. Bu maddedeki “hak sahipliği” kavramı yerleşmiş Yargıtay uygulaması ile tapulu taşınmazlarda tapu sahipliği, tapusuz yerlerde ise 3402 sayılı Kanunun 17. maddesinde öngörülen 20 yıllık kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği bulunan gerçek ve tüzel kişiler olarak kabul edilmiştir. Başka bir ifade ile, bir taşınmaz üzerinde lehine kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği koşulları gerçekleşmiş olan kişiler tarafından sınırlamaya itiraz davalarının açılabileceğidir....

                      UYAP Entegrasyonu