"İçtihat Metni" MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi DAVA TÜRÜ :Boşanma Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm kocanın soyadını taşımaya izin verilmesi talebi yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü: Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle davalı kadının kocasının soyadını boşanma sonrasında da taşımasına izin verilmesine (TMK.m.173) ilişkin bir talebinin bulunmadığı ve tarafların Türk Medeni Kanununun 166/1. maddesi uyarınca boşanmalarına karar verildiğinin anlaşılmasına göre yerinde bulunmayan temyiz isteğinin reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının temyiz edene yükletilmesine peşin alınan harcın mahsubuna ve 90.00 TL. temyiz başvuru harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak...
"İçtihat Metni" MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi DAVA TÜRÜ :Boşanma Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm kocanın soyadını taşımaya izin verilmesi talebi yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü: Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle davalı kadının kocasının soyadını boşanma sonrasında da taşımasına izin verilmesine (TMK.m.173) ilişkin bir talebinin bulunmadığı ve tarafların Türk Medeni Kanununun 166/1. maddesi uyarınca boşanmalarına karar verildiğinin anlaşılmasına göre yerinde bulunmayan temyiz isteğinin reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının temyiz edene yükletilmesine peşin alınan harcın mahsubuna ve 90.00 TL. temyiz başvuru harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak...
Yapılan soruşturma, toplanan delillerle *davalı kadının kocasının yüzünü çizdiği, davacının annesine hakaret ettiği anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davacı dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanmaya (TMK.md. 166/1)karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davanın reddi doğru bulunmamıştır. S O N U Ç : Davacının temyiz itirazının kabulü ile hükmün BOZULMASINA temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi. 13.12.2006...
Ziynet eşyası rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen, götürülebilen türden eşyalardan olduğu için evden ayrılmayı tasarlayan kadının bunları önceden götürmesi, gizlemesi her zaman mümkün olduğu gibi evden ayrılırken üzerinde götürmesi de mümkündür. Bunun sonucu olarak normal koşullarda ziynet eşyalarının kadının üzerinde olduğunun kabulü gerekir. Hayat deneyimlerine göre olağan olan bu çeşit eşyanın kadının üzerinde olması ya da evde saklanması, muhafaza edilmesidir. Bunların davalı tarafın zilyetlik ve korumasına terk edilmesi olağan durumla bağdaşmaz. Eldeki davada davacı kadın; düğünden sonra ziynetleri kocasının anne babasının aldığını, bir daha geri vermediğini, müşterek evden kovulduğunu iddia etmiştir. Bu bağlamda, kadının, dava konusu ziynetlerin varlığını ve evlilik birliği içinde elinden zorla alındığını ispat etmesi gerekir. Somut olayda, davacı kadın iddiasını ispat etmek için tanık dinletmiştir....
Davacı-karşı davalı erkek kadının yargılama aşamasında çalıştığını, giyim mağazasını işlettiğini iddia etmiştir. Toplanan delilerden kadının çalıştığı giyim mağazasının vergi levhasının kadının annesi Dilek Alıcı adına kayıtlı ise de, kadın vekili 19.12.2014 tarihli duruşmada müvekkilinin Şereflikoçhisarda giyim mağazası açtığını kabul ediyorum, ama gelir durumu belli değildir şeklinde beyanda bulunmuştur. Bu sebeple, bu bilgi ve belgeler de dikkate alınarak davacı kadının usulünce ekonomik ve sosyal durumu araştırılıp çalışması nedeniyle gelirinin olup olmadığı, var ise kendisini yoksulluktan kurtarıp kurtarmayacağının belirlenerek, gerçekleşecek sonucuna göre kadının yoksulluk nafakası talebi hakkında karar verilmesi gerekirken, bu konuda eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir....
Yargılama sırasında bilgilerine başvurulan davacı tanıkları davacının başka bir kadınla resmen evli olan Muharrem ... ile evlilik dışı birlikte yaşadıkları ve müşterek bir de çocuklarının olduğunu bu nedenle de davacının çevresinde soyadının ... olarak bilindiği ve nüfus kütüğündeki ... soyadını kullanmadığı belirlenmiş davacı da tanık beyanlarını yadsımayıp doğruluğunu kabul etmiştir. Bir kadının evli bir erkekle evlilik dışı birlikte yaşaması ve o kişiden evlilik dışı bir çocuğunun olması ona birlikte yaşadığı bu kişinin soyadını taşıması hakkı kazandırmaz ve Türk Medeni Kanununun yukarıda değinilen 27. maddesinde öngörülen soyadını değiştirmek için haklı neden olarak kabul edilemez. Mahkemece yukarıda değinilen hususlar gözönünde tutularak davanın reddine karar verilmesi gerekirken yerinde olmayan yazılı gerekçeyle davanın kabulü ile davacının soyadının değiştirilmesine hükmedilmesi doğru görülmemiştir....
ın beyanına göre ise, kadının firmada çalıştığı beyan edilmiştir. O halde davalı kadının çalışıp çalışmadığının, çalışıyorsa yoksulluktan kurtaracak düzeyde düzenli ve sürekli bir gelirinin olup olmadığının, işten ayrılmışsa kendi isteği ile mi yoksa zorunlu olarak mı ayrıldığı hususları araştırılarak boşanma yüzünden yoksulluğa düşüp düşmeyeceğinin belirlenmesi, gerçekleşecek sonucuna göre kadının yoksulluk nafakası talebi hakkında karar verilmesi gerekirken, bu konuda eksik incelemeyle yazılı şekilde karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ....
Toplanan delillerden yapılan sosyal ekonomik durum araştırmasına göre kadının ev hanımı olduğu tespit edilmiş ise de, davacı-karşı davalı erkeğin temyiz aşamasında sunduğu sigortalılık belgesine göre kadının 20/06/2015 tarihinde işe giriş yaptığı anlaşılmaktadır. Bu sebeple, bu bilgi ve belgeler de dikkate alınarak yeniden usulünce ekonomik ve sosyal durum araştırması yapılması, kadının çalışıp çalışmadığının belirlenmesi, çalıştığının anlaşılması halinde ise, geliri sorulmak suretiyle düzenli ve sürekli olup olmadığı, kendisini yoksulluktan kurtaracak düzeyde bulunup bulunmadığı araştırılarak, gerçekleşecek sonuca göre davacı-karşı davalı kadının yoksulluk nafakası talebi hakkında karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde yoksulluk nafakasına hükmedilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir....
Boşanan eş yararına yoksulluk nafakasına hükmedebilmek için, nafaka talep eden eşin kusurunun daha ağır olmaması ve boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek olması gerekir (TMK m. 175). Her ne kadar dosya kapsamında bulunan sosyal ekonomik durum araştırmasına göre, davacı kadının çalışmadığı belirtilmiş ise de; davacı kadın tanıklarından olan annesi...’un beyanlarından davacı kadının çalıştığı ve davacı kadının ... kaydının bulunduğu anlaşılmaktadır. O halde, davacı kadının usulünce ekonomik ve sosyal durumunun araştırılarak, halen çalışıp çalışmadığı, sürekli ve düzenli gelirinin bulunup bulunmadığı, boşanma yüzünden yoksulluğa düşüp düşmeyeceğinin, işten ayrılmış ise kendi isteğiyle ayrılıp ayrılmadığının belirlenmesi, gerçekleşecek sonucuna göre yoksulluk nafakası talebi hakkında karar verilmesi gerekirken, bu konuda eksik incelemeyle yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir....
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin, kişinin soyadını özel hayat kapsamında değerlendirerek evli kadının kocasının soyadını kullanma zorunluluğunu özel hayata müdâhale olarak kabul ettiği birçok kararında, soyadı kullanımı ile ilgili başvurular, sözleşme'nin 8. maddesinde yer alan "özel hayatın ve aile hayatının korunması" ilkesi kapsamında incelenmiş ve kadının evlendikten sonra yalnızca evlilik öncesi soyadını kullanmasına ulusal mercilerce izin verilmemesinin, sözleşmenin özel hayatın gizililiğini öngören 8. maddesiyle bağlantılı olarak, ayrımcılığı yasaklayan 14. maddesine aykırı olduğu sonucuna varılmıştır. Anayasanın 90. maddesinin beşinci fıkrası uyarınca, sözleşmeler hukuk sistemimizin bir parçası olup, kanunlar gibi uygulanma özelliğine sahiptir. Yine aynı fıkraya göre, uygulamada bir kanun hükmü ile temel hak ve özgürlüklere ilişkin olan sözleşme hükümleri arasında bir uyuşmazlığın bulunması halinde, sözleşme hükümlerinin esas alınması zorunludur....