Dairemizin 02.03.2022 tarihli ve 2022/2012 Esas, 2022/2778 Karar sayılı ilâmı ile; davacı vekili tarafından henüz davanın tahkikat aşaması sonuçlanmadan talep artırım dilekçesi verilmesi için süre talep edildiği hâlde Mahkemece davacı vekiline talep artırımı dilekçesi sunması için süre verilmediği, belirsiz alacak davasında alacağın tamamının dava konusu yapıldığı ve belirsiz alacak davasına konu edilen alacaklar bakımından ek dava açılamayacağı düşünüldüğünde Mahkemece 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 107 nci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca davacı vekiline talep artırımı dilekçesi sunması için süre verilmemesinin hukuki dinlenilme hakkının kısıtlanmasına yol açtığı, davacı vekiline talep artırımı dilekçesini sunması için süre verilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde sonuca gidilmesinin hatalı olduğu gerekçesiyle kararın bozulmasına karar verilmiştir. D....
İdare Mahkemesinin ...tarih ve E:..., K:...sayılı kararıyla; Mahkemenin davanın kabulü yolunda verdiği kararın Danıştay Onuncu Dairesinin 28/03/2016 tarih ve E.2015/2291, K.2016/1730 sayılı kararı ile maddi tazminat isteminin kabulüne ilişkin kısmının onanması, yasal faizin başlangıç tarihi yönünden ise bozulması üzerine bozulan kısım yönünden dosya incelenerek mahkemenin ...tarih ve E:..., K:...sayılı kararı ile kabul edilen 68.332,00 TL değer kaybı tazminatının, miktar artırımı dilekçesi öncesi istenen 1.000,00 TL'lik kısmının davalı idareye başvuru tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faiziyle birlikte, miktar artırımı dilekçesi ile artırılan 67.332,00 TL'lik kısmının ise miktar artırımı dilekçesinin idareye tebliğ edildiği 23/02/2015 tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faizi ile birlikte davalı idare tarafından davacılara ödenmesine karar verilmiştir....
Fıkrasında sermaye artırımında istenilen belgelerde altı ayı aşmamış bir bilançonun gerekliliği vurgulandığını, ----- sermaye artırımı için altı aydan fazla süreli, güncel olmayan bir bilanço kullanmasının kanuna aykırılık teşkil ettiğini, ----- sermayesinin dış kaynaklardan artırılmasına ilişkin karar da kanuna, esas sözleşmeye ve dürüstlük kuralına aykırı olduğunu, eğer -----3. Kişilerce ayni sermaye konulması isteniyorsa buna uygun bir şekilde hareket edilmesinin şart olduğunu, alınan sermaye artırımı kararı ile müvekkilinin ----- pay oranının azaltılması ve müvekkilinin ----- uzaklaştırılması hedeflendiğini, artırım miktarının da bu amaçla ciddi biçimde fahiş tutulduğunu, ortaklara yeni pay alma haklarını kullanımı için verilen 15 günlük süre sonunda kullanılmayan yeni pay alma hakları olduğu takdirde, kullanılmayan bu payların öncelikle-----....
konusunda 14.10.2009 tarihli ortaklar kurulu kararı alınmışsa da söz konusu sermaye artırımı bedelinin ödendiğine dair bir bilgi bulunmadığı, mahkemenin karar vermesinden sonra dahi sermaye artırımı taahhüdüne uyulmadığının 27.04.2010 tarihli kayyım raporundan anlaşıldığı, son (27.04.2010 tarihli) kayyım raporunda, şirketin tek faaliyeti olan...olan taahhüdünü yerine getirdiği, başka bir faaliyetinin olmadığı, şirketin ana faaliyet konusu olan inşaat ve taahhüt faaliyetlerine devam etmek için proje arayışının devam ettiği, ancak rapor tanzim tarihi itibariyle somutlaşan bir projesinin bulunmadığı, şirketin kayıtlarının düzenli olmayışı ve alacaklılar ile hesap mutabakatı yapılamaması nedeniyle borç ödemelerine onay verilmediğinin anlaşıldığı, somut bir projesi olmayan ve faaliyetlerine devam edemeyen bir şirketin ne suretle ıslahının mümkün olacağı ve fon yaratarak borçlarını ödeyebileceği düşünülmeden iflâsının ertelenmesine hükmedilmesinin isabetsiz olduğu, son kayyım raporunun ekindeki...
Dolayısıyla sermaye taahhüdü yolula sermaye artırımı yapılırken de (duruma göre öncelikle veya eş zamanlı olarak) bunların tamamının yahut TK m. 462/3-c.2 çerçevesinde belirlenecek olan kısmının iç kaynaklardan sermaye artırımı yoluyla sermayeye dönüştürülmesi gerekir. İkinci görüş ise TK m. 462/3'teki “fon” sözcüğünden yalnızca “mevzuatın bilançoya konulmasına ve sermayeye eklenmesine izin verdiği fonların” anlaşılabileceği yönündedir. Bu nedenle anılan görüş uyarınca sermaye taahhüdü yoluyla sermaye artırımı yapılabilmesi için TK m. 462/1'de iç kaynaklardan sermaye artırımında kullanılabilecek diğer kalemler olarak gösterilen “esas sözleşme veya genel kurul kararıyla ayrılmış ve belirli bir amaca özgülenmemiş yedek akçeler” ile “kanuni yedek akçelerin serbestçe kullanılabilen kısımları”nın TK m. 462/3-c.1-2 çerçevesinde iç kaynaklardan sermaye artırımı suretiyle sermayeye dönüştürülmesi zorunluluğu yoktur....
Dolayısıyla sermaye taahhüdü yolula sermaye artırımı yapılırken de (duruma göre öncelikle veya eş zamanlı olarak) bunların tamamının yahut TK m. 462/3- c.2 çerçevesinde belirlenecek olan kısmının iç kaynaklardan sermaye artırımı yoluyla sermayeye dönüştürülmesi gerekir. İkinci görüş ise TK m. 462/3'teki “fon” sözcüğünden yalnızca “mevzuatın bilançoya konulmasına ve sermayeye eklenmesine izin verdiği fonların” anlaşılabileceği yönündedir. Bu nedenle anılan görüş uyarınca sermaye taahhüdü yoluyla sermaye artırımı yapılabilmesi için TK m. 462/1'de iç kaynaklardan sermaye artırımında kullanılabilecek diğer kalemler olarak gösterilen “esas sözleşme veya genel kurul kararıyla ayrılmış ve belirli bir amaca özgülenmemiş yedek akçeler” ile “kanuni yedek akçelerin serbestçe kullanılabilen kısımları”nın TK m. 462/3- c.1- 2 çerçevesinde iç kaynaklardan sermaye artırımı suretiyle sermayeye dönüştürülmesi zorunluluğu yoktur....
Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2007/333 Esas, 2009/137 Karar sayılı kesinleşen kararı uyarınca şirket sermayesinin yeniden 500.000,00 TL'ye indirildiği, söz konusu iradi hisse devirlerinin şirketin iptal edilen sermaye artırımı sonrasında 12.000 adet pay üzerinden yapıldığı, bu kapsamda somut olaydaki hisse devirlerinin, hem devreden dava dışı ortakların sermaye artırımı öncesindeki kök paylarından, hem de sermaye artırımı sonrası dava dışı ortakların artırılmış sermaye paylarından yapıldığı anlaşılmakla, davacıların hisse durumlarının 18.10.2003 tarihli sermaye artırım kararının iptali sonrasında, iradi hisse devirleriyle birlikte tespiti için dosya arasına alınan bilirkişi raporlarındaki hesaplamalar hükme esas alınarak yazılı şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir....
İdare Mahkemesince, verilen gerekçeli kararın hüküm fıkrasının "44.080,31 TL maddi tazminat istemi ile 70.000,00 TL manevi tazminat isteminin kabulüne, hükmedilen maddi ve manevi tazminat miktarına, merciine tevdi kararı üzerine dilekçenin davalı idareye tebliğ tarihi olan ve idareye başvuru tarihi olarak kabul edilmesi gereken 29/04/2014 tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davalı idareden alınarak davacılara ödenmesine" ilişkin kısmının, "44.080,31 TL maddi tazminatın, miktar artırımı dilekçesi öncesi istenen 2.000,00 TL'lik kısmının merciine tevdi kararı üzerine dilekçenin davalı idareye tebliğ tarihi olan ve idareye başvuru tarihi olarak kabul edilmesi gereken 29/04/2014 tarihinden itibaren, miktar artırımı dilekçesi ile arttırılan 42.080,31 TL'lik kısmının ise miktar artırımı dilekçesinin davalı idareye tebliğ edildiği 09/11/2015 tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faiziyle birlikte davalı idarece davacılara ödenmesine" şeklinde düzeltilmesi gerekmektedir....
Temyizen incelenen karar, hükmedilen maddi tazminatın miktar artırımı suretiyle artırılan 322.436,60 TL'lik kısmına işletilecek yasal faizin başlangıç tarihi ve hükmedilen manevi tazminatın miktar artırımı suretiyle artırılan 80.000,00 TL'lik kısmına işletilecek yasal faizin başlangıç tarihi dışındaki kısımları yönünden usul ve hukuka uygun olup, dilekçelerde ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bu kısımlarının bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir....
artırımı başvurusu davalı idarece iptal edilmemek suretiyle kabul edilen davacıdan bir yandan matrah artırım başvurusu sonucunda oluşturulan KDV tahakkukları tahsil edilirken bir yandan da davacı hakkında ilgili dönemlerde vergi incelemesi ve tarhiyatı yapılmasının hukuki güvenlik ilkesine ve hakkaniyete aykırı olduğu sonucuna varılmıştır....