Loading Logo

sonkarar

Sayfa Yükleniyor

Asıl dava, tapu iptali ve tescil, birleştirilen dava ise tapu iptal ve tescil olmadığı takdirde TMK’nın 1007. maddesinden kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece tazminat talebi yönünden verilen kabul kararı usûl ve kanuna aykırıdır. Şöyle ki; davacı birleştirilen dosyada dava açarken tazminat talebi ile ilgili olarak dava değeri göstermemiş, davasının belirsiz alacak davası olduğunu belirtmiş ve maktu harç yatırmıştır....

    "İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi DAVA TÜRÜ : Boşanma, nafaka, manevi tazminat ve alacak K A R A R Taraflar arasındaki uyuşmazlık boşanma davası ile birlikte açılmış nafaka, manevi tazminat ve katkı payı alacağına ilişkin bulunduğuna ve nafaka, manevi tazminat istekleri de temyiz edilmiş olduğuna göre, 2797 sayılı Yargıtay Kanununun 14. maddesi hükmü gereğince, hükme yöneltilen temyiz itirazlarının incelenmesi Yüksek Yargıtay (2.) Hukuk Dairesine ait olmakla gereği için dosyanın anılan Daire Başkanlığına GÖNDERİLMESİNE, 24.09.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi....

      HMK'nın belirsiz alacak davasını düzenleyen 107. maddesinde; "(1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. (2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.” hükmüne yer verilmiştir. Yargıtay'ın ve Dairemizin yerleşik kararlarında da açıklandığı üzere, davanın açıldığı tarihte alacak miktarının belirlenmesi imkansız ise belirsiz alacak davası açılabilir. Ayrıca, alacaklı taraftan, alacağın miktar veya değerinin tam olarak belirlenmesinin beklenemediği durumlarda da belirsiz alacak davası açılabilir....

        Zaman zaman, 6100 sayılı Kanun ile birlikte kabul edilen belirsiz alacak davası ile kısmi davaya ilişkin yeni düzenlemedeki sınırın tam olarak tespit edilemediği, birinin diğeri yerine kullanıldığı görülmektedir. Oysa bu iki davanın amacı ve niteliği ayrıdır. Alacak, belirli veya belirlenebilir ise, belirsiz alacak davası açılamaz; ancak şartları varsa kısmi dava açılması mümkündür. Kanunun kısmi dava açma imkanını sınırlamakla birlikte tamamen ortadan kaldırmadığı da gözetildiğinde, belirli alacaklar için, belirsiz alacak davası açılamasa da, şartları oluştuğunda ve hukuki yarar bulunduğunda kısmi dava açılması mümkündür. Aksi halde, sadece ya belirsiz alacak davası açma veya belirli tam alacak davası açma şeklinde iki imkandan söz edilebilir ki, o zaman da kısmi davaya ilişkin 6100 sayılı Kanunun 109. maddesindeki hükmün fiilen uygulanması söz konusu olamayacaktır....

          Zira, bu iddia ve gerekçeler yasal dayanağı olmayan davayı kabul edilebilir hale getirmediği gibi, açılacak alacak ve tazminat davaları ile birlikte İİK nun 264/1 maddesine göre istenecek ve mahkemece kabul edilecek ihtiyati haciz kararı ile yukarda ileri sürülen muhtemel tehlikede ortadan kaldırılabilir. Her şeye rağmen İİK nun 277 ve devamı maddelerindeki koşullar aranmadan açılan hukuki işlemlerin (tasarrufların) iptali ile ilgili davaların kabul edilmesinin bir sakıncası da; Alacak veya tazminat alacaklısı olduğu iddiasında olan davacının açmış olduğu asıl alacak veya tazminat davasını kaybetmesi, borçlu olduğu iddia edilen davalının aciz içinde olmaması, iptale konu mal ve hak haricinde alacağı karşılayacak alacak miktarından çok daha fazla mal veya hakkının bulunması halinde, iptale konu mal veya haklarla ilgili borçlu sayılan davalı ile 3. kişinin tasarruf haklarının kısıtlanması sonucu zarara uğrayacak olmalarıdır. Bu zararı kim karşılayacaktır?...

            Dosya incelendi, gereği görüşüldü: Dava, haksız fiilden kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece davanın zamanaşımına uğramadan açıldığı kabul edilerek, kısmen kabulüne karar verilmiş ise de, varılan sonuç ve oluşturulan hüküm yasal düzenlemelere uygun düşmemiştir. Faiz, her ne kadar, fer’i nitelikte bir alacak ise de bunun asıl alacak davasından ayrı, başlı başına bir dava ile istenmesini engelleyen bir kanun hükmü yoktur. Bu bakımdan, önceden açılmış olan tazminat davasında faiz isteme hakkının saklı tutulduğunun bildirilmemiş olması, faizin ayrı bir dava ile istenmesine engel değildir. Ayrıca, tazminata yönelik temerrüt faizi, esas tazminat alacağının tabi olduğu zamanaşımına tabi olur. Ancak, tazminat alacağı hakkında açılan dava, onun faizi hakkındaki zamanaşımını kesmeyeceği gibi, tazminat alacağına ilişkin zamanaşımının kesilmiş olması, tazminat faizi hakkındaki zamanaşımının da kesilmesini gerektirmez....

              Buna karşılık, 2918 sayılı KTK'nın 109/1.maddesinde "Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve her halde, kaza gününden başlayarak 10 yıl içinde zamanaşımına uğrar." hükmüne, yine aynı kanunun 109/2 maddesinde ise, "dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve Ceza Kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş ise, bu süre maddi tazminat talepleri için de geçerlidir." hükmüne yer verilmiştir. Öte yandan; faiz alacağı asıl alacak ödenmedikçe her gün işleyen, yürüyen ve zaman geçtikçe doğan bir alacak olmakla dava açıldığı tarihten geriye doğru hesap edilebilecek zamanaşımı süresi içinde istenebilir. Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 131.maddesi gereğince asıl alacak zamanaşımına uğradığında faiz ve diğer ek haklar da zamanaşımına uğrar. Diğer bir deyişle faiz alacağı asıl alacağın tabi olduğu zamanaşımına tabidir....

              Salt bilirkişi incelemesine gidilmesi belirsiz alacak davası açılabilmesi için yeterli olmadığından ve açılan davada asgari bir miktar gösterildiğinden (şimdilik 1.000,00 TL) ve bunun alacağın bir bölümü olduğu anlaşılmakla birlikte, belirsiz alacak davası mı yoksa belirli alacak olmakla birlikte kısmi dava mı olduğu anlaşılamadığından mahkemece davacıya bu hususu açıklaması için süre verilmiş, davacı vekili 16/06/2022 tarihli dilekçesi ile davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığını bildirmiştir. Bu durumda İİK.’nun 89/4. maddesine dayalı tazminat alacakları gerçekte belirli bir alacak olduğundan ve dolayısıyla belirsiz alacak davasına konu edilemeyeceklerinden mahkemece davanın hukuki yarar yokluğundan usulden reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi isabetsizdir. (benzer mahiyette Yargıtay 12....

              Davalı vekili cevap dilekçesi ile; açılan davayı asıl alacak olan 14.980 TL üzerinden kabul ettiklerini ancak davalı tarafından açılan tazminat davasının, yargıtay incelemesi sonucunda 28.04.2011 tarihinde sonuçlanmış olması nedeni ile tahsil edilen paranın iade koşulunun bu tarihte başladığını bu nedenle faiz talebinin yerinde olmadığını belirterek faiz isteminin reddine karar verilmesini istemiştir.Mahkemece, davalı tarafından asıl alacak miktarı olan 14.980 TL nin davacı tarafa ödendiği anlaşılmakla asıl alacak yönünden dava konusuz kalmakla karar verilmesine yer olmadığına, faiz talebi yönünden zenginleşmenin gerçekleştiği tarih olarak belirlenen 24.12.2009 tarihinden asıl alacağın ödendiği 08.08.2011 tarihine kadar asıl alacak 14.980 TL' ye işleyecek yasal faizin davalıdan tahsiline karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiştir.Davada; davalı tarafa ......

                Güvence Hesabı tarafından rücu edilebilecek tazminat tutarı zarar görenin gerçek zararıdır, bu nedenle ancak yargılama sonucunda belirlenebilir. İİK’nun 67’nci maddesi uyarınca icra inkar tazminatına karar verilebilmesi için borçlunun itiraz ettiği alacağın likid bir alacak olması, yani belirli bir miktar alacak olması gerekir. O halde, somut olayda icra takibine konu alacak tazminata ilişkin olup, yargılamayı gerektirdiğinden likid kabul edilemez. Mahkemece icra inkar tazminatı talebinin reddine karar verilmesi gerekirken, kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın açıklanan nedenlerle bozulması gerekmiş ise de, bu yanılgının giderilmesi yargılamanın tekrarını gerektirir nitelikte görülmediğinden hükmün HUMK.nun 438/7. maddesi uyarınca aşağıda yazılı olduğu şekilde düzeltilerek onanması gerekmiştir....

                  UYAP Entegrasyonu