CEVAP Davalı vekili cevap dilekçesinde; satış vaadi sözleşmesinin ifa olanağının olmadığını, taşınmazın davalıların zilyetliğinde olduğunu, 10 yıllık sürenin geçtiğini, müvekkilleri adına vekaleten hareket eden Tahsin Öztürk'ün kötüniyetli olduğunu, daha sonra azledildiğini belirterek, davanın reddini istemiştir. III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İlk Derece Mahkemesinin 12.02.2015 tarihli ve 2017/4036 Esas, 2017/7554 Karar sayılı kararıyla ''davacı ...'ın Çatalca 2. Noterliği'nin 12/11/2007 tarihli satış vaadi sözleşmesinden kaynaklı alacak hakkını sadece sözleşmenin tarafı olan...'a karşı ileri sürebileceği, sözleşmenin tarafı olmayan davalılara karşı ileri süremeyeceği, yine aynı şekilde asli müdahil davacı ...'in Bakırköy 45....
Bu durumda mahkemece bilirkişi kurulundan ek rapor alınarak, 15.04.1996 ve 27.02.1996 tarihli sözleşmelere konu 22 parsel üzerine yapılan inşaat yönünden gecikilen süreye göre rayiç kira bedelleri üzerinden gecikme tazminatı hesabı yaptırılmalı ve davacı arsa sahiplerinin paylarına göre talep edebilecekleri miktar bulunmalıdır. Ancak 21.12.1995 günlü sözleşmede maktu 50,00 TL aylık gecikme tazminatı ödeneceği kararlaştırılmış olmakla, 32 parsel üzerine yapılan inşaattan davacı arsa sahiplerine isabet edecek gecikme tazminatının hesabında farklı bir yöntem izlenmelidir. Gerçekten de kural olarak ve ahde vefa ilkesi gereği, gecikme halinde yüklenicinin sözleşmede kararlaştırılan maktu tazminat tutarı ile sorumlu tutulması gerekir....
Noterliği'nin 25.07.1995 tarih ve 18580 yevmiye sayılı satış vaadi sözleşmesiyle davacılara sattıklarını beyan ederek dava konusu taşınmazda davalılar adına olan hisselerin tapularının iptal edilerek davacılar adına tesciline karar verilmesini dava ve talep etmiştir. Davalı ... ve ... vekili beyan dilekçesinde, davaya konu satış vaadi sözleşmesinin 10 yıllık zamanaşımına uğradığını, sözleşmede belirlenen bedelin davalılara ödenmediğini, taşınmaz kadastro parseliyken usul ve yasaya aykırı olan satış vaadi sözleşmesine konu olduğunu, taşınmaz imar görünce satış vaadi sözleşmesinin ortadan kalktığını, taşınmaz cins ve vasıf değiştirdiğini, 3. kişilerin de hissedar olduğunu, davacıların bu yeni durum karşısında tarafı sıfatı olmadığını belirterek davanın husumet ve hukuki yarar yokluğundan reddini savunmuştur....
Taşınmaz mal satış vaadi sözleşmesinden doğan davalar için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediğinden Borçlar Kanununun 125. maddesi hükmü gereğince on yıllık zamanaşımı süresi uygulanır ve bu süre sözleşmenin ifa olanağının doğması ile işlemeye başlar. Ancak satışı vaat edilen taşınmaz sözleşme ile veya fiilen satış vaadini kabul eden kişiye yani vaat alacaklısına teslim edilmiş ise on yıllık zamanaşımı süresi geçtikten sonra açılan davalarda zamanaşımı savunması Türk Medeni Kanununun 2. maddesinde yer alan “dürüst davranma kuralı” ile bağdaşmayacağından dinlenmez. Satış vaadi sözleşmesinden kaynaklanan davaların kabulüne karar verebilmek için sözleşmenin ifa olanağı bulunmalıdır....
Noterliğinde gayri menkul satış vaadi sözleşmesi imzalandığını, sözleşme gereğince satış vaadi borçlularının taşınmazın zilyetliğini devrettiğini, mahallinde yapılan keşif sırasında da dava konusu taşınmazın bir kısmının davacı tarafından kullanıldığı ve davacının zilyetliğinin devam ettiğinin tespit edildiğini, mahallinde dinlenen tanık ve mahalli bilirkişi beyanları dikkate alındığında dava konusu taşınmazdaki hisseleri daha sonra devralan T7 ile T11 satış vaadi sözleşmelerinden haberdar olduğunu, bu hali ile yapılan devirlerin satış vaadi sözleşmesinin yerine getirilmesinden kaçınmak amacıyla kötü niyetli olarak yapıldığını ve satış vaadi sözleşmesi gereğince davacının taşınmazda satın aldığı hisselerin taşınmazın 4/5 hisseye isabet ettiğinin anlaşıldığını gerekçe olarak belirtip davanın kabulüne yönelik karar verilmiştir....
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİ DAVA TÜRÜ : SATIŞ VAADİ SÖZLEŞMESİNDEN KAYNAKLANAN -KARAR- Mahkeme kararındaki nitelendirmeye göre dava; harici satış sözleşmesinden kaynaklı iptal- tescil olmadığı takdirde bedelin güncelleştirilmesi istemine ilişkindir. Yargıtay Büyük Genel Kurulunun 21.01.2013 tarih ve 1 sayılı kararı ile aynen kabul edilen ve 26.01.2013 günü Resmi Gazetede yayımlanarak 01.02.2013 tarihinde yürürlüğe giren hukuk dairelerine ilişkin işbölümü uyarınca temyiz incelemesi Yargıtay 14 Hukuk Dairesine ait bulunmaktadır. Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan nedenlerle, dosyanın ilgisi yönünden 14.Hukuk Dairesi Başkanlığına GÖNDERİLMESİNE, 18.02.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi....
Taraflar arasındaki taşınmaz satış vaadi sözleşmesinden kaynaklı tapu iptali ve tescil olmadığı takdirde tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabul kısmen reddine karar verilmiştir. Kararın davacılar vekili, davalılardan ... vekili ve davalı ... mirasçısı ... vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince davalı ... vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, davacılar vekili ve davalı ... mirasçısı ... vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi hükmü kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kabulüne kesin olarak karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalılardan ... vekili tarafından temyiz edilmiş, 19.03.2024 tarihli ek karar ile ilamın kesin olması nedeniyle, temyiz dilekçesinin reddine karar verilmiştir....
Somut olayda, davacının dayandığı satış vaadi sözleşmesinin düzenlendiği 23.08.1993 tarihinde mülkiyeti nakil borcu yükümlüsü davalı ..., taşınmazda murisinden intikal eden 3/16 pay dışında, muris annesinden edindiği 1/16 ve dava dışı kardeşi ......’den satış yoluyla edindiği 3/16 olmak üzere toplam 7/16 pay malikidir. Bunun dışındaki 3/16 payı ise, davacının dayandığı satış vaadi sözleşmesinden sonra edinmiştir. Bu nedenle, davalı ...’in taşınmaz tapu kaydında davacı yararına konulan satış vaadi sözleşmesi şerhini görerek düzenlediği satış vaadi sözleşmelerine dayanarak kazandığı 7/16 payı TMK’nın 1024. maddesi uyarınca yolsuz tescil niteliğinde bulunduğundan bu payın davacı adına tescili gerekir. Bunun dışında kalan davacının dayandığı satış vaadi sözleşmesinden sonra davalı ...’in edindiği 3/16 payın davacı adına tescili doğru değildir..." gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar vermiştir....
Kaynağını Borçlar Kanununun 22. maddesinden alan taşınmaz satış vaadi sözleşmeleri, Borçlar Kanununun 213. maddesi ile Türk Medeni Kanununun 706. ve Noterlik Kanununun 89. maddesi hükümleri uyarınca noter önünde re’sen düzenlenmesi gereken, bir başka anlatımla geçerliliği resmi şekil şartına bağlı kılınan, tam iki tarafa borç yükleyen ve kişisel hak sağlayan sözleşme türüdür. Vaat alacaklısı, taşınmaz satış vaadi sözleşmesi ile mülkiyet devir borcu yüklenen satıcıdan edim yerine getirilmediğinde Türk Medeni Kanununun 716. maddesi uyarınca açacağı tapu iptali ve tescil davasında borcun hükmen yerine getirilmesini isteyebilir. Taşınmaz satış vaadi sözleşmesinin geçerliliği açıklanan yasal düzenlemeler sebebiyle resmi şekil şartına bağlı ise de sözleşmeden doğan kişisel hakkın devri alacağın temliki niteliğinde olduğundan Borçlar Kanununun 162 ila 181. maddeleri gereğince yazılı sözleşme ile devredilebilir....
Taşınmaz mal satış vaadi sözleşmesinden doğan davalar için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediğinden Borçlar Kanunu'nun 146. maddesi hükmü gereğince on yıllık zamanaşımı süresi uygulanır ve bu süre sözleşmenin ifa olanağının doğması ile işlemeye başlar. Ancak satışı vaat edilen taşınmaz, sözleşme ile veya fiilen satış vaadini kabul eden kişiye yani vaat alacaklısına teslim edilmiş ise on yıllık zamanaşımı süresi geçtikten sonra açılan davalarda zamanaşımı savunması Türk Medeni Kanununun 2. maddesinde yer alan “dürüst davranma kuralı” ile bağdaşmayacağından dinlenmez. Satış vaadi sözleşmesinden kaynaklanan davaların kabulüne karar verebilmek için sözleşmenin ifa olanağı bulunmalıdır....