Loading Logo

sonkarar

Sayfa Yükleniyor

Somut olayda davalı şirket 04/04/2016 tarihinde tasfiye kararı almış, dahili davalı ... tasfiye memuru olarak atanmış ve şirketin 24/05/2017 tarihi itibariyle tasfiye nedeniyle sicilden terkini gerçekleştirilmiş ise de davacının, ihyası istenen şirket hakkında rücuen tazminat davası açtığı, dava tarihi terkin tarihinden sonra ise de davaya konu iş kazasının 2013 yılında gerçekleştiği, dahili davalı tasfiye memurunun bu iş kazasından haberdar olmamasının kabul edilemeyeceği, davacının şirketin ihyasını istemekte hukuki yararının bulunduğu, dahili davalı tasfiye memurunun iş kazası sonucu oluşacak borçlar için gerekli parayı ayırmadan tasfiye işlemlerini bitirerek ticaret sicilinden terkin ettirdiği için davanın açılmasına sebebiyet verdiği, bu nedenle yargılama giderleri ve vekalet ücretininden sorumlu tutulmasında usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı, istinaf başvuru sebeplerinin yerinde olmadığı anlaşıldığından, dahili davalının istinaf başvurusunun HMK 353/1.b.1 maddesi gereğince...

    SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davalı tasfiye memurunun bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, temyiz harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 19/09/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi....

      şüpheye yol açacak güven sarsıcı davranış niteliğinde olup, tasfiye memurunun azli konusunda haklı sebep oluşturduğu gerekçesiyle kabulüne, ilk derece mahkemesince verilen kararın kaldırılarak Tasfiye Halinde Hitit Özel Sağlık Hizmetleri Med....

        Kararı, tasfiye memuru temyiz etmiştir. Tasfiye Memuru ... ilk derece mahkemesine hasta ve yaşlı olduğu için tasfiye memurluğu görevini ifa edemeyeceğini bildirmiş olup mahkemece bu hususta bir delil sunulmadığı gerekçesiyle tasfiye memurunun başka bir kişinin tasfiye memuru olarak atanması yönündeki talebi kabul edilmemiştir. Tasfiye memuru bu kez bölge adliye mahkemesine verdiği istinaf dilekçesinde hastalığına ilişkin evrakları ibraz etmiş ise de bölge adliye mahkemesi tarafından bu talep hususunda ilk derece mahkemesinin her zaman karar verebileceği gerekçesiyle tasfiye memurunun istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir. Tasfiye memuru olarak atanan kişinin bu görevi yerine getirip getiremeyeceği mahkemece re’sen değerlendirilmesi gereken bir husus olup ilk derece mahkemesince bu konuda bir araştırma yapılmadan veya tasfiye memuruna bu yöndeki delillerini ibraz etmesi için süre verilmeden bu yöndeki talebin reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir....

          "İçtihat Metni" MAHKEMESİ :........Asliye Hukuk Mahkemesi -K A R A R- Mahkemenin 16.05.2012 tarih, 2008/353 esas, 2012/256 sayılı gerekçeli kararının tasfiye halinde olduğu anlaşılan davalı .......'ye atanan tasfiye memuru ....'ın bildirilen adresine (.........), bu tasfiye memurunun görev süresi bitmiş ve başka bir tasfiye memuru atanmış ise yeni atanan tasfiye memurunun tespit edilen adresine usulüne uygun şekilde tebliğ ile temyiz süresinin beklenmesi, ondan sonra temyiz incelemesi yapılmak üzere gönderilmesi için dosyanın mahkemesine GERİ ÇEVRİLMESİNE, 02.03.2016 gününde oybirliği ile karar verildi....

            Sicil Müdürlüğü vekili cevap dilekçesinde özetle; Ticaret Sicili Müdürlüğü'nün, Ticaret Sicili’ne tescil konusundaki taleplerinin, ilgili yasanın kendisine verdiği yetki ve görev alanı içinde değerlendirdiğini ve sonuca bağladığını, yargı merci gibi hareket edemeyeceğini, yasal şartlar oluşmuşsa yapılan işlemle ilgili tescil kararı verdiğini, aksi halde, gerekçe göstererek tescil talebini reddettiğini, müvekkili müdürlüğe --------- ticaret sicil numarasına kayıtlı davalı tasfiye halinde ---------- Şti'nin prosedürlere uygun olarak tasfiye edildiğini, olağan tasfiye sürecinden kaynaklanan tasfiye sürecindeki eksik yada erken sonuçlandırılan tasfiye memurunun kusurundan dolayı Ticaret Sicil Müdürlüğü'nün sorumluluğu bulunmadığını, müvekkilinin davanın açılmasına sebep olacak herhangi bir işlem yapmadığını, tasfiye sürecinde eksik olarak yapıldığı iddia edelin işlemlerin muhatabının tasfiye memuru olduğunu, bu nedenle müvekkilinin yasal hasım konumunda olduğundan yargılama masraflarının üzerlerine...

              Eldeki davada, davalı şirketin ehliyetinin sınırlandırılıp sınırlandırılmadığı hususunda tereddüt hâsıl olmakla; Mahkemece davalı şirketin ticaret sicil kayıtları getirtilerek, davalı şirketin iflas edip-etmediği ve sicilden terkin edilip edilmediği araştırılarak, gıyabi hükmün, tasfiye halinin devam etmesi halinde, şirketi temsile yetkili son tasfiye memuruna, en son tasfiye memurunun dosyada adı geçen Muittin Görür olması halinde ise dosyanın işlem yapılmaksızın iadesi, başka bir tasfiye memurunun bulunması halinde ise bu kişiye usulüne uygun şekilde gerekçeli kararın tebliği sağlandıktan ve temyiz süresi geçtikten ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesindeki düzenleme gereği, gerektiğinde (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun Geçici 3. maddesinde yer alan 1086 sayılı Yasanın temyize ilişkin hükümlerin uygulanması gerektiğine ilişkin düzenleme gereğince) Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 432. maddesindeki prosedür işletildikten sonra gönderilmek üzere dosyanın...

                Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle, davalı şirketin tasfiye memurunun 12.09.1996 tarihinde tasfiye memurluğu görevinden istifa ettiğini noter aracılığı ile davalı şirkete bildirmesine, istifa beyanının yenilik doğurucu bir hak niteliğinde olup sonuç doğurması için karşı tarafa ulaşma zorunluluğunun bulunmamasına, bu halde, temyiz dilekçesi veren ...’nin karar tarihi ve sonrasında tasfiye memuru sıfatı ile davalı şirketi temsil ve ilzama yetkisinin bulunmamasına, ayrıca, 25.02.2014 tarihinden itibaren atanan tasfiye memuru Kaan Azak’ın usulüne uygun tebligata rağmen kararı temyiz etmemiş olmasına göre, davacı vekilinin yerinde bulunmayan bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, 07.11.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi....

                  Hukuk Dairesi’nin 2017/710 Esas-2017/1359 Karar sayılı emsal kararlarında da görüleceği üzere fesih ve tasfiye kararını veren mahkemeler ile tasfiye memurunun azline karar veren mahkemeler aynı ticaret mahkemeleri değildir. Bu kararlar, tasfiye memurunun azli davasının mutlaka (zorunlu) ve özel olarak mahkememizde görülmesi gerekmediğini ortaya koyan nitelikte kararlardır. Aksi düşünce; tasfiye işlemleri ile ilgili ya da tasfiye memurunun taraf olduğu tüm ticari davaların mahkememizde görülmesi gerektiği sonucunu doğurur. Bu nitelikteki davalar, mahkememizce karara bağlanan fesih ve tasfiye davasının devamı olarak nitelendirilemez. Mahkememiz kararla birlikte davadan el çekmiştir. Mahkememizin tasfiye memurunu denetleme, gözetleme ve talimat verme gibi bir görevi ve yetkisi söz konusu değildir. Böyle bir yetkinin varlığı, tasfiye memurunun hukuki sorumluluğuna gidilemeyeceği sonucuna vardırır ki bu durum tasfiye kurumunun ruhuna aykırılık oluşturur....

                    Hukuk Dairesi’nin 2017/710 Esas-2017/1359 Karar sayılı emsal kararlarında da görüleceği üzere fesih ve tasfiye kararını veren mahkemeler ile tasfiye memurunun azline karar veren mahkemeler aynı ticaret mahkemeleri değildir. Bu kararlar, tasfiye memurunun azli davasının mutlaka (zorunlu) ve özel olarak mahkememizde görülmesi gerekmediğini ortaya koyan nitelikte kararlardır. Aksi düşünce; tasfiye işlemleri ile ilgili ya da tasfiye memurunun taraf olduğu tüm ticari davaların mahkememizde görülmesi gerektiği sonucunu doğurur. Bu nitelikteki davalar, mahkememizce karara bağlanan fesih ve tasfiye davasının devamı olarak nitelendirilemez. Mahkememiz kararla birlikte davadan el çekmiştir. Mahkememizin tasfiye memurunu denetleme, gözetleme ve talimat verme gibi bir görevi ve yetkisi söz konusu değildir. Böyle bir yetkinin varlığı, tasfiye memurunun hukuki sorumluluğuna gidilemeyeceği sonucuna vardırır ki bu durum tasfiye kurumunun ruhuna aykırılık oluşturur....

                      UYAP Entegrasyonu