Loading Logo

sonkarar

Sayfa Yükleniyor

Borçlar Kanunu'nun bu hükmünde yer alan zarar doktrinde "munzam zarar ------ olarak adlandırılmaktadır. Buna göre, alacaklının malvarlığında iradesi dışında meydana gelen ve temerrüt faizinin üzerinde bulunan zarara munzam (ek) zarar denir. Zararın temerrüt faizinin üzerinde kalan kısmı munzam zaran oluşturur. Munzam zarann değişik şekilleri söz konusudur....

    Borçlar Kanunu'nun bu hükmünde yer alan zarar doktrinde "munzam zarar ----- olarak adlandırılmaktadır. Buna göre, alacaklının malvarlığında iradesi dışında meydana gelen ve temerrüt faizinin üzerinde bulunan zarara munzam (ek) zarar denir. Zararın temerrüt faizinin üzerinde kalan kısmı munzam zaran oluşturur. Munzam zarann değişik şekilleri söz konusudur....

      Borçlar Kanunu'nun bu hükmünde yer alan zarar doktrinde "munzam zarar ------- olarak adlandırılmaktadır. Buna göre, alacaklının malvarlığında iradesi dışında meydana gelen ve temerrüt faizinin üzerinde bulunan zarara munzam (ek) zarar denir. Zararın temerrüt faizinin üzerinde kalan kısmı munzam zaran oluşturur. Munzam zarann değişik şekilleri söz konusudur....

        Dava, kasko sigorta sözleşmesinden kaynaklanan tazminat ve munzam zarar istemine ilişkindir. 1-Hukuk Muhakemeleri Kanunu 119/ğ maddesinde dava dilekçesinde açık bir şekilde talep sonucunun bulunması gereği ifade edilmiş olup, somut olayda dava dilekçesinde davacı tarafın talebinin açık olmadığı, talep edilen tazminat ve munzam zarar miktarlarının ne olduğunun anlaşılamadığı görülmekle, hakimin davacı talebini açıklattırması gerekmektedir. 2-HMK'nun 297/2 maddesinde hükmün sonuç kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin taleplerden herbiri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında açık şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerektiği hüküm altına alınmıştır. Başka bir anlatımla, tesis edilen hüküm, infazı kabil ve uygulanabilir olmalıdır. Bu halde mahkeme, taleplerin her biri hakkında ayrı ayrı karar vermek zorundadır....

          somut olayımızda davacı tarafın böyle bir hususu iddia ve ispat edemediği, tam tersine "munzam zarar" kapsamı dışında kalan ve enflasyona bağlı muhtemel gelir kaybının karşılanmasının talep edildiği, munzam zararın, dava açıldığı tarihte, davacı tarafından bilinen, gerçekleşen ve temerrüt faiziyle karşılanamayan zarar olduğu, gerek eski Borçlar Kanununun 105. gerekse TBK.nun 122.maddesinde, zararın temerrüt faizinden fazla olduğu takdirde munzam zarar talep edilebileceği belirtilmiş olup, gerek öğreti, gerekse Yargıtay’ın yerleşik kararlarına göre, munzam zarar olası bir zarar olmadığı, davacının iddia ve talep ettiği gibi “muhtemel kar” ya da “Farz edilen gelir” kabul edilmediği, somut olaylar nedeniyle gerçekleşen zarardan, temerrüt faiziyle karşılanan kısmı aşan zarar varsa bu husus inandırıcı bir biçimde kanıtlanabilirse ve de davalının kusuru /temerrüdü ile zarar arasında illiyet bağı kurulabilirse, bu koşullarda munzam zarar talep edilebileceği, esasen davacının da somut bir zarardan...

          Yukarıda anılan Yargıtay kararında ayrıntılı anlatıldığı üzere ülkedeki enflasyon ve alım gücünün düşmesi durumu göz önüne alınarak müvekkil yararına munzam zarar olduğuna, bu zararın hesaplanması amacıyla dosyaya bilirkişi atanmasına, haklı davamızın kabulüne karar verilmesini saygılarımızla vekaleten talep ederiz. " denmiştir. CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; " Davanın kabulü anlamına gelmemek kaydıyla, davacı tarafa ödeme yapılmıştır. işbu sebeple huzurdaki davanın reddini talep ederiz. Davacı taraf değer kaybı tazminat taleplerine ilişkin Sigorta Tahkim Komisyonu ----- Esas sayılı dosyasına başvuru yapmıştır. Söz konusu başvuru kapsamında 3.500 TL tazminata yasal faizi birlikte hükmedilmiştir. Ekte yer alan karardan da görüleceği üzere davacı taraf yargı yoluna başvuru yapmış olup yargılama neticesinde değer kaybı tazminatı belirlenmiştir. Ortada belirli bir tazminat söz konusu olmayıp yargılama ile belirlenebilir bir tazminat tutarı bulunmaktadır....

            Dolayısıyla, munzam zarara dayalı talep hakkı, esas itibariyle bir alacak hakkıdır. Hukuka aykırılık, bir haksız eylem olduğundan ve haksız eylemlerde ayrıca ihtara gerek kalmaksızın, tazminat alacağı muaccel hale geldiğinden, davacı istemi gözetilerek belirlenen munzam zarar alacağının tamamı için dava tarihinden itibaren faize hükmedilmesi gerekirken, sadece masraf kalemleri üzerinden faiz yürütülmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. Ne var ki, bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden kararın davacı yararına düzeltilerek onanması usulün 438/7 maddesi gereğidir. SONUÇ: Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle temyiz eden davalıların tüm davacıların diğer temyiz itirazlarının reddine, 2.bent gereğince temyiz edilen kararın “hüküm” başlıklı bölümünün (1) nolu bendindeki ikinci paragrafındaki "4.024,04 TL....

              Bu itibarla salt ülkenin ve piyasanın içinde bulunduğu ekonomik olumsuzluklardan olan enflasyon, yüksek faiz, para değerindeki düşüş gibi olgulara dayalı olarak ileri sürülen aşkın (munzam) zarar talebi, alacaklının bu sebeple zarara uğradığını açık ve somut bir biçimde iddia ve ispat etmediği müddetçe, TBK’nın 122. maddesi kapsamında aşkın (munzam) zararın kanıtı olarak ileri sürülemez ve anılan şartlar sebebiyle ortaya çıkan olumsuzluklar alacaklı zararı olarak kabul edilemez. Dolayısıyla TBK’nın 122. maddesinde karşılanması öngörülen faizi aşan aşkın zararın, genel ekonomik olumsuzlukların (ülkede cari enflasyon oranı, yüksek ve değişken döviz kurları, mevduat faizleri, paranın satın alma gücünde meydana gelen azalma) dışında davacının durumuna özgü somut vakıalarla ispatlanması gerekir....

                Bu hükümle uygulamada munzam zarar, kanunî tanımı ile aşkın zarar olarak adlandırılan hukukî kurum düzenleme altına alınmış olup mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 105. maddesi de bu hususta aynı yönde düzenleme içermektedir. 20. Aşkın (munzam) zarar, para borcunun ifasında borçlunun kusuruyla temerrüde düşmesi nedeniyle alacaklı nezdinde ortaya çıkan zararın temerrüt faiziyle karşılanamaması hâlinde söz konusu olan bir zarar olup bu zarar, borçlunun temerrüdü ile borcun ödendiği tarih aralığındaki dönemi kapsamaktadır. Bu anlamda aşkın (munzam) zarar, temerrüt faizini aşan ve kusur sorumluluğuna dair ilkelere bağlı bir zarar türü olarak kabul edilir (Uygur, Turgut: 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu Şerhi, Cilt I, 2012, s. 810). Aşkın (munzam) zarar, borçlu temerrüde düşmeden borcunu ödemiş olsaydı, alacaklının mal varlığının kazanacağı durum ile temerrüt sonucunda ortaya çıkan ve oluşan durum arasındaki farktır. 21....

                Somut olaya dönüldüğünde, yukarıda izah edilen ilkelere dayalı bir inceleme yapılmadığı görülmektedir. Gerçekten de, işin tasfiyesine ilişkin olarak düzenlenen 09.06.1988 tarihli tutanakta, tasfiye nedeniyle davacı şirkete masraf ve hiçbir tazminat ödenmeyeceği ifade edilmiş olup bu kapsamda 8/505 sayılı kararname hükümleri doğrultusunda munzam zarar hesap ve talebi mümkün değildir. Bunun yanında davacı şirketin ayrı bir hükmî şahsiyeti bulunduğundan şirket aleyhine yapılan icra takipleri nedeniyle şirket ortaklarının veya yakınlarının mallarının satılması nedeniyle uğranılan zararların da munzam zarar hesabında dikkate alınması doğru olmamıştır....

                  UYAP Entegrasyonu