in davacıya olan borcunu bildiği halde kötüniyetli olarak markayı devraldığını görünürdeki devir işleminin muvazaalı olduğunu, bedelin düşük olması yanında ödemeninde gerçek olmadığını, tasarrufun taraflarının şirket ortaklığına dayalı bağlarının bulunduğunu ileri sürerek marka devir işleminin iptalini istemiştir. Eldeki davanın amacı davacının alacağının marka haczi yoluyla tahsiline yöneliktir. Bu hali ile İİK'nın 277 ve devam eden maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali benzeri bir iptal niteliğindedir. Ancak somut olarak BK 18. maddesinde düzenlenen muvazaa olgusuna dayanıldığından uyuşmazlığında bu hukuki niteleme üzerinden çözümlenmesi zorunludur. Mahkemecede; BK 18. maddesinde düzenlenen muvazaa iddiasının kanıtlanamadığı gerekçesiyle dava reddedilmiş ise de; böyle bir sonuç mevcut delil durumu ve hükme esas alınan bilirkişi raporu ile uyuşmamaktadır....
Dava, 6098 sayılı TBK’nın 19. maddesine (BK 18) dayalı olarak açılan nam-ı müstear ile gizlenmiş muvazaa nedeniyle satış işleminin iptali istemine ilişkindir. Yüzeysel bakıldığında iptal davaları ile muvazaa davaları arasında bir benzerlik görülmekte ise de bu benzerlik her iki davanın güttüğü amaçtan öte gitmemektedir. İİK'nun 277. maddesinde sözü edilen iptal davaları borçlu tarafından geçerli olarak yapılmış bazı tasarrufların hükümsüz kılınması için açılır. Oysa muvazaa davası borçlunun yaptığı tasarrufi işlemlerin gerçekte hiç yapılmamış olduğunu tesbit ettirmeyi amaçlar. Kural olarak muvazaa nedeniyle hakları ihlal olunan ve zarar gören 3. kişiler tek taraflı veya çok taraflı hukuki işlemlerin geçersizliğini ileri sürebilirler. 3. kişinin danışıklı işlem ile hakkının zarar gördüğünün benimsenebilmesi için onun danışıklı işlemde bulunandan bir alacağının var olması ve bu alacağın ödenmesini önlemek amacıyla danışıklı bir işlem yapılması gerekir....
Borçlar Kanununun (BK) m. 511). Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusu da bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer. (TBK m. 614 (BK) m. 514)). Hemen belirtmek gerekir ki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz. Kural olarak, bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikin de muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir....
Borçlar Kanununun (BK) m. 511). Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusu da bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer. (TBK m. 614 (BK) m. 514)). Hemen belirtmek gerekir ki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz. Kural olarak, bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikin de muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir....
Borçlar Kanununun (BK) m. 511). Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusu da bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer. (TBK m. 614 (BK) m. 514)). Hemen belirtmek gerekir ki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz. Kural olarak, bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikin de muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir....
in de kararlaştırılan peşinatı ödemediğini ileri sürerek açıklanan şekilde genel muvazaa iddiasına ve BK.'nun 18 dayalı olarak önce Gaziosmanpaşa 1.Asliye Hukuk Mahkemesine başvurarak 20.12.2010 tarih ve 2010/163 D.İş sayılı ihtiyati tedbir kararını almış, sonra da 03.01.2011 tarihinde Gaziosmanpaşa 3.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/838-Esas sayılı dosyasında aynı iddialarla tapu iptali ve tescil davası açmış olmakla, 09.02.2012 gün ve 2012/1 sayılı Yargıtay Büyük Başkanlar Kurulunun 4.Hukuk Dairesinin görevini düzenleyen bölümün 7.maddesine göre davaya bakma görevi Yargıtay 4.Hukuk Dairesine aittir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, dosyanın ilgisi yönünden Yargıtay Yüksek 4.Hukuk Dairesi Başkanlığına GÖNDERİLMESİNE, 27.4.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi....
(Borçlar Kanunu'nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu'nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Kural olarak, ölünceye kadar bakım sözleşmesine dayalı bir temlikin de muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, asıl olan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır. (TBK m. 19 (BK m. 18))....
Mirasbırakanın 372 parsel sayılı taşınmazdaki 12/80 payını 08.07.2002 tarihinde ölünceye kadar bakma akdi ile 1/2’şer pay ile davalı kızı Nursen ve dava dışı kızı Birsen’e devrettiği, davacıların bu temlik için açtıkları ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı davanın mirasbırakanın ehliyetli olduğu, davacılara da taşınmaz verdiği, muvazaa iddiasının kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine ilişkin verilen kararın kesinleştiği sabittir. Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir....
Öte yandan, muvazaa iddiasına dayalı davalarda mirasbırakanın kastının açık bir şekilde saptanması gerekmektedir. Bu kapsamda HMK 190. madde ve TMK 6. madde gereğince herkes iddiasını ispatla mükelleftir. Somut olayda; temliklerin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu ileri sürülerek eldeki dava açılmış ise de, iddianın usulünce kanıtlanmadığı, davacıların tanık deliline dayandıkları halde tanık isimlerini bildirmedikleri, mahkemece sadece soyut mahalli bilirkişi beyanları esas alınarak sonuca gidildiği anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca, muvazaa iddiasının kanıtlanamadığı gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir. Bozma sebebine göre, davacılar vekilinin temyiz itirazlarının reddine....
Öte yandan, muvazaa iddiasına dayalı davalarda mirasbırakanın kastının açık bir şekilde saptanması gerekmektedir. Bu kapsamda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 190. maddesi ile TMK'nin 6. maddesi uyarınca herkes iddiasını ispatla mükelleftir. Bir başka ifade ile temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı olduğunu ispat külfeti davacı tarafa aittir. Somut olayda, dinlenen tanıklar temlikin muvazaalı olduğu yönünde beyanda bulunmadıkları gibi dosyaya muvazaa olgusunun varlığına ilişkin başka bir delil sunulmamıştır. Bu durumda, muvazaa iddiasının kanıtlandığından söz etme olanağı yoktur. Tapuda gösterilen satış bedeli ile taşınmazın temlik tarihindeki rayiç değeri arasındaki oransızlık da tek başına muvazaanın kanıtı değildir. Hal böyle olunca, davanın reddi gerekirken delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek davanın kabulüne karar verilmiş olması doğru değildir....