Loading Logo

sonkarar

Sayfa Yükleniyor

Hukuki yararın bulunmadığının tespiti halinde davanın, dava şartı yokluğu gerekçesiyle usulden reddine karar verilmelidir (HMK mad.114/1- h, 115) Öğretide ve Yargıtay'ın devamlılık gösteren uygulamalarında, taşınmaz hakkında derdest ortaklığın giderilmesi davasının, kentsel dönüşüm uygulamasının ya da kamulaştırma işleminin bulunması gibi istisnai durumlarda muhdesatın tespiti davasının açılmasında güncel hukuki yararın bulunduğu kabul edilmektedir. Muhdesat aidiyetinin tespiti davaları, ortaklığın giderilmesi davasının yargılaması sırasında muhdesatın davacı tarafça meydana getirildiğini açıkça kabul edenler dışında kalan ve muhdesatın üzerinde bulunduğu taşınmazda paydaş olan tapu maliklerine karşı açılır. Diğer yandan, 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 19/II. maddesi, muhdesatın arz malikinden başkasına aidiyetine ve tapunun beyanlar sütununda gösterilmesine izin veren özel yasal düzenleme getirmiştir....

Açıklanan ilke ve esaslara göre, kural olarak muhdesatın mülkiyetinin arz malikinden başkasına aidiyetinin tespiti istenemez. Ne var ki; çoğun içinde azda vardır kuralı gereğince, muhdesatın mülkiyetinin aidiyetinin tespiti isteğinin, muhdesatı meydana getirenin tespitini de kapsadığı kabul edilmelidir. Muhdesatın aidiyeti isteğiyle açılan bu tür davalarda, güncel hukuki yararın mevcut olması ve iddianın kanıtlanması durumunda muhdesatın davacı tarafça meydana getirildiğinin ya da muhdesatın davacıya ait olduğunun tespitine karar verilmesi gerekir. Hal böyle olunca, davaya konu muhdesatın davacıya ait olduğunun ya da davacı tarafından meydana getirildiğinin tespitine karar verilmesi ile yetinilmesi gerekirken, mülkiyetin davacıya ait olduğunun tespitine karar verilmesi doğru olmamıştır. Ne var ki; açıklanan tüm bu hususlar yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, hükmün 1 bendinin HUMK'un 438. maddesi gereğince düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir....

    Dava konusu parselin kadastro tutanak ve tapudaki niteliği betonerme iki adet ev ve bahçe niteliğindedir Taşınmazların başında yapılan keşiften sonrada dava konusu edilen muhdesatların kadastro tespitinden önce meydana getirildiği anlaşılmaktadır. Az yukarıda da belirtildiği gibi, kadastro tutanağının kesinleştiği tarihten, davanın açıldığı 19.09.2014 tarihine kadar 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12/3. maddesi uyarınca 10 yıllık hak düşürücü süre geçmiştir. Davacı, hak düşürücü süre geçtikten sonra, kadastro tespiti öncesi hakka dayanarak istekte bulunamaz. Hak düşürücü süre dava şartı olup, mahkemece resen göz önünde bulundurulması gerekir....

      Açıklanan ilke ve esaslara göre, kural olarak muhdesatın arz malikinden başkasına aidiyetinin tespiti istenemez. Ne var ki, çoğun içinde azda vardır kuralı gereğince, muhdesatın mülkiyetinin aidiyetinin tespiti talebinin, muhdesatı meydana getirenin tespiti isteğini de kapsadığı kabul edilmelidir. Diğer yandan, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun “Beyanlar” başlıklı 1012/2, 3. maddesine göre, taşınmaz mülkiyetine ilişkin kamu hukuku kısıtlamalarının beyanlar sütununa yazılması ve bu sütuna yazılabilecek diğer hususlar tüzükle belirlenir. Özel kanun hükümleri saklıdır. Tapu Sicili Tüzüğü'nün 60.maddesine göre de, kütüğün beyanlar sütununa, mevzuatın yazılmasını öngördüğü hususlar tarih ve yevmiye numarası belirtilerek yazılır. Söz konusu yasal düzenlemelere göre, her beyanın tapu kütüğünün beyanlar sütununda gösterebilmesi mümkün değildir....

        Açıklanan ilke ve esaslara göre, kural olarak muhdesatın arz malikinden başkasına aidiyetinin tespiti istenemez. Ne var ki; çoğun içinde azda vardır kuralı gereğince, muhdesatın mülkiyetinin aidiyetinin tespiti isteğinin, muhdesatı meydana getirenin tespitini de kapsadığı kabul edilmelidir. Muhdesatın aidiyeti isteğiyle açılan bu tür davalarda, güncel hukuki yararın mevcut olması ve iddianın kanıtlanması durumunda muhdesatın davacı tarafça meydana getirildiğinin tespitine karar verilmesi gerekir....

          Somut olayda; davacının davaya konu taşınmazlar üzerindeki muhdesatları, babasının 1960'lı yıllarda diktiğini beyan ettiği, taşınmazlara ait kadastro tutanakları incelendiğinde kadastro tespit tutanaklarının 12/05/1993 tarihinde kesinleştiği, tutanakta muhdesatlara ait herhangi bir şerh bulunmadığı, davanın ise 21/03/2016 tarihinde açıldığı anlaşılmıştır. Bu izah edilen nedenlerle davanın on yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra açıldığı sabit olduğundan, davaya konu taşınmazın muhdesatın aidiyetinin tespiti davasına konu olamayacağı anlaşılmakla, davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması hatalı olduğundan ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur....

          Gerekçe ve Sonuç Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile, dava konusu taşınmazın kadastro tespit tutanağında “F harfi ile gösterilen betonarme evin 2000 yılında Mustafa kızı ... tarafından yapıldığı” şerh edilmiş olup, kadastro tespiti 20.01.2007 tarihinde kesinleştiğinden ve eldeki dava Kadastro Kanunu’nun 12 inci maddesinde belirtilen 10 yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra açıldığından, başvurunun esastan reddine karar verilmiştir. V. TEMYİZ A. Temyiz Yoluna Başvuranlar Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur. B. Temyiz Sebepleri Davacı vekili istinaf başvurusunda belirttiği gerekçeleri tekrarla temyize başvurmuştur. C. Gerekçe 1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme Uyuşmazlık, muhdesatın tespiti istemine ilişkindir. 2....

            Öğretide ve Yargıtay’ın devamlılık gösteren uygulamalarında; taşınmaz hakkında derdest ortaklığın giderilmesi davasının, kentsel dönüşüm uygulamasının ya da kamulaştırma işleminin bulunması gibi istisnai durumlarda muhdesatın tespiti davasının açılmasında güncel hukuki yararın bulunduğu kabul edilmektedir. Bu tür davalarda, güncel hukuki yararın mevcut olması ve iddianın kanıtlanması durumunda, muhdesatın davacı tarafça meydana getirildiğinin tespitine karar verilmesi gerekir. Ne var ki; çoğun içinde azda vardır kuralı gereğince, muhdesatın mülkiyetinin aidiyetinin tespiti isteğinin, muhdesatı meydana getirenin tespitini de kapsadığı kabul edilmelidir. Muhdesatın aidiyeti isteğiyle açılan bu tür davalarda, güncel hukuki yararın mevcut olması ve iddianın kanıtlanması durumunda muhdesatın davacı tarafça meydana getirildiğinin ya da muhdesatın davacıya ait olduğunun tespitine karar verilmesi gerekir....

            Açıklanan ilke ve esaslara göre, kural olarak muhdesatın arz malikinden başkasına aidiyetinin tespiti istenemez. .//.. Ne var ki; çoğun içinde azda vardır kuralı gereğince, muhdesatın mülkiyetinin aidiyetinin tespiti isteğinin, muhdesatı meydana getirenin tespitini de kapsadığı kabul edilmelidir. Muhdesatın aidiyeti isteğiyle açılan bu tür davalarda, güncel hukuki yararın mevcut olması ve iddianın kanıtlanması durumunda muhdesatın davacı tarafça meydana getirildiğinin tespitine karar verilmesi gerekir. Somut olayda; dosyanın içeriğine, toplanan delillere, tanık beyanlarına göre, ... ada ... parsel sayılı taşınmaz üzerinde iki adet tek katlı bina ile bir adet 4 katlı bina bulunduğu, bu binalardan 4 katlı olanının davacıların yakın mirasbırakanı ... tarafından meydana getirildiği sabit olmuştur....

              "İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ DAVA TÜRÜ : MUHDESAT AİDİYETİNİN TESPİTİ Dava, muhdesatın aidiyetinin tespiti istemine ilişkin olup, Yargıtay Büyük Genel Kurulu'nun 2016/1 sayılı iş bölümü kararı uyarınca temyiz inceleme görevinin Yargıtay 8. Hukuk Dairesine ait bulunması nedeniyle dosyanın, 6723 sayılı Kanunla değişik 2797 sayılı Yargıtay Kanunu'nun 60/3 maddesi uyarınca Yargıtay 8. Hukuk Dairesi Başkanlığı'na GÖNDERİLMESİNE, 02.09.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi....

                UYAP Entegrasyonu