Loading Logo

sonkarar

Sayfa Yükleniyor

HUKUK DAİRESİ DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL Taraflar arasında görülen davada; Davacı vekili, mülga 2510 sayılı İskan Kanunu kapsamında göçebe hayatı yaşadıkları iddiası ile aile temsilcisi olarak başvuran davalı ... ve ailesinin, Mahalli İskan Komisyonu’nun 29.06.1998 tarih ve 29 no’lu kararı ile tarımsal iskan hak sahipliğini elde etmesi nedeniyle dava konusu 167 ada 13 parsel sayılı taşınmazın davalılar adına tescil edildiğini, ne var ki davalı ...’un başvuru öncesi sigortalılık kaydı bulunduğunun tespiti üzerine Mahalli İskan Komisyonu’nun 01.11.2012 tarih ve 575 no’lu kararı ile 29.06.1998 tarihli komisyon kararı ve hak sahipliğinin iptal edildiğini, kaydın temelsiz kaldığını ileri sürerek, dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ile Hazine adına tescilini istemiştir....

    Davalı ... ve Halil, davacının Köy Yerleşim Projesi amacına ters ve hakkaniyete aykırı olarak dava açtığını, Köy Yerleşim Yeri çalışmalarının kanun ve yönetmelikteki prosedüre uygun olarak ve Hazinenin bilgisi dahilinde, belli aşamalarda verdiği onaylar ile tamamlandığını, iyiniyetli olduklarını belirterek davanın reddini savunmuşlardır. Davalılar Osman ve Emrah, usulüne uygun tebliğe rağmen davaya cevap vermemişlerdir. Mahkemece, tescile ilişkin Maliye Bakanlığının görüşünün alınmadığı, davalıların hak sahipliği şartlarını taşımadıkları gerekçeleri ile davanın kabulüne karar verilmiştir. Karar, davalı ... tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi ...'ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü. -KARAR- Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre; davalı ...'...

      Mahkemece, yapılan yargılama sonunda, davanın davalı ... yönünden reddine, davacının davalı kooperatif üyesi olduğunun tespitine (B) blok 4. kat 9 no'lu dairenin hak sahipliği iddiasının tapu maliki olan dava dışı ... aleyhine açılmış bir dava olmadığından, bu daireye ilişkin hak sahipliği talebine yönelik bir karar verilmesine yer olmadığına ilişkin kurulan hüküm davalı kooperatif vekilince temyiz edilmiş, Dairemizin 12.03.2012 gün 2011/2637 Esas 2012/1886 Karar sayılı ilamı ile mahkeme kararı onanmıştır. Bu kez, davalı vekili karar düzeltme talebinde bulunmuştur. Dosyadaki yazılara, mahkeme kararında belirtilip Yargıtay ilamında benimsenen gerektirici sebeplere göre, HUMK'nun 440.maddesinde sayılan hallerden hiçbirisine uymayan karar düzeltme isteminin reddi gerekmiştir....

        Kütüğün beyanlar hanesinde yazılı zilyetlik veya muhdesat şerhi, aynı hak olmayıp, kişisel hak niteliğinde olduğundan tapu sicilinden ayrı olarak alınıp, satılması, değiştirilmesi mümkün değildir. Şerhe ilişkin talepler, tarafların isteğiyle dahi Tapu Sicil Müdürlüğünce yerine getirilemez ve dava yoluyla genel mahkemeden istenemez. Ancak, yukarıda açıklandığı gibi yörede 4127 sayılı Yasa ile değişik 2924 sayılı Yasanın 11. maddesi gereğince yapılacak kullanım kadastrosu ile hak sahipliği tespit komisyonunun yapacağı tespit sırasında ve 3402 sayılı Yasanın Ek 4 - maddesi gereğince yapılacak kadastro sırasında değerlendirilebilir. Muhdesat ve kullanımla ilgili itiraz ve dava hakları da o aşamada kullanılabilir....

          Kadastro tespit tutanağının ya da kütüğün beyanlar hanesinde yazılı zilyetlik veya muhdesat şerhi, aynî bir hak olmayıp, kişisel hak niteliğinde olduğundan tapu sicilinden ayrı olarak alınıp, satılması, değiştirilmesi mümkün değildir. Şerhe ilişkin talepler, tarafların isteğiyle dahi tapu sicil müdürlüğünce yerine getirilemez ve dava yoluyla genel mahkemeden istenemez. Ancak, yukarıda açıklandığı gibi yörede 3402 sayılı Yasanın ek 4. maddesi gereğince yapılacak kullanım kadastrosu sırasında ileri sürülebilir ve hak sahipliği tespit komisyonunca değerlendirilebilir. Mahkemece bu yasal düzenlemeye uygun olarak taşınmaz başında yerel bilirkişi, kadastro tespit bilirkişileri, tanıklar ile tarım ve orman bilirkişisi eşliğinde keşif yapılmış ve taşınmazın uzun süredir tarımda kullanıldığı ve bu kullanımın davacılar ile miras bırakanları tarafından gerçekleştirildiği saptanmıştır....

            “İstanbul Karbon Zirvesi” isimli organizasyonlarında kullanıldığı, dolayısıyla davacının logosu üzerinde “Sempozyum, konferans, kongre ve seminer düzenleme, idare hizmetleri.” bakımından gerçek hak sahipliği bulunduğu, her ne kadar davacının “ICS” ibaresi üzerinde dava konusu hizmetler bakımından gerçek hak sahipliği bulunmasa da, dava konusu markanın esas unsurunun bütüncül olarak logosu ve “ICS” ibarelerinden oluştuğu, logonun tüketicinin zihninde markanın esaslı unsurlarından birisi olarak yer alacağı hususları dikkate alındığında, davacının dava konusu marka üzerinde “Sempozyum, konferans, kongre ve seminer düzenleme, idare hizmetleri.” bakımından gerçek hak sahipliği bulunduğu, “gerçek hak sahipliği” ile ilgili yapılan tespitler doğrultusunda, davacının 2014-2015-2016 yıllarında düzenlenen İstanbul Karbon Zirvesi etkinliklerinde organizatör firma olduğu, dava konusu logosunu bahsi geçen organizasyonlarda kullanmış olduğu, davacının eski çalışanlarından ...’in, davalı ... kurarak,...

              Çözümlenmesi gereken sorun bu olunca, zilyetlik kavramı, niteliği, hukuki fonksiyonları üzerinde kısaca durulmasında yarar vardır. Zilyetlik eşya ile şahıs arasında eylemli (fiili) bir bağ yani ilişki olup ve buna bağlı olarak da fiili hakimiyet altında bulundurmaktan doğan hukuki yetki ve vecibeleri de gösteren ve düzenleyen hukuki bir müessesedir. Kanunda sözü edilen fiili hakimiyetin meydana geliş şekli önemli değildir. Bunun bir gasp ve tecavüz sonucunda elde edilmiş olması da mümkündür. Bu bakımdan hakka dayanmayan zilyetlik (hırsızın zilyetliği) hukuk nizamınca korunmaktadır. Ne var ki; bu korumanın hırsızın yararını (menfaatini) korumak için değil, sosyal huzur ve sükunun korunması ve sağlanması için kabul edilmiş olduğu gözden uzak tutulmamalıdır. Zira hukuk düzeninin yanında birde barış düzeni vardır. Hukuk hareketi; barış ise sükunu ifade eder....

                İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARIN ÖZETİ: Mahkemece yapılan yargılama sonucunda davalının yasanın aradığı hak sahipliği şartlarını taşıdığı, bu yönüyle yapılan iş ve işlemlerinin yasaya uygun olduğu, davacının taşınmazın tapu kaydının iptali ile adına tescil talebinin yerinde olmadığından bahisle davanın reddine karar verildiği anlaşılmıştır....

                Hukuk Dairesinin 06.11.2014 gün ve 2014/1942 E., 2014/22902 K. sayılı kararı ile, "…1993 yılından itibaren Almanya’dan, 01.01.2007 tarihinden itibaren Türkiye’den yaşlılık aylığı almakta olan ve Almanya’da daimi ikamet etmekte olan davacı ve hak sahibi eşi, geçici süre ile Türkiye’de bulundukları dönemde, sözleşmeli ülke sigorta kurumlarınca düzenlenmiş T/A 9 ve T/A 11 denilen sağlık yardımı hak sahipliği formüleriyle sağlık yardımlarından yararlanmış; ancak 2005-2010 arası geriye dönük yapılan inceleme sonucu, bazı yıl ve dönemlerde, anılan hak sahipliği formüleriyle sağlık yardımlarından yararlanılması gerekirken, sağlık karnesi alınması suretiyle yararlanıldığından bahisle çıkarılan 5.015 TL’lik yersiz sağlık harcamasının tahsili amacıyla başlatılan takip üzerine eldeki davanın açıldığı anlaşılmaktadır. Davacı, aksi kurum işleminin iptalini ve borçlu olmadığının tespitini istemiş, Mahkemece, Medeni Kanun 2.maddesinden hareketle davanın kabulüne karar verilmiştir....

                  sırasında, dava konusu taşınmazda davalıların hak sahibi olduklarından bahisle hak sahibi olarak davalılar adına tespit yapıldığını, hak sahipliği yönünden yapılan bu tespit ve tespite dayalı olarak oluşturulmuş bulunan tapu kaydının hatalı bulunduğunu, davaya konu Sinop İli Ayancık İlçesi Kozsökü Köyü 226 Ada 6 nolu Parselde kain taşınmazın tapu kaydının beyanlar hanesindeki, davalılar adına oluşturulan hak sahipliği şerhinin iptalini, davacının hak sahibi olduğunun tespiti ile beyanlar hanesine hak sahibi olarak davacının adının tescilini," dava ve talep etmiştir....

                  UYAP Entegrasyonu