Loading Logo

sonkarar

Sayfa Yükleniyor

İdare Mahkemesi kararında; 5233 sayılı Kanun'un kişilerin gerek mülkiyetlerindeki gerek zilyetliklerindeki taşınır ve taşınmaz mallar dolayısıyla uğradıkları zararların tazminini kapsadığı hususu yer alsa da; Kanun'un uygulanmaya başlandığı ilk zamanlarda köylerde kadastro çalışmaları yapılmadığı ya da tamamlanmadığı için başvurucuların hak kaybına uğramaması adına kabul edilen zilyetlik ile mal varlığı ispatının, kadastro çalışması yapılan yerlerde gerçek bir hak sahipliği ise kadastro sonrası durum ile uyum içinde olması beklenmektedir. 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun "Tapuda kayıtlı olmayan taşınmaz malların tespiti" başlıklı 14. maddesi, 1. fıkrasında yer alan "Tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dahil) bir veya birden fazla taşınmaz mal, çekişmesiz ve aralıksız en az yirmi yıldan beri malik sıfatıyla zilyetliğini belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanlarıyla ispat...

    İdare Mahkemesi kararında; 5233 sayılı Kanun'un, kişilerin gerek mülkiyetlerindeki, gerekse zilyedliklerindeki taşınır ve taşınmaz mallar dolayısıyla uğradıkları zararların tazminini kapsadığı hususu yer alsa da; Kanun'un uygulanmaya başlandığı ilk zamanlarda köylerde kadastro çalışmaları yapılmadığı ya da tamamlanmadığı için başvurucuların hak kaybına uğramaması adına kabul edilen zilyetlik ile mal varlığı ispatının, kadastro çalışması yapılan yerlerde gerçek bir hak sahipliği ise kadastro sonrası durum ile uyum içinde olması beklenmektedir. 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun "Tapuda kayıtlı olmayan taşınmaz malların tespiti" başlıklı 14. maddesi, 1. fıkrasında yer alan "Tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dahil) bir veya birden fazla taşınmaz mal, çekişmesiz ve aralıksız en az yirmi yıldan beri malik sıfatıyla zilyetliğini belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanlarıyla...

      İdare Mahkemesi kararında; 5233 sayılı Kanun'un, kişilerin gerek mülkiyetlerindeki, gerekse zilyedliklerindeki taşınır ve taşınmaz mallar dolayısıyla uğradıkları zararların tazminini kapsadığı hususu yer alsa da; Kanun'un uygulanmaya başlandığı ilk zamanlarda köylerde kadastro çalışmaları yapılmadığı ya da tamamlanmadığı için başvurucuların hak kaybına uğramaması adına kabul edilen zilyetlik ile mal varlığı ispatının, kadastro çalışması yapılan yerlerde gerçek bir hak sahipliği ise kadastro sonrası durum ile uyum içinde olması beklenmektedir. 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun "Tapuda kayıtlı olmayan taşınmaz malların tespiti" başlıklı 14. maddesi, 1. fıkrasında yer alan "Tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dahil) bir veya birden fazla taşınmaz mal, çekişmesiz ve aralıksız en az yirmi yıldan beri malik sıfatıyla zilyetliğini belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanlarıyla...

        İdare Mahkemesi kararında; 5233 sayılı Kanun'un, kişilerin gerek mülkiyetlerindeki, gerekse zilyedliklerindeki taşınır ve taşınmaz mallar dolayısıyla uğradıkları zararların tazminini kapsadığı hususu yer alsa da; Kanun'un uygulanmaya başlandığı ilk zamanlarda köylerde kadastro çalışmaları yapılmadığı ya da tamamlanmadığı için başvurucuların hak kaybına uğramaması adına kabul edilen zilyetlik ile mal varlığı ispatının, kadastro çalışması yapılan yerlerde gerçek bir hak sahipliği ise kadastro sonrası durum ile uyum içinde olması beklenmektedir. 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun "Tapuda kayıtlı olmayan taşınmaz malların tespiti" başlıklı 14. maddesi, 1. fıkrasında yer alan "Tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dahil) bir veya birden fazla taşınmaz mal, çekişmesiz ve aralıksız en az yirmi yıldan beri malik sıfatıyla zilyetliğini belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanlarıyla...

          İdare Mahkemesi kararında; 5233 sayılı Kanun'un, kişilerin gerek mülkiyetlerindeki, gerekse zilyedliklerindeki taşınır ve taşınmaz mallar dolayısıyla uğradıkları zararların tazminini kapsadığı hususu yer alsa da; Kanun'un uygulanmaya başlandığı ilk zamanlarda köylerde kadastro çalışmaları yapılmadığı ya da tamamlanmadığı için başvurucuların hak kaybına uğramaması adına kabul edilen zilyetlik ile mal varlığı ispatının, kadastro çalışması yapılan yerlerde gerçek bir hak sahipliği ise kadastro sonrası durum ile uyum içinde olması beklenmektedir. 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun "Tapuda kayıtlı olmayan taşınmaz malların tespiti" başlıklı 14. maddesi, 1. fıkrasında yer alan "Tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dahil) bir veya birden fazla taşınmaz mal, çekişmesiz ve aralıksız en az yirmi yıldan beri malik sıfatıyla zilyetliğini belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanlarıyla...

            Mahkeme kararında; dava konusu işlemde davacıya ilişkin olarak herhangi bir tapu kaydına rastlanmadığı belirtilmişse de, 5233 sayılı Kanun'un başvurucuların gerek mülkiyetlerindeki, gerek zilyetliklerindeki zararları kapsadığı hususu yer alsa da; Kanun'un uygulanmaya başladığı ilk zamanlarda köylerde kadastro çalışmaları yapılmadığı ya da tamamlanmadığı için başvurucuların hak kaybına uğramaması adına kabul edilen zilyetlik ile mal varlığı ispatının, kadastro çalışması yapılan yerlerde gerçek bir hak sahipliği ise kadastro sonrası durum ile uyum içinde olması beklenmektedir. 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun "Tapuda kayıtlı olmayan taşınmaz malların tespiti" başlıklı 14. maddesinin 1. fıkrasında yer alan "Tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dahil) bir veya birden fazla taşınmaz mal, çekişmesiz ve aralıksız en az yirmi yıldan beri malik sıfatıyla zilyetliğini belgelerle veya...

              ın taraf sıfatının bulunup bulunmadığı, kanundaki “hak sahipliği” kavramının şerh edilmesiyle açıklığa kavuşturulabilir. 6831 sayılı Kanunun 11. maddesinin ikinci fıkrasında, “hak sahibi gerçek ve tüzel kişiler tarafından açılacak sınırlamaya itiraz davalarında hasım Orman Genel Müdürlüğü; 2. maddeye göre orman sınırları dışına çıkarma işlemlerine karşı açılacak itiraz davalarında ise, hasım Hazine ve Orman Genel Müdürlüğüdür” denilmektedir. Bu maddedeki “hak sahipliği” kavramı yerleşmiş Yargıtay uygulaması ile tapulu taşınmazlarda tapu sahipliği, tapusuz yerlerde ise 3402 sayılı Kanunun 17. maddesinde öngörülen 20 yıllık kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği bulunan gerçek ve tüzel kişiler olarak kabul edilmiştir. Başka bir ifade ile, bir taşınmaz üzerinde lehine kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği koşulları gerçekleşmiş olan kişiler tarafından sınırlamaya itiraz davalarının açılabileceğidir....

                karara bağlanacağı, hak sahipliği ve itiraz konusunda nihai kararın Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nca verileceği öngörülmüştür....

                  Öte yandan, Mahkeme kararında; "... davalı idare tarafından, davacının mülkiyet ve zilyetliğinde bulunan taşınmazlar nedeniyle davacının gayri resmi eşine herhangi bir ödeme yapılıp yapılmadığı somut olarak ortaya konularak, (davacı ve eşine ait dosyalarla birlikte yeniden keşif yapılmak suretiyle) ödeme yapılmışsa aynı taşınmazlar için davacıya mükerrer edeme yapılmayacağı da açıktır." ifadesi yer alsa da; Kanun'un uygulanmaya başladığı ilk zamanlarda köylerde kadastro çalışmaları yapılmadığı ya da tamamlanmadığı için başvurucuların hak kaybına uğramaması adına kabul edilen zilyetlik ile mal varlığı ispatının, kadastro çalışması yapılan yerlerde gerçek bir hak sahipliği ise kadastro sonrası durum ile uyum içinde olması beklenmektedir. 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun "Tapuda kayıtlı olmayan taşınmaz malların tespiti" başlıklı 14. maddesi, 1. fıkrasında yer alan "Tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar...

                    ın taraf sıfatının bulunup bulunmadığı, kanundaki “hak sahipliği” kavramının şerh edilmesiyle açıklığa kavuşturulabilir. 6831 sayılı Kanunun 11. maddesinin ikinci fıkrasında, “hak sahibi gerçek ve tüzel kişiler tarafından açılacak sınırlamaya itiraz davalarında hasım Orman Genel Müdürlüğü; 2. maddeye göre orman sınırları dışına çıkarma işlemlerine karşı açılacak itiraz davalarında ise hasım Hazine ve Orman Genel Müdürlüğüdür.” denilmektedir. Bu maddedeki “hak sahipliği” kavramı yerleşmiş Yargıtay uygulaması ile tapulu taşınmazlarda tapu sahipliği, tapusuz yerlerde ise 3402 sayılı Kanunun 17. maddesinde öngörülen 20 yıllık kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği bulunan gerçek ve tüzel kişiler olarak kabul edilmiştir. Başka bir ifade ile, bir taşınmaz üzerinde lehine kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği koşulları gerçekleşmiş olan kişiler tarafından sınırlamaya itiraz davalarının açılabileceğidir....

                      UYAP Entegrasyonu