Davacı tarafından satış bedelinin tam olarak ödenmediği iddia edilmektedir. 4721 sayılı Kanun'un 706, Türk Borçlar Kanunu'nun 237, 2644 sayılı Tapu Kanunu'nun 26 ve 1512 sayılı Noterlik Kanunu'nun 60 ıncı maddesi hükümleri uyarınca tapuda kayıtlı olan taşınmazların resmi şekilde yapılmayan satışlarına hukukça değer tanınamaz ve mülkiyetin naklinin sebebini teşkil etmez. Bu husus, kamu düzeniyle ilgilidir ve re'sen gözetilir....
Yapılan keşif ile bağımsız bölümün davalılarca kullanıldığının belirlendiği, haricen yapılan satış mülkiyet yönünden satın alana bir hak bahşetmeyeceğinden ve satışa hukuken değer verilemeyeceğinden davalıların kullanımının haksız olması nedeniyle el atmanın önlenmesi isteğinin kabulü doğrudur. Davalının bu yönlere ilişkin istinaf taleplerinin reddine karar verilmelidir. Ancak Mahkemece hüküm kurulurken el atmanın önlenmesine, depo edilen 58.556,12 TL'nin davalıya ödenmesine, bu bedel üzerinde davalı tarafa hapis hakkı tanınmasına ve ecrimisil isteğinin reddine karar verilmesi şeklindeki hükmün kuruluş biçimi doğru olmamıştır. Davalının ödediği satış bedeli üzerinden hapis hakkı tanınmak suretiyle el atmanın önlenmesine karar verilmesi gerekirken el atmanın önlenmesi ve hapis hakkı tanınmasına ayrı bentlerde yer verilmesi isabetli değildir....
Ne var ki, eldeki dava, davacılar adına kayıtlı taşınmazın davalılar tarafından fuzulen işgal edildiği iddiasıyla açıldığına göre; anılan isteğin 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu hükümlerinden kaynaklandığı ve uyuşmazlığın çözümünün 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 2/1. maddesi uyarınca asliye hukuk mahkemesinin görevinde bulunduğu kuşkusuzdur. Görev, kamu düzeniyle ilgili olup (temyiz edenin sıfatına ve temyiz nedenine bakılmaksızın) yargılamanın her aşamasında resen dikkate alınmalıdır. Hâl böyle olunca, işin esasının incelenmesi, taraflar arasında hukuken geçerli bir kira ilişkisinin varlığının saptanması halinde davanın reddedilmesi, aksi halde el atmanın önlenmesine ve belirlenecek ecrimisile karar verilmesi gerekirken, yazılı biçimde hüküm kurulması doğru değildir. Davacıların temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir....
Hâl böyle olunca, işin esasının incelenmesi, taraflar arasında hukuken geçerli bir kira ilişkisinin varlığının saptanması halinde davanın reddedilmesi, aksi halde el atmanın önlenmesi ve ecrimisil yönlerinden bir karar verilmesi gerekirken, yazılı biçimde hüküm kurulması doğru değildir. Davacıların temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 19.01.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi....
DAVA TARİHİ : 31.03.2017 KARAR : Davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılması, el atmanın önlenmesi ve kal talebi hakkında davanın açılmamış sayılması, ecrimisil talebinin kısmen kabulü İLK DERECE MAHKEMESİ : İstanbul Anadolu 3. Asliye Hukuk Mahkemesi SAYISI : 2017/134 E., 2020/56 K. Taraflar arasındaki el atmanın önlenmesi, kal ve ecrimisil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İlk Derece Mahkemesince el atmanın önlenmesi ve kal talebinin atiye bırakılmasına, ecrimisil talebinin ise kısmen kabulüne karar verilmiştir. Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, el atmanın önlenmesi ve kal talebi hakkında davanın açılmamış sayılmasına, ecrimisil talebinin kısmen kabulüne karar verilmiştir....
Toplanan deliller ve tüm dosya kapsamından; dava konusu 503 sayılı parselin 1/3 payı tapuda davacı adına kayıtlı bulunmaktadır. Teknik bilirkişilerin 26.03.2012 tarihli raporuna göre, dava konusu olan ve krokide A harfi ile işaretlenen bölüm tapuya kayıtlı bulunmamaktadır. Bu durumda; eldeki dava, 503 sayılı parsel bakımından 4721 sayılı TMK'nun 683. maddesi uyarınca el atmanın önlenmesi, teknik bilirkişilerin rapor ve ekinde krokide A harfi ile gösterilen bölüm ise, aynı Yasa'nın 974 ve devamı maddeleri kapsamında açılan zilyetliğin korunması isteğine ilişkindir. Dava dilekçesi kapsamı, keşifte dinlenen yerel bilirkişi ve tanık beyanları birlikte değerlendirildiğinde: teknik bilirkişilerin krokisinde A harfi ile gösterilen tapusuz kısım hakkında zilyetliğin korunması isteği bakımından; davanın, 4721 sayılı TMK'nun 984. maddesinde öngörülen 2 ay ve 1 yıllık hak düşürücü süreler geçirildikten sonra açıldığı anlaşılmaktadır....
Diğer yandan; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 683. maddesinde; malikin hukuk düzeninin sınırları içerisinde o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, tasarrufta bulunma, yararlanma yetkilerine sahip olduğu, malını haksız olarak elinde bulunduran kişiye karşı her türlü el atmanın önlenmesi davası açabileceği öngörülmüştür. Buna göre; davacı, el atmanın önlenmesi ve kal talebini, malını haksız olarak elinde bulunduran herkese yöneltebileceğinden, mahkemenin davanın komşu taşınmaz malikine yöneltilmesi gerektiği yönündeki kabulü doğru değildir. O halde; Mahkemece iddia ve savunma çerçevesinde tarafların delilleri toplanarak yargılama yapılması ve oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, davanın husumet yokluğu nedeniyle reddedilmiş olması yanlıştır....
Mahkemece, asıl davada taşınmazın davacı-karşı davalıya teslim edildiği gerekçesiyle konusu kalmayan el atmanın önlenmesi davasıyla ilgili hüküm kurulmasına yer olmadığına karşı davanın ise taraflar arasında herhangi bir hukuki ilişki bulunmadığından reddine karar verilmiştir. Dosya içeriğine toplanan delillere, özellikle delillerin takdirinde bu isabetsizlik bulunmamasına göre davalı-karşı davacının temyiz itirazları yerinde değildir. Reddine Davacı-karşı davalının temyiz itirazlarına gelince; Bilindiği üzere; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 683. maddesinde; malikin hukuk düzeninin sınırları içerisinde o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, tasarrufta bulunma, yararlanma yetkilerine sahip olduğu, malını haksız olarak elinde bulunduran kişiye karşı her türlü el atmanın önlenmesi davası açabileceği öngörülmüştür. Somut olayda; asıl davada davacı-karşı davalı, mülkiyet hakkına dayalı olarak elatmanın önlenmesi davası açmıştır....
Davacı ..., taşınmaz bölümü hakkında devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olması nedenine dayanarak tescil ve el atmanın önlenmesi isteğinde bulunmuştur. 4721 sayılı TMK'nın 713/3. maddesi gereğince tescil davalarında husumetin ilgili kamu tüzel kişiliklerine yöneltilmesi gerekmektedir. Dava, el atmanın önlenmesi yönünden ...'a karşı açılmış olmakla birlikte tescil davası yönünden hüküm tarihinden önce yürürlüğe giren 6360 sayılı Kanun uyarınca taşınmazın bulunduğu ... Mahallesinin bağlı olduğu ... Belediye Başkanlığının ve ... Büyükşehir Belediye Başkanlığı'nın da davada taraf olması zorunlu olduğu halde davaya anılan tüzel kişilikler dahil edilmeden devam edilmiştir. Oysa, taraf teşkili dava şartı olup, bu şart sağlanmadan işin esasına girilemez. Hal böyle olunca, 6360 sayılı Kanun uyarınca ......
El atmanın önlenmesi davası açabilmek için dikkat edilmesi gereken bazı hususlar vardır. Bu dava bir eda davası olup taşınmaza haklı bir sebep olmadan kişi el atmış ya da tecavüz etmiş olmalıdır. Davacı olan mutlaka malın maliki ya da zilyeti konumunda olmalıdır. Müdahalenin men’i davası hukukumuzda geniş bir yere sahiptir. Haksız el atmanın önüne geçebilmek için değişik sebeplerle el atmanın önlenmesi davası açmak mümkündür....