İş Mahkemesince, taraflar arasında, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 1. maddesinde belirtilen işveren ile işci arasındaki hizmet akdinden doğan bir hak uyuşmazlığı olmadığı, taraflar arasında hizmet akdi bulunmadığı istisna ve taşımadan doğan karma bir sözleşme bulunduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiştir. Asliye Hukuk Mahkemesince ise, davacının davalı kurum bünyesinde aralarında düzenlenen iş akdine istinaden çalıştığı ve davanın dayanağını bu iş akdinin oluşturduğu, davacının iş akdinin haksız feshi sebebiyle doğan alacaklarını talep ettiği ve bu hususların iş mahkemesinde değerlendirilmesi gerektiği gerekçesiyle görevsizlik yönünde hüküm kurulmuştur. 4857 sayılı İş Kanununun 1/2. maddesinde “Bu Kanun 4. maddedeki istisnalar dışında kalan bütün işyerlerine, bu işyerlerinin işverenleri ile işveren vekillerine ve işçilerine faaliyet konularına bakılmaksızın uygulanır.” hükmüne yer verilmiştir....
Ancak normal kullanım dışında hor kullanmadan doğan hasar bedelini isteyebilir. Mahkemece yerinde keşif yapılarak rapor alınmış ise de bilirkişi raporu Yargıtay denetimine elverişli değildir. Bilirkişi raporunda normal kullanım, hor kullanım ayrımı yapmamıştır. Ayrıca bilirkişi raporunda yapılacak tadilatlardan yıpranma payını düşmesine rağmen ne oranda düştüğü belirtilmemiştir. Bu nedenle yeniden denetime elverişli rapor alınarak zararın normal kullanımdan mı yoksa hor kullanımdan mı doğduğu belirlendikten sonra davalının normal kullanımdan doğan zararlardan sorumlu tutulmaksızın, hor kullanım sonucu oluşan zararlardan sorumlu tutulacak şekilde karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir. Hüküm bu nedenle bozulmalıdır....
Sözleşmeden doğan uyuşmazlıklarda, aynı Kanunun 10. maddesi gereğince, sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinde de dava açılabilir. Burada özel yetkiye ilişkin bir düzenleme söz konusu olup, davacı davasını genel yetkili mahkemede açabileceği gibi, özel yetkili mahkemede de açabilir. Tarafların sözleşmenin ifa edileceği yer hakkında açık veya zımni isteklerinin anlaşılamadığı hallerde, sözleşmenin ifa edileceği yer, Borçlar Kanununun 73. maddesine göre belirlenir. Bu maddeye göre sözleşmeden doğan para borcu, aksi kararlaştırılmamışsa, alacaklının ödeme zamanındaki ikametgahında ödenir. Bu nedenle de alacaklı, bu para borcunun ödenmesi için kendi ikametgahında da dava açabilir. Somut olayda davacı, davalıların tahsilatlardan doğan iade ve tazminat borçları nedeniyle vekalet sözleşmesine dayalı alacağın tahsili için kendi ikametgahı mahkemesinde dava açmıştır....
nin maliki ve sürücüsü, diğer davacıların yolcu olarak bulunduğu araca, davalıların maliki, sürücüsü ve trafik sigortacısı oldukları aracın tam kusurlu çarparak hasara ve yaralanmaya neden olduğunu ileri sürerek, 7.000 TL araç hasarı, 1.000 TL tedavi gideri ve çalışamamaktan doğan kaybı ve toplam 8.000 TL manevi tazminatın, kaza tarihinden işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan tahsilini talep etmiştir. Daha sonra davasını ıslah ederek çalışamamaktan doğan kaybın 1.513 TL olduğunu belirtmiştir. Davalı ... A.Ş. vekili, sorumluluklarının poliçe limiti ve sigortalının kusuru ile sınırlı olduğunu, manevi tazminat taleplerinin teminat kapsamı dışında kaldığını, temerrüde düşürülmediklerini savunmuştur. Davalı ... vekili, kusur oranına ve tazminat miktarına itiraz ederek davanın reddini savunmuştur....
. - K A R A R - Davacı vekili davalı iflas idaresine yaptıkları alacak başvurusunun reddedildiğini ileri sürerek akreditif kredisinden doğan ve takip konusu yapılan 676.788,16 USD ile Türk Lirası kredi ve nakde dönüşen akreditif kredisinden doğan 716.305,36 TL’nin ve takipler nedeniyle oluşan 1.108,06 TL’nin masaya kaydına; iflas sonrası oluşan 239,95 TL’nin de, masa borcu olarak sıraya sokulmadan, müvekkiline ait hesaba yatırılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı iflas idaresi memuru davacının akreditif kredisinden doğan alacağını takip konusu yaptığını ve buna ilişkin itirazın iptali davasının derdest olduğunu, davacının gerek bu, gerek diğer alacaklarını ispat yükü altında olduğunu bildirerek davanın reddi gerektiğini savunmuştur....
eylemden doğan ve adli yargı yerinde bakılması gereken bir tazminat davası olarak kabul edilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile dava dilekçesinin yargı yolu bakımından reddine karar verilmiş olmasının usul ve yasaya uygun düşmediğine değinilmiştir....
Mahkemece, davacının asıl işveren konumunu koruduğu ve haksız fesih nedeniyle doğan zarardan davalılarla birlikte eşit oranda sorumlu olduğu gerekçesiyle bilirkişi tarafından tespit edilen miktardan %50 oranında indirim yapılarak davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Bilirkişi raporunda taraflar arasında yapılan sözleşmelerde işçi alacaklarından doğan sorumluluğun yüklenici firmalara ait olduğunun açıkça kararlaştırıldığını ve tüm sorumluluğun davalılara ait olduğu belirtilerek her bir davalı için ayrı ayrı hesaplama yapılmıştır. Taraflar arasında imzalanan sözleşmelerde işçilere yapılan tazminat ödemelerinden doğan sorumluluğun davalılara ait olacağı kararlaştırıldığına göre davanın kabulü gerekir....
Dava tarihinde yürürlükte bulunan 6100 Sayılı HMK'nun Genel yetkili mahkeme başlıklı 6.maddesine göre: Genel yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir. 6100 sayılı HMK'nun Sözleşmeden doğan davalarda yetki başlıklı 10.maddesi uyarınca sözleşmeden doğan davalar, sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinde de açılabilir. Davacı alacaklı,davalılar hakkında Esas sayılı icra takip dosyasında başlatmış olduğu 07.03.2014 tarihli takip talebinde 01.01.2012 ila 01.03.2014 arasındaki 27 aylık kira parasının tahsilini talep etmiştir. Davalı borçlu yetki itirazında bulunarak yetkili mahkemenin dava konusu taşınmazın bulunduğu Mahkemeleri olduğunu savunmuştur. Mahkemece, davalının yetki itirazı kabul edilerek mahkemeleri yetkili olduğundan bahisle yetkisizlik kararı verilmiştir. Uyuşmazlık kira sözleşmesinden doğan kira alacağının tahsili istemine ilişkindir....
Bir kamu kurumu tarafından bir tesisin yaptırılması sırasında devlet malı olmayan yerlerden toprak veya kum alınması yahut böyle yerlere toprak, kum veya moloz yığılması neticesinde doğan zararların ödetilmesi istekleri, başkasının malına kamu kurumunun dilediği gibi el atma hakkı bulunmadığı ve plan veya projelere ve şartnamelere başkasının malına ihtiyaca göre el atılabilmesini gerektirecek esaslar konulamayacağı nedeniyle haksız eylemden doğan tazminat davası sayılır. Aynı kural ağaç kesilmesi durumunda da söz konusudur. Bundan başka yapılan işlerin plan ve projelere aykırı yapılması da idari karara aykırı bir hareketin varlığı nedeni ile yine idari kararın uygulanmasından doğan bir zarar sayılamaz ve bu bakımdan dava haksız eylemden doğan ve adli yargı yerinde bakılması gereken bir tazminat davası olarak kabul edilir....
Bir kamu kurumu tarafından bir tesisin yaptırılması sırasında devlet malı olmayan yerlerden toprak veya kum alınması yahut böyle yerlere toprak, kum veya moloz yığılması neticesinde doğan zararların ödetilmesi istekleri, başkasının malına kamu kurumunun dilediği gibi el atma hakkı bulunmadığı ve plan veya projelere ve şartnamelere başkasının malına ihtiyaca göre el atılabilmesini gerektirecek esaslar konulamayacağı nedeniyle haksız eylemden doğan tazminat davası sayılır. Aynı kural ağaç Kesilmesi durumunda da söz konusudur. Bundan başka yapılan işlerin plan ve projelere aykırı yapılması da idari karara aykırı bir hareketin varlığı nedeni ile yine idari kararın uygulanmasından doğan bir zarar sayılamaz ve bu bakımdan dava haksız eylemden doğan ve adli yargı yerinde bakılması gereken bir tazminat davası olarak kabul edilir....