Loading Logo

sonkarar

Sayfa Yükleniyor

Maddesine göre de "İlk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunma istinafta dinlenemez ve istinafta yeni delillere dayanılamaz." Yerel mahkeme tarafından davacının iddiasının araştırılması yönünden sadece zabıta araştırması yapılmış ve bir de belediyeden mezar kaydı sorulmuş ve gelen cevabi yazılarla yetinilerek davanın reddine karar verilmiştir. Bu bilgiler Mevlüde'nin ölü olup olmadığının tespiti için yeterli değildir. Ayrıca böyle bir davada sadece ölümün tespiti ile yetinilmeyerek ölüm tarihinin de tespiti gerektiğinin dikkate alınması gerekmektedir. Nüfus kayıtlarının düzenli ve gerçeğe uygun olarak tutulması kamu düzeni ile ilgilidir. Bu bakımdan hakim re'sen araştırma ilkesinin sonucu olarak kendiliğinden delil toplama yetkisine sahiptir....

O halde, nüfus idaresi hasım gönderilmek suretiyle açılan ölümün tespiti davasının dinlenmesine artık yasal bir engel bulunmamaktadır. Ancak, bu şekilde ölümün tespiti davaları açıldığında sadece ölümün tespitine karar vermek yeterli olmamakta; ölüm tarihi mirasçılık haklarını etkileyeceği ve sicilde de ölüm tarihinin belirtilmesi gerektiğinden, ölüm tarihinin de mümkünse gün/ay/yıl, en azından yıl olarak da tespiti gerekmektedir. Diğer yandan; 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 36/1-a maddesi; nüfus kayıt düzeltim dava-larının Cumhuriyet savcısı ve nüfus müdürü veya görevlendireceği nüfus memuru katılımıyla görüleceği ve karara bağlanacağını hükme bağlamıştır. Bunun sonucu olarak; nüfus kaydında düzeltme sağlamayı da amaçlayan ölümün tespiti davaları açıklandığı gibi, nüfus kayıt düzeltim davalarının bir türü olarak, Cumhuriyet savcısı ve nüfus memuru katılımıyla görülüp sonuçlandırılmalıdır....

    Dava; 2926 sayılı Kanun kapsamında Tarım Bağ-Kur sigortalısı olan Ahmet'in ölümü ile sonuçlanan olayın kazası olduğunun ve sigortalının eşi olan davacıya ölüm aylığı bağlanması gerektiğinin tespiti istemine ilişkin olup, öncelikle sigortalının ölümü ile sonuçlanan olayın kazası olduğunun tespitine ilişkin istem yönünden; bu talebin yasal dayanağını oluşturan 2926 sayılı Kanun'un 2 ve 3. maddelerinin incelenmesi gerekir. Anılan Kanun'un 2. maddesi uyarınca; Kanunla veya kanunların verdiği yetkiye dayanılarak kurulan sosyal güvenlik kuruluşları kapsamı dışında kalan ve herhangi bir işverene hizmet akdi ile bağlı olmaksızın 3. maddenin (b) bendinde tanımlanan tarımsal faaliyetlerde bulunanlar, bu Kanuna göre sigortalı sayılırlar. Atıfta bulunulan 3. maddenin "g" bendinde; " kazası"; "tarımsal faaliyetleri dolayısıyla sigortalıları hemen veya sonradan bedence veya ruhça arızaya uğratan olay" olarak tanımlanmıştır....

      Maddesinde; her nevi hastalıklarla bunların neticelerinin ve marazi bir halin kaza sayılamayacağının belirlendiği, açıklanan hükümler gereğince, dava konusu kalp krizi sonucu meydana gelen ölümün kaza tanımı içinde kabul edilmediği; 30/04/2019 tarihli bilirkişi raporunda, dava konusu ölümün kazası olarak kabul edildiği ve bunu 5510 sayılı kanunun 13. Maddesinde belirtilen kazası tanımına göre kabul edildiğinin açıklandığını, kazası, 5510 Sayılı Kanunun 13. Maddesinde tanımlandığını, buna göre kazasının, Kanunun 13. Maddesinin 1. Fıkrasında sayılan hal ve durumları sonucunda meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen özre uğratan olay olarak tanımlandığını, bu maddede belirtilen kazası tarifi, İş Kanunu gereğince, SSK'da tanımlanan kazası tarifini açıkladığını, ancak dava konusu olan kazanın, İş Kanunu veya SSK ile ilgili olmayıp, Özel Sigorta Hükümleri çerçevesinde ( TTK 1507....

        Eldeki davada ise, davacının talebinin açıkça 02.07.2011 tarihinden itibaren ölüm geliri bağlanmasına yönelik olmasına rağmen, mahkemece daha önceki bir tarih olan 01.10.2008 tarihinden itibaren gelire hak kazanıldığına dair karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. 2-10.11.1994 tarihinde vefat eden 506 sayılı Yasa kapsamında sigortalı olan eşi üzerinden ölüm geliri ve ölüm aylığı alan davacının, babası ...’in 04.04.2003 tarihinde vefatından sonra bu davayı açtığı anlaşılmış, ölüm geliri bakımından, davanın yasal dayanağı, 5510 sayılı Yasanın geçici 7. Maddesi delaletiyle 506 Sayılı Yasanın 23.maddesi olup, anılan maddede, kazası veya meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücünün %50 veya daha fazlasını kaybederek sürekli göremezlik geliri almakta iken ölenlerin de ölümün maluliyete esas olan kazası veya meslek hastalığına bağlı olup olmadığına bakılmaksızın hak sahiplerine gelir bağlanacağı hükme bağlanmıştır....

          F) Delillerin Değerlendirilmesi ve Gerekçe : Dava, kazası ile ölüm olayı arasındaki illiyet bağının ve ölümün kazasına bağlı olduğunun tespiti talebine ilişkindir. Bu yönüyle davanın yasal dayanağı 5510 sayılı Yasa'nın 95. maddesidir. Anılan maddeye göre, "Bu Kanun gereğince, yurt dışında tedavi için yapılacak sevklere, çalışma gücü kaybı, geçici göremezlik ödeneklerinin verilmesine ilişkin raporlar ile kazası ve meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücü veya çalışma gücü kaybına esas teşkil edecek sağlık kurulu raporlarının usul ve esaslarını, bu raporları vermeye yetkili sağlık hizmeti sunucularının sahip olması gereken kriterleri belirlemeye, usulüne uygun olmayan sağlık kurulu raporu ve dayanağı tıbbî belgeleri düzenleyen sağlık hizmet sunucusuna iade edecek belirlenen bilgileri içerecek şekilde yeniden düzenlenmesini istemeye Kurum yetkilidir....

            ve aylıkların alt sınırlarına ilişkin hükümler getirmiştir. 5510 sayılı Yasa'nın 54’üncü maddesinin “c” bedinde yer alan “Malûllük, yaşlılık, ölüm sigortaları ve vazife malûllüğü ile kazası ve meslek hastalığı sigortasından hak kazanılan aylık ve gelirler birleşirse, sigortalıya veya hak sahibine bu aylık veya gelirlerden yüksek olanın tamamı, az olanın yarısı, eşitliği halinde ise kazası ve meslek hastalığından bağlanan gelirin tümü, malûllük, vazife malûllüğü veya yaşlılık aylığının yarısı bağlanır.”...

            Gerekli araştırma ve inceleme yapılmadan karar verildiğini, resen araştırma ilkesi geçerli olduğundan kişinin ölü ya da sağ olup olmadığının incelenmesi gerektiğini, ölüm tespiti istenen T17 ölü olduğunun tespit edildiği, ancak ölüm tarihinin tespit edilemediği gerekçesi ile davanın reddine karar verildiğini, kişinin çok eski tarihlerde öldüğü düşünüldüğünde, dinlenen tanıkların ölüm tarihini bilmelerine olanak bulunmadığını, bu nedenle kişinin ölü olduğunun tespit edilmesi yeterli olup ayrıca ölüm tarihinin tespit edilmesine gerek ve olanak olmadığını beyan ederek kararın kaldırılmasına karar verilmesini istemiştir. DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE: Dava, ölümün tespiti istemine ilişkindir....

            Yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde; mahkemece, davacının murisi babasından hak sahibi sıfatıyla ölüm aylığı aldığı ve bu kapsamda davacı hakkında 5510 sayılı Yasa'nın 54’üncü maddesinin “c” bedinde yer alan “Malûllük, yaşlılık, ölüm sigortaları ve vazife malûllüğü ile kazası ve meslek hastalığı sigortasından hak kazanılan aylık ve gelirler birleşirse, sigortalıya veya hak sahibine bu aylık veya gelirlerden yüksek olanın tamamı, az olanın yarısı, eşitliği halinde ise kazası ve meslek hastalığından bağlanan gelirin tümü, malûllük, vazife malûllüğü veya yaşlılık aylığının yarısı bağlanır.” hükmünün gözetilmesi gerekmesi gerekirken, hatalı değerlendirme sonucu, yazılı şekilde hüküm kurulması, isabetli görülmemiştir....

              Bazı hükümleri dışında 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Yasa'nın 20/3 maddesi “İş kazası veya meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücünü % 50 oranının altında kaybetmesi nedeniyle sürekli göremezlik geliri bağlanmış iken ölenlerin, ölümün kazası veya meslek hastalığına bağlı olmaması halinde sigortalının almakta olduğu sürekli göremezlik geliri, 34 üncü madde hükümlerine göre hak sahiplerine gelir olarak bağlanır.” hükmünü getirmiştir. 5510 sayılı Yasa'nın 17. maddesi, kazası ve meslek hastalığı, hastalık ve analık hallerinde ilgililere ödenecek ödenekler ve bağlanacak gelire esas teşkil edecek günlük kazancın hesaplama yöntemini düzenlemiştir....

                UYAP Entegrasyonu