Ceza Genel Kurulu 2019/8-253 E. , 2022/646 K.HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERI BIRAKILMASI KARARINI MÜTEAKIP DENETIM SÜRESINNI DOLMASI NEDENIYLE DÜŞME KARARI VERILMESI TALEBININ REDDINE DAIR KARARI INCELEYEN MERCII KARARININ KANUN YAARRINA BOZMA INCELEMESINE KONU EDILEBILECEĞINE DARI KARAR ATEŞLİ SİLAHLAR VE BIÇAKLAR İLE DİĞER ALETLER HAKKINDA KANUN (6136) Madde 13
"İçtihat Metni"6136 sayılı Kanun'a muhalefet suçundan sanık H. O. U.'ın 6136 sayılı Kanun'un 13/son ve TCK'nın 62/1, 52/2 ve 54/4. maddeleri uyarınca 1 ay hapis ve 500 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, taksitlendirmeye, CMK'nın 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve 5 yıl denetim süresi belirlenmesine ilişkin Kartal (Kapatılan) 5. Asliye Ceza Mahkemesince 20.12.2011 tarih ve 409-898 sayı ile verilen kararın kesinleşmesinden sonra, sanığın 06.04.2017 havale tarihli dilekçesi ile denetim süresinin dolması nedeniyle açıklanması geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak davanın düşmesine karar verilmesi talep edilmiş, İstanbul Anadolu 27. Asliye Ceza Mahkemesince 08.05.2017 tarih ve 409-898 sayı ile talebin reddine karar verilmiş, bu karara sanık tarafından itiraz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen İstanbul Anadolu 2. Ağır Ceza Mahkemesince 17.05.2017 tarih ve 1424 değişik iş sayı ile itirazın reddine karar verilmiştir.Bu karara yönelik Adalet Bakanlığının 13.03.2018 tarihli ve 12113 sayılı kanun yararına bozma talebi ve bu talep üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 21.03.2018 tarihli ve 22438 sayılı ihbarnamede;"Dosya kapsamına göre, sanığın denetim süresi içerisinde adlî sicil kaydında yer alan Seferihisar Sulh Ceza Mahkemesinin 05.03.2012 tarihli ve 372-109 sayılı kararına konu kasıtlı suçu işlediğinden bahisle talebinin reddine karar verilmiş ise de, adlî sicil kaydında yer alan mahkeme kararına konu suç tarihinin 24.10.2008 olduğu, dolayısıyla sanığın denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işlemediği gözetilmeden itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir." gerekçesiyle kararın kanun yararına bozulmasının istenmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 10.01.2019 tarih ve 5154-424 sayı ile;"CMK'nın hükmün açıklanması ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması kenar başlıklı 231. maddesinin onuncu ve onbirinci fıkralarında; '10) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilir.' hükmüne yer verildiği,İnceleme konusu somut olayda; Yerel Mahkemece 6136 sayılı Yasa'ya aykırılık suçundan verilen mahkûmiyet hükmünün açıklanmasına karar verilip kararın 20.12.2011 tarihinde kesinleştiği, sanığın 06.04.2017 tarihli dilekçesi ile denetimli serbestlik süresinin dolmuş olması nedeniyle düşme kararı verilmesini talep etmesi üzerine Mahkemece sanığın denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlediği gerekçesiyle talebin reddine dair verilen kararın hüküm niteliğinde olup temyize tabi olduğu, bu kararın duruşma açılmadan dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu verilmiş olmasının ve yasa yolunun itiraz olarak gösterilerek dosyanın itiraz mercisine gönderilmesinin de olağan yasa yolunu değiştirmeyeceği keza 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 264. maddesine göre kanun yolunun veya mercinin belirlenmesindeki yanılmanın başvuranın haklarını ortadan kaldırmayacağı cihetle; sanığın temyiz niteliğinde olan bu itirazı üzerine dosyanın temyiz incelemesi için Yargıtaya gönderilmesi gerektiği, bu itibarla kanun yararına bozmaya konu edilemeyeceği anlaşıldığından, yolunun temyiz olarak gösterilmesinin olağan yasa yolunu değiştirmeyeceği,Adalet Bakanlığının kanun yararına bozma istemine dayalı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen kanun yararına bozma isteminin reddine", karar verilmiştir.Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 11.02.2019 tarih ve 22438 sayı ile; "1412 sayılı CMUK'nın 305/1. maddesinde ilk derece mahkemeleri tarafından verilen hükümlerin temyiz edilebileceği, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 'Temyiz' başlıklı 286/1. maddesinde ise bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin bozma dışında kalan hükümlerinin temyiz edilebileceği düzenlenmiştir. Aynı Kanun'un 'İstinaf' başlıklı 272/1. maddesinde ise 'İlk derece mahkemelerinden verilen hükümlere karşı istinaf yoluna başvurulabilir.' düzenlemesine yer verilmiştir. Anılan tüm düzenlemelerin ortak noktası, gerek istinaf gerekse temyiz kanun yoluna başvurulabilmesi için 'hüküm' olarak değerlendirilebilecek bir kararın bulunması gerekmektedir.5271 sayılı CMK'nın 223/1. maddesinde mahkemece verilen kararlardan hangilerinin hüküm olduğu açıklanmıştır. Buna göre; 'Beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşmesi kararı' birer hükümdür. Yine 'Adlî yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararı' da kanun yolu bakımından hüküm sayılır. Somut olayda; Yerel Mahkemece 20.12.2011 tarihinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş ve kesinleşmiş, 06.04.2017 tarihinde sanık Hasan Olgay Uğraş tarafından verilen dilekçe ile Mahkemece 'Düşme' kararı verilmesi isteminde bulunulmuş, İstanbul Anadolu 27. Asliye Ceza Mahkemesinin 08.05.2017 tarihli ek kararı ile 'Sanığın denetim dönemi içerisinde kasıtlı yeni bir suç işlediğinden talebinin reddine' karar verilmiştir. Mahkemece verilen bu kararın 'Hüküm' olarak değerlendirilmesi mümkün değildir. İtirazı kabil olan bu karara karşı yapılan itiraz üzerine, İstanbul Anadolu 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 17.05.2017 tarihli ve 1424 değişik iş sayılı kesin kararı ile itiraz reddedilmiş, itirazın reddine ilişkin kararın kanun yararına bozulması istemi ise Yüksek Dairece reddedilmiş ve kararın temyizi kabil olduğu vurgulanarak Yargıtay tarafından temyiz incelemesi yapılması gerektiği belirtilmiştir....Yargıtay ilamında özetle; sanık tarafından verilen dilekçede düşme kararı verilmesinin talep edildiği, Mahkemece düşme kararı verilmesi hâlinde başvurulacak kanun yolunun temyiz kanun yolu olması nedeniyle ret kararına karşı da temyiz kanun yolunun açık olduğu vurgulanmıştır. Ancak bu düşünce kanuni bir temele dayanmamaktadır. Verilen kararın hangi kanun yoluna tabi olduğu belirlenirken, 'karar' ve 'hüküm' ayrımı yapılarak sonucuna göre kanun yolu belirlenmelidir. Hüküm, nihai bir karardır ve mahkemenin dosyadan el çekmesi sonucunu doğurur. Bu nedenle hükümler istinaf veya temyiz incelemesine konu olabilir. Aksi bir düşünce, mahkemelerce verilen ve hüküm niteliğinde olmayan birçok kararın istinaf veya temyiz (karar tarihinin 20.07.2016 öncesi olup olmadığına bakılarak) incelemesine konu olması sonucunu doğuracaktır. Örneğin aynı dosyada, sanık Hasan Olgay Uğraş hakkında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı kesinleştikten sonra, altı ay aralıklarla sanığın düşme kararı verilmesini talep etmesi hâlinde, verilen her karar istinaf veya temyizi kabil olacaktır.Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde; İstanbul Anadolu 27. Asliye Ceza Mahkemesinin 08.05.2017 tarihli ek kararı ile 'Sanığın denetim dönemi içerisinde kasıtlı yeni bir suç işlediğinden talebinin reddine' karar verilmiş, itirazı kabil olan bu karara süresi içinde yapılan itiraz üzerine, İstanbul Anadolu 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 17.05.2017 tarihli ve 1424 değişik iş sayılı kararı usul ve kanuna aykırı olduğundan Yüksek Dairece, Adalet Bakanlığı tarafından ihbar olunan kanun yararına bozma isteminin kabulüne karar verilmesi gerekirken, kanun yararına bozma isteminin reddine karar verilmesi kanuna aykırı görüldüğü," düşüncesiyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 8. Ceza Dairesince 11.04.2019 tarih ve 2180-5277 sayı ile; itiraz nedeni yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır. TÜRK MİLLETİ ADINACEZA GENEL KURULU KARARIÖzel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; hakkında verilen ve açıklanması geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak, davanın düşmesine karar verilmesini talep eden sanık H. O. U.’ın denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlediğinden bahisle talebinin reddine dair İstanbul Anadolu 27. Asliye Ceza Mahkemesince verilen kararın hangi kanun yoluna tabi olduğunun ve bu bağlamda anılan kararı inceleyen İstanbul Anadolu 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen itirazın reddine dair kararın kanun yararına bozmaya konu olup olamayacağının belirlenmesine ilişkindir. İncelenen dosya kapsamından; Kartal (Kapatılan) Cumhuriyet Başsavcılığınca 11.05.2007 tarih ve 4904-2412 sayı ile sanık H. O. U.ın 6136 sayılı Kanun'a muhalefet suçundan cezalandırılması istemi ile açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonucunda sanığın aynı suçtan 6136 sayılı Kanun'un 13/son ve TCK'nın 62/1, 52/2 ve 54/4. maddeleri uyarınca 1 ay hapis ve 500 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, taksitlendirmeye, CMK'nın 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve 5 yıl denetim süresi belirlenmesine ilişkin Kartal (Kapatılan) 5. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 20.12.2011 tarihli ve 409-898 sayılı kararın itiraz edilmeksizin kesinleştiği, Sanık tarafından düzenlenen 06.04.2017 havale tarihli dilekçe ile 5 yıllık denetim süresinin dolması nedeniyle açıklanması geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak, davanın düşmesine karar verilmesinin talep edilmesi üzerine İstanbul Anadolu 27. Asliye Ceza Mahkemesince 08.05.2017 tarih ve 409-898 sayı ile; "Sanığın yeni alınan adli sicil kaydı incelendiğinde Seferihisar Sulh Ceza Mahkemesinin 03.04.2012 tarihli, 372-109 sayılı dosyasında 2.900 TL ve 1.500 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği anlaşılmış olmakla, denetim dönemi içerisinde kasıtlı yeni bir suç işlediğinden" bahisle talebin reddine karar verildiği, bu karara sanık tarafından itiraz edilmesi üzerine de dosyayı inceleyen İstanbul Anadolu 2. Ağır Ceza Mahkemesince 17.05.2017 tarih ve 1424 değişik iş sayı ile itirazın reddine karar verildiği, Anlaşılmaktadır.07.10.2004 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun'un 25 ve geçici 2. maddeleri uyarınca kurulan bölge adliye mahkemeleri, 07.11.2015 tarihli ve 29525 sayılı Resmî Gazete'de ilan edildiği üzere 20.07.2016 tarihinde tüm yurtta göreve başlamıştır. Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçmesiyle birlikte istinaf kanun yolu uygulamaya girmiş, böylece ülkemizde fiilen üç dereceli yargı sistemine geçilmiştir.5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun'un 18. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi uyarınca 5271 sayılı CMK’nın 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe girmesi üzerine, 1412 sayılı CMUK yürürlükten kaldırılmıştır. Ancak yeni usul yasası sisteminde, yasa yolları içinde istinafa yer verilmesi ve bölge adliye mahkemelerinin 20.07.2016 tarihinden sonra göreve başlaması nedeniyle 5320 sayılı Kanun'un "Temyiz ve karar düzeltme" başlıklı 8. maddesinin birinci fıkrasında karar tarihi itibarıyla; "Bölge adliye mahkemelerinin, 26.09.2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun'un geçici 2. maddesi uyarınca Resmî Gazete'de ilân edilecek göreve başlama tarihinden önce verilen kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 322. maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere, 305 ilâ 326. maddeleri uygulanır." hükmüne yer verilmek suretiyle bölge adliye mahkemelerinin göreve başlamasından önce verilen kararlar hakkında 1412 sayılı CMUK’nın 322. maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere, 305 ila 326. maddelerinin uygulanacağı öngörülmüştür. Başka bir anlatımla, 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un 8. maddesi uyarınca, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihi olan 20.07.2016 tarihinden önce verilen kararlar hakkında kesinleşinceye kadar 1412 sayılı CMUK'nın, bu tarihten sonra verilen kararlar hakkında ise 5271 sayılı CMK'nın temyize ilişkin hükümleri uygulanacaktır.1412 sayılı CMUK'da olağan kanun yolları olarak itiraz ve temyize yer verilmişken, 5271 sayılı CMK'da ise itiraz, istinaf ve temyiz olağan kanun yolları olarak düzenlenmiştir. Olağan kanun yollarından olan itiraz, 5271 sayılı CMK’nın 267 ila 271. maddeleri arasında düzenlenmiş olup anılan Kanun'un "Hâkim kararları ile kanunun gösterdiği hâllerde, mahkeme kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir." şeklinde düzenlenen "İtiraz olunabilecek kararlar" başlıklı 267. maddesine göre, kural olarak sadece hâkim kararlarına karşı gidilebilecek olan itiraz yoluna, kanunlarda açıkça gösterilmiş olunması kaydıyla mahkeme kararlarına karşı da başvurulması mümkündür. Ceza Muhakemesi Kanunu'nda karar tarihi itibarıyla; görevsizlik (madde 5/2.), yetkisizlik (madde 18/3), hâkimin reddi isteminin kabul edilmemesi (madde 28.), eski hâle getirme isteminin geri çevrilmesi (madde 42/2.), tanıklara ilişkin disiplin hapsi (madde 60/4.), gözlem altına alma (madde 74/4.), beden muayenesi (madde 75/6.), tutuklama (madde 101/5.), tutukluluk hâlinin devamı (madde 104/2.), adli kontrol (madde 111/2.), iddianamenin iadesi (madde 174/5.), durma (madde 223/8.) ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması (madde 231/12.) kararlarına karşı itiraz yasa yoluna başvurulabileceği belirtilmiş olup özel ceza kanunlarında da, örneğin 2004 sayılı İİK’nın 353. ve Kabahatler Kanunu'nun 29. maddelerinde, itiraz yoluna başvurulabilecek mahkeme kararları gösterilmiştir.Öte yandan 5271 sayılı CMK'nın 272 ila 285. maddeleri arasında düzenlenen istinaf, ilk derece mahkemelerinin henüz kesinleşmemiş hükümlerinin hem maddi hem de hukuki yönden denetlenmesi için kabul edilmiş bir olağan kanun yolu iken aynı Kanun'un 286 ilâ 307. maddeleri arasında düzenlenen temyiz ise kural olarak bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin bozma dışında kalan hükümlerine, bu dairelerin hükme esas teşkil eden ara kararlarına ve TCK'nın karar tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan 18. maddesinin 4. fıkrası uyarınca iade taleplerine ilişkin ağır ceza mahkemesi tarafından verilen kararlara karşı başvurulan bir olağan kanun yoludur.Diğer taraftan hükümler 5271 sayılı CMK'nın 223. maddesinde; “Beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbiri, davanın reddi veya düşmesi," olarak gösterilmiş olup aynı maddenin 10. fıkrasında esasında hüküm niteliğinde olmamakla birlikte, adlî yargı dışındaki bir yargı mercine yönelik olarak verilen görevsizlik kararının da kanun yolu bakımından hüküm olduğu belirtilmiştir.Görüldüğü üzere itiraz, kural olarak hâkim kararlarına, kanunda belirtilmiş olmak şartı ile de mahkeme kararlarına karşı başvurulan olağan bir kanun yolu iken, istinaf ve temyiz ise mahkemelerin, davanın esasını çözen ve kanun koyucu tarafından hüküm olarak nitelendirilen son kararlarındaki hukuka aykırılıkların giderilmesi için kabul edilmiş olağan kanun yollarıdır.Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;6136 sayılı Kanun'a muhalefet suçundan sanık H. O. U.'ın 6136 sayılı Kanun'un 13/son ve TCK'nın 62/1, 52/2 ve 54/4. maddeleri uyarınca 1 ay hapis ve 500 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, taksitlendirmeye, CMK'nın 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve 5 yıl denetim süresi belirlenmesine ilişkin Kartal (Kapatılan) 5. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 20.12.2011 tarihli ve 409-898 sayılı kararın kesinleşmesinden sonra, sanığın 06.04.2017 havale tarihli dilekçesi ile 5 yıllık denetim süresinin dolması nedeniyle açıklanması geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak, davanın düşmesine karar verilmesi talep ettiği, İstanbul Anadolu 27. Asliye Ceza Mahkemesince 08.05.2017 tarih ve 409-898 sayı ile sanığın denetim süresi içinde kasıtlı yeni bir suç işlediğinden bahisle talebinin reddine karar verildiği, bu karara sanık tarafından itiraz edilmesi üzerine de dosyayı inceleyen İstanbul Anadolu 2. Ağır Ceza Mahkemesince 17.05.2017 tarih ve 1424 değişik iş sayı ile itirazın reddine karar verildiği anlaşılan dosya kapsamında;Hakkında verilen ve açıklanması geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak, davanın düşmesine karar verilmesini talep eden sanık H. O. U.’ın denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlediğinden bahisle talebinin reddine dair İstanbul Anadolu 27. Asliye Ceza Mahkemesince 08.05.2017 tarih ve 409-898 sayı ile verilen kararın davanın esasını çözen ve kanun koyucu tarafından CMK'nın 223. maddesinde hüküm olarak nitelendirilen son kararlar arasında yer almadığı, kaldı ki denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlediğinden bahisle talebi reddedilen sanık hakkında Yerel Mahkemece duruşma açılarak yargılamaya devam edilip hükmün açıklanmasının gerektiği hususları birlikte değerlendirildiğinde; anılan kararın itiraz kanun yoluna tabi olduğu ve bu bağlamda söz konusu kararı inceleyen İstanbul Anadolu 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen itirazın reddine dair kararın da kanun yararına bozma incelemesine konu olabileceği kabul edilmelidir.Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir.Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyeleri M. B.i ve M. Y.; "Yerel Mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair karara yönelik olarak deneme süresini suç işlemeden geçiren sanığın düşme kararı verilmesine ilişkin talebine rağmen CMK’nın 223. maddesi anlamında hüküm niteliğinde olmayan 'deneme süresi içerisinde kasten yeni bir suç işlendiğinden talebin reddine' dair kararın temyizen incelenmesinin mümkün olup olamayacağı hususunda Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğu ile aramızda uyuşmazlık doğmuştur.Uyuşmazlığın çözümü için, temyiz incelenmesine; kurulması gereken hükmün mü yoksa usul hükümlerine aykırı bir şekilde somut olayımızda olduğu gibi mahkemece verilen ya da verilmeyen kararın ya da hükmün mü esas alınması gerektiği hususunun; öncelikle CMK’nın 231. maddesinin 10, 11 ve 12. fıkralarının, ceza muhakemesi hukukunun izin verdiği ölçüde yorum prensiplerinden yararlanılarak benzer olaylardaki yargı kararları ışığında irdelenmesi gerekmektedir.Yorumda esas, kanun koyucunun metinde belirtilmiş olan iradesinin saptanması, bu iradeye göre metnin gerçek ve asıl anlamının tayinidir. Yorumda erişilmesi gereken ilk hedef, kanun koyucunun iradesidir. Ceza Muhakemesi Hukuku yönünden de, yorum bir muhakeme hukuku kuralının ifade ettiği gerçek anlamı ortaya koyma çabasıdır. Bu bakımdan yorum bir sanattır; hukukçu bu sanatı yavaş yavaş ve tecrübe ile elde eder ve yorum alışkanlığı böylece meydana gelir. Kanun koyucunun iradesi, bizzat anlamı belirtilmek istenen metinden olduğu kadar bunun dışındaki diğer araçlardan da çıkarılır.Ceza muhakemesi hukukunda yorum kurallarını ana hatlarıyla açıkladıktan sonra şimdi de konumuzu ilgilendiren CMK’nın 231. maddesinin 10, 11 ve 12. fıkralarının özetlenerek bu süreçte verilmesi gereken kararların temyiz ya da itiraz yasa yollarından hangisine tabi olacağının üzerinde durulması gerekmektedir.5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinin 10. fıkrasında; 'Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilir.' hükmüne yer verilmesinden sonra aynı maddenin 11. fıkrasında; 'Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar.' şeklinde emredici hükmün yanında hükmün açıklanması ile birlikte verilebilecek başka kararlarda mahkemenin takdir yetkisi içerisinde bırakılmış, aynı maddenin 12. fıkrasında sadece; 'Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz edilebilir.' hükmüne yer verilmiştir.Yukarıda açıklandığı üzere, gerek CMK’nın 231. maddesinin 10. fıkrasındaki koşulların gerçekleşmesi hâlinde düşme kararının verilmesi gerekse 11. fıkrasındaki koşulların gerçekleşmesi hâlinde hükmün açıklanacağı hususunda mahkemelere herhangi bir takdir hakkı bırakılmayıp aynı maddenin 12. fıkrasında sadece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararların itiraza tabi olacağı çok net bir şekilde vurgulanmıştır.CMK’nın 223/1. maddesinde; 'Beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşmesi' kararlarının hüküm olduğu belirtilirken hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararından sonra verilecek düşme kararının CMK’nın 223/1. maddesindeki düşme kararından farklı olacağına dair herhangi bir istisnai hükme yer verilmemiş, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasından sonra deneme süresinin sonunda ya da deneme süresi içerisinde suç işlenmesi hâlinde verilmesi gereken hükmün açıklanması ya da düşme kararlarının temyize tabi olacağı hususunda gerek uygulamada gerekse öğretide herhangi bir duraksama yaşanmamıştır.Yargıtay 2. CD ile 9. CD aşağıda örnek olarak açıklanan kararlarında CMK’nın 223/1. maddesi anlamında hüküm kurulmamasına karşın, dava açılmasına rağmen hüküm kurulmadığından bahisle hükümlerin bozulmasına karar vermiştir.Yargıtay 2. CD, 2014/21848 K;'İddianame içeriğine göre, sanıklar hakkında kablo hırsızlığından dava açıldığının anlaşılması, mahkemenin de CMK'nın 175. maddesine göre iddianameyi iade etmeyerek kabul etmiş olması karşısında, sanık Ahmet Sönmez’in sorgusu yapılarak delillerin değerlendirilip sonucuna göre 5271 sayılı CMK'nın 223/1. maddesi gereğince bir hüküm kurulması gerekirken yasal ve yeterli olmayan gerekçeyle yazılı şekilde karar verilmesi',Yargıtay 9. CD, 2012/8627 K;'5271 sayılı CMK'nın 174/3 ve 175/1. maddelerinde, iddianamenin ve soruşturma evrakının verildiği tarihten itibaren aynı Kanun'un 174/1. maddesinde belirtilen süre sonunda iade edilmeyen iddianamenin kabul edilmiş sayılacağı, iddianamenin kabulüyle birlikte kamu davasının açılmış olduğu ve kovuşturma evresinin başladığı belirtilmiş olup kabul edilen iddianame içeriğinde doğrudan bir anlatım olmasa da, sanığın mala zarar verme suçundan dolayı TCK'nın 151/1. maddesi uyarınca cezalandırılmasına yönelik istem ve sevk maddesi ile anlatım birlikte değerlendirildiğinde, sanık hakkında şikâyetçiye ait dükkânın camlarını kırma eylemi nedeniyle dava açıldığı anlaşıldığından, bu eylemden dolayı yargılamaya devam edilerek CMK'nın 223. maddesinde belirtilen nitelikte bir hüküm kurulması gerekirken, iddianamede sanığa isnat olunan fiilin tam olarak gösterilmediği gerekçesiyle 'hüküm kurulmasına yer olmadığına' karar verilmesi,Yargıtay 3. CD 2010/16512, 15 CD 2011/4778, 13. CD 2011/9602, 11. CD 2012/4059, 13. CD 2011/9602 ve 9. CD 2014/44401 karar sayılı ilamları benzer doğrultudadır.Yukarıdaki örnek olarak gösterilen içtihatlarda, CMK’nın 223/1. maddesine uygun hüküm kurulması gerekirken, bu yönde bir karar verilmemesi durumunda, ilgili daireler tarafından, verilen ya da verilmeyen karar ya da hükümlerin değil, verilmesi gereken hüküm ya da kararların temyiz incelemesine esas alındığı görülmektedir.Aşağıda örnek olarak açıklanan içtihatlarda ise aslında gerçekte CMK’nın 223/1. maddesi kapsamında hüküm kurulmasına rağmen, gerçekte böyle bir hükmün kurulmamasını gerektiren bir durumun varlığında, kurulan hüküm geçersiz kabul edilerek temyiz isteğinin reddine karar verilerek, temyiz incelenmesinde kurulması gereken hükmün esas alındığı çok net bir şekilde görülmektedir.Yargıtay CGK, 2017/325 K; 'Kocaali PTT Müdürlüğünde memur olan sanık Y. S.'ün, Kesikler F. S. Ltd Ş.t.İ muhasebecisi olan sanık A. Ö. tarafından Sosyal Sigortalar Kurumu Adapazarı İl Müdürlüğüne gönderilmek üzere 30.11.2007 tarihinde posta merkezine getirilen, içerisinde işe giriş bildirgesi bulunan iadeli taahhütlü mektuba ilişkin alındı ve haber alma kartlarının üzerine, adı geçen şirketin 506 sayılı Kanun'da öngörülen cezai yaptırımlara maruz kalmaması için sanık A. Ö.'ün azmettirmesiyle, gişede kullandığı tarih damgasını geriye dönük 29.11.2007 olarak tatbik ederek, söz konusu mektubu 30.11.2007 tarihli ücret alma makinesinden geçirip damgaladığı, daha sonra da tarih damgasının gün hanesinde yer alan 30 rakamını kalemle 29 olarak değiştirdiği ve bu değişikliği paraf edip 30.11.2007 tarihinde kabul işlemlerini yaptığı, bu suretle mektubu 29.11.2007 tarihinde kabul edilmiş gibi işleme koyduğu iddialarıyla, sanıkların görevi kötüye kullanma suçundan cezalandırılmaları talebiyle açılan kamu davasında, suçtan doğrudan zarar görmeyen ve kamu davasına katılmasını özel olarak düzenleyen bir kanun hükmünün de bulunmaması nedeniyle bu suçu takip etme görevi bulunmayan PTT Genel Müdürlüğünün, davaya katılma hak ve yetkisi bulunmadığı gibi, Yerel Mahkemece yanılgılı biçimde verilen katılma kararı hükmü temyiz etme hakkı vermeyeceğinden, Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 19.03.2015 günlü ve 6450-8490 sayılı bozma kararı ile bu karara yönelik direnme kararı hukuki değerden yoksun olup Kocaali Asliye Ceza Mahkemesinin 25.11.2010 günlü ve 35-132 sayılı hükmü kesinleşmiştir.Bu itibarla, Özel Dairenin bozma kararı ve Yerel Mahkemenin direnme kararının kaldırılmasına, PTT Genel Müdürlüğü vekili ile Cumhuriyet savcısının hukuken geçersiz direnme hükmüne yönelik temyiz isteklerinin, yine temyiz hakkı bulunmayan PTT Genel Müdürlüğünün Yerel Mahkemece verilen ilk hükme yönelik temyiz isteğinin CMUK’nın 317. maddesi uyarınca reddine karar verilmelidir.',Yargıtay 13. CD 2016/9863 K;'Sanık hakkında, 21.06.2011 tarihinde hırsızlık suçundan verilen beraat kararının temyiz edilmeksizin kesinleşmiş olması nedeniyle, 22.02.2013 tarihinde verilen hükmün hukuken geçersiz olduğu anlaşılmakla, katılan vekilinin hukuken geçersiz olan hükme yönelik konusu olmayan temyiz isteminin, 1412 sayılı CMUK'nın 317. maddesi uyarınca reddine,',Yargıtay 2. CD'nin 2008/10634, 2007/7633, 2007/17122 ve 2019/4934 karar sayılı ilamları aynı doğrultadır. Yukarıdaki içtihatlarda açıklandığı üzere, gerek CMK’nın 223/1. maddesi anlamında hüküm kurulması gerekirken, bu doğrultuda hüküm kurulmaması gerekse anılan madde uyarınca hüküm kurulmaması gerekirken, şeklen anılan madde kapsamına giren hükümlerin kurulması hâlinde, yerel mahkemece kurulan ya da kurulmayan hükümlerin değil, kurulması ya da kurulmaması gereken hüküm ya da kararların temyiz incelenmesine esas alındığı ve bu husustaki içtihatların zaman zaman çok az da olsa farklı kararlar verilmesine karşın yerleşik uygulamaya dönüştüğü anlaşılmaktadır.Bunun tek istisnası gerçekte dava açılmasına karşın hüküm kurulmasının tamamen unutulması hâlinde bazı daireler tarafından zamanaşımı süresi içerisinde hüküm kurulmasının mümkün olduğuna işaret edilerek, incelenecek bir hüküm bulunmadığından dosyanın iadesine, bazı daireler tarafından ise konusu bulunmayan temyiz isteğinin reddine karar verilirken, bazı daireler tarafından böyle bir durumda dahi dosya Yargıtaya geldiğinden, bu hususta çıkması muhtemel uyuşmazlıkların önüne geçilmesi gerektiğinden bahisle unutulan hükmün de bozulmasına karar verildiği görülmektedir. Ancak gerek inceleme yapılmaksızın iade, gerekse temyiz isteğinin reddine karar verildiği durumlarda, hüküm fıkrasında hüküm kurulmasının unutulması ile birlikte gerekçeli kararda da bu suçtan dolayı hiçbir şekilde değerlendirme yapılmamasının ön şart olarak kabul edildiği görülmektedir. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun aşağıda özetlenen kararında, hüküm kurulmasının tamamen unutulması durumunda zamanaşımı süresi içerisinde bu hususta karar verilmesinin mümkün olduğuna işaret edilerek, dosyanın iadesine karar verilerek farklı dairelerden farklı şekilde karar çıkması önlenmek istenmiştir.Yargıtay CGK 2015/496 K; 'Yargıtay tarafından temyiz incelemesi yapılabilmesi için öncelikle CMK’nın 223. maddesi uyarınca verilmiş bir hüküm veya temyize konu olabilecek bir karar bulunması gerekmektedir. Sanık hakkında iddianameyle dava açıldıktan sonra hüküm verilmesinin unutulması durumunda, ortada temyize konu olabilecek bir hüküm bulunmadığından bu eksikliğin bozmaya konu edilmesi mümkün olmayıp karara bağlanmayan iddiayla ilgili dava zamanaşımı dolmuş olsun veya olmasın mahallinde her zaman hüküm kurulabileceğine işaret edilmesi ile yetinilmesi gerekmektedir. Bu hususa ilişkin bir temyiz talebinin bulunması da varılan bu sonucu değiştirmeyecektir.'.Uyuşmazlığın çözümü için Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının güvenceleri arasında yer alan mahkemeye erişim hakkının (Ahmet Yıldırım, B. No: 2012/144, 2.10.2013, § 28; Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7.11.2013, § 51; Ş. Ç., B. No: 2012/1061, 21.11.2013, § 28; Kenan Yıldırım ve Turan Yıldırım, B. No: 2013/711, 3.4.2014, § 41.) Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde nasıl karşılık bulunduğunun belirlenmesi gerekmektedir. Mahkemeye etkili erişim hakkı, mahkemeye başvuru konusunda tutarlı bir sistemin var olmasını ve dava açmak veya kanun yoluna başvurmak isteyen kişilerin ilgili mahkemeye ulaşmada açık, pratik ve etkili fırsatlara sahip olmasını gerektirmektedir. Özellikle hukuki belirsizlikler ya da uygulamadaki belirsizlikler kişilerin mahkemeye erişim hakkını ihlâl edebilmektedir (Benzer AİHM kararı için bkz. Geffre/Fransa, B. No: 51307/99, 23.01.2003, § 34.). Bu nedenle, mahkemeler usul kurallarını uygularken bir yandan adil yargılanma hakkını ihlal edebilecek aşırı şekilcilikten, diğer yandan da yasalar tarafından düzenlenen usul kurallarının ortadan kaldırılması sonucunu doğurabilecek aşırı gevşeklikten kaçınmalıdırlar (Aynı yöndeki AİHM kararı için bkz. Walchli/Fransa, B. No: 35787/03, 26.07.2007, § 29; Eşim/Türkiye, B. No: 59601/09, 17.09.2013, § 21.).Usul kurallarının, hukuki güvenliğin sağlanması ve yargılamanın düzgün bir şekilde yürütülmesi sonucu adaletin tecelli etmesine hizmet etmek yerine kişilerin davalarının yetkili bir mahkeme tarafından görülmesi bakımından bir çeşit engel hâline gelmeleri durumunda, mahkemeye erişim hakkı ihlal edilmiş olacaktır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Efstathiou ve Diğerleri/Yunanistan, B. No: 36998/02, 27.07.2006, § 24.).Teoride ve uygulamada benimsenen görüşler ışığında; somut olayımıza baktığımızda; 5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinin 10 ve 11. fıkralarının; hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesinden sonra, deneme süresinin sona ermesi durumunda, mahkemenin dosyayı resen ele alarak deneme süresinin suç işlenmeden geçirilmesi ve mevcut ise yükümlülüklere uygun davranılması hâlinde düşme kararı verilmesini ya da deneme süresi içerisinde kasıtlı bir suç işlenmesi veya mevcut ise yükümlülüklere aykırı davranılması hâlinde hükmün açıklanmasını zorunlu kılması, gerek düşme kararının gerekse hükmün açıklanmasına dair kararın temyize tabi olduğu hususunda herhangi bir duraksamanın mevcut olmaması, yargı yolunu belirleme yetkisinin kanun koyucuya ait olacağı hususunda gerek uygulamada gerekse öğretide herhangi bir duraksamanın bulunmaması, 765 sayılı Kanun döneminde yaş küçüklüğü nedeniyle duruşma açılarak verilen tedbir kararlarının temyize tabi olması, dosya üzerinden verilen tedbir kararlarının ise itiraza tabi olmasına karşın, duruşma açılarak verilmesi gereken tedbir kararının, duruşma açılmadan verilmesi durumunda, yargı yolunun mahkemeler tarafından değiştirilemeyeceği ilkesinden hareket edilerek dosya üzerinden verilen kararların dahi temyizen incelenmesi gerektiğine ilişkin gerek Yargıtay Ceza Genel Kurulun gerekse özel dairelerin içtihatlarının yerleşik uygulamaya dönüşmüş olması, 5237 sayılı Kanun döneminde hatalı uygulama sonucunda verilen hükme değil verilmesi gereken hükme göre temyiz kapsamının belirlenmesi gerektiğine dair içtihatların da yerleşik uygulamaya dönüşmesine karşın temyiz incelemesinin yapılabilmesi için verilmesi gereken hükümden ziyade hatalı da olsa verilen hükmün de CMK’nın 223. anlamında hüküm niteliğinde olmasının zorunlu olup olmadığı, bir başka deyişle temyiz incelemesine verilmesi gereken hükmü mü yoksa hatalı olarak verilen hükmün mü esas alınacağı hususundaki içtihatlar arasında çok önemli çelişkilerin bulunması nedeniyle somut olayımızı bire bir ilgilendiren içtihatlarda istikrardan söz edilmesinin mümkün olmaması, somut olayımızda deneme süresini suç işlemeden geçiren sanık hakkında CMK’nın 231/11. maddesi uyarınca düşme kararının verilmesinin zorunlu olması, Yerel Mahkemenin talebin reddine dair kararını itiraz üzerine inceleyen mahkemece verilen itirazın reddine dair kararın hukuken geçersiz olması ve hukuken geçerli kararlara karşı dahi çok sınırlı bir şekilde uygulanan kanun yararına bozma yolunun, hukuken geçersiz kararlara karşı kullanılmasının mümkün olmaması karşısında; Yargıtay Yüksek 8. Ceza Dairesi tarafından verilen kanun yararına bozma talebinin reddine dair kararın kaldırılmasına ilişkin Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğunun somut olayımızdaki görüşünün yerleşik uygulamaya dönüşmesi hâlinde; örneğin adam öldürmek suçundan usulüne uygun dava açılmasına karşın, mahkemenin yanlışlıkla herhangi bir nedenle karar verilmesine yer olmadığına dair karar vermesi durumunda mahkemeyi karar vermeye zorlama aşamasında zaman zaman aşılması imkânsız ya da çok zaman alan başka uyuşmazlıkların ortaya çıkabileceği gibi en azından davanın uzamasına neden olunabileceği böyle bir durumda adil yargılanma hakkının ihlal edilebileceği tartışmayı gerektirmeyecek kadar açıktır. Temyiz edilebilir hükümlerin belirlenmesinde; gerek Yargıtay Ceza Genel Kurulu, gerekse özel daireler tarafından kurulan hükmün değil, kurulması gereken hükmün esas alındığı bilinen bir gerçektir. Örneğin mahkemece gerçekte 4.000 TL adli para cezası ya da hapis cezası verilmesi gerekirken, yanlışlıkla 3.000 TL ya da altında adli para cezasına hükmedilmiş ise, hükmedilen ceza kesin olmasına karşın, hükmedilmesi gereken ceza temyizi kabil olduğundan, bu şekilde verilen hatalı kararların temyiz incelemesinin yapılması gerektiğine ilişkin içtihatlar yerleşik uygulamaya dönüşmüştür. Aksinin kabulü hâlinde, kanun koyucunun takdirinde olan kanun yolu denetiminin farklı kararlar verilerek değiştirilmesi sonucu kaçınılmaz bir gerçek olarak karşımıza çıkar ki, böyle bir kabulün bütün çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi bizim hukuk sistemimizde de Ceza Kanunu'nun 2. maddesi ve kanunların anası konumundaki Anayasamız ile güvence altına alınan kanunilik ilkesine aykırı olacağı tartışmayı gerektirmeyecek kadar açıktır.Sonuç itibarıyla; CMK’nın 223/1. maddesi anlamında bir hüküm kurulması gerekirken, anılan madde uyarınca hüküm kurulmamasının yasa yolunu değiştiremeyeceği ilkesi dikkate alınarak sanık hakkında verilen deneme süresinden önce suç işlediğinden bahisle düşme kararına yönelik talebin reddine dair kararın temyizen incelenmesi" görüşüyle,Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi F. A.; "Sanık H. O. U. hakkında 6136 sayılı Kanun'a muhalefet suçundan dolayı CMK'nın 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, kararın kesinleşmesinden sonra sanık tarafından, 06.04.2017 havale tarihli dilekçe ile 5 yıllık denetim süresinin dolması nedeniyle açıklanması geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak, davanın düşmesine karar verilmesinin talep edildiği, ancak İstanbul Anadolu 27. Asliye Ceza Mahkemesince 08.05.2017 tarih ve 409-898 sayı ile talebin reddine karar verildiği, bu karara sanık tarafından itiraz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen İstanbul Anadolu 2. Ağır Ceza Mahkemesince 17.05.2017 tarih ve 1424 değişik iş sayı ile itirazın reddine karar verildiği anlaşılmıştır.Bu karara yönelik Adalet Bakanlığının talebi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen ihbarname ile karara konu suç tarihinin 24.10.2008 olduğu, dolayısıyla denetim süresi içinde yeni bir suç işlenmediğinden söz edilerek kanun yararına bozma talebinde bulunulmuştur.Yüksek Yargıtay 8. Ceza Dairesince ise; Mahkemece sanığın denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlediği gerekçesiyle talebin reddine dair verilen kararın hüküm niteliğinde olup temyize tabi olduğu, dolayısıyla itiraz üzerine verilen kararın hukuki değerden yoksun olduğu gerekçesiyle kanun yararına bozma talebinin reddine karar verilmiştir.5271 sayılı CMK'nın 267. maddesinde 'Hâkim kararları ile kanunun gösterdiği hâllerde, Mahkeme kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir.' şeklindeki düzenleme karşısında kural olarak sadece hâkim kararlarında itiraz yoluna gidilebilir iken kanunlarda açıkça gösterilmiş ise mahkeme kararlarına karşı da itiraz yoluna gidilebilecektir. Düşme talebinin reddine ilişkin kararın bir mahkeme kararı olduğu tartışmasızdır.Kaldı ki beş yıllık denetim süresinin sonunda verilen düşme kararları aynı nedenle, karar tarihine göre istinaf ya da temyize tabi iken, bu husustaki talebin reddi kararlarını itiraza tabi saymak usulde paralellik açısından da farklı bir sonuca neden olacaktır.Bu nedenlerle düşme talebinin reddine ilişkin karara karşı yapılan itiraz üzerine verilen kararın hukuki değerden yoksun kabul edilerek, yapılan itirazın mercide yanılma kabul edilerek kararın, karar tarihi itibarıyla istinaf incelemesi için bölge adliye mahkemesine gönderilmesi gerektiğinden, kanun yararına bozma talebinin reddi kararı yerindedir." açıklamasıyla,Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Ceza Genel Kurulu Üyesi de; benzer düşüncelerle karşı oy kullanmışlardır.SONUÇ:Açıklanan nedenlerle;1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,2- Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 10.01.2019 tarihli ve 5154-424 sayılı ret kararının KALDIRILMASINA,3- Dosyanın, İstanbul Anadolu 2. Ağır Ceza Mahkemesinin kanun yararına bozma talebine konu 17.05.2017 tarihli ve 1424 değişik iş sayılı kararının incelenmesi için Yargıtay 8. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 18.10.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.
Dilekçeniz oluşturuluyor. Bu süreç biraz zaman alabilir, ancak sıkılmamanız için aşağıda dilekçe oluşturulmasını istediğiniz konuda benzer içtihatları listeledik. İncelemek isteyebilir veya bekleyebilirsiniz. Dilekçeniz oluşturulduktan sonra ekranda sizinle paylaşılacaktır. Sabrınız için teşekkür ederiz!