T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2022/691 Esas
KARAR NO : 2024/730
DAVA : Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 03/10/2022
KARAR TARİHİ : 06/11/2024
Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 18.10.2020 tarihinde sürücü ... idaresindeki ... plakalı araç ile ...plakalı davalı ... şirketinin sigortalısı arasında maddi hasarlı trafik kazası meydana geldiğini, kazada ... plakalı aracın kusurlu olduğunu, müvekkilinin ise işbu kazada kusuru bulunmadığını, Karayolları Trafik Kanunu 99.maddenin açık olduğunu, müvekkilinin 27.10.2020 tarihinde davalı ... şirketine başvuru yaptığını, sigorta şirketinin kanunun emrettiği 8 iş günü içerisinde ödemek zorunda olduğu tazminatı ödemediğini, müvekkilinin haklarını sebepsiz yere ödemeyerek ihlal ettiğini, ödemekle zorunlu olduğu tazminatı sürüncemede bırakarak sebepsiz zenginleşmeye gittiğini, tahsil edilmesi gereken tazminat alacağının yasal süresinde tahsil edilemediğini, alacağın zamanında tahsil edilememesinden ve avans faizini aşan zararın ortaya çıkmış olması sebebiyle aşkın zarar talebine ilişkin huzurdaki davayı açma zarureti doğduğunu, kazanın çift taraflı olduğunu, karşı yanın kusurlu olduğu dikkate alındığında açıkça sigortalısının kusurlu bulunduğunu, müvekkilinin ise kusurunun bulunmadığından müvekkilinin zarara uğratmak maksadıyla herhangi bir ödeme yapılmadığını, bunun üzerine ... tarihinde ... sayılı dosyası ile değer kaybı tazminatı talep edildiğini, dosya ... numarasıyla karar verildiğini, uyuşmazlık hakem heyeti kararına göre davalının sorumluluğuna karşı hüküm kurulduğunu, müvekkilinin borcu tahsil etmek amacıyla borçluyu temerrüde düşürdüğünü, ancak borcunu 27.01.2022 tarihinde sigorta şirketinin yaptığı harici ödemeler ile tahsil edebildiğini, müvekkilinin davalıdan talep ettiği değer kaybı tazminatının temerrüde düşürdüğü tarihteki alım gücü ile tahsil edeceği tarihteki alım gücü de aynı olmayacağını ve müvekkilinin zarara uğrayacağını, dosyada tahsil edilen faizi ile alacaklı müvekkilinin zararını karşılar nitelikte bir bedel olmadığını, aşkın zararın TBK'nun 122/1. maddesinde düzenlendiğini, Yargıtay HGK'nın 10.11.1999 gün ve ... Sayılı kararında vurgulandığı üzere; Munzam zarar sorumluluğu kusura dayanan borçlu temerrüdünün hukuki bir sonucudur ve alacaklının zararının faizi aşan bölümü olduğunu, ülkedeki enflasyon ve alım gücünün düşmesi durumu göz önüne alınarak müvekkili yararına aşkın zarar olduğundan bu zararın hesaplanması gerektiğini, açıklanan nedenlerle; HMK 107. Maddesi uyarınca fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydı ile müvekkilinin alacağını zamanında tahsil edememesinden kaynaklanan belirsiz olan munzam zararının şimdilik 500,00 TL'sinin davalıdan avans faizi ile tahsilini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalı yana tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Cevap: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Huzurdaki davanın bir ticari dava niteliği taşımadığını Asliye Hukuk Mahkemelerinin görevli olduğunu, işin esasına girilmeksizin davanın usulden reddini talep ettiklerini, davayı kabul anlamına gelmemekle birlikte, davacının munzam zararının meydana geldiğini iddia ettiğini, munzam zararın, mal varlığında faiz ile giderilmesi mümkün olmayan, aşkın bir zarar olduğunu, munzam zarara uğranıldığının ispat yükünün davacının üzerinde olduğunu, munzam zararın objektif değil, sübjektif bir zarar olduğunu ve kişiye - duruma göre değişiklik göstereceğini, davacı tarafın bir munzam zarara uğradığı iddiasında ise, bu durumda uğranılan zararın miktar olarak kendisi tarafından tam olarak belirlenebilir olmasının beklendiğini, davacının davasını belirsiz alacak davası olarak ikame etmesinin mümkün olmadığını,2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 97. maddesinde düzenlenen sigortacıya başvuru şartı yerine getirilmeden dava yoluna başvurulduğunu, başvuru şartı yerine getirilmediğinden dava şartının eksik olduğunu, müvekkili şirketin sorumluluğunun Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları ile sınırlı olduğunu, Genel Şartlar'ın Kapsama Giren Teminat Türleri başlıklı A.5. Maddesinde sigorta teminatının kapsamının belirtildiğini, Sağlık Giderleri Teminatı, Sürekli Sakatlık Teminatı, Destekten Yoksun Kalma (Ölüm) Teminatı gibi teminatların bulunduğu, Genel Şartlar'ın "Teminat Dışı Kalan Haller" kenar başlıklı A.6. Maddesinin 1/k bendinde "Gelir kaybı, kâr kaybı, iş durması ve kira mahrumiyeti gibi zarar verici olguya bağlı olarak oluşan yansıma veya dolaylı zararlar nedeniyle yöneltilecek tazminat talepleri"nin trafik sigorta poliçesi teminatı dışında olduğunu, teminat kapsamında yer alan doğrudan bir zarar olmadığından, huzurdaki davanın reddini talep ettiklerini, başvuru sahibini munzam zarara dair taleplerinin reddi gerektiğini, davacı tarafın munzam zararını somut bir şekilde ispat edemediğini, TBK m. 120’de düzenlenen temerrüt faizi hususuna dair yasal düzenleme yapma yetkisi Anayasa uyarınca yasama organına ait olduğunu, temerrüt faizi ekonomik veriler değerlendirilerek belirlendiğinden başvurucu tarafın temerrüt faizini aşar nitelikte bir munzam zararı bulunmadığını, davacının her ne kadar müvekkili şirketin, tazminat ifasında geciktiğini ve bu sebeple zarara uğradığını iddia etse de iddia edilen gecikme ile talep edilen zarar arasındaki illiyet bağını gösteren herhangi bir delil sunmadığından HMK m. 190 gereğince ispat yükü üzerinde bulunan iddiasını ispatlayamadığını, Sigorta Tahkim Komisyonu'nun... numaralı 06.09.2022 tarihli güncel kararında aşağıdaki gerekçeler ile başvurunun reddine karar verildiğini, davacının munzam zarara uğradığını somut veriler ile ispat edemediğini, munzam zarar talebine dayanak olarak yüksek enflasyonu gösterdiğini, oysaki Yargıtay'ın istikrarlı kararları munzam zararın objektif değil sübjektif bir zarar olduğu ve enflasyon, kur artışı vb. genel durumların munzam zarar olarak değerlendirilemeyeceği yönünde olduğunu, davacının munzam zarar talebine dayanak olarak hasar tarihi ile tazminat ödeme tarihi arasındaki alım gücü farkını ve yüksek enflasyonu işaret etmekte, varsayımsal olarak afaki bir talep ileri sürdüğünü, davacının munzam zararını somut deliller ile ispat etmesi gerektiğini, Yargıtay'ın istikrarlı bir biçimde, kararlarında enflasyon, alım gücündeki azalma, dövizin yükselmesi vb. genel durumların munzam zararın ispatı için yeterli olmadığını belirttiğini, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 31.10.2007 tarihli ve ... E. sayılı kararında, soyut ispat yönteminin neden uygulanamayacağını gerekçelerle açıkladığını, yüksek enflasyonun munzam zararın varlığı için yeterli olmadığını, başka bir deyişle, enflasyonun varlığı munzam zararın tazmini için yeterli olmadığını, ülkede yüksek enflasyonun bulunması, temerrüt faizi dışında bir zararının olduğunu ispat anlamına gelmediğini, munzam zararda alacaklı, zararın, kendisine ödenen temerrüt faizinden fazla olduğunu ispat etmek zorunda olduğunu, Yargıtay’a göre, enflasyon ve devalüasyon artışlarının varlığı, aşkın zararın ispatlandığı anlamına gelmediğini, alacaklının kanıtlaması gereken hususun, kendisinin şahsen ve somut olarak geç ödemeden dolayı uğradığı zarar olduğunu, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 105. maddesinde karşılanması öngörülen, faizi aşan zararın, genel ekonomik olumsuzlukların dışında, başvuran tarafın durumuna özgü, somut vakıalarla ispatlanması gereken bir durum olduğu ve davacı tarafından bu duruma dair herhangi bir delil ibraz edilmediği gözetilerek huzurdaki davanın reddini talep ettiklerini, açıklanan sebeplerle davanın öncelikle usulden, esasa girilmesi halinde esastan reddini, aksi taktirde sorumluluğun azami poliçe teminatı ile sorumlu tutulmasını, aleyhe hüküm kurulması halinde ise poliçe limiti ve sigortalının kusur oranı dikkate alınarak hüküm kurulmasını ve yargılama giderlerinin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
Delillerin Değerlendirilmesi, Davanın Hukuki Niteliği ve Gerekçe ;
Ödemelere ilişkin banka dekontları, ... tarihli... numaralı sigorta tahkim dosyası, Tramer Kayıtları, kaza tespit tutanağı, ZMMS poliçesi, hasar dosyası, hasara ilişkin resimler, sigorta şirketine yazılı başvuru evrakları celp edilmiştir.
Öncelikle belirtmek gerekir ki, davalı vekili cevap dilekçesinde her ne kadar belirsiz alacak davası açılmasında davacının hukuki yararı olmadığını bildirerek dava şartı itirazında bulunmuş ise de; davalının temerrüte düşüp düşmediği, temerrüte düşmüş ise kusurlu olup olmadığı, davacı açısından temerrüt faizini aşan munzam zarar oluşup oluşmadığı, varsa miktarının ne kadar olduğu, ancak yapılacak yargılama ve toplanacak delillere göre bilirkişi incelemesi ile tespit edilebileceğinden objektif olarak davanın başında alacak miktarının belirlenmesi mümkün olmadığından HMK 107. maddesi uyarınca belirsiz alacak davası açılması noktasında davacının hukuki yararı bulunmakla davalının hukuki yarar dava şartı itirazının reddine, yine davalı vekili tarafından göreve ilişkin dava şartı itirazında bulunulmuş ise de; eldeki davanın ZMMS poliçesi kapsamında değer kaybı tazminatının ödenmesinde davalının temerrüte düşmekte kusurlu olduğu iddia edilerek munzam zarara ilişkin ikame edildiği, uyuşmazlığının temelinin ZMMS poliçesinden kaynaklandığı, bu kapsamda davalı ... şirketine karşı ikame edilen davanın TTK 4/1-a maddesi hükmü uyarınca mutlak ticari dava olduğundan mahkememizin uyuşmazlığın çözümünde görevli olduğu anlaşılmakla, davalı vekilinin göreve yönelik dava şartı itirazının da reddine, öte yandan değer kaybı bedelinin ödenmesi noktasında ZMMS poliçesi uyarınca davalı ... şirketinin sorumlu olduğu, nitekim davaya konusu değer kaybı bedelinin / sigorta tazminatının ödenmesi için davalı ... şirketine başvuru yapıldığı, 6098 sayılı TBK' nın 122/1. maddesi uyarınca husumetin sigorta tazminatını ödemekte geç kaldığı ve kusurlu olduğu iddiasının davalıya yöneltilmesinde herhangi bir hukuka aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davalının husumete yönelik itirazının reddine karar verilmiş, davanın esasının incelenmesine geçilmiştir.
Dava, TBK 122/1. maddesi uyarınca açılan munzam zararın tazmini istemine ilişkindir.
Davacı, trafik kazası neticesinde ... plakalı aracının maddi hasara uğradığını, kazanın meydana gelmesinde davalı ZMMS sigortacısının dava dışı sigortalısı olan ...plaka sayılı araç sürücüsünün kusurlu olduğunu, değer kaybının ödenmesi için davalı ... şirketine yazılı olarak başvurmasına rağmen öncelikle yazılı başvurunun reddi, akabinde sigorta tahkim komisyonuna başvuru, hakem kararı, işbu kararların kesinleşme süreci sonucunda temerrüt tarihinden çok sonrasında ödendiğini belirterek 6098 s. TBK 122/1. maddesi hükmü uyarınca munzam zararın tazminini talep etmektedir.
Davacı dava dilekçesinde, tazminat alacağının geç ödenmesi sebebiyle munzam zararını varlığına ilişkin vakıa olarak, ülkedeki ekonomik koşullar, yüksek enflasyon, alım gücünün düşmesi durumu vs.. genel ekonomik nedenlere dayanmıştır (dava dilekçesi 1.ve 6. syf).
Davalı, ülkedeki ekonomik koşulların, yüksek enflasyonun ya da alım gücünün düşmesinin munzam zararın varlığı ve talebi için yeterli olmadığını, davacının temerrüt faizini aşan munzam zararının varlığını mutlak suretle kendi şahsında somut olarak ispat etmesi gerektiğini savunmuştur.
Uyuşmazlığın temeli; ülkedeki ekonomik koşullar, yüksek enflasyon, döviz kurlarındaki yükseliş, alım gücü vs.. ekonomik nedenlere dayalı olarak salt munzam zararının talep edilip edilemeyeceği ve davacının munzam zararının varlığını somut olay özelinde kendisi bakımından somut olarak ispatlaması gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Esasa ilişkin açıklamalara geçilmeden evvel, öncelikle usuli olarak açıklamakta fayda vardır ki, davacının delil olarak dayandığı tüm belgeler, kayıtlar, dosyalar (hakem, itiraz hakem, icra dosyası vs.) celp edilmiş, ayrıca ülkedeki ekonomik koşullar, yüksek enflasyon ve döviz kurlarındaki yükselişten kaynaklı olarak munzam zarar talep edildiğinden yine delil listesinde toplanması istenen temerrüt tarihi ile tahsil tarihleri arasındaki tüm enflasyon oranları, TEFE- TÜFE oranları, altın fiyatları, döviz kurlarına ilişkin bilgiler ilgili resmi kurumlardan alınarak dosyaya kazandırılmıştır.
Akabinde, yine davacının talebi doğrultusunda bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verilmiştir.
Bu aşamada, tahkikatın eksiksiz yürütülmesi, tüm delillerin toplanması ve nihayetinde delillerin birlikte değerlendirilmesi noktasında mahkememizce azami gayret ve özen gösterilmiştir.
Ne var ki, davacı vekili 21/12/2023 tarihli dilekçesi ile munzam zarara yönelik olarak İstanbul Bölge Adliye Mahkemesinde bulunan dosyaların sonuçlanmasını, bu aşamada usul ekonomisi ilkesi uyarınca bilirkişi incelemesine yönelik ara karardan rücu edilmesi talebinde bulunmuş, Mahkememizce davacı vekilinin talebi uyarınca 24/04/2024 tarihli 4. celsede bilirkişi incelemesine yönelik ara karardan rücu edilmiş, dolayısıyla bilirkişi incelemesi yaptırılamamıştır.
Öte yandan, munzam zarara ilişkin olarak; Yargıtay ve Bölge Adliye Mahkemelerince verilen kararların bu süreçte belirginleştiği, az aşağıda örnekleri sıralanacağı üzere emsal nitelikteki kararların tespit edilmesi ile birlikte 06/11/2024 tarihli celsede bekletici mesele yapılması yönündeki ara karardan da dönülmesi zarureti ortaya çıkmıştır.
Mahkememiz, ülkedeki ekonomik koşullar, yüksek enflasyon, döviz kurlarındaki yükseliş yahut alım gücü kaybı vs.. ekonomik nedenlere dayalı olarak salt munzam zararının talep edilemeyeceğini, aksine davacının munzam zararının varlığını olay özelinde kendisi bakımından somut olarak ispatlaması gerektiği görüşündedir.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 122/1. maddesi Aşkın Zararı "Alacaklı, temerrüt faizini aşan bir zarara uğramış olursa, borçlu kendisinin hiçbir kusuru bulunmadığını ispat etmedikçe, bu zararı da gidermekle yükümlüdür." şeklinde düzenlenmiştir.
Munzam zarar, alacağını vaktinde borçludan alamayan alacaklının malvarlığında iradesi dışında meydana gelen ve temerrüt faizinin üzerinde bulunan zararı ifade etmektedir. Munzam zararın tazmini için munzam zarar ile borçlunun temerrüdü arasında uygun illiyet bağının mevcut olması, borçlunun kusursuzluk kanıtı getirememiş olması gerekir. Ayrıca alacaklı uğradığı bu zararı ispat etmek zorundadır. Türk Borçlar Kanunu’nun 122. maddesi kapsamında munzam zararın talep edilebilirliğinin koşulu, alacaklı yönünden mevcut olan zararın açık ve somut bir biçimde ispatıdır. Bu bağlamda ekonomik koşullardaki olumsuzluklar nedeniyle paranın satın alma gücünde meydana gelen azalma, alacaklı yönünden munzam zarar olarak nitelendirilemeyeceği gibi salt bu olguya dayanılması neticesinde zararın ispatına dair koşulun gerçekleştiği söylenemez. Zira burada zararın olgusunun, HMK’nın 194. maddesi kapsamında ispata elverişli bir şekilde somutlaştırılarak zarar iddiasının ispatı için gerekli tüm deliller ortaya konulmalıdır. Soyut olarak alacağın zamanında ödenmemesi nedeniyle munzam zarara uğranıldığı iddiası munzam zararın tazmini için yeterli değildir. Ayrıca, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik olumsuzluklar tek başına munzam zararın ispatı olarak kabul edilemez. Dolayısıyla davacının munzam zarara uğradığını genel ekonomik koşullar dışında somut vakıalarla ispatlaması gerekmektedir.
Mahkememizin bu gerekçesi ve kabulü, esasen bu konuda yerleşik Yargıtay içtihatlarına ve bu uygulamayı takip eden Bölge Adliye Mahkemesi istinaf kararlarına dayanmaktadır.
Bu noktada yerleşik içtihatlardan misaller verilmesi, gerekçenin dayanağı ve denetlenebilmesi bakımından önemlidir.
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU ...E. ...K.
"..Türk Borçlar Kanunu’nun 122. maddesi kapsamında munzam zararın talep edilebilirliğinin bir koşulu da alacaklı yönünden mevcut olan zararın açık ve somut bir biçimde ispatıdır. Bu bağlamda ekonomik koşullardaki olumsuzluklar nedeniyle paranın satın alma gücünde meydana gelen azalma, alacaklı yönünden aşkın (munzam) zarar olarak nitelendirilemeyeceği gibi salt bu olguya dayanılması neticesinde zararın ispatına dair koşulun gerçekleştiği söylenemez. Zira burada zararın olgusunun, HMK’nın 194. maddesi kapsamında ispata elverişli bir şekilde somutlaştırılarak zarar iddiasının ispatı için gerekli tüm deliller ortaya konulmalıdır.
Bu itibarla davacı tarafından ileri sürülen, ülkemizdeki belirli dönemlerde mevcut olan ekonomik olumsuzluklardan enflasyon, yüksek faiz, para değerindeki düşüş gibi olgulara dayalı aşkın (munzam) zarar talebi, zarar olgusunun delili olarak kabul edilemez. Zira ülkemizdeki belirli dönemlerde var olan ekonomik koşullardaki olumsuzluklar nedeniyle paranın satın alma gücünde meydana gelen azalma, tek başına davacının temerrüt faizi dışında bir zararının varlığının ispatı değildir. Dolayısıyla ekonomik şartlar sebebiyle ortaya çıkan yüksek enflasyon, döviz kurlarındaki dalgalanma, serbest piyasadaki faiz oranlarının yüksek oluşu, paranın satın alma gücünde meydana gelen azalma gibi olumsuzluklar, bir karine olarak kabul edilip davacıyı, kendi somut durumuna özgü vakıalarla oluştuğu iddia olunan zararı ispat yükümlülüğünden kurtarmayacağı gibi davacıya bu yönde herhangi bir ispat kolaylığı da sağlamaz.
Hâl böyle olunca, TBK’nın 122. maddesinde karşılanması öngörülen faizi aşan aşkın (munzam) zararın, genel ekonomik olumsuzlukların (ülkede cari enflasyon oranı, yüksek ve değişken döviz kurları, mevduat faizleri, paranın satın alma gücünde meydana gelen azalma) dışında davacının durumuna özgü somut vakıalarla ispatlanması gerekir. Burada kanıtlanacak olgular; ekonomik şartlar sonucu ortaya çıkan olumsuzluklar gibi genel ve soyut hususlardan ziyade geç ödeme nedeniyle davacının kendisinin, şahsen ve somut olarak uğradığı zarardır. Ancak mahkemece yapılan yargılama sırasında, davacı tarafından yukarıda belirtildiği şekilde bir zarar olgusunun ileri sürülüp yasal çerçevede ispatlandığı söylenemez.
Bu nedenle ilk derece mahkemesince verilen davanın reddine dair direnme kararı, temerrüt faiziyle birlikte davacıya ödenen anapara yanında temerrüt faizini aşan zararın, davacı tarafından kendi duruma özgü şekilde somut olarak ispat edilememiş olması nedeniyle yerindedir. .."
YARGITAY 17. HUKUK DAİRESİ ... E. ... K.
"... 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 105. maddesinde karşılanması öngörülen, faizi aşan zararın, genel ekonomik olumsuzlukların (ülkede cari enflasyon oranı, yüksek ve değişken döviz kurları, mevduat faizleri) dışında, davacının durumuna özgü, somut vakıalarla ispatlanması gereken bir durum olduğundan, eldeki davada aranan şartlar davacı tarafça ispatlanamadığından,..."
... BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 26. HD....E. ...K.
"...ödeme tarihi ile dava tarihi arasında gerçekleşen döviz kurundaki artışın tek başına munzam zararı ispata yeterli olmadığı, temerrüt faizi ile karşılanamayan zararın somut delillerle ispat edilmesi gerektiği gözetildiğinde davacının ispatlanamayan munzam zarar talebinin reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir...."
... BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 26. HD.... E. ... K
"...munzam zararın olduğu hususunun alacaklı tarafından ispatlanması gerektiğinden 6098 Sayılı Borçlar Kanununun 122. maddesinde karşılanması öngörülen, faizi aşan zararın, genel ekonomik olumsuzlukların (ülkede cari enflasyon oranı, yüksek ve değişken döviz kurları, mevduat faizleri) dışında, davacının durumuna özgü, somut vakıalarla ispatlanması gereken bir durum olduğundan..."
... BÖLGE ADLİYE MAHKEMSİ 35. HD. ... E.... K.
"...Uyuşmazlık, davacının geçmiş günler faizinden fazla zararının varlığını somut delillerle ispat etmesinin gerekip gerekmediği noktasındadır.
Alacaklı T.B.K'nın 122. maddesi uyarınca borcun geç ödenmesinden kaynaklanan temerrüt faizini (geçmiş günler faizini) zararın varlığını ve borçlunun kusurunu ispat zorunda kalmaksızın talep edebilir.
Munzam zararda ise, geçmiş günler faizi ile karşılanamayan bir zararı olduğunu kanıtlamak zorundadır.120. madde ile geçmiş günler faizinin nasıl belirleneceği düzenlenmiş iken, 122. (818 sayılı BK'nın 105. maddesi) maddede buna ilişkin bir düzenlemenin yer almamış olması da davacının zarara uğradığını kanıtlama yükünde olduğunu göstermektedir. Salt ülkenin içinde bulunduğu ekonomik olumsuzluklar munzam zararın kanıtı olarak kabul edilemez. O halde davacının munzam zararını genel ekonomik olumsuzluklar dışında, somut vakıalarla kanıtlaması gerekir. Ancak somut zararın kanıtlanması halinde ekonomik veriler dikkate alınarak zarar miktarı belirlenebilir.
Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 9/12/2021 tarih ve ...Esas, ... Karar sayılı kararında da, “Munzam zarar sorumluluğu, kusur sorumluluğuna dayanır. BK'nın 105. maddesi kusur karinesini benimsemiştir. Munzam zarardan kaynaklanan tazminat borcunun doğması için aranan kusur, borçlunun temerrüde düşmekteki kusurudur. Farklı bir anlatımla, burada zararın doğmasına yol açan bir kusur ilişkisi aranmaz ve tartışılmaz. Sorumluluk için borçlunun temerrüde düşmedeki kusurunun varlığı asıldır. Munzam zarar alacaklısı, 818 sayılı BK’nın 105. maddesine dayalı tazminat isteminde bulunabilmesi için, kaynağı ne olursa olsun evvela bir alacağı olduğunu, borçlunun temerrütte bulunduğunu ve illiyet bağını, eş söyleyişle bu alacağını tahsil edememesinden veya geç ödeme yapılmasından doğan ve duruma göre malvarlığında azalma veya engellenen kazançlardan oluşan zararını kanıtlamak durumundadır.Alacaklının, borcun yerine getirilmemesinden, kısmen yerine getirilmesinden veya geç ifadan maddi bir zarar veya kazanç yoksunluğuna uğradığını ispat etmiş sayılması için, borçlunun borcunu zamanında gereği gibi yerine getirse idi, zarar ve kar yoksunluğunun önleneceğini kanıtlaması başka bir anlatımla illiyet bağını da kurması zorunludur.
Kanun koyucu, bir para borcunun gününde ödenmemesinden dolayı alacaklının zarara uğrayacağını kabul edip, bu zararın, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik konjonktürü dikkate alarak belli bir oranda olacağını benimsemiştir. Nitekim 818 sayılı BK’nın 103. maddesine göre temerrüt faizi oranı %5 iken, 04.12.1984 tarihli ve 3095 sayılı Kanun ile bu oranın %30’a çıkarılması ve yine 3095 sayılı Kanunda 15.12.1999 tarihli ve 4489 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik sonucu Merkez Bankasının kısa vadeli kredi işlemlerinde uyguladığı reeskont faiz oranı esas alınarak, değişen faiz oranlarının benimsenmesi bunun kanıtıdır. Bu noktada ülkenin içinde bulunduğu ekonomik olumsuzluklar (enflasyon, yüksek faiz, para değerindeki devamlı düşüş) dikkate alınarak, kanun hükmüyle geçmiş günler faizine ilişkin düzenleme yapılmış iken, aynı olguların 818 sayılı BK’nın 105. maddesinde öngörülen munzam zararın bilinen kanıtları olarak gösterilip, bunların doğurduğu olumsuzluklar gerçek zarar olarak gösterilemez. Burada kanıtlanacak olgular geç ödeme ile davacının maruz kaldığı zararı doğuran vakıalar ve bu vakıalar nedeniyle uğranılan fiili zarardır. Örneğin, alacağını gününde alamayan alacaklının, aynı gün vadesi gelmiş bir borcunu ödemek için, borçlunun ödediği geçmiş günler faizi yerine bunun üzerindeki bir faizle borçlanması, ya da alacaklısına daha yüksek oranda faiz ödemek durumunda kalması; dövizle ödemeyi kabul ettiği borcu için, alacağını gününde tahsil edememesi nedeniyle sonraki günlerde daha yüksek kurdan döviz satın almak zorunda kalması gibi maddi olgularla kanıtlanan zarar söz konusudur. 818 sayılı BK’nın 105. maddesinde öngörülen munzam zararın, aynı Kanun’un 103. maddesi ve 3095 sayılı Kanun ile saptanan faiz oranının dayanağı olan ekonomik olumsuzluklara dayandırılması ve herkesçe bilinenin kanıtlanmasına gerek olmadığı sonucuna varılması mümkün değildir. Bu itibarla 818 sayılı BK’nın 105. maddesinde karşılanması öngörülen faizi aşan zararın, genel ekonomik olumsuzlukların (ülkede cari enflasyon oranı, yüksek ve değişken döviz kurları, mevduat faizleri) dışında, davacının durumuna özgü, somut vakıalarla ispatlanması gerekir. Başka bir anlatımla yüksek enflasyon, dolar kurundaki artış, serbest piyasadaki faiz oranlarının yüksek oluşu davacıyı ispat yükünden kurtarmaz. Aksinin kabulü hâlinde 3095 sayılı Kanun ile diğer Kanunlardaki faizle ilgili hükümlerin uygulanması sonuçsuz kalacak, her olayda munzam zarara hükmedilmesi sonucunu doğuracaktır ki, kanun koyucunun 818 sayılı BK’nın 105. maddesinde yaptığı düzenlemenin amacının da bu olmadığı anlaşılmaktadır. O hâlde somut uyuşmazlıkta yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde, somut vakıalara dayanılarak bir zararın gerçekleştiği ileri sürülüp kanıtlanmadığından, 818 sayılı BK’nın 105. maddesi gereğince tazminata hükmedilemeyeceği sonuca varılmıştır..."
...BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 4. HD. ...E. ... K.
"....6098 sayılı TBK'nun 122. Maddesinde alacaklı yararına kusur karinesi kabul edilmiş olduğundan alacaklının borçlunun temerrüde düşmekte kusurlu olduğunu ispatla yükümlü değildir. Borçlunun sorumluluktan kurtulabilmesi için kendisinin hiçbir kusuru bulunmadığını ispat etmesi gerekir. Buradaki kusursuzluk temerrüde düşmekteki kusursuzluktur. Yoksa, temerrüde düştükten sonraki aşamada gelişen olaylarda somut olayda olduğu gibi yargılamanın uzaması nedeniyle aranan bir kusur değildir. Şu halde, önceki yargılamanın uzaması ve benzeri gerekçelerle davalıya kusur atfedilemez. (Yargıtay 13. HD ... E. -... K. Sayılı 22/11/1994 tarihli kararı).
Davalı borçlunun kanun yollarına başvurması (istinaf,temyiz, tehiri icra gibi) birer hak olduğu gibi temsilciler (vekiller) bakımından bir görev olup kusur olarak kabul edilmez.
Alacaklı tarafça aşkın (munzam) zarar olgusu, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 194. maddesi gereğince ispata elverişli şekilde somutlaştırılarak ileri sürülen iddianın ispatı için gerekli tüm deliller somut olarak ortaya konulmalıdır;
6100 Sayılı HMK'nun 187/2.fıkra göre; herkesçe bilinen vakıalarla, ikrar edilmiş vakıalar çekişmeli sayılmaz. " Bu itibarla salt ülkenin ve piyasanın içinde bulunduğu ekonomik olumsuzluklardan olan enflasyon, yüksek faiz, para değerindeki düşüş gibi (fiili karine) olgulara dayalı olarak ileri sürülen aşkın (munzam) zarar talebi, alacaklının bu sebeple zarara uğradığını açık ve somut bir biçimde iddia ve ispat etmediği müddetçe, TBK’nın 122. maddesi kapsamında aşkın (munzam) zararın kanıtı olarak ileri sürülemez ve anılan şartlar sebebiyle ortaya çıkan olumsuzluklar alacaklı zararı olarak kabul edilemez."
Dolayısıyla TBK’nın 122. maddesinde karşılanması öngörülen faizi aşan aşkın zararın, genel ekonomik olumsuzlukların (ülkede cari enflasyon oranı, yüksek ve değişken döviz kurları, mevduat faizleri, paranın satın alma gücünde meydana gelen azalma) dışında davacının durumuna özgü somut vakıalarla ispatlanması gerekir. Anılan hususların varlığı alacaklıyı munzam zararın gerçekleştiğini ispat yükünden kurtarmaz. (Yargıtay HGK'nun ... E. - ... K. Sayılı )(Yargıtay HGK'nun ... Sayılı 09/12/2021 Tarihli kararı)..."
... BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 3. HD. ... E. ... K.
"...Davacının davaya konu tazminat talebi, davacının kaza sonrası davalıya yaptığı müracaat esnasında ödeme yapmamış olması, ödemenin yargılama neticesinde yapılmış olması, süreç içerisinde döviz kurunda yaşanan artış nedeni ile alım gücünün azalmasından ileri gelmektedir. Davacı munzam zarar talebinde bulunmuştur. .. Somut uyuşmazlıkta yapılan yargılama neticesinde davacı tarafa kasko bedelinin faizi ile ödenmesine karar verildiği, davalı ... tarafından icra kanalı ile gerekli ödemenin yapıldığı, davacının aşkın bir zararının bulunduğunu ve bu durumun davalının kusurundan ileri geldiği hususunu ispat edemediği, Yerel Mahkeme tarafından munzam zararın şartları tartışılmadan eksik inceleme ve değerlendirme ile davanın kabulüne karar verilmiş olmasının yerinde olmadığı.."
...BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 13. HD....E. ... K.
"...Yüksek enflasyon, dolar kurulundaki artış, serbest piyasadaki faiz oranlarının yüksek oluşu nedeniyle oluşan zararı davacı talep edemez. Ülkede yaşanan ekonomik kriz nedeniyle paranın döviz karşısındaki değer kaybı, yüksek enflasyon gibi genel afaki ve doğrudan davacının zararını ifade etmeyen umumi ekonomik konjoktürel olgular TBK'nın 122. maddesinde sözü edilen munzam zararın varlığını göstermez. (Yargıtay 13. Hukuk Dairesi 2018/5338 E, 2019/1289 K.) ..." şeklindedir.
Ayrıca, halen yerleşik içtihatların uygulanmaya devam ediliği, munzam zarara ilişkin görüş değişikliği olmadığı, nitekim bu hususta son tarihli ve güncel kararlardan misallere bakıldığında:
YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ ...E. ... K.
"...Davacı vekili, müvekkilinin yaralanmasından kaynaklanan zararının karşılanması için davalıya başvurulduğu, ancak davalı tarafından başvurunun sürüncemede bırakıldığı, bu nedenle müvekkilinin munzam zararının olduğunu belirterek munzam zarar nedeniyle tazminat talep etmiş; İtiraz Hakem Heyetince bilirkişi raporu ile belirlenen munzam zarar miktarı hüküm altına alınmıştır.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 121 inci maddesi "Alacaklı, temerrüt faizini aşan bir zarara uğramış olursa, borçlu kendisinin hiçbir kusuru bulunmadığını ispat etmedikçe, bu zararı da gidermekle yükümlüdür. Temerrüt faizini aşan zarar miktarı görülmekte olan davada belirlenebiliyorsa, davacının istemi üzerine hâkim, esas hakkında karar verirken bu zararın miktarına da hükmeder." şeklindedir.
Munzam zarar, alacağını vaktinde borçludan alamayan alacaklının malvarlığında iradesi dışında meydana gelen ve temerrüt faizinin üzerinde bulunan zararı ifade etmektedir. Munzam zararın tazmini için munzam zarar ile borçlunun temerrüdü arasında uygun illiyet bağının mevcut olması, borçlunun kusursuzluk kanıtı getirememiş olması gerekir. Ayrıca alacaklı uğradığı bu zararı ispat etmek zorundadır. Soyut olarak alacağın zamanında ödenmemesi nedeniyle munzam zarara uğranıldığı iddiası munzam zararın tazmini için yeterli değildir. Yine ülkenin içinde bulunduğu ekonomik olumsuzluklar tek başına munzam zararın ispatı olarak kabul edilemez. Dolayısıyla davacının munzam zarara uğradığını genel ekonomik koşullar dışında somut vakalarla ispatlaması gerekir.
Somut olayda; davacı vekili yalnızca davalıya başvuru yapılmasına rağmen ödeme yapılmadığını ve başvurunun sürüncemede bırakıldığını belirterek munzam zararı olduğunu iddia etmiştir. Ancak davalı tarafından zamanında ödeme yapılmış olsaydı ödenen miktarın ne şekilde değerlendirileceği hususunda açıkça bir beyanda bulunulmamıştır. Yine davacı vekili, davalı tarafından ödeme yapılmaması nedeniyle müvekkilinin somut olarak ne şekilde bir zarara uğradığını da açıklamamıştır. Bu hali ile davacı vekilinin munzam zarar talebi soyut iddialara ilişkin olup davacının zamanında ödeme yapılmaması nedeniyle munzam zararının doğduğu somut delillerle ispat edilememiştir.
Açıklanan nedenlerle İtiraz Hakem Heyetince ispatlanamayan munzam zarar isteminin tümden reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı gerekçesiyle yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmediğinden kararın bozulması gerekmiştir...."
İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 9. HUKUK DAİRESİ ... E. ... K.
"...munzam zararın borçlunun temerrüdü nedeniyle uğranılmış olan ve temerrüt faizini aşması nedeniyle borçlu tarafından karşılanmayan zararlar olması, alacaklının temerrüt nedeniyle uğradığı ve temerrüt faizini aşan bakiye zararının borçludan tahsilini talep edebileceği ve munzam zararın olduğu hususunun alacaklı tarafından ispatlanması gerektiğinden 6098 Sayılı Borçlar Kanununun 122. maddesinde karşılanması öngörülen, faizi aşan zararın, genel ekonomik olumsuzlukları (enflasyon oranı) dışında, davacının durumuna özgü, somut vakıalarla ispatlanması gereken bir durum olduğundan mahkemece davacı tarafça ispat külfeti yerine getirilemediğinden davanın reddine karar verilmesinde isabetsizlik bulunmamaktadır. (Yargıtay 17 Hukuk Dairesinin 25.03.2021 Tarih ... Esas, ... Karar sayılı ilamı ). ..."
İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 9. HUKUK DAİRESİ ...E. ...K.
"...davacı vekili yalnızca davalıya başvuru yapılmasına rağmen ödeme yapılmadığını ve başvurunun sürüncemede bırakıldığını belirterek munzam zararı olduğunu iddia etmiştir. Ancak davalı tarafından zamanında ödeme yapılmış olsaydı ödenen miktarın ne şekilde değerlendirileceği hususunda açıkça bir beyanda bulunulmamıştır. Yine davacı vekili, davalı tarafından ödeme yapılmaması nedeniyle müvekkilinin somut olarak ne şekilde bir zarara uğradığını da açıklamamıştır. Bu hali ile davacı vekilinin munzam zarar talebi soyut iddialara ilişkin olup davacının zamanında ödeme yapılmaması nedeniyle munzam zararının doğduğu somut delillerle ispat edilememiştir.
Açıklanan nedenlerle mahkemece "...davacının salt olumsuz ekonomik verilere dayanarak munzam zarar talebinde bulunduğu, somut olarak zarara uğradığına dair vakıa ve delil ibraz etmediği, Yargıtay'ın son dönemdeki kararlarına göre, munzam zararın somut olarak ispatının gerektiği, olumsuz ekonomik verilere üzerinden varsayıma dayalı hesap yapılamayacağı anlaşılmakla," gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesinde isabetsizlik görülmemiştir...." şeklindedir.
Yine, davacı vekili Av. ...' ün ...vekil olarak bulunduğu dava dosyalarında dahi İstanbul BAM tarafından aynı yönde verilmiş kararlar bulunmaktadır. (Bkz. İstanbul BAM 9. HD. ... E. ... K. İstanbul BAM 9. HD. ... E. ... K.)
Mahkememizce varılan sonuç ve kabul ile yukarıda misalleri verilen yerleşik içtihatlar uyarınca, davacının dava dilekçesinde munzam zarar talebine ilişkin olarak ülkedeki ekonomik koşullar, yüksek enflasyon, alım gücünün düşmesi vs.. vakıa olarak dayandığı, ancak 6098 s. TBK 122/1. maddesi ve yerleşik içtihatlar uyarınca ülkedeki ekonomik koşulların, yüksek enflasyonun, alım gücünün düşmesinin veya döviz kurlarındaki yükselişin salt olarak munzam zararın varlığına yeterli olmadığı, aksine davacının kendi durumuna özgü ve kendisi bakımından somut bir şekilde munzam zararının varlığını ispat etmesi gerektiği, ne var ki dava dilekçesinde ülkedeki genel ve olumsuz ekonomik koşullar dışında davacının şahsında munzam bir zararın varlığından esasen hiç bahsedilemediği / bu hususta hiçbir vakıaya dayanılmadığı, hatta herhangi bir anlatım dahi olmadığı, mevcut halde munzam zararının varlığını somut olarak ispat edemeyen hatta bu hususta hiçbir vakıa ileri sürmeyen davacının, soyut olarak ve ülkedeki ekonomik koşulların olumsuzluğundan (yüksek enflasyon, yüksek ve değişken döviz kurları, vs..) bahisle soyut olarak munzam zarar talebinde bulunamayacağından, bu çerçevede davacının ispatlanamayan davasının reddine karar verilmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: (Gerekçesi ve Ayrıntısı Yukarıda Açıklandığı Üzere);
1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gereken 427,60 TL maktu karar ve ilam harcından başlangıçta peşin alınan 80,70 TL harcın mahsubu ile bakiye 346,90 TL harcın davacıdan alınarak HAZİNEYE GELİR KAYDINA,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde BIRAKILMASINA,
4-Davalı yargılama sırasında kendisini bir vekille temsil ettirdiğinden reddedilen dava değeri (500,00 TL) üzerinden hesaplanan ve karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 13/2. maddesi uyarınca hükmedilecek vekalet ücretinin reddedilen dava miktarını geçmemek koşulu ile belirlenen 500,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya VERİLMESİNE,
5-Adalet Bakanlığı bütçesinden karşılanan 1.560,00 TL arabuluculuk sarf ücretinin davacıdan tahsil edilerek HAZİNEYE GELİR KAYDINA,
6-HMK 333. maddesi uyarınca taraflarca yatırılan ancak kullanılmayarak artan bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde re'sen ilgili tarafa veya vekillerine İADESİNE,
Dair, davacı vekilinin ve davalı vekilinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık yasal süre içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup anlatıldı.
06/11/2024
Katip ...
¸e-imzalıdır
Hakim ...
¸e-imzalıdır
Dilekçeniz oluşturuluyor. Bu süreç biraz zaman alabilir, ancak sıkılmamanız için aşağıda dilekçe oluşturulmasını istediğiniz konuda benzer içtihatları listeledik. İncelemek isteyebilir veya bekleyebilirsiniz. Dilekçeniz oluşturulduktan sonra ekranda sizinle paylaşılacaktır. Sabrınız için teşekkür ederiz!