WhatsApp Hukuki Asistan

Yeni

Son Karar yapay zeka destekli hukuk asistanınız artık WhatsApp üzerinden cebinizde. Aşağıdaki hizmetlerden dilediğinizi seçerek WhatsApp asistanınıza soru sorarak hemen kullanmaya başlayabilirsiniz.

Hukuki Destek Alma
Hukuki sorularınız için anında uzman desteği alın
Yargıtay ve BAM Kararı Arama
Emsal kararlar ve içtihatlar için arama yapın
Dava Dilekçesi Hazırlama
Yapay zeka ile hızlı ve profesyonel dilekçeler oluşturun
Sözleşme Hazırlama
Özelleştirilmiş sözleşme şablonları oluşturun
Loading Logo

sonkarar

Sayfa Yükleniyor

DANIŞTAY 5. DAIRE

Danıştay 5. Daire Başkanlığı         2017/2239 E.  ,  2024/7708 K.
"İçtihat Metni" T.C.
D A N I Ş T A Y
BEŞİNCİ DAİRE
Esas No : 2017/2239
Karar No : 2024/7708

DAVACI : ...
-
DAVALI : … / …
VEKİLİ : Av....

DAVANIN KONUSU : Davacının, 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname'nin 3/1. maddesi uyarınca FETÖ ile irtibat ve iltisakının olduğu gerekçesiyle meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunun ...tarih ve ...sayılı kararı ile bu karara karşı yapılan yeniden inceleme talebinin reddine ilişkin yine aynı Kurulun ... tarih ve ...sayılı kararının iptaline, bu kararlar nedeniyle yoksun kaldığı parasal haklarının yasal faiziyle birlikte ödenmesine ve özlük haklarının iadesine karar verilmesi istenilmektedir.

DAVACININ İDDİALARI : Dava konusu işlemin dayanağı olarak gösterilen 667 sayılı KHK'nın Olağanüstü Hal Kanunu'na ve dolayısıyla Anayasa'ya aykırı olduğu, işlemin geçerli bir hukuki dayanağı bulunmadığı, disiplin hukukuna aykırı davranıldığı ve savunma hakkı tanınmadığı, dava konusu işlemin bireyselleştirilmediği ve böylece suç ve cezaların şahsiliği ilkesinin ihlal edildiği, hakkında somut bilgi ve belge bulunmadığı, dava konusu işlemin hakimlik teminatına aykırı olduğu, hakim ve savcıların azli mahiyetinde olduğu, ayrımcılık yasağının, ifade özgürlüğünün ve özel hayatın gizliliği ilkesinin ihlal edildiği, usul ve yasaya aykırı olan meslekten çıkarma kararının maddi gerçeğe de aykırı olduğu iddia edilmiştir.

DAVALININ SAVUNMASI : Dava dilekçesinin usule aykırılıklar yönünden incelenerek tespit edilmesi halinde davanın öncelikle usul yönünden reddi gerektiği, öte yandan dava konusu kararların amacının Türk yargı sistemini tamamen ele geçirmeyi hedefleyen ve bu amaç doğrultusunda hareket eden illegal bir yapının bu amaca ulaşmasının önlenmesi ile Türk yargısının bağımsızlığının ve tarafsızlığının korunması olduğu ve yargı mensuplarına olağan dönemde uygulanan 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu ve 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununun ilgili hükümlerine değil Anayasa'nın 120. ve 121. maddeleri ile 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu çerçevesinde yürürlüğe konulan 667 sayılı Olağanüstü Hal Kanun Hükmünde Kararnamesine dayanılarak tesis edildiği, disiplin cezası niteliğinde olmayıp "göreve son" müessesesinin bir örneği olduğu, bu şekilde göreve son verme halinde zorunlu olmamasına rağmen ilgililere savunma haklarını kullanabilmeleri için 6087 sayılı Kanunun 33.maddesi uyarınca yeniden inceleme başvurusunda bulunma imkanı tanındığı, davacı hakkında tesis edilen kararlar ile ilgili olarak kişiselleştirmenin yapıldığı, dava konusu kararların hukuka ve mevzuata uygun olduğu ileri sürülerek davanın reddi gerektiği savunulmuştur.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ ...'IN DÜŞÜNCESİ: Davanın reddi gerektiği düşünülmektedir.

DANIŞTAY SAVCISI ...'NUN DÜŞÜNCESİ: Dava, yargı mensubu olan davacının 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname'nin (6749 sayılı Kanun ile kanunlaşmıştır) 3. maddesinin birinci fıkrası uyarınca meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin olarak Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu'nca verilen ... tarih ve ...sayılı karar ile bu karara yönelik yeniden inceleme talebinin reddi hakkında aynı Kurul tarafından verilen ... tarih ve ...sayılı kararın iptali ve bu karar/kararlar nedeniyle davacının yoksun kaldığını ileri sürdüğü özlük haklarının iadesi ve parasal haklarının yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
Davacının Anayasa'ya aykırılık iddiası ile tarafların usule ilişkin iddiaları yerinde görülmemiştir.
Üstün bir kamu gücü yetkisi niteliğindeki yargı yetkisini kullanan hâkim ve savcıların, tarafsız ve bağımsız olarak görev yapmaları, T.C. Anayasası'na, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm vermeleri ve anayasal düzene sadakat göstermeleri, hukuk devletinde demokratik toplum düzeninin korunması açısından büyük önem arz etmektedir.
Nitekim, T.C. Anayasası'nda, yargı yetkisinin Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılacağı (9.madde); herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu (36.madde); hâkimlerin görevlerinde bağımsız oldukları ve Anayasa'ya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verecekleri (138.madde); meslekten çıkarılmayı gerektiren bir suçtan dolayı hüküm giymiş olmaları veya meslekte kalmalarının uygun olmadığına karar verilmesi hakkında kanundaki istisnalar saklı olmak üzere azlolunamayacakları (139.madde) kurala bağlanmıştır.
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu'nun 23 Nisan 2003 tarihli oturumunda kabul edilen ve Hâkimler ve Savcılar Kurulu'nun 27/06/2006 tarih ve 315 sayılı kararı ile benimsenmiş bulunan Bangalor Yargı Etiği İlkelerinde de, bağımsızlık, tarafsızlık, doğruluk, dürüstlük, eşitlik, ehliyet ve liyakat korunan değerler olarak sayılmış olup, hâkimlerin herhangi bir yerden herhangi bir sebeple doğrudan ya da dolaylı olarak gelebilecek her türlü dış etki, rüşvet, baskı, tehdit ve müdahaleden uzak şekilde, olaylara ilişkin kendi değerlendirmelerine dayanarak ve hukuka dair kendi vicdani anlayışları ile uygun biçimde yargı işlevini bağımsız olarak yerine getirmeleri gerektiği; yargı görevlerini tarafsız, önyargısız ve iltimassız olarak yerine getirmek zorunda oldukları; mahkeme içerisinde ve dışında, halkın, hukukçuların ve dava taraflarının yargı ve hâkim tarafsızlığına duyduğu güveni koruyacak ve artıracak davranışlar içerisinde olmaları gerektiği; davranışlarının makul bir kişinin gözünde tasvip edilir nitelikte olmasını sağlamaları ve hâl ve davranış tarzlarının, insanların yargının doğruluğuna ilişkin inancını kuvvetlendirici nitelikte olması gerektiği; yalnızca adaleti sağlamakla kalmamaları, bu görüntüyü yansıtılmak zorunda da oldukları; sıradan bir vatandaşın ağır olarak nitelendirebileceği kişisel sınırlamaları kabul etmek durumunda oldukları ve bunu özgürce ve kendi iradeleriyle yapmaları gerektiği; ailelerinin, sosyal ilişkilerinin veya diğer ilişkilerinin, hâkim olarak meslekî davranışlarını veya kararlarını uygunsuz bir şekilde etkilemesine izin vermemeleri gerektiği; yargı görevinin yerine getirilmesinde herhangi bir kimsenin kendilerini uygunsuz bir şekilde etkileyebileceği izlenimine yol açmamaları ve başkalarının böyle bir izlenime yol açmasına müsaade etmemeleri gerektiği; özetle, hâkimlerin yargı vazifesinin onuruyla uyumlu bir tarzda davranmak zorunda oldukları belirtilmiştir.
Yukarıda belirtilen meslek ve davranış kurallarının benimsenmesi ve sürdürülebilmesi bakımından hâkim ve savcıların denetimi ve gerektiğinde bu konuda meşru tedbir ve yaptırımların uygulanması zorunlu olup, bu amaçla T.C. Anayasası'nın 159. maddesi ile kurulan Hâkimler ve Savcılar Kurulu'na, hâkim ve savcılardan meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme, disiplin cezası verme ve görevden uzaklaştırma işlemlerini yapma yetkisi tanınmıştır.
22.7.2016 tarih ve 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin değiştirilerek kabul edilmesine dair 6749 sayılı Kanun’un 3. maddesinin birinci fıkrasında ise, terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen hâkim ve savcılar hakkında Hâkimler Ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunca meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verileceği belirtilmiş olup; 2.1.2017 tarih ve 685 sayılı Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin değiştirilerek kabul edilmesine dair 7075 sayılı Kanun’un 11. maddesinin ikinci fıkrasında da, bu kapsamda verilmiş meslekten çıkartma kararlarına karşı, kesinleşmesinden itibaren altmış gün içinde ilk derece mahkemesi olarak Danıştay'a dava açılabileceği kuralına yer verilmiştir.
Başta FETÖ/PDY olmak üzere terör örgütleriyle veya milli güvenliğe karşı faaliyette bulunan yapı, oluşum ya da gruplarla herhangi bir bağı olduğu değerlendirilen yargı mensuplarının meslekten çıkarılması, demokratik toplumun temel değerlerinden biri olan yargının güvenilirliği ve saygınlığının sağlanması bakımından ayrı bir önem taşımaktadır. Nitekim 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname'nin 3. maddesinin gerekçesinde; 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve kalkışmanın sorumlusu olan FETÖ/PDY ile bağlantılı yargı mensuplarının görevde tutulmaları en başta yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkeleriyle bağdaşmadığı; Anayasa'ya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatine göre hüküm verme ödevi altındaki yargı mensuplarının bağımsızlık ve tarafsızlık ilkesiyle hiçbir biçimde bağdaşmayacak yapılanmaların içine girmesi, örgüt hiyerarşisi içinde ve ideolojik bağlılık duygularıyla hareket etmesinin en başta yargının saygınlığı ve güvenilirliğine zarar vermekte olduğu; Devlet organizasyonu dışındaki başka bir hiyerarşik yapının talimatlarına boyun eğen yargı mensuplarının varlığının, vatandaşların yine Anayasa'nın teminatı altındaki adil yargılanma hakkı önünde büyük bir engel teşkil ettiği; bu nedenlerle, belirtilen türde irtibatları değerlendirilen yargı mensuplarının meslekte kalmalarının doğuracağı sakıncaları gidermek amacıyla, Anayasa'nın 139 uncu maddesinin ikinci fıkrasında tanınan takdir hakkı da gözetilerek bu düzenlemenin yapıldığı ifade edilmiştir.
667 sayılı KHK’nın yukarıda anılan 3. maddesinde genel olarak terör örgütlerine veya MGK’ca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplardan söz edilmiş ise de madde gerekçesi dikkate alındığında FETÖ/PDY’nin bunların başında geldiği anlaşılmaktadır. Tedbirin uygulanması için mutlaka terör örgütüyle, terör faaliyetleriyle ve bu arada darbe teşebbüsüyle yargı mensupları arasında bağ kurulması aranmamış; MGK’ca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen “yapı”, “oluşum” veya “gruplar” ile bağ kurulması yeterli görülmüştür. Diğer taraftan maddeye göre meslekten çıkarma tedbirinin uygulanabilmesi için söz konusu bağın yapıya, oluşuma veya gruba “üyelik” veya “mensubiyet” şeklinde olması zorunlu olmayıp “iltisak” ya da “irtibat” şeklinde olması da yeterlidir. Öte yandan, terör örgütleri veya MGK’ca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplar ile üyeler arasındaki bağın “sübut” derecesinde ortaya konulması aranmamıştır. Böyle bir bağın Hâkimler Ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunca “değerlendirilmesi” yeterli görülmüştür. Buradaki değerlendirme Genel Kurulun salt çoğunluğunda oluşacak bir “kanaati” ifade etmektedir. Kuşkusuz bu kanaat cezai sorumluluğun bulunup bulunmadığından bağımsız olarak sadece meslekte kalmanın uygun olup olmadığı yönünde bir değerlendirmeden ibarettir ve bu değerlendirme yapılırken, yetkili kurulları belli bir kanaate ulaştıracak nedenler her somut olayın özelliğine göre değişebilecektir.
Nitekim, bazı Anayasa Mahkemesi üyelerinin 667 sayılı KHK uyarınca meslekten çıkartılmasına ilişkin olarak Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu'nca verilen 4/8/2016 gün ve E:2016/6; K:2016/12 sayılı kararda da yukarıda belirtilen uygulama koşulları aynen benimsenmiş bulunmaktadır.
Dava dosyasının incelenmesinden, davaya konu Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu'nun ... tarih ve ...sayılı kararıyla; ilgililerin mesleğe kabulleri ile başlayan, eğitim merkezi ve Türkiye Adalet Akademisi'ndeki faaliyetleri, hizmet içi eğitim ve yabancı dil eğitimlerine katılımlarına, yurtdışına gönderilmelerine, özel yetkili savcılıklara veya mahkemelere yahut idari görevlere atanmalarına ilişkin bilgiler ile bu görevlendirmelerde ve yine bir silah olarak kullanılan özel yetkili mahkemelere hâkim veya unvanlı olarak, Teftiş Kurulu Başkanlığına, başkan, başkan yardımcısı veya müfettiş sıfatıyla, idari kurumlara tetkik hâkimi, daire başkanı veya yardımcısı, genel müdür veya yardımcısı sıfatıyla v.s. şeklinde yapılan atamalarda dikkate alınan kriterler, özlük dosyalarındaki bilgi ve belgeler, sosyal medya hesaplarındaki paylaşımları, ilgililer hakkında Hâkimler ve Savcılar Kuruluna intikal eden şikâyet, ihbar, inceleme ve soruşturma dosyaları ile bu dosyalar hakkında verilen kararlar, mahallinde yapılan araştırmalar, FETÖ/PDY terör örgütü ile ilintili dosyalarda görev alan hâkim ve Cumhuriyet savcılarının bu dosyalarda yapmış oldukları işlemler ve verdikleri kararlar, örgüt mensuplarının haberleşme için kullandıkları şifreli programlarda yer alan kayıtlar, Hâkimler ve Savcılar Kurulu'nun FETÖ/PDY mensubu oldukları Emniyet Genel Müdürlüğü terörle mücadele birimlerince düzenlenen raporlarla sabit olan örgüt üyeleri hakkında tayin ettiği disiplin cezaları ve muhalefet şerhleri, sosyal çevre bilgileri ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığından temin edilen bilgi ile belgeler, ilgililer hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılan soruşturmanın niteliği ve isnat edilen suçlamalar ile gözaltı ve tutuklama kararları, soruşturma kapsamında ifadelerine başvurulan hâkim ve Cumhuriyet savcılarının ifade ve sorgu tutanakları, itirafçıların beyanları birlikte dikkate alınarak, ekli listede yer alan hâkim ve Cumhuriyet savcılarının 667 sayılı KHK’nın 3. maddesinin birinci fıkrası kapsamında FETÖ/PDY ile iltisak ve irtibatlarının olduğu sabit görüldüğünden, adı geçenlerin anılan Kanun Hükmünde Kararname hükmü uyarınca meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve ayrı ayrı olmak üzere meslekten çıkarılmalarına karar verildiği anlaşılmıştır.
Taraflarca dosyaya sunulan bilgi ve belgeler yukarıda belirtilen mevzuat ve mesleki ilkeler ile birlikte değerlendirildiğinde, davacının silahlı terör örgütü olduğu yargı kararıyla sabit görülen (Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 26/09/2017 tarih ve E:2017/16-956, K:2017/370 sayılı kararı) FETÖ/PDY’nin amaç ve eylemleri doğrultusunda faaliyet yürüttüğü hususunda Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu'nda oluşan kanaatin hukuken haklı ve geçerli nedenlere dayalı olduğu sonucuna varıldığından, bu husus gözetilerek ve davacının meslekte kalmasının doğuracağı sakıncaları gidermek amacıyla, T.C. Anayasası'nın 139. maddesi ile verilen takdir hakkı çerçevesinde meslekten çıkartılmasına ilişkin dava konusu Genel Kurul kararlarında hukuka aykırılık bulunmamıştır.
Öte yandan, davacının "FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olma" suçu nedeniyle yargılandığı davada ... Ağır Ceza Mahkemesinin ... tarih ve E:..., K:...sayılı kararı ile beraatine hükmedilmiş ise de, anılan davadaki hukuki incelemenin takibe konu "terör örgütü üyeliği" suçunun unsurlarıyla sınırlı olarak yapılması nedeniyle, bu yargılama neticesinde ulaşılan müspet sonucun davacının meslekten çıkartılmasına ilişkin dava konusu işlemi hukuken dayanaksız hale getirmeyeceği açıktır.
Bunun yanında davacı tarafından, dava konusu işlemin savunması alınmadan tesis edildiği ileri sürülmekle birlikte, bu eksikliğin yargılama süreci içinde giderilmesinin mümkün olması, 667 sayılı KHK'de öngörülen meslekten veya kamu görevinden çıkarmanın, adli suç veya disiplin suçu işlenmesi karşılığında uygulanan yaptırımlardan farklı olarak “olağanüstü tedbir” niteliğini taşıması ve davaya konu Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu kararının, disiplin hukukuna ilişkin hükümlerin uygulanmasını gerektiren meslekten çıkarma cezası niteliğinde bulunmaması karşısında bu iddiaya itibar edilmemiştir.
Diğer taraftan, dava konusu Genel Kurul kararlarının davacıya ilişkin kısımlarında hukuka aykırılık görülmediğinden, davacının bu nedenle meydana geldiğini ileri sürdüğü kayıplarının tazminine de olanak bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle davanın reddi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Beşinci Dairesince, duruşma için taraflara önceden bildirilen 27/06/2022 tarihinde, davacı ...'ın duruşmaya katıldığı ve davalı idare vekili Av. ...'nın geldiği, Danıştay Savcısının hazır olduğu görülmekle, açık duruşmaya başlandı, gelen taraflara usulüne uygun olarak söz verilerek dinlendikten ve Danıştay Savcısının düşüncesi alındıktan sonra taraflara son kez söz verilip, duruşma tamamlandı.
Duruşma yapıldıktan sonra Dairemizin 27/06/2022 tarihli ara kararına davalı idarece verilen cevabın dosyaya sunulması üzerine, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten, dosyadaki bilgi ve belgeler incelendikten ve SEGBİS ile kayıt altına alınan 27/06/2022 tarihli duruşmanın davacıya ilişkin bölümünün tekrar izlenmesinden sonra, davalı idarenin usule ilişkin itirazları yerinde görülmeyerek gereği görüşüldü:

A) MADDİ OLAY VE HUKUKİ SÜREÇ
1) Genel Olarak
Türkiye’de 15 Temmuz 2016 gecesi, kendilerini “Yurtta Sulh Konseyi” olarak isimlendiren bir grup Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) mensubu tarafından, demokratik biçimde halk tarafından göreve getirilen Türkiye Büyük Millet Meclisini (TBMM), Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ve Cumhurbaşkanı'nı devirmek ve anayasal düzeni ortadan kaldırmak amacıyla darbe teşebbüsünde bulunulmuş, bu teşebbüs Türk Milleti tarafından akamete uğratılmıştır.
Anayasa'nın olay tarihinde yürürlükte bulunan 118. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca Milli Güvenlik Kurulu (MGK) tarafından 20/07/2016 tarihli toplantıda yapılan değerlendirmede, darbe teşebbüsünün TSK içindeki Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) mensupları tarafından başlatıldığı, bu örgütün kuruluş aşamasından itibaren etkisi altına aldığı eğitim kuruluşları, sivil toplum kuruluşları, medya kuruluşları, ticari kuruluşlar ve kamu görevlileri aracılığıyla Milleti ve Devleti kontrol altında tutmayı amaçladığı belirtilmiştir.
MGK'nın anılan toplantısında "demokrasinin, hukuk devleti ilkesinin, vatandaşların hak ve özgürlüklerinin korunmasına yönelik tedbirlerin etkin bir şekilde uygulanabilmesi amacıyla" Hükûmete olağanüstü hâl ilan edilmesi tavsiyesinde bulunulması hususu kararlaştırılmıştır. Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu 20/07/2016 tarihinde, ülke genelinde 21/07/2016 Perşembe günü saat 01.00'den itibaren geçerli olmak üzere doksan gün süreyle olağanüstü hâl ilan edilmesine karar vermiştir. Anılan karar 21/07/2016 tarih ve 29777 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiş ve aynı gün TBMM tarafından onaylanmıştır. Olağanüstü hâl, daha sonrasında üçer aylık dönemler hâlinde Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu tarafından uzatılmış ve 18/07/2018 tarihinde kaldırılmıştır.
23/07/2016 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti tarafından Avrupa Konseyi Genel Sekreterliği ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğine, Türkiye’de 21/07/2016 tarihinde olağanüstü hâlin yürürlüğe girmesiyle birlikte başlayan süreçte, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)’nin 15. maddesinde görüldüğü şekliyle Sözleşme’den doğan yükümlülükler bağlamında daha az güvence sağlanabileceği belirtilerek derogasyon bildiriminde bulunulmuştur.
23/07/2016 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname'nin (667 sayılı KHK) 3/1. maddesi ile yargı mensupları ve bu meslekten sayılanlardan terör örgütlerine veya Devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna MGK tarafından karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilenlerin meslekten veya kamu görevinden çıkarılmalarına karar verileceği düzenlenmiştir. Anılan KHK, 18/10/2016 tarihli ve 6749 sayılı Kanun'la değiştirilerek kabul edilmiş, bu Kanun ise 29/10/2016 tarih ve 29872 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
23/01/2017 tarih ve 29957 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 685 sayılı Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (685 sayılı KHK) ile 667 sayılı KHK'nın ilgili maddesi uyarınca meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilen hâkim ve savcıların, kararın kesinleşmesinden itibaren altmış gün içinde ilk derece mahkemesi olarak Danıştayda dava açabilecekleri düzenlenmiştir. 685 sayılı KHK, 01/02/2018 tarihli ve 7075 sayılı Kanun'la değiştirilerek kabul edilmiş, anılan Kanun 08/03/2018 tarih ve 30354 sayılı (mükerrer) Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Kadriye Çatal/Türkiye (B. No: 2873/17, 07/03/2017) kararında, haklarında meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına karar verilen yargı mensupları için doğrudan Danıştayda iptal davası açma imkânının tanındığını belirterek Kadriye Çatal tarafından yapılan başvuruyu iç hukuk yollarının tüketilmemiş olduğu gerekçesiyle kabul edilemez bulmuştur.
2) Davacıya İlişkin Süreç
...tarih ve ...sayılı Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu kararıyla, yargı mensubu olarak görev yapmakta olan davacının meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına karar verilmiştir. Bu karara karşı yapılan yeniden inceleme talebi anılan Kurul tarafından ... tarih ve ...sayılı kararla reddedilmiştir.
Davacı tarafından, meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin kararların iptaline, bu kararlar nedeniyle yoksun kaldığı parasal haklarının yasal faiziyle birlikte ödenmesine ve özlük haklarının iadesine karar verilmesi talebiyle bakılmakta olan dava açılmıştır.
Diğer yandan, davacının, silahlı terör örgütüne üye olma suçu nedeniyle hakkında yürütülen ceza yargılaması sonucunda ... Ağır Ceza Mahkemesinin ... tarih ve E:..., K:...sayılı kararı ile 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun (CMK) 223/2-e maddesi uyarınca anılan suçun davacı tarafından işlendiğinin sabit olmadığı (delil yetersizliği) gerekçesiyle beraatine karar verildiği ve anılan kararın 29/11/2019 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır.
B) İLGİLİ MEVZUAT
1) Anayasa
Anayasa’nın Başlangıç kısmında, Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunu Millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasa'da gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı belirtilmiş ve 176. maddesinde de Anayasa'nın dayandığı temel görüş ve ilkeleri belirten başlangıç kısmının, Anayasa metnine dâhil olduğu kuralı getirilmiştir.
Anayasa'nın 5. maddesi: "Devletin temel amaç ve görevleri, Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."
Anayasa’nın 6. maddesi: “Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir.
Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır.
Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.”
Anayasa’nın 9. maddesi: "Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır."
Anayasa’nın 13. maddesi: “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
Anayasa’nın 14. maddesi: “Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.
Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz...”
Anayasa’nın dava konusu kararların tesis edildiği tarihte yürürlükte olan hâliyle 15. maddesi: "Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
Anayasa’nın 20. maddesinin birinci fıkrası: “Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.”
Anayasa’nın 36. maddesi: "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.
Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz."
Anayasa’nın 138. maddesinin birinci fıkrası: “Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler.”
Anayasa’nın 139. maddesi: “Hâkimler ve savcılar azlolunamaz, kendileri istemedikçe Anayasada gösterilen yaştan önce emekliye ayrılamaz; bir mahkemenin veya kadronun kaldırılması sebebiyle de olsa, aylık, ödenek ve diğer özlük haklarından yoksun kılınamaz.
Meslekten çıkarılmayı gerektiren bir suçtan dolayı hüküm giymiş olanlar, görevini sağlık bakımından yerine getiremeyeceği kesin olarak anlaşılanlar veya meslekte kalmalarının uygun olmadığına karar verilenler hakkında kanundaki istisnalar saklıdır.”
Anayasa’nın 140. maddesinin ikinci fıkrası: “Hâkimler, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre görev ifa ederler.”
Anayasa’nın 159. maddesinin birinci fıkrası: “Hâkimler ve Savcılar Kurulu, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kurulur ve görev yapar.”
Aynı maddenin sekizinci fıkrası: “Kurul, adlî ve idarî yargı hâkim ve savcılarını mesleğe kabul etme, atama ve nakletme, geçici yetki verme, yükselme ve birinci sınıfa ayırma, kadro dağıtma, meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme, disiplin cezası verme, görevden uzaklaştırma işlemlerini yapar...”
2) AİHS
AİHS'in 6. maddesinin birinci fıkrası: "Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir. Karar alenî olarak verilir. Ancak, demokratik bir toplum içinde ahlak, kamu düzeni veya ulusal güvenlik yararına, küçüklerin çıkarları veya bir davaya taraf olanların özel hayatlarının gizliliği gerektirdiğinde veyahut, aleniyetin adil yargılamaya zarar verebileceği kimi özel durumlarda ve mahkemece bunun kaçınılmaz olarak değerlendirildiği ölçüde, duruşma salonu tüm dava süresince veya kısmen basına ve dinleyicilere kapatılabilir."
AİHS'in 8. maddesi: “Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabilir.”
AİHS'in 15. maddesi: "Savaş veya ulusun varlığını tehdit eden başka bir genel tehlike halinde her Yüksek Sözleşmeci Taraf, durumun kesinlikle gerektirdiği ölçüde ve uluslararası hukuktan doğan başka yükümlülüklere ters düşmemek koşuluyla, bu Sözleşme’de öngörülen yükümlülüklere aykırı tedbirler alabilir.
Yukarıdaki hüküm, meşru savaş fiilleri sonucunda meydana gelen ölüm hali dışında 2. maddeye, 3. ve 4. maddeler (fıkra 1) ile 7. maddeye aykırı tedbirlere cevaz vermez.
Aykırı tedbirler alma hakkını kullanan her Yüksek Sözleşmeci Taraf, alınan tedbirler ve bunları gerektiren nedenler hakkında Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’ne tam bilgi verir. Bu Yüksek Sözleşmeci Taraf, sözü geçen tedbirlerin yürürlükten kalktığı ve Sözleşme hükümlerinin tekrar tamamen geçerli olduğu tarihi de Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’ne bildirir."
3) Kanun
667 sayılı KHK'nın değiştirilerek kabul edilmesine dair 6749 sayılı Kanun’un 3. maddesinin birinci fıkrası: “Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen …hâkim ve savcılar hakkında hâkimler ve savcılar yüksek kurulu genel kurulunca meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilir. Bu kararlar, Resmî Gazete’de yayımlanır ve yayımı tarihinde ilgililere tebliğ edilmiş sayılır. Meslekten çıkarma kararlarına karşı ilgili kanunlarda yer alan hükümler uyarınca itiraz edilmesi veya yeniden inceleme talebinde bulunulması üzerine verilen kararlar da Resmî Gazete’de yayımlanır ve yayımı tarihinde ilgililere tebliğ edilmiş sayılır. Görevden uzaklaştırılanlar veya görevlerine son verilenlerin silah ruhsatları ve pasaportları iptal edilir ve bu kişiler oturdukları kamu konutlarından veya vakıf lojmanlarından on beş gün içinde tahliye edilir.”
Üçüncü fıkrası: “Birinci fıkra uyarınca görevine son verilenler hakkında da 4 üncü maddenin ikinci fıkrası hükümleri uygulanır.”
Aynı Kanun’un 4. maddesinin ikinci fıkrası: “Birinci fıkra uyarınca görevine son verilenler bir daha kamu hizmetinde istihdam edilemez, doğrudan veya dolaylı olarak görevlendirilemezler; görevinden çıkarılanların uhdelerinde bulunan her türlü mütevelli heyet, kurul, komisyon, yönetim kurulu, denetim kurulu, tasfiye kurulu üyeliği ve sair görevleri de sona ermiş sayılır. Bu fıkrada sayılan görevleri yürütmekle birlikte kamu görevlisi sıfatını taşımayanlar hakkında da bu fıkra hükümleri uygulanır...”
4) Etik İlkeler
Hâkimler ve savcılar Anayasa ve kanunlarla kendilerine verilen görev ve yetkileri, yazılı olsun ya da olmasın evrensel anlamda hâkim ve savcıları bağladığı hususunda kuşku bulunmayan etik kurallara tabi olarak yerine getirmelidirler.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 27/06/2006 tarih ve 315 sayılı kararı ile benimsenmesine karar verilmiş ve Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğünce tüm hâkim ve savcılara genelge olarak duyurulmuş olan "Bangalor Yargı Etiği İlkeleri"nde bağımsızlık, tarafsızlık, doğruluk, dürüstlük, eşitlik, ehliyet ve liyakat korunan değerler olarak sayılmıştır. Yine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 10/10/2006 tarih ve 424 sayılı kararı ile benimsenmesine karar verilerek Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü tarafından tüm hâkim ve savcılara duyurulan Savcılar İçin Etik ve Davranış Biçimlerine İlişkin Avrupa Esasları “Budapeşte İlkeleri” de Bangalor İlkeleri ile benzer ilkeleri içermektedir.
Bangalor Yargı Etiği İlkelerinde hâkimin; herhangi bir yerden herhangi bir sebeple doğrudan ya da dolaylı olarak gelebilecek her türlü dış etki, rüşvet, baskı, tehdit ve müdahaleden uzak şekilde, olaylara ilişkin kendi değerlendirmesine dayanarak ve hukuka dair kendi vicdani anlayışı ile uygun biçimde yargı işlevini bağımsız olarak yerine getirmesi; mahkeme içerisinde ve dışında, halkın, hukukçuların ve dava taraflarının yargı ve hâkim tarafsızlığına duyduğu güveni koruyacak ve artıracak davranışlar içerisinde olması; sürekli kamu gözetiminin öznesi durumunda olan hâkimin, sıradan bir vatandaşın ağır olarak nitelendirebileceği kişisel sınırlamaları kabul etmek durumunda olduğu ve bunu özgürce ve kendi iradesiyle yapması, özellikle yargı vazifesinin onuruyla uyumlu bir tarzda davranması; diğer vatandaşlar gibi ifade, inanç, dernek kurma ve toplanma özgürlüğüne sahip olduğu ancak bu hakların kullanılmasında, yargı mesleğinin onurunu, yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını koruyacak şekilde davranması gerektiği hususları belirtilmiştir.

C) İNCELEME VE GEREKÇE
1) Yargılamada İzlenen Usul ve Süreç
AİHS'in 15. maddesinde; savaş veya ulusun varlığını tehdit eden bir genel tehlike hâlinde devletlerin, durumun gerektirdiği ölçüde ve uluslararası hukuktan doğan başka yükümlülüklere ters düşmemek koşuluyla AİHS'te öngörülen yükümlülüklere aykırı tedbirler alabileceği belirtilmiştir.
Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu tarafından yargı mensuplarının meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin kararlar tesis edilirken ilgililere haklarındaki tespitler bildirilmek suretiyle karşı beyanda bulunma imkânı tanınmamış ise de AİHS'in 15. maddesi hükmü uyarınca ulusun varlığını tehdit eden genel bir tehlikeye karşı ivedi şekilde tedbir almak zorunluluğu çerçevesinde durumun gerektirdiği ölçüde kabul edilebilecek nitelikte olan bu hususun, yargılama aşamasında, hakkındaki tespitler bildirilerek ilgililerin bu tespitlere karşı beyanlarının alınması suretiyle giderilmesinin mümkün olduğu değerlendirilmiştir.
Nitekim AİHM'e göre karar alma veya yargılama sürecinde daha alt aşamalarda yaşanan bazı usule ilişkin eksikliklerin sonraki aşamalarda telafi edilebilmesi mümkündür (Helle/Finlandiya, B. No: 20772/92, 19/12/1997, § 45; Monnell ve Morris/Birleşik Krallık, B. No: 9562/81, 9818/82, 2/3/1987, §§ 55-70).
Bu kapsamda, davalı idare tarafından dava konusu kararların gerekçesi olarak yargılama safahatında dava dosyasına sunulan tüm bilgi ve belgeler davacıya tebliğ edilmiş ve bu bilgi ve belgelere karşı etkin bir şekilde beyanda bulunma imkânı tanınmıştır.
Öte yandan hakkaniyete uygun yargılama hakkına ilişkin güvencelerin (silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin) sağlanması amacıyla Dairemizce görülmekte olan bu davalarda usul kuralları oldukça geniş yorumlanmıştır.

Dava konusu kararlara karşı dava açma süresi, yargı yolunun açıldığı 23/01/2017 tarih ve 29957 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 685 sayılı KHK'nın yayımı tarihinden itibaren değil anılan KHK’nın TBMM tarafından değiştirilerek kabul edilmesine dair 7075 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 08/03/2018 tarihinden itibaren başlatılmıştır.
Davacıların adli yardım talepleri, "yargılama veya takip giderlerini kısmen veya tamamen ödeme gücünden yoksun olan kimselerin taleplerinin açıkça dayanaktan yoksun olmaması" şartının herhangi bir bilgi veya belgeyle (örneğin fakirlik ilmuhaberi) desteklenmesi beklenmeksizin kabul edilmiştir.
Duruşmalı dosyalarda, tedavi kurumlarında veya ceza infaz kurumlarında bulunan ve mazeretleri nedeniyle duruşmalara katılamayacak olan davacıların duruşmalara kolaylıkla katılabilmeleri, yargılamanın en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması için Ses ve Görüntü Bilişim Sisteminden (SEGBİS) yararlanma imkânı sağlanmıştır.
06/01/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Tebligat ve cevap verme" kenar başlıklı 16. maddesinde; dava dilekçelerinin ve eklerinin birer örneği davalıya, davalının vereceği savunmanın davacıya, davacının ikinci dilekçesinin davalıya, davalının vereceği ikinci savunmanın da davacıya tebliğ edileceği düzenlenmiştir. Davalının ikinci savunmasında davacının cevaplandırmasını gerektiren hususların bulunması hâli dışında, davalının ikinci savunmasına karşı davacının cevap veremeyeceği, tarafların otuz günlük cevap verme süresinin geçmesinden sonra verecekleri savunmalara veya ikinci dilekçelere dayanarak hak iddia edemeyecekleri kurala bağlanmıştır. Bununla birlikte davalı idarenin ek beyan dilekçelerinde veyahut Danıştay savcı düşüncesine cevap dilekçelerinde dosyaya sunulan bilgi ve belgeler, davacıya tebliğ edilmiş ve dava dosyasına sunulan yeni bilgi ve belgelere karşı beyanlarını sunma imkânı sağlanmıştır.
Bu kapsamda, Dairemizin 23/03/2023 ve 16/11/2023 tarihli ara kararlarıyla, Emniyet Genel Müdürlüğü'nün 28/02/2023 tarihli ve 28634 sayılı yazı ve ekinde yer alan bilgi notunda davacının cevaplandırmasını gerektiren hususlar bulunduğu anlaşıldığından, söz konusu yazı ve ekinde yer alan bilgi ve belgelerle ilgili olarak cevap hakkını kullanabilmesi ve beyanlarını dosyaya sunabilmesi için davacıya on gün süre verilmiştir.
Aynı maddede, haklı sebeplerin bulunması hâlinde, taraflardan birinin isteği üzerine otuz günü geçmemek ve bir defaya mahsus olmak üzere otuz günlük cevap verme süresinin uzatılabileceği belirtilmiştir. Dairemizce talep edilmesi hâlinde taraflara otuz günü geçmemek üzere ek süre verilmiştir.
Bununla birlikte, AİHS’in "Adil Yargılanma Hakkı’’ başlıklı 6. maddesinin 1. fıkrasında herkesin medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili davasını makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahip olduğu düzenlemesi yer almıştır. Bu kapsamda Anayasa Mahkemesi de makul sürede yargılanma hakkını Anayasanın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının bir parçası olarak görmüştür (Gülseren Gürdal ve Diğerleri, B. No: 2013/1115, 05/12/2013, § 43). Anayasanın 141. maddesinin son fıkrasında da davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması yargının görevleri arasında sayılmıştır.
AİHM kararları incelendiğinde; mahkemenin bir yargılamanın süresinin makul olup olmadığını incelerken her davanın kendi somut durumunu gözettiği ve davanın karmaşıklığı, başvuranların ve yetkili makamların yargılama sürecindeki davranışları ile ilgililer için davanın konusunun arz ettiği önem gibi kriterleri dikkate aldığı görülmüştür (Frydlender / Fransa, B. No: 30979/96, 27/6/2000, § 43, Yılmaz / Türkiye, B. No: 36607/06, 04/06/2019, §§ 32). Aynı şekilde Anayasa Mahkemesi de makul süre yönünden yaptığı incelemelerde, davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususları, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterler olarak belirlemiştir (Güher Ergun ve Diğerleri, B. No: 2012/13, 02/07/2013, § 41-45, Gülseren Gürdal ve Diğerleri, B. No: 2013/1115, 05/12/2013, § 46).
Bu kapsamda; yargı mensuplarının meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılması kararlarına karşı ilgililer tarafından genellikle işlem tesisinden sonra bu işlemlere karşı yargı yolu açık olmadığı halde altmış günlük dava açma süresi içinde Ankara İdare Mahkemelerinde ya da doğrudan Danıştay'da davalar açılmış ise de anılan işlemlere karşı ancak 23/01/2017 tarih ve 29957 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 685 sayılı KHK'nın yayımı tarihinden itibaren Danıştay'da yargı yolunun açılmış olduğu anılan KHK ile kabul edildiğinden, bu davaların esastan incelenmesine Dairemiz tarafından bu tarihten itibaren başlanmıştır.
Bununla birlikte yukarıda aktarıldığı üzere gerek ulusun varlığını tehdit eden genel bir tehlikeye karşı ivedi şekilde tedbir almak zorunluluğu çerçevesinde olağanüstü şartlar altında tesis olunan işlemler nedeniyle açılan bu davaların karmaşık yapısına, gerekse hakkaniyete uygun yargılanma hakkına ilişkin güvencelerin (silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin) sağlanması amacıyla davalı idare tarafından dava konusu kararın gerekçesi olarak yargılamanın her safahatında dava dosyasına sunulan tüm bilgi ve belgelerin davacıya tebliğ edilmesi ya da davalı idarenin ikinci cevap dilekçesine karşı davacı tarafa ek süre verilerek cevap hakkı tanınması gibi geniş usuli uygulamalara rağmen bakılmakta olan bu dava mümkün olan en kısa süre içinde Dairemiz tarafından sonuçlandırılmıştır.
2) FETÖ'ye İlişkin Tespit ve Değerlendirmeler
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26/09/2017 tarih ve E:2017/16.MD-956, K:2017/370 sayılı kararında; FETÖ’nün, paravan olarak kullandığı dini, din dışı dünyevi emellerine ulaşma hâline getiren; siyasi, ekonomik ve toplumsal yeni bir düzen kurma tasavvuruna sahip örgüt liderinden aldığı talimatlar doğrultusunda hareket eden; bu amaçla öncelikle güç kaynaklarına sahip olmayı hedefleyip güçlü olmak ve yeni bir düzen kurmak için şeffaflık ve açıklık yerine büyük bir gizlilik içerisinde olmayı şiar edinen; bir istihbarat örgütü gibi kod isimler, özel haberleşme kanalları, kaynağı bilinmeyen paralar kullanıp böyle bir örgütlenmenin olmadığına herkesi inandırmaya çalışarak ve bunda başarılı olduğu ölçüde büyüyüp güçlenen, bir yandan da kendi mensubu olmayanları düşman olarak görüp mensuplarını motive eden; “Altın Nesil” adını verdiği kadrolarla sistemle çatışmak yerine sisteme sahip olma ilkesiyle Devlete tabandan tavana sızan; bu kadroların sağladığı avantajlarla Devlet içerisinde belli bir güce ulaştıktan sonra hasımlarını çeşitli hukuki görünümlü hukuk dışı yöntemlerle tasfiye eden; böylece devlet aygıtının bütün alt bileşenlerini ünite ünite kontrol altına almayı ve sisteme sahip olmayı planlayıp ele geçirdiği kamu gücünü de kullanarak toplumsal dönüşümü sağlamayı amaçlayan; casusluk faaliyetlerini de bünyesinde barındıran atipik/suigeneris bir terör örgütü olduğu belirtilmiştir.
1970’li yıllardan itibaren özellikle, mülkiye, adliye, emniyet, millî eğitim ve TSK içerisinde kadrolaşmaya giden FETÖ liderinin vaaz, röportaj ve kitaplarında bulunan ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunun anılan kararında da yer alan “Esnek olun, sivrilmeden can damarları içinde dolanın!”, "Bütün güç merkezlerine ulaşıncaya kadar hiç kimse varlığınızı fark etmeden sistemin ana damarlarında ilerleyin!", “Türkiye’deki devlet yapısı ölçüsüne göre bütün anayasal müesseselerdeki güç ve kuvveti cephemize çekeceğimiz ana kadar her adım erken sayılır. …bunca kalabalık içinde ben bu dünyayı ve düşüncemi sözde mahremiyet içinde anlattım. …sırrınız sizin sırrınızdır. Söylerseniz siz esir olursunuz.”, “Bir gün bana Ankara’da bin evimiz olduğunu söyleyin, devletin paçasından şöyle bir tutacağım, devlet uyandığında yapacağı hiçbir şey kalmayacak” şeklindeki sözleri bu suigeneris örgütün, Devleti ele geçirme gayretlerinin somut talimatları olarak ortaya çıkmıştır.
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 08/06/2018 tarih ve E:2016/238, K:2018/128 sayılı kararında ise FETÖ'nün yargı yapılanmasına ilişkin şu tespitlere yer verilmiştir:
"Örgütün hakim, savcı yapılanması bölgelere ayrılmış olup ...bölgelerden sorumlu kişilere bölge abisi veya bölge ablası denilmektedir. Her bölgenin 8-10 evi kapsadığı, örgüt mensupları arasında farklı sohbet grupları ve bu gruplardan sorumlu örgüt imamı bulunmaktadır. ...Örgüt üyesi hakim, savcıların sicil numaralarına veya mesleğe başlama aşamasında, adalet akademisindeki dönemlerine göre ayrı ayrı devre ve sicil numarası içerisinde gruplandırmaların yapıldığı, T1, T2, T3, T4, T5 şeklinde belirli sicil aralıklarını kapsayan hakim, savcıların gruplandırılarak taşra ve devre yapılanması oluşturulmuştur. Her grupta kendi içerisinde hakim, savcı sayılarına göre 3-5 kişilik sohbet gruplarına ayrılmıştır. ...Örgüt tarafından örgüt üyesi ile yapılan görüşme sonrasında hakim, savcı olması kararlaştırılan örgüt üyeleri sınavlara hazırlanmak üzere örgüte ait Ankara’daki örgüt evlerinde sınava çalıştırılır. Bu örgüt evinin masraflarının örgüt tarafından karşılandığı ve sınava çalıştırılacak kişiler dışında başka kimsenin bu evlere giremediği anlaşılmıştır. Bu örgüt evlerinde hakimlik, savcılık sınavına girecek örgüt üyeleri sınavlara hazırlanmakta olup deneme sınavlarının yapıldığı ayrıca sınav sorularının örgüt tarafından yasal olmayan yollardan ele geçirilip bu evlerde sınavdan bir kaç gün önce örgüt mensubu abi veya ablalar tarafından örgüt üyelerine verilmiştir. Örgüt üyelerine cevapları işaretlenmiş soru kitapçıkları verilerek bunları ezberlemelerinin sağlandığı, bu şekilde örgüt üyelerinin sınavları kazanmalarının sağlandığı anlaşılmıştır. Yazılı sınavı kazanan örgüt üyeleri murakıplarca tekrar eve çağrılarak mülakat için hazırlanmakta mülakatta nasıl davranacaklarının öğretilmektedir. Ayrıca örgüt tarafından kendilerine referans bulunacağı veya kendilerinin referans bulmaları söylenmektedir. Mülakat sınavını kazanan ve hakim, savcı adayı olan örgüt üyeleri mülakattan sonra tekrar murakıplar tarafından örgüt evlerine çağrılarak staj aşamasında hangi evde kalacakları, ev sorumlularının kim olacağı anlatılarak, bu şekilde staja başlayan örgüt üyesinin staj döneminde de örgüt tarafından takibi yapılmaktadır. Staj aşamasında örgüt üyelerinin deşifre olmamaları için beşer kişilik gruplar halinde, masrafı örgüt tarafından karşılanan ev tutmaları sağlanmaktadır. Her ev için bir sorumlu tayin edilmektedir. Adaylık sürecini tamamlayıp ataması yapılan örgüt üyesi hakim, savcıların örgüt tarafından takibine devam edildiği, sürekli irtibat kurularak bunların örgüte bağlılıkları sağlanmaktadır. Ataması yapılan örgüt mensubu hakim, savcının ilk maaşlarının tamamı örgüt tarafından alınmaktadır. Daha sonraki aylarda ise bekarlardan %15, evlilerden %10, en az 3 çocuğu olanlardan ise %5 oranında himmet toplanmaktadır. Bekar olan örgüt mensubu hakim, savcıların örgüt için önemli stratejik kurumlarda görevli örgüt üyeleri ile veya aynı meslekteki örgüt üyeleri ile evlenmelerinin teşvik edildiği ve katalog evlilikler yaptırıldığı anlaşılmıştır...
Örgüt tarafından hakim, savcılara yönelik adaylık dahil tüm süreçlerde yabancı dil, yüksek lisans, doktora eğitimi, yurt dışı gezileri, mesleki ve kişisel programlar düzenlenmek suretiyle örgüt üyesi hakim, savcılar emsallerine göre daha donanımlı hale getirilmektedir. Örgüt mensupları hak etmedikleri halde yurt içi ve yurt dışı yüksek lisans ve doktora programlarına yerleştirilmişlerdir...
HSYK ve Ad[a]let Bakanlığı Teftiş Kurulunda görev yapan örgüt mensubu müfettişlerce yapılan teftişlerde örgüt üyesi olan hakim, savcılarla örgüt üyesi olmayan hakim, savcılar farklı muameleye tabi tutulmakta, örgüt üyesi hakim, savcılara hak etmedikleri halde yüksek notlar ve olumlu siciller verilmekte, örgüt üyesi olmayan hakim, savcılara ise vasat veya düşük notlar verilmekte, sicilleri bozulmaktadır.
Örgüt üyesi hakim ve savcılar görev yaptıkları yerlerde görevleri nedeniyle öğrendikleri önemli bilgiler ile soruşturma ve dava dosyalarında gördükleri örgüt için önem taşayabilecek konuları gerek adliye gerekse il veya ilçede önemli görevlerde bulunan kişiler ile ilgili topladıkları bilgileri toplantılarda örgüt sorumlusu abiye iletmektedirler. Menfi takip heyeti denilen bir grup tarafından örgüt üyelerinden toplanan bu bilgiler değerlendirilmekte, neticesine göre yapılacak işlemler kararlaştırılmaktadır...
Örgüt mensubu hakim, savcıların deşifre olmasının önüne geçmek amacıyla örgüt üyesi hakim, savcıların çocuklarını örgüte ait olan okullara göndermemelerine karar verilmesi halinde örgüt üyesi hakim, savcı çocuklarının eğitimleri ile ilgilenilmesi, ayrıca ideolojik eğitim verilmesi için eğitim birim adıyla ayrıca bir birim kurulmuştur. Bu birim sorumlusu Yargıtay Üyesi olarak görev yapan örgüt üyelerinden seçilmektedir...
Örgüt faaliyetlerinin bir çoğunda gizlilik esas alınmasına karşın örgüt tarafından HSYK seçimlerine verilen önemden dolayı bu dönemde örgüt mensuplarının deşifre olmayı göze alarak seçimlerde tüm il ve ilçeleri kapsayan adliye ziyaretleri, ev ziyaretleri ve yemek organizasyonları düzenlemişlerdir. Sözde bağımsız örgüt üyesi adaylarının seçim gezilerine birlikte katılmışlardır. Örgütün 2014 yılı HSYK üye seçimlerinde gerek YARSAV listesi, gerekse bağımsız aday adı altında aday göstererek yargı içerisinde alternatif bir yargı gücü kuracak şekilde örgütlü olduğu anlaşılmıştır..."
Öte yandan Dairemizde derdest olan dava dosyalarında yukarıda belirtilen tespitleri destekler mahiyette, FETÖ'nün niteliğine ilişkin aşağıdaki beyanların yer aldığı görülmüştür:
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan M.Ü.ye ait Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 21/10/2016 tarihli ek sorgulama tutanağı: “…Şunu söylemem gerekiyor ki cemaat farklı sınav evlerinde kalan şahısları birbiriyle tanıştırmaz. …Bu yapı sizi asla boşta bırakmaz, yani üniversiteden mezun olduğunuzda sınav çalışma eviniz hazırdır, sınavı kazanınca mülakat referans listeniz hazırdır, bunların her aşamasından sorumlu olan kişiler vardır. …Kural olarak bu yapı gizlilik üzerine kurulu olduğundan bir evde kalan diğer evde kalan kişileri tanımazdı. Ama biz bazen tanıştığımızda kimin bizden olduğunu hissediyor ve anlıyorduk. Biz staja başladıktan sonra bize yavaş yavaş tedbire riayet etmemiz hususu anlatılmaya başlandı. …bu yapıda ciddi bir hiyerarşi söz konusuydu. Ben maaşımın bekarken %15’ini, evlendikten sonra ise %10’unu cemaate himmet olarak verdim. …Evde kalan kişi sadece ev abisini tanır. Kıdemsiz birinin üst abileri tanıma şansı yoktur. Staj esnasında bize namazınızı gizli kılın gerekirse zorunlu hallerde namazlarınızı cem edin diyorlardı. Ramazan orucunuzu tutun ancak gerekirse oruç tutmuyormuş gibi davranın diyorlardı. Bunun haricinde önemli bir husus da bize evliliğin faziletleri anlatılıyordu. …Evlilikten sorumlu abi, evlendirmeyi düşündüğü erkeğe gelerek erkekten bir vesikalık fotoğraf ve bir CV ister, devamında bu CV’yi ve fotoğrafı bir havuza atardı. Aynı işlemi bayanlar için de yapıyorlardı. Devamında evlilikten sorumlu abi kendince uygun gördüğü eş adaylarını birbirleriyle tanıştırıyordu.”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan A.A.ya ait Kilis Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünce düzenlenen 23/06/2017 tarihli şüpheli ifade tutanağı: “17-25 Aralık süreci sonrası örgütün sivil imamı … kod adlı şahsın katıldığı …bir toplantıda sivil imam adlicilere hitaben ‘elinizde ...siyasal iktidara ilişkin yolsuzluk ihale usulsüzlüğü vs. gibi ses getirecek dosya varsa, bu tarz ses getirecek dosyaları bekletmeyin, hemen davasını açın.’ dedi. …Örgüt mensuplarının deşifre olmasını önlemek için tedbir ya da ruhsat diye tabir edilen yöntemler uygulanmaktaydı. Bu kapsamda örneğin; cuma namazına gitmememiz, adliyede namazları ima ile (göz ile) kılmamız, eğer mümkünse namaz vakti yetişiyorsa namazları cem ederek (birleştirerek) evde kılmamız, ramazan ayında eğer belli olacaksa oruç tutmamamız ve gerektiğinde alkol almamız talimatlandırılmıştı. …Bizim mezuniyet balomuzda, o dönemki yargı bürokrasisinin hassasiyeti de gözetilerek protokol masalarından görülecek açıdaki ön sıra masalara hep örgüt üyeleri oturtulmuş ve bunlara alkol almaları talimatlandırılmıştı diye biliyorum. …Seçim [2014 HSYK seçimi] süreciyle ilgili son olarak belirtmek istediğim, örgütün ByLock üzerinden birbirleriyle haberleşerek Facebook’taki hâkim-savcı gruplarında ya da adalet.org’da organize bir şekilde hareket ederek bağımsız aday tanıtımlarının altına adayı övücü, parlatıcı, adayı ön plana çıkartıcı yorumlar yapılmasının sağlanmasıydı. Buna örnek olarak bir olay anlatayım; R.Ş. mahkemede yanıma gelip bana tefonundaki ByLock mesajını okuttu. Yazının içeriğinde; --Tüm arkadaşların dikkatine, şu gün şu saatte Facebook’taki hâkim savcı gruplarında ve adalet.org’da ‘[İ.Ç.] Gerçeği’ isimli bir paylaşım yapılacaktır. Paylaşımın altına bağımsız aday [İ.Ç.]yi övücü yorumlar yapıp destekleyelim.-- …Görüldüğü üzere örgüt sosyal medyada organize bir şekilde hareket ederek seçimde başarılı olmayı amaçlamıştır. ...FETÖ yargı mensuplarını T1, T2, T3, T4, T5 üst başlığı/ tasnifi adı altında grup grup, hücre tipi yapılandırılmıştır. T3’teki bir kişinin ekstra bir tanışıklık yoksa diğerlerini bilmesi mümkün olmadığı gibi, yine T3 altında yer alan grupların da birbirini tanımaması genel kuraldır. Tedbir denilen gizlilik kurallarına riayet edilerek bu gizliliğin sağlanması amaçlanmıştır. Ama özellikle Ankara’da staj döneminde bu gizliliği sağlayamadılar. Bir çok farklı gruba mensup kişi birbirlerini bir şekilde tanıdı veya başkasından duymak suretiyle öğrendi. Ancak tedbire son derece riayet edenler kendilerini gizleyebilmiştir.”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan M.Ö.ye ait Osmaniye Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 18/10/2016 tarihli sorgulama tutanağı: “Taşra yapılanmasında o dönemki adı ile cemaatin bu yapılanması profesyonel olarak yürütülüyordu. 2002 yılından itibaren taşra yapılanması kendi içerisinde T1, T2, T3, T4, T5 şeklinde bölümlere ayrılmıştı. ("T" taşra anlamına gelen yapılanmayı simgelerdi). T1 grubu 39 bin sicilden daha önce gelenlerdi. T2 grubu 39 bin, 42 bin sicillileri, T3 grubu 92 bin 109 bin arası sicillileri, T4 grubu daha sonraki sicillileri,T5 grubu 125 bin ve sonraki sicillileri ifade ederdi.”
Sonuç olarak FETÖ'nün, yıllar itibarıyla takiye (olduğundan farklı görünme) esasına dayanan uzun vadeli bir projenin aşamalarını izleyerek kurduğu strateji doğrultusunda, kamu kurumlarında ve yargı organlarında demokratik devlet düzeninden ayrıksı ve ona paralel şekilde teşkilatlanmak suretiyle ülkenin bağımsızlığını, bütünlüğünü ve demokratik hukuk devletini tehdit edici, anayasal düzene sadakat yükümlülüğüne aykırı davranışlar gösteren bir yapılanma hâline geldiği anlaşılmaktadır. Nitekim bu yapılanma tarafından 15 Temmuz 2016 gecesi anayasal düzene, demokratik kurumlara ve bizatihi Türk Milletine karşı darbe teşebbüsünde bulunulmuştur.
Darbe teşebbüsünün bertaraf edilmesini takip eden günlerde, söz konusu kalkışmaya dâhil olan kişilerin telefon konuşmaları ve mesajları ortaya çıkmıştır. Anayasa Mahkemesinin Aydın Yavuz ve diğerleri (B. No: 2016/22169, 20/06/2017) kararında da yer alan, darbe teşebbüsünün şüphelilerinden olan Komiser Yardımcısı E.G.nin telefonunda bulunan mesajlar bunlara örnek teşkil etmektedir. E.G.nin telefonunda, "önemli, durum kötü, çok acil duyuru. tüm il ve ilçe imamlarını, abilere, ablalara, kurum imamlarına iletin, tüm hizmet mensupları darbeyi şiddetle kınayan açıklama yapsın, meydanlara inip kendisini kamufle etsin, resim çekilip sosyal medyada yayınlasın, demokrasi, seçilmiş irade falan desinler, ama fazla da asla muhterem hoca efendinin adı geçmesin açıklamalarda, hepimizi alabilirler, herkes -darbeden haberim yok TV'de gördüm ilk kez- desin, asla hükümete ve Tayyibe karşı olumsuz bir paylaşım yapmayın, bu gurubu kapatıyorum şimdi" şeklinde mesajların bulunduğu tespit edilmiştir.

3) Demokratik Anayasal Düzene Sadakat Yükümlülüğü
AİHM "demokratik bir devletin, memurlarından anayasal prensiplere sadakat göstermesini isteme hakkı bulunduğunu" belirtmektedir (Sidabras ve Džiautas/Litvanya, B. No: 55480/00 ve 59330/00, 27/07/2004, § 52; Volkmer/Almanya (k.k.), B. No: 39799/98, 22/11/2001; Petersen/Almanya, B. No: 39793/98, 22/11/2001). AİHM'e göre "kamu çalışanlarının devlete sadık kalmaları genel yararı korumakla ve güvence altına almakla yükümlü devlet otoriteleri ile çalışmalarının doğasında bulunan bir şarttır." (Sidabras ve Džiautas/Litvanya, B. No: 55480/00 ve 59330/00, 27/07/2004, § 57; Žičkus/Litvanya, B. No: 26652/02, 07/04/2009, § 28).
AİHM kararlarında yer alan sadakat yükümlülüğüne ilişkin yukarıda belirtilen ilkelerin hâkimlik ve savcılık mesleği açısından yorumlanması gerekmektedir.
Anayasa'nın "Hâkimlik ve savcılık mesleği" kenar başlıklı 140. maddesine Danışma Meclisi tarafından yazılan gerekçede "... Adalet tevzii herşeyden önce güvenilir nitelikte olmalıdır. Bu hizmeti görenlerin tarafsızlıklarından şüphe edilmesi, hizmetin tam olarak yerine getirilmiş olduğunun kabulüne engeldir. Bu itibarla görevlerinde özel hayatlarında tarafsızlıklarına dair bir davranışta bulundukları sanısını verecek hareketlerden sakınmak zorundadırlar." denilmektedir.
Bu bağlamda, yargı mensuplarının sadakat yükümlülüğü memurlardan farklı olarak "bağımsızlık" ve "tarafsızlık" ilkeleri çerçevesinde hukuk devletine ve demokratik anayasal düzene sadakat yükümlülüğü olarak ortaya çıkar.
Üstün bir kamu gücü yetkisi niteliğindeki yargı yetkisini kullanan hâkim ve savcıların, Anayasa gereği tarafsız ve bağımsız olarak görev yapmaları, Anayasa'ya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm vermeleri ve anayasal düzene sadakat göstermeleri, hukuk devletinde demokratik toplum düzeninin korunması açısından büyük önem arz etmektedir.
4) Dava Konusu Edilen Kararların Hukuki Niteliği
Anayasa’nın 139. maddesinde hâkim ve savcıların görevlerinin sona ermesi sonucunu doğuran işlemler, disiplin cezaları ve meslekte kalmalarının uygun olmadığı yönünde verilen kararlar olarak ikiye ayrılmıştır. 24/02/1983 tarihli ve 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu'nun "Hâkimlik ve savcılık görevlerinin sona ermesi" kenar başlıklı 53. maddesinde de disiplin cezası niteliğindeki meslekten çıkarma işlemi ile hâkimlik ve savcılık görevinin sona ermesi sonucunu doğuran diğer işlemler ayrı ayrı belirtilmiştir.
Dolayısıyla 667 sayılı KHK'nın 3. maddesi uyarınca hâkim ve savcıların meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin kararların, bu kişilere disiplin cezası verilmesine ilişkin kararlardan ayrı nitelikte olduğu konusunda duraksama bulunmamaktadır.
Dairemizin, Danıştay Başkanlığının internet sitesinde güncel kararlar başlığı altında yayımlanmış olan, 04/10/2016 tarih ve E:2016/8196, K:2016/4066 sayılı kararında da belirtilmiş olduğu üzere 667 sayılı KHK'nın 3. maddesi uyarınca terör örgütlerine veya MGK'ca Devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen yargı mensuplarının, “meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına" ilişkin kararlar, adli suç veya disiplin suçu işlenmesi karşılığında uygulanan yaptırımlardan farklı olarak terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapıların kamu kurum ve kuruluşlarındaki varlığını ortadan kaldırmayı amaçlayan “olağanüstü tedbir" niteliğindedir.
Bu kapsamda, ülkenin içinde bulunduğu tehdidin ortadan kaldırılması ve bozulan kamu düzeninin ivedi şekilde yeniden tesis edilmesi amacıyla 667 sayılı KHK'nın 3. maddesi ile “terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapılara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen” üstün kamu gücü yetkisi kullanma ayrıcalığına sahip bu kişiler hakkında uygulanmak üzere olağan dönemdeki yaptırımlardan farklı olarak olağanüstü nitelikte yeni bir tedbir getirilmiştir.
Terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapılara üyelik, mensubiyet, iltisak veya bunlarla irtibat, anayasal düzene sadakat yükümlülüğünün yitirildiğini ortaya koyan ve hâkim ve savcılar hakkında bahse konu olağanüstü tedbirin uygulanmasını gerektiren hâllerdir. Yukarıda yer verilen yapılara üyelik ve mensubiyet olmasa da bu yapılara iltisaklı veya bunlarla irtibatlı bulunulması hâli de anılan tedbirin uygulanabilmesi için yeterlidir. Nitekim davalı idare, yargı mensupları hakkında aldığı meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin kararları, anılan yargı mensuplarının FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibat ve iltisaklarının sabit olduğu gerekçesiyle tesis etmiştir.
Anayasa Mahkemesi 14/11/2019 tarih ve E:2018/89, K:2019/84 sayılı kararında iltisaklı kavramını ''kavuşan, bitişen, birleşen'', irtibatlı kavramını ise ''bağlantılı'' olarak tanımlamıştır. Bu kavramlar ile kişilerin cezai sorumluluğunu gerektiren örgüte üyelik ve mensubiyet kavramlarına nazaran terör örgütleri ile daha az yoğun ve atipik bir bağlantının vurgulandığı açıktır. Bu kapsamda kişilerin terör örgütleri ile irtibat ve iltisaklarının ortaya konulabilmesi için, örgütün amaçlarının gerçekleştirilmesi ya da örgütten yarar sağlamak maksadıyla gerek örgütten gelen talimatlar doğrultusunda gerekse inisiyatif alarak bulundukları hal ve hareketler neticesinde örgüte veya kendilerine yarar sağladıkları ya da örgüt ile amaç birliği veya sosyal birliktelik görünümü içinde oldukları yönünde kanaat oluşması yeterli olacaktır.
Bu bağlamda, üstün bir kamu gücü yetkisi niteliğindeki yargı yetkisini kullanan yargı mensupları yönünden örgüt ile irtibat ve iltisak hususu değerlendirildiğinde, yetki ve nüfuzlarını kullanarak örgütün amaçlarını gerçekleştirmesi için ya da örgütün talimatları doğrultusunda kendilerine veya başkalarına yarar sağlamak için bir takım hal ve hareketlerde bulunmak suretiyle demokratik anayasal düzene sadakat yükümlülüklerini ihlal ettikleri yönünde bir kanaat oluşması halinde örgüt ile irtibat ve iltisaklarının bulunduğunu söylemek mümkün olacaktır.
5) Kişiselleştirme ve Delillerin Değerlendirilmesi
Yargı mensubu olarak görev yapanlar hakkında meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin bahse konu olağanüstü tedbirin uygulanması için ilgililerin terör örgütleri ve millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapılara üyelik, mensubiyet veya iltisakını ya da bunlarla irtibatını ortaya koyan delil, bulgu ve bu yönde değerlendirme yapılmasına neden olan hususların idare tarafından ortaya konulması gerekmektedir.
Dava konusu kararların dayanağı olan delillerin, davalı idare tarafından dava konusu işlemin tesisinden sonra tespit edilerek dosyaya sunulduğu anlaşılmakta ise de bu delillerin terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapılara üyelik, mensubiyet, iltisak veya bunlarla irtibatı ve anayasal düzene sadakat yükümlülüğünün yitirildiğini ortaya koyan geçmişe ilişkin olay ve olgular olduğu görüldüğünden dava konusu işlemin hukuka uygunluğunun değerlendirilmesinde dikkate alınabileceği tabiidir.
Öte yandan, 667 sayılı KHK'nın 3/1. maddesi uyarınca olağanüstü tedbir niteliğinde bir idari yaptırım olarak meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilen yargı mensupları hakkında bu olağanüstü tedbirin sebebini oluşturan eylem ve davranışların niteliği ve mahiyeti itibarıyla aynı zamanda ceza hukuku bakımından da suç oluşturması halinde 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu (TCK) uyarınca ''Silahlı Terör Örgütüne Üye Olmak'' suçundan ceza soruşturması ve kamu davası açıldığı da görülmüştür.
Bununla birlikte, 667 sayılı KHK uyarınca bir yargı mensubu hakkında terör örgütüne üyelik ve mensubiyeti olmasa da bu terör örgütü ile iltisaklı veya irtibatlı olması nedeniyle meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına yönelik olağanüstü idari tedbirin uygulanabilmesi karşısında, anılan yargı mensubu hakkında "silahlı terör örgütüne üye olmak" suçundan açılan ceza davasında beraat kararı verilmiş olmasının, ilgili hakkında anılan olağanüstü tedbirin hukuka uygunluğu yönünden yürütülen yargılama faaliyeti için bağlayıcı olmayacağı açıktır.
Bu durumda, somut olayda ... Ağır Ceza Mahkemesinin ... tarih ve E:..., K:...sayılı kararı ile davacı hakkında silahlı terör örgütüne üyelik suçundan, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun (CMK) 223/2-e maddesi uyarınca anılan suçu işlediğinin sabit olmadığı (delil yetersizliği) gerekçesiyle beraat kararı verildiği görülmüş ise de, davacının terör örgütüne üyelik suçundan beraat etmiş olmasının, FETÖ/PDY ile iltisak ve irtibatının bulunup bulunmadığı yönünden farklı bir değerlendirme yapılmasına hukuki engel oluşturmayacağı gibi Dairemiz tarafından yapılacak idari yargılama yönünden bağlayıcılığı da bulunmamaktadır.

a) Davacının Kendi Beyanları ve Davacı Hakkındaki Tanık Beyanları
Davacının kendi beyanı şu şekildedir:
Davacının Erzincan Cumhuriyet Başsavcılığınca alınan 12/08/2016 tarihli ifade tutanağı; "...Öğrenim hayatım boyunca genellikle Güven dershanesine ve bir dönem de Nil dershanesine gittim..."
Davacı hakkındaki tanık beyanı şu şekildedir:
Yargı mensubu olarak görev yapan M.D.'nin Kurul Müfettişi tarafından düzenlenen 09/03/2017 tarihli tarihli tanık ifade tutanağı; "S.Y.’yi Komisyon Başkanı olduğum Boğazlıyan Adliyesinin mülhakatı olan Sarıkaya hâkimi olması nedeni ile tanırım. Hâkim S. Hanım 2014 yılı HSYK seçim döneminde Sarıkaya adliyesinde hakim olarak görev yapmakta idi. Eşi ... da Cumhuriyet savcısı olarak görev yapıyordu. Seçim sürecinde Yargıda Birlik Platformunun adaylarına oy vermediklerine eminim. Zira Boğazlıyan Adliyesi, mülhakatı olan Çayıralan ve Sarıkaya adliyelerinde 21 hakim ve Cumhuriyet savcısı bulunuyordu. Yozgat ilinde oy kullanan hakim ve Cumhuriyet savcısı sayısı da 74 idi. Seçim günü sayımdan sonra sandık başında FETÖ adaylarına daha fazla oy çıkınca FETÖ adayları için Yozgat ilinde aktif çalışan ve FETÖ adayları için sandık başında nöbet tutan Boğazlıyan eski hakimi H.Ö., eski hakimi C.K., soy ismini hatırlayamadığım eski Cumhuriyet Savcısı H.’nın başını çektiği FETÖ/PDY yanlısı hakim ve Cumhuriyet Savcılarından oluşan grubun içerisinde yaşanan sevinç gösterisine Hakim S. ve eşi Savcı Abdullah da katılmışlardır. Onlarla birlikte o gün orada Yozgat ilindeki seçim sonuçlarını kutlamışlardır. Seçimden önce FETÖ adayı İ.B. için seçim çalışması kapsamında Boğazlıyan’da bulunan Kayseri Şeker Fabrikasına ait sosyal tesisinde düzenlenen yemeğe eşi ile birlikte katılmıştır. Seçim çalışması için şuanki HSYK üyemiz Sayın R.K. ve Yargıtay üyemiz Sayın L.A. adliyemize geldiklerinde S.Y. ve eşi ... Boğazlıyan adliyesine geldiler. Sayın R.K. ve Sayın L.A. ziyaretlerini tamamlayıp adliyemizden ayrıldıktan sonra S.Y. ve eşi ... onların şahsına yönelik itibarsızlaştırma amacıyla bir takım dedikodular yaymışlardır. Yargıtay üyemiz Sayın L.A.’un adliye önünde fotoğraf çekilirken bayanlar ön tarafta bulunsun lafını farklı manalarda yorumlayıp olumsuz dedikoduya sebebiyet vermişlerdir. Seçim günü oy sayımı sırasında karı koca ellerinde kağıt kalem sonuçları dikkatli bir şekilde takip etmişlerdir. Seçim günü ve öncesinde Yargıda Birlik Platformu taraftarları belli idi. Bizim tarafımızda olmadıkları net olan bu kişiler oy sayımı sırasında tuttukları bu notların bizim adımıza tutulmadığı sabittir. Seçimden yaklaşık iki hafta önce Sarıkaya adliyesine ziyarete gittiğimde o dönemde kendisini Türkiye Adalet Akademisi tetkik hâkimi olarak tanıtan ismini şuan hatırlayamadığım uzun boylu esmer biri ile Savcı ...’ın odasında idi. Hatta odada masanın üzerinde listeler vardı. Ben girince apar topar listeleri topladılar. Ben sorduğumda 'Sivas tarafında bir yerde bir hâkim veya savcının düğünü var, düğüne katılacaklar listesi yapıyoruz' dediler. Ben seçim sonrasında bu listelerin FETÖ adayları için oluşturabileceğini düşündüm. Yine seçim çalışması için Sarıkaya adliyesine gittiğimde yine savcı Abdullah’ın odasında o dönemde Bingöl Ağır Ceza Mahkemesi üyesi olan şuan FETÖ/PDY kapsamında meslekten ihraç edildiğini bildiğim H.C. isimli hâkim ile karşılaştım. Ben ilk görev yerimin Bingöl ili Kiğı ilçesi olduğunu söyleyince benim o bölgede çok tanınan bilinen başaralı bir hâkim olduğumu söyleyerek arkadaşımı ziyarete geldiğini ifade etti Ben bu söylenene o an için inandım Ancak daha sonra bu kişinin seçim çalışması için o bölgede bulunduğunu duydum. S.Y. ve eşi ... Sarıkaya adliyesine atandıklarında evli idiler. Sarıkaya Adliyesinde Yargıda Birlik Platformunun temsilcisi olmadığı gibi platforma karşı adliyedeki hâkim ve savcıların mesafeli bir duruşları vardı. Bu mesafeli duruşlarını seçimden sonra de devam ettirdiler. Tüm bu anlattığım hususlar ve kendi gözlemlerim doğrultusunda S.Y.’ın HSYK seçimleri öncesi ve sonrası davranışları FETÖ/PDY irtibatı ve iltisakı nedeni ile eşi savcı ...’ın meslekten ihraç edilmiş olması nedenlerinden dolayı S.Y.’ın FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibatı ve iltisakı olduğu kanaatini taşıyorum. Benim bütün bilgim ve görgüm bundan ibarettir..."
Aynı şahsın, davacının yargılandığı ... Ağır Ceza Mahkemesinin ... tarih ve E:..., K:...sayılı beraat kararında yer alan tanık beyanı; "Ben bu konu hakkında daha önce 09/03/2018 tarihinde ifade vermiştim, benim sanıklar hakkındaki bilgim ve görgüm 2014 HSK seçimlerinden ibarettir, bu seçim döneminde Boğazlıyan ACM başkanı olarak görev yapıyordum, Yargıta Birlik platformuna dahil olmayan sanıklarla ilgili bilgi ve görgümü ifade etmiştim, bu beyanlarımı tekrar ederim, FETÖ terör örgütü üyesi olup olmadıklarını veya iltisakları olup olmadıklarını bilmem mümkün değildir."
Davacı, Nil dershanesine gittiği yönünde bir beyanda bulunmadığını, tanık M.D.'nin ifadesinin gerçek dışı, kurmaca olduğu, soyut tanık ifadelerine itibar edilmemesi gerektiğini, ceza yargılamasında verdiği ifadede ilk beyanından döndüğü ve bu örgütle irtibatı, iltisakı ya da üyeliği noktasında bir bağı olup olmadığını bilmediğini beyan ettiğini, HSK seçimlerinde YBP'nun destekçisi olduğunu, YBP'nin temsilcilerinin ilçeye geldiklerinde kendisinin ilgilendiğini, seçim sonuçlarını takip etmediğini, seçimde oy kullandıktan sonra alışverişe gittiğini, oylar sayılmaya başladığında adliyede olmadığını, bu durumun da HTS kayıtları ile anlaşıldığını beyan etmektedir.
Bu durumda, örgütün içinde yer aldığına, HSK seçimlerinde sözde "bağımsız" adayları desteklediğine ve diğer hususlara yönelik yukarıda yer verilen ifadeler ile lise döneminde örgüte müzahir dershaneye gittiğine yönelik kendi ifadesinin ve davacının bu ifadelere karşı beyanlarının değerlendirilmesi sonucunda, davacının beyanlarına itibar edilmeyerek FETÖ ile süregelen bir ilişki içerisinde olduğu sonucuna varılmıştır.
b) Ankesörlü/Sabit Hat Telefon Görüşmesi Kaydı
i.Ankesörlü/Sabit Hatlardan Periyodik veya Ardışık Arama Kayıtları ile İlgili Genel Değerlendirme;
Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 13/11/2019 tarih ve E:2018/5526, K:2019/6842 sayılı kararı ile Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 12/12/2019 tarih ve E:..., K:2019/167 sayılı kararında; FETÖ/PDY terör örgütünün neredeyse tüm uygulamalarında olduğu gibi haberleşme yöntemlerinde de gizlilik içerisinde iletişim sağlamaya özen gösterildiği, FETÖ kapsamında yürütülen soruşturmalardaki şüphelilerin hatları ile kamuya açık ve birbirinden bağımsız market, büfe, kırtasiye, lokanta vb. gibi sair işletmelerde kurulu bulunan, ücret karşılığı kullanılan sabit hat ve ankesörlü hatların HTS kayıtlarının incelenmesinden;
-Ardışık Arama (Yakın zaman diliminde birbirini takip eden peşi sıra),
-Periyodik Arama (Farklı tarih ve zaman diliminde belirli gün aralığı dahilinde),
-Tek Arama,
şeklinde iletişimin gerçekleştirildiği ve irtibat sağlandığı saptanmıştır.
Bu kapsamda, örgütün mahrem sorumlularının, sevk ve idaresi altındaki askeri personel ile deşifre olmayı engellemek maksadı ile irtibat kurma yollarından birisinin de; “Kamuya açık ve birbirinden bağımsız Market, Büfe, Kırtasiye, İddia Bayii ve Lokanta gibi işletmelerde bulunan ve ücret karşılığı kullanılan sabit (kontörlü/voip) hatlar ile Türk Telekom’a ait Ankesörlü telefon hatlar” olduğu, birim içerisinde sorumlu düzeyde bulunan örgüt mensuplarının, kendilerine bağlı askerlere ait telefon numaralarını, telefonlarına farklı isimler kullanarak veya not kâğıtlarına GSM numaraları üzerinde belirli değişiklikler yaparak kaydettikleri, iletişim kurmak istedikleri zamanlarda ise; kamuya açık ve birbirinden bağımsız Market/Büfe/Lokanta vb. işletmelerde kurulu bulunan kontörlü/voip (sabit) hatlar ile Türk Telekom’a ait Ankesörlü telefonları kullanmak suretiyle kendilerine bağlı askerleri aradıkları belirlenmiştir.
Anılan kararlarda; FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün, Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesine sızmış mensuplarının çok az kısmına kriptolu haberleşme programı Bylock, Eagle vb. gibi programlar yüklediği, geri kalan mensupları ile özellikle geçmiş yıllarda kullandıkları bir sistem olan büfe, market vb. benzeri yerlerdeki ücretli telefonlar veya kontörlü telefonlar ile haberleştikleri, örgütsel irtibatta asıl olan iletişim metodunun yüz yüze görüşme olduğu ve bir sonraki görüşmenin tarih ve yerinin bu esnada belirlendiği, bu mümkün olmaz ise tedbir anlamında her asker şahsın farklı ankesör ya da sabit hatlardan (market-büfe-bakkal vb.) aranmak (GEZEREK) suretiyle örgütsel iletişimin kurulduğu, arama işleminin genellikle tek taraflı ve kısa süreli olduğu, sadece sorumlu şahısların arama işlemini yaptığı (askeri şahıs tarafından karşı arama yapılmadığı, askeri personelin de çok sık olmamakla birlikte mahrem sorumlusuna ulaşmak istedikleri durumlarda aradığı), sorumlu şahıs tarafından aranan askeri personelin büyük kısmının rütbe/makam olarak genelde denk olduklarının tespit edildiği (Örneğin; aranan Astsubay ise ardışık aranan kişi de Astsubay, Subay ise ardışık aranan da Subay gibi), aynı şekilde kuvvetlerinde denk olduğu (Örneğin; aranan jandarma ise ardışık Jandarma, aranan KKK personeli ise ardışık KKK personelinin arandığı gibi), genel olarak her sivil yöneticinin sorumluluğunda birden fazla hücre bulunduğu ve hücrelerin 2-3 asker şahıstan (askeri öğrenci ve/veya muvazzaf personel) oluştuğu, bu asker şahısların da aynı Kuvvete mensup olup aynı rütbede bulundukları (istisnai olarak farklı rütbe ve/veya Kuvvetlere mensup asker şahıslardan bir hücre oluşabildiği, örneğin; sivil sorumlunun astsubaylardan oluşan grubunun yanında astsubaylıktan subaylığa geçen askeri personelle de ilgilenebileceği), tek ankesör ya da sabit hattan (market-büfe-bakkal vb.) farklı asker şahısların aranmasının; arka arkaya arama (ARDIŞIK ARAMA) şeklinde olması durumunda, aramanın örgütsel olduğu kanısını güçlendirdiği, ayrıca aynı ankesör/sabit(büfe-market vb.) hattan arka arkaya (ARDIŞIK) arama yapılmasının; mahrem sorumlu şahsın tedbirsizliği ve işin kolayına kaçmasından kaynaklandığı, daha çok gizliliğe uymayan MAHREM İMAMLAR tarafından yapıldığı, aramaların kısa olmasının nedeninin ise askeri personelin daha önceden yeri ve zamanı kararlaştırılan görüşmeye gelinmemesi gerektiği veya gelip gelemeyeceğinin teyit edilmesi ya da görüşmeye gelmeyen kişiye gelecek görüşme yer ve zamanının bildirilmesi veya daha önceden kararlaştırılan yer/tarihin değişmesinden dolayı yapılan aramalar olmasından kaynaklı olduğu, aramaların genellikle mesai saatleri dışında yapıldığı, sorumlu şahsın, askeri personeli aradıktan sonra tedbir amaçlı ilgisiz ve alakasız kişileri de ankesörle arayarak bu bütün içerisinde hedeflerin kaybolmasının amaçlandığı, genellikle on beş gün, ayda veya iki ayda bir kez iletişime geçilerek buluşmalar/toplantıların gerçekleştirildiği, bu görüşmede bir sonraki buluşma tarihinin kararlaştırıldığı, bir aksaklık olmadığı müddetçe yeniden bir aramaya ihtiyaç duyulmadığı, bazen mahrem sorumlu tarafından, sorumlu bulunan gruplarla ilgili grup içerisinde bulunan tek şahsın arandığı ve bu şahıstan gruptaki diğer şahsa veya şahıslara bilgi vermesini istediği, aramanın sadece büfe, lokanta, market vs. kontörlü arama yapılabilen yerler olmadığı, ayrıca ankesörlü telefonlar ile kontörü olmadığından bahisle rica yolu ile işyerlerinde mevcut sabit hattan da arama işlemi yapılabildiği, genel olarak Yüzbaşı ve üstü rütbedeki subaylarda, "birebir sorumluluk" esasının geçerli olmasından dolayı birden fazla asker şahsın oluşturduğu hücre sisteminin tercih edilmediği, mahrem yapı sorumlusunun kural olarak sorumlusu olduğu asker şahıs/şahıslarla aynı ilde ikamet ettiği ve aynı ildeki sabit hatlarla iletişim kurduğu, istisnai olarak sözde TSK Yapılanmasının bölge esaslı teşkilatlanması nedeniyle yakın ilde bulunan hatlarla da iletişim kurulabildiği, mahrem yapı sorumlusunun sorumlu olduğu örgüt mensubu asker şahısları aramasından sonra belirlenen buluşma yerinde aranılan hatların takılı bulunduğu cihazların götürülmemesi veya götürülse bile kapatılmasına yönelik tedbir uygulanmaya çalışıldığı, ancak istisnai durumların olabileceği, bu tedbirin ortak yer baz istasyonundan sinyal verilmesini ve/veya dinleme yapılmasını önleme amaçlı olduğu, daha önceden kararlaştırılan noktaya gelinmediği takdirde ya da mahrem imam il dışında ise ve periyodik zamanlarla bir araya geliniyorsa (2 haftada bir Cumartesi gibi) bir gün önce mahrem imamın arayarak çağrı bıraktığı, arama işlemi sonrasında gizlilik (son aradığı numaranın telefon hafızasında kalmasını önlemek) ve sözde tedbir amaçlı olarak ilgisiz rastgele numaraların çevrildiği, redial (geri arama) tuşu ile son aranan kişinin tespitinin önlenmeye çalışıldığı, sivil yönetici unsurun sorumlusu olduğu asker şahsın numarasının son iki rakamını kendi telefon rehberinde "10”, “100” veya “99" rakamına tamamlayacak şekilde kayıt etmesinin en fazla başvurulan tedbir yöntemlerinden biri olduğu, bu nedenle yanlışlıkla numaraların şifrelenmiş haliyle yapılan aramaların da gerçekleşebildiği, yapılanmada her yönetici sivil unsurun deşifre olmamak amacıyla kendi tedbir ve iletişim metodunu kendisinin belirlediği, (Bu metotlardan birisine örnek vermek gerekirse kısa süreli arama, cevapsız çağrı bırakma, aynı hattan parça parça kısa süreli arama vb.), mahrem yapı içerisindeki irtibatın ve şifreleme tekniğinin deşifre olmaması amacıyla çok sayıda şifreleme tekniğinin kullanıldığı tespitlerinde bulunulmuş ve günümüzde iletişim aracı olarak cep telefonlarının kullanılmasının hayatın olağan akışına uygun ve kabul edilen bir gerçek olmasına karşın, kamuya açık ve birbirinden bağımsız market, büfe, kırtasiye, lokanta vb. gibi sair işletmelerde kurulu bulunan, ücret karşılığı kullanılan sabit hat ve ankesörlü hatlar üzerinden asker şahıslarla GEZEREK ya da ARDIŞIK şeklinde yapılan aramaların; örgütün “gizlilik” ve “deşifre olmama” kuralına uygun olarak Askeri Mahrem Yapılanmasının irtibat kurma yöntemlerinden biri olup FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün MAHREM İMAMLARI tarafından örgütsel amaçlı, örgütsel haberleşmeyi sağlamak amacıyla gerçekleştirildiği, sonucuna varılmıştır.
Öte yandan, FETÖ silahlı terör örgütünün TSK içerisindeki Mahrem Yapılanmasında faaliyet yürüten ve etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanan bazı kişilerin ankesör-sabit hat(büfe-market vb.) aramalarına ilişkin birtakım ifadelerde bulundukları görülmüştür:
FETÖ silahlı terör örgütünün Kara Kuvvetlerindeki Mahrem Yapı içerisinde 2009-2014 yılları arasında askeri şahıslardan sorumlu öğretmen olarak faaliyet yürüten M.S.S. isimli şahsın Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının (Terör Suçları Soruşturma Bürosu) … sayılı soruşturma dosyasına istinaden verdiği 08/02/2018 tarihli ifadesi: “Buluşma esnasında bir sonraki buluşma zamanı belirlenirdi, ters bir şey olması durumunda bir sonraki hafta yine aynı gün ve aynı saate buluşma gerçekleşirdi. Bunların haricinde ben de ve bana bağlı olan Y. B. ve Ş. K. isimli kişilerde tuşlu telefon üzerinden görüşme yapılırdı.. Bir şahıs örgüt adına aranacaksa kontörlü telefonu bulunan büfe, market ve kuruyemişçilerden arama yapılmaktaydı, Ankesörlü numaralar kullanmıyorlardı. Diyarbakır da bulunduğum dönemde Diclekent bölgesinde carrefoursa market yakınında bulunan 3 adet bakkal ve büfeden sabit hatlardan arardık. Ankara ilinde … ... Cadde üzerinde bulunan bir kuruyemişçiden, Çankaya civarında bulunan büfelerden arama yapardım.. Benim sorumlu olduğum askeri şahısların telefon numaralarını kendi cep telefonumun rehberine son dört rakamını 9999’a tamamlamak suretiyle kayıt yapmamızı bizle ilgilenen kişiler söylemişlerdi.. Kendi cep telefonlarımızdan kesinlikle arama yapmazdık. Asker şahıslara kendi cep telefon numaramızı, kendi ismimizi, işyerimizi, aile bilgilerimizi kesinlikle vermezdik, kullandığım kod ismi verirdik. İlgilendiğimiz asker şahıslar bizle tanıştırılırken kod adlarıyla tanıştırılırdı, ancak bizden sorumlu müdür ve müdür yardımcısı olan örgüt yöneticileri askerler gerçek isim ve konumlarını bize söylerlerdi” ,
FETÖ/PDY Terör Örgütü TSK Yapılanması içerisinde Müdür Yardımcısı olarak görev yapan M.B.'nin Tekirdağ Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Soruşturma Bürosunun yürüttüğü Silahlı Kuvvetler Soruşturması kapsamında verdiği ifadesi: “…Cep telefonlarını son iki rakamlarını 99'a tamamlayacak şekilde kodlayıp kâğıda kaydederdik. “aramam gerektiğinde kendi cep telefonumdan asla aramazdım. çünkü bu şekilde irtibat kurmak yasaktı. Bu durumu kısmen akademide görev yaparken de biliyordum, tedbir olarak uyguluyorduk. Bana bağlı öğrencileri aramam gerektiğinde olabildiğince evime uzak büfelerden kontörlü telefonlardan arıyordum. sadece bir kişiyi arardım, birkaç kişiyi arayacağım zaman farklı büfeleri gezerdim, bu da uyulması gereken bir tedbirdi, aynı büfeden art arda askerlerin aranmış olması, o büfeden arayan öğretmenin tedbire uymadığını gösterir.. neticede hangi tedbirleri alacağımız bize öğretilirdi ama tüm tedbirlerin uygulanıp uygulanmadığı takibi pek mümkün değildi.” Toplantıya gelirken öğrencilerin arabayı mümkün olduğunca uzağa park etmesi gerekiyordu. Normalde cep telefonu da getirmemeleri gerekiyordu. Fakat benim öğrencilerim çoğunlukla doktor olduğu için acil hastaları olur diye getirenler tek tük çıkıyordu. Sorumlular kendi aralarında cep telefonu irtibatını başkası adına kayıtlı telefon hatlarıyla sağlarlardı. Bu telefon hatları ve mümkünse kullanıldığı cihaz ya imha edilirdi ya da sadece cihaz ikinci el olarak satılırdı. Ancak satma işine çok sıcak bakılmazdı. Genelde ucuz telefonlar imha edilirdi. Ben bu şekilde 5-6 civarında hat kullandım. Şuanda numaralarını hatırlamıyorum.”,
Binbaşı olarak görev yapmış olan E.İ. isimli şahsın Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının (Terör Suçları Soruşturma Bürosu) … sayılı soruşturma dosyasına istinaden verdiği 15/01/2018 tarihli ifadesi: “Buluşmalar genellikle buluşma esnasında bir sonraki buluşma yeri ayarlanırdı. Örgüt yöneticilerinin verdiği talimat doğrultusunda deşifre olmamak ve gizli kalması için, buluşma gerçekleşmez ise, bizle irtibat kuran örgüt mensupları bizi genellikle ankesörlü telefonlardan veya büfelerden bulunan sabit hatlardan bizi ararlar, bizde aynı şekilde örgüt yöneticilerini arayacağımız zaman büfelerde bulunan sabit hatlardan veya ankesörlü hatlardan irtibat kurmamız söylenirdi. Örgüt yöneticilerinin vermiş oldukları sabit numaraları veya cep telefonu numaralarını ya ezberlerdik ya da bir kâğıda yazardık. Yazarken de numaraları baştaki GSM şirketinin sabit kalması şartı ile (örneğin 0530 sabit kalırdı) diğer numaraları bir arttırarak kâğıda yazardık, cep telefonumuza kesinlikle kayıt yapmazdık. Hts kayıtlarım incelendiğinde örgüt üyeleri görüştüğüm dönemde sabit numaralardan ve Ankesörlü hatlardan arandığım ve aradığım anlaşılacaktır”
Askeri yargı mensupları tarafından Dairemizde açılan dava dosyalarında bulunan ceza mahkemesi kararlarında yer verilen ve soruşturma/kovuşturma evrelerinde alındığı görülen bazı beyanların da yukarıda yer verilen tespitler doğrultusunda olduğu anlaşılmıştır:
Y.T. isimli şahsın ... Ağır Ceza Mahkemesinin E:.. sayılı dosyasında alınan ifadesi "...(İletişimi nasıl kuruyordunuz, ...?) Randevu esaslı, yani müsait vakitlerde, bir haftada, iki haftada bir, randevuya dayalı işte bu saatte, ilgili saatte şey yapardık. Yani evine gitmişsem bile çok nadirdir yani, o davet etmişse yani, çok olmadığı için, ben genelde kendi evimde ağırlardım. (Peki, bu ankesörlü telefonlardan aradığınız oldu mu böyle hani randevuya uyulmadı veya gelinmedi, onu tetkik amaçlı?) ... Yani tek iletişim kurma alternatifimiz öyleydi, misal yani onun geleceği gün benim bir işim çıkmış olsa anca öyle iletişim kurabilirim, başka bir alternatifim yoktu yani öyle söyleyeyim. (Nerede mesela hiç böyle aradığınız oldu mu bu sabit hatlardan, büfelerden veya kontörlü telefonlardan, sanıkları veya başka ilgilendiğiniz kişileri aradığınız oldu mu? ) Olmuştur evet. ..."
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının Soruşturma No:.., Esas No: .. ve İddianame No: … sayılı iddianamesinde yer verilen, eski AYİM üyesi H.D.nin 29/03/2018 tarihli ifadesi “..ByLocku iletişimimizin tespit edilmemesi için kullanıyorduk. ByLock kullanmadan önce getirdikleri telefona yüklü başka birinin adına kayıtlı telefon ile ya da ankesörlü telefonlar ile iletişime geçerdik. Bu başkasının adına telefon kullanma ya da ankesörlü telefon kullanma durumu Marmaris'te görevli olduğum dönem ile önceki dönemlerde oluyordu…”
Dairemizin 27/06/2022 tarihli ara kararı ile Emniyet Genel Müdürlüğünden davacı hakkında örgüt içi iletişim programını (ByLock) kullandığına ya da ankesörlü/sabit hat telefon görüşme kaydı bulunduğuna ilişkin tespit olup olmadığı sorulmuş ve var ise tespitlere ilişkin belge ve raporların bir örneğinin gönderilmesi istenilmiştir.
Bu kapsamda, Emniyet Genel Müdürlüğünün … tarih ve … sayılı yazısı ekinde davacı hakkındaki ankesör/büfe sorgu raporu gönderilmiştir.
ii. Ankesörlü/Sabit Hat Telefon Görüşmesi Kaydının Hukuki Niteliği
04/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun (CMK) 135. maddesinin ilk halinde:
"(1) Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturmalarda, suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması durumunda, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının kararıyla şüpheli veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişimi tespit edilebilir, dinlenebilir ve kayda alınabilir..
..
(6) Bu madde hükümleri ancak aşağıda sayılan suçlarla ilgili olarak uygulanabilir:.." hükmüne,
Anılan maddenin 25/5/2005 tarihli ve 5353 sayılı Kanunun 17. maddesi ile değişik halinde:
"(1) Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturmada, suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması durumunda, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının kararıyla şüpheli veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişimi tespit edilebilir, dinlenebilir, kayda alınabilir ve sinyal bilgileri değerlendirilebilir..
..
(6) Bu madde kapsamında dinleme, kayda alma ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesine ilişkin hükümler ancak aşağıda sayılan suçlarla ilgili olarak uygulanabilir:.." hükmüne,
135. maddenin 02/12/2014 tarihli ve 6572 sayılı Kanun'un 42. maddesi ve 24/11/2016 tarihli ve 6763 sayılı Kanun'un 26. maddesi ile değişik son halinde ise:
"(1) Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturmada, suç işlendiğine ilişkin somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması durumunda, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının kararıyla şüpheli veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişimi (…) dinlenebilir, kayda alınabilir ve sinyal bilgileri değerlendirilebilir..
..
(6) Şüpheli ve sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişiminin tespiti, soruşturma aşamasında hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısı, kovuşturma aşamasında mahkeme kararına istinaden yapılır. Kararda, yüklenen suçun türü, hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimliği, iletişim aracının türü, telefon numarası veya iletişim bağlantısını tespite imkân veren kodu ve tedbirin süresi belirtilir..
..
(8) Bu madde kapsamında dinleme, kayda alma ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesine ilişkin hükümler ancak aşağıda sayılan suçlarla ilgili olarak uygulanabilir:.." hükmüne yer verilmiştir.
10/11/2005 tarih ve 25989 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Telekomünikasyon Yoluyla Yapılan İletişimin Tespiti, Dinlenmesi, Sinyal Bilgilerinin Değerlendirilmesi ve Kayda Alınmasına Dair Usul ve Esaslar İle Telekomünikasyon İletişim Başkanlığının Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Yönetmelik'in "Tanımlar" başlıklı 3. maddesinin (Değişik:RG-7/8/2009-27312) (h) bendinde "h) İletişimin dinlenmesi ve kayda alınması: Telekomünikasyon yoluyla gerçekleştirilmekte olan konuşmalar ile diğer her türlü iletişimin uygun teknik araçlarla dinlenmesi ve kayda alınmasına yönelik işlemleri,"; (i) bendinde "i) İletişimin tespiti: İletişimin içeriğine müdahale etmeden iletişim araçlarının diğer iletişim araçlarıyla kurduğu iletişime ilişkin arama, aranma, yer bilgisi ve kimlik bilgilerinin tespit edilmesine yönelik işlemleri,"; (p) bendinde ise "p) Sinyal bilgisi: Bir şebekede haberleşmenin iletimi veya faturalama amacıyla işlenen her türlü veriyi,.. ifade eder." kuralına yer verilmiştir.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosunun … sayılı soruşturması kapsamında İstanbul ilinde/haricinde kurulu ankesör/büfe hatlarına ait HTS verileri (usulüne uygun olarak alınmış mahkeme kararlarıyla birlikte) Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumundan (BTK) temin edilerek Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele Dairesi Başkanlığına gönderilerek HTS havuzu oluşturulduğu; Dairemizce yapılan ara kararı ile davacı hakkında ankesörlü/sabit hat telefon görüşme kaydı bulunduğuna ilişkin tespit olup olmadığının sorulması ve var ise tespitlere ilişkin belge ve raporların bir örneğinin istenilmesi üzerine söz konusu HTS havuzunda yapılan çalışma neticesinde davacı hakkındaki ankesör/büfe sorgu raporunun Emniyet Genel Müdürlüğünün yazısı ekinde Dairemize gönderildiği anlaşılmıştır.
CMK'nın 135. maddesinin 6. fıkrasının ilk halinde "(6) Bu madde hükümleri ancak aşağıda sayılan suçlarla ilgili olarak uygulanabilir” denmek suretiyle aynı maddenin (1).fıkrasında sayılan iletişimin tespiti, dinleme ve kayda alma tedbirlerine sadece 6. fıkranın devamında sayılan katalog suçlar yönünden başvurulabileceği düzenlemesine yer verilmiştir. 5353 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik sonrasında ise "(6) Bu madde kapsamında dinleme, kayda alma ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesine ilişkin hükümler ancak aşağıda sayılan suçlarla ilgili olarak uygulanabilir:.." hükmüne yer verilmek suretiyle dinleme, kayda alma ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi tedbirlerine sadece bu fıkranın devamında sayılan katalog suçlarda başvurulabilmesi öngörülmüşken, iletişimin tespitinin ise, bu fıkra kapsamından çıkartılmak suretiyle suç soruşturması kapsamında tüm suçlar yönünden başvurulabilecek bir tedbir olarak kabul edildiği anlaşılmıştır.
Nitekim, Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 13/11/2019 tarih ve E:2018/5526, K:2019/6842 sayılı kararında iletişimin tespitinin, suç soruşturması kapsamında tüm suçlar yönünden başvurulabilecek bir koruma tedbiri olduğu; Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 07/09/2021 tarih ve E:2020/9.MD-67, K:2021/372 sayılı kararında ise "FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün iletişim yöntemi olarak ankesörlü/sabit hatlardan periyodik veya ardışık aramalar yaptıkları yönündeki tespitlerden sonra, soruşturma makamlarınca başlangıç soruşturması kapsamında ve CMK'nın 160/1. maddesinin verdiği yetkiye dayanarak yapılan araştırmalar sonucunda; FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensuplarının "sohbet" olarak adlandırdıkları örgütsel toplantılara devam etmek için kamuya açık market, büfe vb. yerlerde kurulu bulunan ücret karşılığı kullanılan sabit hat veya ankesörlü hatları özel yöntemlerle kullandıklarının tespit edilmesi üzerine CMK'nın 135/6. maddesi gereğince sabit hat ve ankesörlü hatlara yönelik iletişimin tespiti kararları alınarak uygulamaya konulması, bu cümleden olarak şüpheli kişilerin hatlarıyla kamuya açık, birbirinden bağımsız büfe, market vb. yerlerde kurulu bulunan sabit veya ankesörlü hatların HTS kayıtlarının incelenmesi, üçüncü kişilere ait verilerin ayıklanması ile yapılan analizler sonucunda şüphelilere ulaşılmasında hukuka aykırı yöntemlerin kullanıldığı ileri sürülemeyeceği gibi ihlal edildiği iddia edilen hakka nazaran kamu güvenliğinin korunması ve suçla mücadele için sağlanan yararın üstünlüğünden de kuşku duyulmaması gerekecektir" değerlendirmelerine yer verildiği görülmüştür.
Ayrıca, Anayasa Mahkemesi de 28/11/2019 tarihli ve Başvuru No.2017/29347 sayılı kararında FETÖ/PDY imamlarının mahrem hizmetler sınıfındaki kişilerle -özellikle askerlerle- olan iletişimlerini ankesörlü veya kontörlü telefonlar üzerinden arama veya çağrı bırakma şeklinde sürdürmeleri ve bu kapsamda başvurucunun aranmış olmasını kuvvetli suç belirtisi olarak kabul etmiştir.
Netice itibarıyla, iletişimin tespitinin, Yargıtay kararlarında da belirtildiği gibi suç soruşturması kapsamında tüm suçlar yönünden başvurulabilecek bir koruma tedbiri olduğu ve davacı hakkındaki ankesör/büfe sorgu raporunun hazırlanmasına esas alınan iletişimin tespiti verilerinin hukuka uygun olarak elde edildiği anlaşılmıştır.
iii.Ankesörlü/Sabit Hat telefon görüşmesi kaydının davacı yönünden değerlendirilmesi
Dairemizin 27/06/2022 tarihli ara kararına cevaben Emniyet Genel Müdürlüğünün … tarih ve … sayılı yazısı ekinde gönderilen davacı hakkındaki ankesör/büfe sorgu raporunda, aranma tarihinde davacının adına kayıtlı olan 531.....79 nolu GSM hattının Ankara İl Merkezinde bulunan ankesörlü telefondan, 30/03/2013 tarihinde (1) kez arandığı, bu aramada FETÖ/PDY Mahrem Hizmetler Kara Kuvvetleri Komutanlığı yapılanmasında oluşturulan hücresel haberleşme ağında operasyonel hat olarak mahrem imam N.Y. tarafından kullanılan hat ile ardışık aramasının bulunduğu tespit edilmiştir.
Davacı tarafından, Ş.A. adına kayıtlı olan 543.....19 numaralı hattın operasyonel hat olarak mahrem imam N.Y. tarafından kullanılan GSM hattı olduğu tespitinin hangi bilimsel ve hukuki veri ve delillere dayandırıldığının açıklanmadığı, istihbari nitelikte bu bilginin hukuki delil olarak kullanılamayacağı, sabit hattan sadece bir kez aranmış olmanın tekil arama olduğu ve irtibat açısında delil olarak kabul edilemeyeceği, adı geçen kişiyi tanımadığı ileri sürülmektedir.
Netice itibarıyla yukarıda yer verilen iletişime dair kayıtların incelenmesinden davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile iltisaklı ve irtibatlı olduğu sonucuna varılmıştır.
c) Diğer Hususlar
Davalı idare tarafından dava dosyasına sunulan ve davacı hakkında Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen … nolu soruşturma kapsamında düzenlenen 16/06/2017 tarihli, davacıya ait 0531.....79 nolu GSM hattı üzerinde yapılan inceleme neticesinde tanzim edilen HTS analiz raporunda ve davacı hakkında Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen … nolu iddianamede; davacının haklarında FETÖ/PDY nedeniyle işlem yapılan ve bir kısmı eski Hakim ve Cumhuriyet savcısı olan kişiler ile iletişiminin olduğunun tespit edildiği, bu kapsamda müsnet suç nedeniyle tutuklanan kişilerle 150 (yüzelli)'den fazla görüşme yaptığının tespit edildiği görülmüştür.
Bu durumda, haklarında FETÖ/PDY nedeniyle işlem yapılan şüpheliler ile görüşmeleri içerir HTS kayıtlarının, davacı hakkında yukarıda yer verilen diğer tespitlerle birlikte değerlendirildiğinde, davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile iltisak ve irtibatına yönelik destekleyici bir unsur olduğu sonucuna varılmıştır.

d) FETÖ'nün Örgütsel Amaçlarına Ulaşmak İçin Evlilik Müessesesi ve Aile Yaşamı İle İlgili Olarak Kullandığı Yöntemlere İlişkin Tespit ve Değerlendirmeler
Kararımızın "FETÖ'ye İlişkin Tespit ve Değerlendirmeler" başlıklı kısmında da belirtildiği üzere, FETÖ tarafından Devleti ele geçirme ve yeni bir düzen kurma yönündeki örgütsel amaçlarına ulaşmak için mensuplarının evliliklerinin ve aile yaşamlarının örgüt menfaatlerine hizmet edecek şekilde düzenlenmesi yönünde faaliyetlerde bulunulmuştur. Bu kapsamda katalog evliliği olarak adlandırılan yöntemle örgüt mensuplarının örgüt dışından kişilerle evlenmeleri yasaklanmış ve kendi aralarındaki evlenmeleri de örgütün yönlendirmesi ile gerçekleştirilmiştir. Bu suretle şüpheye yer bırakılmayacak şekilde örgüte sadakatin sağlanması amaçlanmış ve örgüt mensuplarının örgüt dışından kişilerle evlenmelerinin engellenmesi için telkin, baskı, dışlama veya tehdit gibi yöntemlere başvurulmuştur. Örgütün evlilikle ilgili anılan uygulamaları kapsamında evlendirme sorumlusu olarak belirlenen kişiler ile bunlara yardımcı olan örgüt mensupları aracılığıyla katalog evlilikler gerçekleştirilmiş, bu evliliklerin genellikle meslektaşlar arasında gerçekleştirilmesine özen gösterilmiş, eşlerin ikamet edeceği yere örgüt tarafından karar verilmesi, örgüt lideri Fetullah Gülen'den evlilik sonrası doğan çocuklara isim koymasının istenmesi, çocukların eğitimi ile ilgilenilmesi gibi uygulamalara başvurulmuş, örgütün sohbet toplantılarına veya gruplarına eşlerle birlikte katılım sağlanmasına önem verilmiş, bu toplantıların erkek ve bayanlar için ayrı ayrı gruplarda/odalarda gerçekleştirilmesi ve eşlerden her birinin bu gruplardan birinin sorumlusu olması gibi uygulamalara gidilmiş, ByLock uygulamasının kimi durumlarda eşin telefonuna yüklenmesi yöntemi izlenmiş ve örgütten alınan talimatlar doğrultusunda izlenen her türlü tutum ve davranış ile gerçekleştirilen faaliyete eşin de katılımına önem verilmiştir.
Nitekim Dairemizde derdest olan dava dosyalarında, FETÖ'nün örgütsel amaçlarına ulaşmak için evlilik müessesesi ve aile yaşamı ile ilgili olarak kullandığı yöntemlere ilişkin yukarıda belirtilen tespitleri destekler mahiyette aşağıdaki beyanların yer aldığı görülmüştür:
Dairemizin E:2017/6996, K:2020/3153 sayılı dosyası kapsamında bulunan, yargı mensubu olarak görev yapmış olan E.S. isimli şahsın Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Memur Suçları Soruşturma Bürosunca … numaralı soruşturma kapsamında alınan ifadesine ilişkin 13/12/2016 tarihli şüpheli ek sorgulama tutanağı: "...Fethullah Gülen cemaati içerisinde, cemaat mensuplarının birbirleri ile evlenmelerini sağlamak amacıyla sorumlu kişiler sorumlu oldukları kişilerin CV'leri denilen doğum yeri, mesleği, doğum tarihi, boyu, kilosu vb. özellikleri ile vesikalık fotoğraflarını alırlar, daha sonra bunları erkek veya kadın gruplarında uygun gördükleri kişilere gösterirler, birbirlerini beğenenler olursa evlenmelerini sağlarlar. Ben hakim adayı iken CV'mi ve vesikalık fotoğrafımı evlilik hususlarında bizim dönemden sorumlu olan o dönemde Yargıtay tetkik hakimliği yapan A.Ö.'nün eşine verdim. Fethullah Gülen cemaati mensubu olup katalog evliliği yaptığını bildiğim kişiler şunlardır: ... Bunların haricinde eşlerinin kim olduğunu bilmediğim ancak cemaat evliliği yaptıklarını bildiğim kişiler; ...'dir. Bu kişiler, gerek adaylıkları gerekse adaylık sınavına hazırlık dönemlerinde Fethullah Gülen cemaati mensubu evlerde kalmışlardır, bu nedenle cemaat tarafından uygulanan sistemle katalog evliliği yapmışlardır diye biliyorum..."
Dairemizin E:2017/4780 sayısına kayıtlı dosyası kapsamında bulunan, yargı mensubu olarak görev yapmış olan F.M. isimli şahsa ilişkin Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığının … sayılı soruşturması kapsamında düzenlenen 21/10/2016 tarihli şüpheli sorgulama tutanağı: "...Daha önce üzerime atılı suçla ilgili ifade vermiş isem de; şuan huzurunuzda etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmak amaçlı tüm bildiklerimi tekrar anlatacağım...Evlilik ve fotoğrafların alınması konusunda ise; genel bakış cemaatten olan bayanların dışarıdan kimseyle evlenmemesi yönündeydi. Çünkü bayan dışarıdan birisiyle evlenirse kayıp edilirdi. Bu konuda erkekler daha itikatlı olarak adlandırılırdı. Bizim dönemin sonlarına doğru daha önce cemaat içerisindeki bayan hakimin erkek meslektaşı ile evlenmesi istenirdi. Sonradan ise benim yaptığım gibi askeri hakimlerle evlilikler yaşandı. Hatta akademide iken cemaatin biriyle görüştürmesi üzerine askeri hakim ile görüşen hakim adayları vardı. ... Normal yaşantımızda dışarıdan bir kişi ile tanışma mümkün olduğundan öncesinden icazet alınırdı. Öncelikle teklifle gelen kişinin cemaatin içinden mi dışından mı olduğu sordurulurdu. Cemaatten değilse doğrudan teklifi reddedilirdi. Cemaat içinden ise durumu araştırılır bir müddet bekletilir sonra ise olumlu ya da olumsuz icazet verilirdi. Bu anlattığım kişilerin kendi sosyal yaşantısında temas ettiği ilişkilerinden olan kişiler için geçerliydi.... Biz devre ve taşra olarak iki gruba ayrılırdık. Devre grubumuz yukarıda saydığım 18 kişilik staj grubu idi. Atandıktan sonra devre ortadan kalkardı. Taşra grubu olarak devam etti. Ancak bu 18 kişi aynı kaldı ve 3 taşra grubuna bölündü. Benim taşra grubumda Ö.Ö., S.A., H.T., E.A., T.S. ve ben vardık. Mesela bizim taşra grubumuzun temsilcisi Ö.Ö.'ydü. Diğerinin ki Ş.A. ve E.A.'ydı. 6+6+5 kişi yani 17 kişi grubu oluştururdu. 18 Kişi olan M.B. ise bu 3 grubun da üstü idi. Yani M. Ankara'da tetkik hakimi olduğundan üstünden aldığı talimatları altındaki 3 taşra grubu sorumlusuna ya cemaatin Ankara'da ki bir evinde ya da kendi evinde iletirdi. Her sorumlu da kendi grubuna bildirmek üzere toplanırdık. ... Taşra grupları içerisindeki toplantı günü kürsüdeki hakimlerin müsaitlik durumuna göre ayarlanırdı. Mesela bizim grup ilk kez H.T.'nin görev yaptığı Mersin Erdemli'de gerçekleşti. Sonraki görüşme T.Ç.'nin görev yaptığı Hatay Altınözü ilçesinde gerçekleşti. En sonuncu görüşme ise Ö.Ö.'nün görev yeri Çanakkale Gelibolu ilçesinde ... gerçekleşti. Uçakla görev yaptığım Bursa ilinden Adana'ya gidiyordum. Oradan diğer arkadaşlar ile buluşup gideceğimiz yere beraber gidiyorduk. Bir kez M.A.Ç.'nin sürdüğü araç ile bir kez de Y.Y.'nin götürdüğü araç ile gittim. M.A., T.'nin eşi idi. Y. ise S.'nin eşiydi. Onlarda cemaattendi. Biz bir odada görüşürken onlarda diğer odada muhabbet ediyorlardı. Aynı anda onlarında görüşmesi olduğunu düşünmüyorum. Çünkü iki kişi yeterli bir sayı değildi.... S.Ç. Elazığ'da görev yapan ve O.K.'nın devresi olan bir askeri hakimdi. Ö. ile O. görüşeceklerinden Gelibolu'da görev yapan O. Elazığ'a devresi S.'nin evine gelirdi. S.'nin evinde buluştukları için onunda bekar olduğunu görerek onu bana tavsiye ettiler. İlk başta istemedim. S.Ç. ile cemaatin askeri hakim kanadındandı. Tanışmadan bunu biliyordum. Oda bende tanışmadan yukarıda bahsettiğim şekilde üstlerimizden icazet almak için bir süre bekledik.... O sırada icazet geldi. Bana bu haberi o dönem Mustafa Kemalpaşa'da görev yapan A.Ş. bana iletti. A.Ş.'yi bölge grubundan olduğu için tanıdım. Bu grubun içeriği yakındaki ilçelerden cemaatten olan hakim savcılardan oluşurdu. Yenişehir, İnegöl ve Mustafa Kemalpaşa bir bölgeydi. Yenişehir'den tek bendim. İnegöl'den B.Z. ve eşi E.Z., F.Y. vardı. Mustafa Kemalpaşa'dan ise A.Ş., (eşi ev hanımıydı) Mustafa Kemalpaşa'dan bir hakim savcı çift daha vardı. Hakimin ismi H.P. idi. Savcı beyin ismi E.P.'dir. Yaklaşık 5-6 kez bölge toplantısı yapıldı. Bu toplantıda erkekler ve kadınlar ayrı odalarda bulunurdu. 2 ya da 3 toplantıya İstanbul'dan karı koca olan sivil kimlikli abla abi gelirdi. Onlar sohbetler yapardı. Genelde abiler gündemi belirlerdi. Gündemde siyasi konular konuşulmazdı. 17-25 aralık olaylarından sonra bize haber izlememiz, medya takip etmememiz telkin edildi. S.Ç. ile görüşmemiz sonucu evlilik kararı aldık. 2014 yılı temmuz ayında görüşmeye başladık. Cemaat içerisinde evlilik görüşmelerinin uzun sürmesi hoş görünmezdi. O yüzden genelde evlilikler kısa sürede oluşur. 2015 yılı Mayıs ayında evlendim... 2015 yılı temmuzunda Elazığ'a gittiğimde eşimin bekar evine yerleştim. Eşim S.Ç.'nin bağlı olduğu bir abinin evine birlikte gittik. Abdullahpaşa semtinde karı koca doktor olan cemaatten kişilerin eviydi. Bu abi S. ve bana evlilik ile ilgili sohbette bulundu. Bu görüşmede abi bana hitaben 'Abla senden bir fedakarlık bekliyoruz, evi ilçede değil il merkezinde tutun, gidiş geliş bir şekilde ayarlanır.' diyerek il merkezinde ev açmamızı söyledi. Hatta semt için tavsiyede bulundular. Bana zor geleceğini onlara da söyledim ancak kabul ettiremedim. Eşim S. de hiç üstelemedi. Abinin her dediğini kabul etti. ... Herhangi bir cemaat saiki olmaksızın eşimle şiddetli geçimsizlik yaşadık. 2016 yılı ocağında boşandık... Yenişehir ilçesinde görevli iken gittiğim bölge toplantısında B.Z.'nin evinde toplandığımız gün bana 2014 yılı yazında ByLock adlı sistem yüklendi. Yüklenen programı nasıl açılıp kullanıldığını B.Z. gösterdi...."
Dairemizin E:2017/9362, K:2020/5777 sayılı dosyasında davacı konumunda bulunan, yargı mensubu olarak görev yapmış olan F.Ö. isimli şahsa ilişkin etkin pişmanlık hükümleri kapsamında Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünce düzenlenen 23/03/2018 tarihli şüpheli ifade tutanağı: “…Staj döneminde yap[ı] adına herhangi bir sorumluluk almadım. Bu süreçte kendime ait ev tuttum. Bu süreçten önce eşim olan D.B.Ö. ile staj döneminde tanışıklığımız vardı. Kendisinin hal ve tavırları aynı düşüncede olmam sebebiyle birbirimize karşı bir ilgimiz olmuştu. Ancak yapının bu tarz şeylere karşı olması sebebiyle ben eşimle ilgili hususu Ş.M.A.’ya ilettim. O da bana bu konuda ısrarcı olmamamız gerektiğini söyledi. Bende Ş.M.A.’ya karşı çıktım. Daha sonra beni daha öncesinde tanımadığım evlendirme sorumlusu olduğunu öğrendiğim … KOD ADLI ŞAHSIN evinde eşimle görüşmem istendi. Bende eşim olan D.B.Ö. İLE A..Lİ KOD ADLI ŞAHSIN Urhankentte lojmandaki evine gittik. Bu görüşme formalite tarzında bir görüşme oldu. Zaten ben eşimi daha öncesinde tanıyordum. Görüşmemiz bu şekilde sonlandı. Daha sonra ben eşimle görüşmelerimize devam ettik ve ... tarihinde eşimle evlendim…Ben ve eşim idari hakim olarak meslek dönemimizde beyanım üzerine sohbetlere ara ara gitmeye devam ettik....”
Dairemizin E:2017/8719, K:2020/5772 sayılı dosyası kapsamında bulunan, yargı mensubu olarak görev yapmış olan G.G. isimli şahsın Ordu Cumhuriyet Başsavcılığının … sayılı soruşturması kapsamında alınan ifadesine ilişkin 15/10/2016 tarihli şüpheli sorgulama tutanağı: “...FETÖ yapılanmasıyla ilgili yaşadıklarımı ve bildiklerimi tüm samimiyetimle açıklamak, anlatmak ve üzerime atılı suçlamayla ilgili etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmak istiyorum.... İzdivaç için daha çok yapı içinde bulunan ve özellikle hakim savcılar arasında aynı dönemde olan kişileri birbirine yönlendiriyorlardı. Yapı dışından evliliğe çok sıcak bakılmıyordu. Bunun da gerekçesini yapıdan programlara, toplantılara, sohbetlere ya da sohbetlere katılımın sağlanmayacağını yada verilen görevlerin layikiyle yerine getirilmesine engel olacağını belirterek açıklıyorlardı…”
Dairemizin E:2017/4780 sayısına kayıtlı dosyası kapsamında bulunan, yargı mensubu olarak görev yapmış olan D.T. isimli şahsa ilişkin Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Soruşturma Bürosunun .. sayılı soruşturması kapsamında düzenlenen 02/05/2017 tarihli şüpheli sorgulama tutanağı: “…Adaylık döneminde en önemli husus ve yapının ilgilendiği konu yapıya mensup ve meslektaşlar içinden evlilik yapma hususudur…. bu toplantı esnasında Cenk isimli kişi bana bir erkek fotoğrafı göstererek bu kişiyle evlenme maksatlı olarak Rizede görüşmem gerektiğini söyledi. Ben de denilen tarihte belirtilen yere gittim ve meslekten olduğunu öğrendiğim bir erkekle görüştüm ancak bu kişinin kim olduğunu bilmiyorum çünkü bu görüşmeler esnasında isimler karşılıklı olarak söylenmemektedir. Bu görüşmememizin neticesini bizden sorumlu olan Cenk kod adını kullanan kişiye anlattığım esnada yapılan bu hareketin hoş olmadığını, evlilik gibi mahrem bir konunun sulandırıldığını ve bu hususta Allah rızasının gözetilmediğini ve tek amacın yapı mensuplarını kendi aralarında evlendirerek yapıya sadık kalmalarını sağlamak olduğunu söyleyerek kızdım. Kendisine, bu yapı içerisinden evlenmek istemediğimi, gerekirse yapı dışından birisiyle evlenebileceğimi ve ne yapmak istediklerinin belli olmadığını söyleyerek yanından ayrıldım. Bu yaşanan olaydan kısa bir süre sonra 17-25 Aralık olayları olunca bu yapının devlete karşı örgütlenme içerisinde olduğunu anladım ve yapıyla ilişkimi tamamen kestim. 2013 Eylül ayından bugüne kadar bu yapıdan hiç kimseyle görüşmemekteyim ancak bugüne kadar beni tekrar yapının içerisine çekmek isteyenler ve bu maksatla görüşme talebi olanlar oldu. Nitekim 2014 yılının Şubat ayında o dönem itibari ile Çağlayan Adliyesi adalet komisyonunda Zabıt Katibi olarak çalışan ve bu yapıyla hiçbir alakası olmayan Y.T. ile arkadaş olarak görüşmeye başladım bunun örgüt tarafından duyulması üzerine Cenk kod adlı yukarıda bahsettiğim kişi benim Borçka da ki evime gelerek bir nevi beni tehdit etmek suretiyle Y.'den ayrılmamı ve onlara ihanet ettiğimi söyledi. Bende kendisine bu kişi ile evleneceğimi ve bu yapı içerisinde kalmak istemediğimi açık ve net şekilde söyledim. Oda bana bu arkadaşlığımdan Ankara da ki abinin haberi olmadığını duyunca benim için kötü olacağını ve halen vakit varken tekrar yapı içerisine dönebileceğimi belirtti ancak ben tüm bu telkinlere rağmen yapıdan ayrıldığımı ve benim peşimi bırakmalarını kendisine izah ettim ve o tarihten bu yana da örgütün yapmış olduğu hiçbir organizasyona katılmadım hatta yapı içerisinde bulunan arkadaşlar tarafından da bu nedenle dışlandım.”
Dairemizin E:2019/5555 sayısına kayıtlı dosyası kapsamında bulunan, yargı mensubu olarak görev yapmış olan Ö.Y. isimli şahsın …. Ağır Ceza Mahkemesinde yargılandığı E:… sayılı davanın 10/10/2017 tarihinde yapılan 1. celsesine ilişkin duruşma tutanağında yer alan savunması: “… örgütün üniversite evlerinde 2007 yılından itibaren kalmaya başladım.... ilk yıl yerleştiğim evin sorumlusu A.E. isimli kişiydi.... kendisi fakülteden mezun olduktan sonra çalışma evlerinde hakimlik sınavlarına hazırlanmış ve ali [adli] yargı hakimlik sınavını kazanarak 12. Dönem hakimi olarak mesleğe giriş yapmıştı sınavı kazandığı hazırlık döneminde olsun staj döneminde olsun benden yaşça büyük olduğu için yol gösterici bilgiler verirdi her zaman cemaat içerisinde eleştirel ve sorgulayıcı yaklaşımı olan birisi idi o döenmde de Ankarada staj yapmayı kabul etmediği ve cemaatin içindin birisiyle evlenmeyi kabul etmediği için byük sorunlar yaşamıştı... yine bu dönemde cemaatle ilgisi olmayan liseden tanıdığım bir kızla görüşmeye başladım. İlişkimiz belli bir aşama katetmişti durumu bizden sorumlu olan A.Ş.’la görüştüm. O da bunu kendisinin üstü olan K. abiyle (bu kişi ceza ve tutukevleri genel müdürlüğünde tetkik hakim idi.) paylaşacağını söyledi. Sonraki dönemde yaklaşık 3-4 ay devamlı olarak görüştüğüm kişinin cemaatten olmamasının uygun birşey olmadığı bu kişiden ayrılmam gerektiğini söylediler. Bende belli bir yerde artık baskılara dayanamayıp ilişkimi sonlandırmak zorunda kaldım….”
Dairemizin E:2017/4780 sayısına kayıtlı dosyası kapsamında bulunan, yargı mensubu olarak görev yapmış olan S.B. isimli şahsa ilişkin Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 23/03/2017 tarihli şüpheli sorgulama tutanağı: “…Staj döneminde bize 10 kişilik bir toplantı yapıldı. Toplantıda bize örgütün evlendirme işine bakan Raportör tetkik Hakimi ve Bakanlık Tetkik Hakimi İ.S. vardı. İ.S. evlendirme sorumlusu idi. Bu kişiler bizi her konuda manevi olarak baskı altına alıp örgüt liderinin peygamberimizi rüyasında gördüğünü, her konuyu istişare ettiğini söyleyerek bizim de istişareye uymamızı, evliliğimizi istişare doğrultusunda yapmamamızı [yapmamızı] zorunlu kıldılar. Örgüt dışında birisiyle evlenirseniz günahkar olursunuz, yoldan çıkarsınız, bizden uzaklaşırsınız veya biz sizi uzaklaştırırız diyorlardı. Örgüt içi evlilik en önemli husustu. Doğan çocukların ismini onlar koymak istiyordu ve çocukların eğitimini de kendileri üstleniyordu. Üst Yargıtay üyelerinin dahi çocuklarına bakıcı ve eğitici olarak bu örgütün sorumlularının baktığını duydum. Bu örgüt içerisinde olan kişiler kendi çocuklarını da 6. Sınıftan sonra bu evlere düzenli olarak gönderip eğitim aldırırlardı. Burada örgütü tanıtır ve eğitim aldırırlardı. … 2014 yılında halen eşim olan A.B. ile tanıştım. Tanışmamız ailemin vasıtası ile oldu. Eşim araştırılabilir. Örgüt ile hiç bağlantısı yoktur. Bizim buluşmamızı örgütün yönlendirmesi ile değil, aykırı bir şekilde oldu. Kız arkadaşım örgüt dışından olunca örgüt bana baskı uyguladı….”
Dairemizin E:2017/6614, K:2020/5792 sayılı dosyası kapsamında bulunan, yargı mensubu olarak görev yapmış olan M.Ö. isimli şahsın İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen … sayılı soruşturma kapsamında alınan ifadesine ilişkin 07/05/2017 tarihli şüpheli sorgulama tutanağı: “…adaylık dönemi içerisinde evlenmek için kriterlerimizi sorup adayın özelliklerini belirlememizi istediler. Benim kız arkadaşım olduğunu başlangıçta söyleyemedim. Ben de kriterlerimi belirttim. Yaklaşık 15 günde bir bu şekilde ... kod isimli şahısla kaldığımız evde toplantı yapıyorduk. Kendisi beni Yargıtayda Tetkik hakimliği yapan M.F. isimli şahsa gönderdi. Ben onun dairesine gittim. Bana bir fotoğraf gösterdi. Ben beğenmediğimi söyledim. Bana bozuldu. Daha sonraki dönemde H.B.'nin evinde toplandığımızda ben kız arkadaşımın olduğunu söyledim. ... kod isimli şahıs benden kız arkadaşımın ismini ve TC kimlik numarasını sordu. Bir araştıralım dedi. Bir sonraki görüşmemizde kız arkadaşımın benim için uygun olmadığını söylediler. Ben ısrar ettim. Hatta örgütten ayrılmayı da göze aldım ancak kendilerine söylemedim. Daha sonraki görüşmemizde kız arkadaşımla evlenmekte ısrar ettiğimi söyleyince de evlenmemi kabul etti. Ancak benimle aralarına mesafe koyduklarını da anladım. Çünkü benimle artık fazla birşey paylaşmamaya başladılar ve H.B.'nin bizim üzerimizde fazla etkili olmadığını düşündüklerinden S.A. isimli şahsı bizim eve yerleştirdiler. Daha sonraki süreçte K.A. örgütün katalog evlilik dediğimiz yöntemiyle evlendirildi. M.E. ise eş adayını kendisi bulmuştur. Ben 4-5 ay kadar sonra şimdiki eşim ile evlendim...”
Dairemizin E:2017/2132, K:2020/4611 sayılı dosyası kapsamında bulunan, yargı mensubu olarak görev yapmış olan H.Z. isimli şahsın Samsun Cumhuriyet Başsavcılığınca ... numaralı soruşturma kapsamında alınan ifadesine ilişkin 25/10/2016 tarihli şüpheli sorgulama tutanağı: “…Okulu bitirmeye yakın Iğdır’lı olduğunu bildiğim A. isimli kısa boylu o dönem cemaate ait kolejlerin birinde öğretmenlik yapan bir kişi beni mülakata çağırdı. Bende mülakata gittim. Bana ne yapmak istediğimi sordu. Bende hakimlik yapmayı düşündüğümü söyledim. Bana evlenme hakkındaki düşüncelerimi sordu. Bende şuanki eşim olan A. ile liseden beri arkadaş olduğumu ve o onunla evleneceğimi söyledim. Bunun üzerine A. bizimle devam etmek istiyorsan, ancak bizim belirlediğimiz kişiyle evlenmek gerekir dedi, bende bunu kabul etmedim ve cemaatin evinden ayrıldım…Hakimlik imtihanına girdim ve kazandım….Eşimde üniversiteyi bitirmişti ve Kahramanmaraş komisyonunda katiplik imtihanına girdi. 2 sefer girmesine rağmen alınmadı. Ben bu hususun cemaatin bana karşı bir tavrı olarak almadıklarını düşünüyorum....”
Dairemizin E:2017/3909, K:2020/4579 sayılı dosyasında davacı konumunda bulunan ve yargı mensubu olarak görev yapmış olan E.K. isimli şahsın Tokat Cumhuriyet Başsavcılığınca … numaralı soruşturma kapsamında alınan ifadesine ilişkin 03/12/2017 tarihli şüpheli ifade tutanağı: “…18 Eylül 2013’te eş birleştirmesiyle Cumhuriyet Savcısı olarak Kastamonu merkezde göreve başladım. Bu süreçte Sinop’ta görev yapan ve 13. dönem olan H.İ.K. isimli kişi eşimin numarasından bizi arayarak Sinop’a gelmemizi söyledi, ancak yoğun olduğumuzu söylememize rağmen, görüşmemizin önemli olduğunu ve gelmemiz gerektiği yönünde ısrar etti ve gelirken de Boyabat’ta görev yapan Ağır Ceza üyesi olan S.A. isimli şahsı da almamızı söylemişti. Bunun üzerine ben de eşimle birlikte Sinop iline giderken S.A.’yı da Sinop ili Boyabat ilçesinden alarak Sinop merkeze gittim. Burada H.İ.K.’nin Sinop’taki evine gittik…. Bu evde beraber kahvaltı yaptık. Bayanlar ayrı, erkekler ayrı bir odada idi. ... KOD ADLI H.C. bu evde bize sohbet verdi, dini bilgiler ve cevşen okudu, eşi olan ... KOD ADLI R.C. de muhtemelen aynı şekilde bayanlara sohbet verdi. Yapı içerisinde bayanlardan ayrı, erkeklerden ayrı ilgilenen bir sivil abi yoktu. Sivil abinin eşi bayanlara, abi de erkeklere sohbet yapardı. Yapı içerisinde erkeğin sorumlu olduğu grubun bayanlarından da erkeğin eşi sorumlu idi. ... KOD ADLI H.C.’nin Sinop’ta yapmış olduğu sohbetlere bir kez katıldım. Bu sohbette kurban bayramı da yaklaştığından Kurban parasını yapıya vermek isteyenlerin kurban paralarını alabileceğini söyledi. Ben de babamın hayrına 500 TL kurban yardımında bulundum, sohbet sonrasında da izin kullanmak için memleketimize döndük. Sonrasında ileri bir tarihte bizimle o bölgede ilgilenen ... KOD ADLI H.C. ve H.İ.K. yeni evlendiğim için Kastamonu’da evimize geldiler. Kastamonu’ya geldiklerinde ... KOD ADLI H.C. sohbet esnasında ‘sohbetimizde Kastamonu’da aramızda görüşmek için yeterli sayının olduğunu, Sinop’a gidip gelmenin uzak olduğunu, Sinop’taki ekiple Samsun’da görüşeceğini Kastamonu’da bulunan bizle de ayrıca görüşeceğini, sohbetin benim evimde yapılacağını, evimde sohbet yapacak kişileri ağırlayacağımı’ söyledi. Bu sohbetlerin bizim evde yapılmasının gerekçesi, Kastamonu’da ... KOD ADLI H.C.’nin görüşeceği diğer hakim ve savcıların bekar olması ve toplantıya katılacak diğer kişilerin Kastamonu Merkez yerine ilçelerde görev yapmasıdır. Normalde ben burada grup sorumlusu değildim. Normal şartlarda atanmadan önce gruplar ve grup sorumluları belirlenmişti. Sinop’un uzak olması ve Kastamonu’dan Sinop iline gidecek sayının fazla olması nedeniyle böyle bir karar alındı. Ayrıca ... KOD ADLI H.C. Kastamonu’da iki haftada bir program yapmamızı söyledi. Ben de bunun üzerine A.Ç.’yi evime çağırdım. Bu şahısla bir kere Kur’an-ı Kerim, risale okuduk. Daha sonra evimize Ankara’dan ... KOD ADLI H.C. ve eşi ... KOD ADLI R.C. geldi. İlk geldiğinde M.A.A. isimli şahsın da bizim gruba dahil olduğunu söyledi ve bu şahsı da iki haftada bir A.Ç. ile birlikte eve çağırmamızı ve program yapmamızı istedi. Bu şekilde ... KOD ADLI H.C. ve eşi ... KOD ADLI R.C. genelde ayda bir olmak üzere (bazen iki ayı bulduğu olmuştur.) benim evde program yapıyorduk. Bu programlarda biz erkekler olarak kendi aramızda Kur’an-ı Kerim ve dini kitaplar okurduk. ... KOD ADLI H.C. bize namaz kıldırırdı. Bazen de Fetullah GÜLEN’in videolarını bize kendi tabletinden izletirdi. 3-4 saat kaldıktan sonra giderdi. Yapı içerisinde bekarlardan % 15, evlilerden % 10 himmet alınma kuralı olduğu için ... KOD ADLI H.C.’ye maaşımın yüzde 10 unu himmet olarak bu şahsa 2014 yılı Ağustos ayından sonra vermeye başladım. Öncesinde düğün yapmam nedeniyle borcum olması ve aile yardım yapmam nedeniyle himmet vermedim… Biz bu şekilde ... KOD ADLI H.C.’nin kontrolünde 2015 yılının TEMMUZ ayı sonuna kadar bu toplantılara devam ettik. Bu toplantıların bir tanesi dışında tamamı benim evde yapıldı….”
Dairemizin E:2017/8435, K:2020/5612 sayılı dosyası kapsamında bulunan, yargı mensubu olarak görev yapmış olan K.K. isimli şahsın Tokat Cumhuriyet Başsavcılığınca … numaralı soruşturma kapsamında alınan ifadesine ilişkin 12/04/2018 tarihli şüpheli ifade tutanağı: "...Ben bana sormuş olduğunuz şekilde T1-T2-T3-T4-T5-A1-A2 şeklindeki adlandırmadan bilgi sahibi değilim. Ben sadece yukarıda bahsetmiş olduğum aynı dönemde yer alan kişilerin oluşturduğu grupçu olayını biliyorum. Biz mesleğe atandıktan sonra eşimle M.Y. telefonla irtibata geçti. ...M.Y. bizim grubun sorumlusuydu. Bu grupta ben, eşim G.K., M.Y., M.Y.'nin hakim olan eşi S.Y., E.K., K.G., E.E. vardı. Biz genelde M.Y.'nin sorumluluğunda toplantı yapıyorduk. Bu dönemde K.G.'nin eşinin ev hanımı olduğunu, E.K. ve E.E.'nin eşlerinin birinin öğretmen olduğunu, birinin ise öğretim görevlisi olduğunu hatırlıyorum. Ancak eşleri meslekten olamayan kişiler M.Y.'nin yapmış olduğu toplantıya katılmıyordu. Toplantılar genelde bizim evde ve M.Y.'nin evinde oluyordu. Bir keresinde de K.G.'nin evinde toplantı yapıldığını hatırlıyorum. K.G.'nin eşinin başka yerde yapılan toplantılara gelmediğini hatırlıyorum ancak evinde yapılan toplantıda ev sahibi olarak doğal olarak yer aldığını hatırlıyorum. Bunun dışında başka bir yere toplantıya geldiğini de hatırlamıyorum. Zaten bu şahsın yapı ile alakası da yoktur. E.K. ve E.E.'nin eşlerinin de birer kez toplandığımızda geldiklerini gördüm ancak bu şahıslar toplantıya vakit geçirmek maksadıyla geliyorlardı. Zaten M.Y.'nin meslekle ilgili yapmış olduğu toplantıya meslekten olmadıkları için katılamıyorlardı. Bu şahısları da sadece birer kez gördüm. Bu şahıslar öğretmen veya araştırma görevlisi grubunda herhangi bir yapının toplantılarına katıldıkları konusunda bilgim yoktur. Ancak bizim grup yönüyle yapı ile alakası yoktu. Ayrıca M.Y.'nin sorumlu olarak yapmış olduğu toplantıya ara ara sivil karı-koca kişilerin de katıldığını hatırlıyorum. Bu sivil karı-koca şahıslar geldiğinde erkekler ayrı yerde kadınlar ayrı yerde toplanıyordu....Sivil karı-kocadan kadın olanın adını bilmiyorum ancak KOD ADINI … olarak anımsıyorum, mesleğinin öğretmen olduğunu hatırlıyorum. 2014 yılı yaz kararnamesi ile M.Y. ve S.Y. başka yere atandı. Onun yerine bizden sorumlu olarak sivil karı-kocanın altına E.Ö. geldi. 15 Temmuz darbe girişimine kadar da bizden sorumlu olmaya E.Ö. devam etti. E.Ö.'nün eşi de ev hanımıydı. Bu sebeple toplantılara katılmıyordu. Kendi evinde yapılan toplantılarda doğal olarak bulunduğu oluyordu, ancak bu şahıs mesleki toplantılara katılmıyordu....Bana sormuş olduğunuz şekilde ben hamileyken doğacak çocuğuma Fetullah GÜLEN'den isim talebim oldu. Yapı içerisinde böyle bir gelenek olduğunu öğrenince eşim bu hususu E.Ö.'ye söylemişti. Doğuma yakın bir dönemde de Fetullah GÜLEN'den de isim geldi. İsmi E.Ö. bize söyledi. Gelen isim İ.'ydi. Çocuğumuzun ismi de İ.O. koyduk. ... Eşim ve ben yapının vermiş olduğu bağımsızlar listesine 11'de 11 ay verdik. ... Bana sormuş olduğunuz şekilde seçimler konusunda ya M.Y. ya da E.Ö.'nün oy kullanacağınız yerde … Partinin karşısındaki en güçlü partiye oy vermemiz söylendi, biz de bu söylem üzerine Tekirdağ Çerkezköy'de .. Partinin karşısında en güçlü adayın … olması nedeniyle …'ye oy verdik...."
Sonuç itibarıyla, FETÖ'nün örgütsel amaçlarını tam bir gizlilik içerisinde gerçekleştirebilmesi için eşlerin de örgüt mensubu olmasına, örgüte bağlılık göstermesine ve hizmet etmesine özel önem verildiği anlaşılmaktadır.
d-1) Davacının Eşi İle İlgili Maddi ve Hukuki Süreç
Davacının yargı mensubu olarak görev yapan eşi S.Y.'nin Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunun ...tarih ve ...sayılı kararı ile 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname'nin 3/1. maddesi uyarınca FETÖ ile iltisakı ve irtibatı olduğu gerekçesiyle meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına karar verilmiş, bu karara karşı yapılan yeniden inceleme talebinin yine aynı Kurulun ... tarih ve ...sayılı kararı ile reddine karar verilmiştir.
Davacının eşi tarafından, meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin karar ile bu karara karşı yapılan yeniden inceleme talebinin reddine ilişkin kararın iptaline karar verilmesi talebiyle açılan davada, Dairemizin 05/10/2020 tarih ve E:2017/2247, K:2020/4086 sayılı kararıyla davanın reddine karar verilmiş, bu karara karşı yapılan temyiz başvurusu Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 29/03/2023 tarih ve E:2021/1212, K:2023/602 sayılı kararıyla reddedilerek davacının eşi hakkında Dairemiz tarafından verilen ret kararı kesinleşmiştir.
d-2) Davacının Durumunun Değerlendirilmesi
Kararımızın "Demokratik Anayasal Düzene Sadakat Yükümlülüğü" başlıklı kısmında belirtildiği üzere, hakim ve savcılar açısından sadakat yükümlülüğü, "bağımsızlık" ve "tarafsızlık" ilkeleri çerçevesinde hukuk devletine ve demokratik anayasal düzene sadakat yükümlülüğü olarak ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda, Türk Yargı Etiği Bildirgesi'nin 2.5. ve 3.2. maddeleri ile AİHM kararlarında belirtildiği üzere, yargıya olan güvenin sağlanması ve sürdürülebilmesi için hakim ve savcıların "bağımsız ve tarafsız olmaları" kadar, "bağımsız ve tarafsız görünmeleri" de önem taşımaktadır. (Campbell ve Fell/Birleşik Krallık, 28/06/1984, Seri A No. 80, § 40, paragraf 78; D.N./İsviçre, Başvuru No. 27154/95, 29/03/2001, paragraf 41-46 ve 48-57) Nitekim yargı mercilerinin ve bu mercilerde görev yapan hakim ve savcıların, davaya taraf olanlar ve kamuoyu nezdinde güven uyandırmaları ve bu bağlamda bağımsızlık ve tarafsızlıklarından en ufak bir kuşku duyulmasından kaçınmaları gerekmektedir.
Bu durumda, FETÖ'nün yukarıda yer verilen yapısı ve işleyiş kuralları uyarınca evlilik ve aile yaşamına kadar yansıyan faaliyetlerde bulunduğu ve davacının
aile birlikteliği içerisinde birlikte yaşadığı eşinin (yargı kararıyla tespit edilen) FETÖ silahlı terör örgütü içerisindeki konumu dikkate alındığında, davacının söz konusu örgütün faaliyetlerinden ve eşinin örgüt içerisindeki konumundan haberdar olmamasının, bir yargı mensubu olarak yürüttüğü meslek itibarıyla sahip olduğu nitelikler ve donanım ile hayatın olağan akışına uygun olmadığı gibi, davacının, eşinin söz konusu örgüt içerisindeki faaliyetlerine karşı çıktığı yönünde bir delil de bulunmadığı, bu durumun, bir yargı mensubu olarak üstün kamu gücü ayrıcalığına sahip olan ve bağımsız ve tarafsız "olması" kadar bağımsız ve tarafsız "görünmesi" de gereken davacı açısından bağımsızlık ve tarafsızlığından şüphe edilmesine ve dolayısıyla FETÖ ile irtibat ve iltisakı bulunduğu kanaati oluşmasına neden olan bir delil niteliğinde olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

6) Dava Konusu Kararların Temel Hak ve Özgürlükler Bağlamında Değerlendirilmesi
Davacı, dava konusu kararLAR ile bazı temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiğini ileri sürmekle birlikte bu ihlal iddialarının özü davacının meslekten çıkarılmasına dayanmaktadır.
Bu kapsamda, davacı hakkında tesis edilen meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin karar ile bu karara karşı yapılan yeniden inceleme talebinin reddine ilişkin kararın, AİHS'in 8. ve Anayasa’nın 20. maddesinde yer alan "özel hayata saygı hakkı" çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmektedir.
Zira, AİHM tarafından dinamik bir şekilde yorumlanan ve sosyal hayattaki yansımaları kapsamında genişletilebilen "özel hayat" kavramı, eksiksiz bir tanım getirmenin mümkün olmadığı bir kavram olarak görülmekte, bu bağlamda bireylerin kişiliklerini geliştirmelerine ve mesleki yaşamlarına etki eden her durum özel hayata saygı hakkına dâhil edilmektedir. Nitekim AİHM, bireylerin genellikle iş ya da mesleki faaliyetleri sırasında dış dünya ile ilişkiler kurduklarını ve geliştirdiklerini belirterek ve bireyin iş hayatı ile özel hayatını birbirinden ayırmanın güçlüğünün altını çizerek, mesleki faaliyetlerin de özel hayata saygı hakkı kapsamında olduğunu belirtmiştir (Niemietz/Almanya, B. No: 13710/88, 16/12/1992, § 29). AİHM’e göre özel hayat, bir bireyin başka bireylerle, mesleki ve iş ilişkileri de dâhil olmak üzere, ilişki kurma ve geliştirme hakkını kapsamaktadır (C./Belçika, B. No: 21794/93, 07/08/1996, § 25).
Dava konusu edilen kararlar, davacının meslek yaşamının sona ermesi sonucunu doğurmaktadır. Bu nedenle söz konusu kararlar özel hayata saygı hakkı üzerindeki sonuçları itibarıyla AİHS'in 8. ve Anayasa’nın 20. maddeleri ile güvence altına alınan özel hayata saygı hakkına yönelik bir müdahale oluşturmaktadır.
AİHS'in 8. maddesinin ikinci fıkrasına göre özel hayata saygı hakkının kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi ancak "kanunla öngörülmüş olma", aynı maddede sayılan "meşru amaçlardan birini gerçekleştirmeye yönelik olma" ve "demokratik bir toplumda gerekli olma" ölçütlerini karşılama şartıyla mümkündür. Anayasa'nın 20. maddesinin 13. maddesi ile birlikte değerlendirilmesi sonucunda ise özel hayata saygı hakkına müdahale edilebilmesi için müdahalenin "şekli anlamda belirli ve öngörülebilir bir kanuni dayanağının bulunması", "anayasal meşru bir amaca ulaşmaya yönelik olması" ve "demokratik toplum düzeninin gerekleri ile ölçülülük ilkesine uygun olması" gerekmektedir.
Dolayısıyla dava konusu kararlarla ortaya çıkan özel hayata saygı hakkına yönelik müdahalenin ihlal oluşturup oluşturmadığı hususunun, AİHS ve Anayasa bağlamında, kanunilik, meşru amaç ve demokratik bir toplumda gerekli olma ile ölçülülük ilkeleri doğrultusunda irdelenmesi gerekmektedir.
Ayrıca, demokratik toplum düzenini tehdit eden olağanüstü hâlin varlığı hâlinde AİHS'in 8/2 ve Anayasa'nın 13. maddesinde bir temel hak ve özgürlüğe kamusal makamlar tarafından müdahale edilebilme şartlarını ortaya koyan güvencelere aykırı tedbirlerin alınması ya da bu güvencelerin daha düşük standartta sağlanabilmesi söz konusu olabilmektedir. Böyle bir durum gerçekleştiği takdirde AİHS'in 15. ve Anayasa'nın 15. maddeleri uygulanabilir hâle gelmektedir.
AİHS'in 15. maddesinin birinci fıkrasında, savaş veya ulusun varlığını tehdit eden bir genel tehlike hâlinde sözleşmeci devletlerin durumun gerektirdiği ölçüde ve uluslararası hukuktan doğan başka yükümlülüklere ters düşmemek koşuluyla bu sözleşmede öngörülen yükümlülüklere aykırı tedbirler alabileceği belirtilmiş; ikinci fıkrasında ise bu hâllerde dahi AİHS'te öngörülen yükümlülüklere aykırı tedbirlerin alınamayacağı hak ve özgürlükler sayılmıştır.
Bu doğrultuda Anayasa'nın 15. maddesinde de olağanüstü hâllerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlal edilmemek kaydıyla durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının kısmen veya tamamen durdurulabileceği veya bunlar için Anayasa'da öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabileceği belirtilmiştir. Anılan maddenin 2. fıkrasında ise Anayasa'da öngörülen güvencelere aykırı tedbirlerin alınamayacağı hak ve özgürlükler sayılmıştır.
Dava konusu kararlar, davalı idare tarafından, 667 sayılı KHK’nın 3. maddesi uyarınca tesis edilmiştir. Anılan KHK, 6749 sayılı Kanun'la TBMM tarafından değiştirilerek kabul edilmiş ve 29/10/2016 tarih ve 29872 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Sonuç olarak davacı hakkında dava konusu kararların tesis edildiği tarih itibarıyla bu kararlara dayanak KHK'nın yürürlükte olduğu ve öngörülen anayasal usul dâhilinde daha sonra kanunlaştığı görülmektedir. Bu nedenle özel hayata saygı hakkına müdahale niteliği taşıyan dava konusu kararlar, öngörülebilir ve belirli bir kanun hükmü uyarınca tesis edilmiş olup müdahale kanunilik şartını taşımaktadır.
Zira dava konusu kararlara gerekçe olarak gösterilen irtibat ve iltisak kavramları yönünden Anayasa Mahkemesi tarafından 14/11/2019 tarih ve E:2018/89, K:2019/84 sayılı kararında yapılan değerlendirmede, terör örgütleriyle irtibatlı ve iltisaklı olma durumu farklı şekillerde ortaya çıkabileceğinden bunların kanun koyucu tarafından önceden belirlenmesi ve kanunda tek tek sayılması zorunluluğundan söz edilemeyeceği ifade edilmiştir. Anayasa Mahkemesine göre irtibat ve iltisak kavramları genel kavram niteliğinde olmakla birlikte, bu kavramların belirsiz ve öngörülemez nitelikte olduğunu söylemek mümkün olmadığından, hukuki nitelikleri ve objektif anlamları yargı içtihatlarıyla belirlenebilecektir.
AİHS'in 8. maddesinin ikinci fıkrasında özel hayata saygı hakkının kullanılmasına ulusal güvenlik ve kamu güvenliğinin sağlanması amacıyla müdahale edilebileceği öngörülmüştür. Anayasa'nın 20. maddesinin birinci fıkrasında ise özel bir sınırlama nedeni öngörülmemiştir. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin kararlarına göre özel sınırlama nedeni öngörülmemiş olan hakların dahi hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırları bulunmaktadır. Ayrıca Anayasa'nın diğer maddelerinde yer alan kurallara dayanılarak da bu hakların sınırlanması mümkün olabilmektedir. Anayasa'nın 5. maddesinde Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak Devletin temel amaç ve görevleri arasında sayılmıştır (AYM, E.2014/87, K.2015/112, 08/12/2015, § 7; Sevim Akat Eşki, B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 33). Dava konusu kararlar, FETÖ ile üyelik, mensubiyet, iltisak veya irtibatı bulunan ilgililer hakkında ülkenin içinde bulunduğu tehdit ve kamu düzeninin bozulması ihtimali doğduğundan ivedi şekilde karar alma zorunluluğu nedeniyle ve millî güvenliğin, kamu düzeninin ve başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla tesis edilmiştir. Bu nedenle FETÖ ile iltisak ve irtibatı olan ve dava konusu kararların tesis edildiği tarih itibarıyla kamu gücünün güçlü bir tezahürü niteliğinde yargı yetkisi kullanan davacının meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına karar verilmesi suretiyle özel hayata saygı hakkına yapılan müdahale meşru bir amaca dayanmaktadır.
Dava konusu kararlar ile davacının özel hayata saygı hakkına yapılan müdahale, zorlayıcı bir toplumsal gereksinim olarak ortaya çıkmıştır. Nitekim 15 Temmuz 2016 gecesi yaşanan darbe teşebbüsü nedeniyle “ulusun varlığını tehdit eden genel bir tehlike”nin bulunduğu açıktır (Alparslan Altan/Türkiye, B. No: 12778/17, 16/04/2019, §§ 71-75). Bu tehlike, ulusun ve Devlet teşkilatının varlığı için tehdit teşkil eden, kamu düzenini etkileyen, olağandışı bir kriz niteliğindedir. Bununla birlikte darbe teşebbüsünün faili olan FETÖ'nün, yukarıda belirtildiği üzere atipik ve kendine özgü niteliği göz önüne alındığında, bu tehlikeye karşı alınan ve davacının yargı yetkisini kullanmasına son veren dava konusu tedbirin de yaşanan özellikli durumun ortaya çıkardığı zorunluluktan ve bu durumun faili olan örgütün Devleti ele geçirmeyi amaç edinen niteliğinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle anılan olağanüstü koşullar altında ve olağan demokratik düzene geri dönebilmek amacıyla söz konusu terör örgütü ile iltisak ve irtibatı bulunan davacının yargı yetkisini kullanmasına son veren tedbirin demokratik bir toplumda gereklilik arz ettiği açıktır.
Türkiye Cumhuriyeti tarafından 23/07/2016 tarihinde Avrupa Konseyi Genel Sekreterliği ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğine, Türkiye’de 21/07/2016 tarihinde olağanüstü hâlin yürürlüğe girmesiyle birlikte AİHS’in 15. maddesinde öngörüldüğü şekliyle Sözleşme’den doğan yükümlülükler bağlamında daha az güvence sağlanabileceği kaydıyla derogasyon bildiriminde bulunularak milletlerarası hukuktan doğan yükümlülük yerine getirilmiştir.
AİHS'in 15. maddesi ile uygulama alanı bulan, "ulusun varlığını tehdit eden genel bir tehlikenin varlığı" hâlinde söz konusu tehlikeyi bertaraf etmek için ne yapmak gerektiğini takdir ve tayin etmek ulusun yaşamından sorumlu devlete aittir. İçinde bulunulan durumun kendine mahsus özellikleri nedeniyle bu özellikli durumu değerlendirmek hususunda, söz konusu tehlikeyi bertaraf edecek devletin, uygulayacağı tedbirler bakımından, olağan dönemdekinden çok daha geniş bir takdir marjına sahip olduğunu kabul etmek gerekmektedir (İrlanda/İngiltere [GK] B. No: 5310/71, 18/1/1978, § 207).
Dava konusu kararların müdahalede bulunduğu özel hayata saygı hakkının AİHS'in 15. maddesinin ikinci fıkrası ile Anayasa'nın 15. maddesinin ikinci fıkrasında yer verilen ve olağanüstü hâllerde dahi AİHS ve Anayasa'da öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınamayacağı belirtilen haklardan olmadığı açıktır.
Bu durumda, demokratik kurumlara ve demokratik toplum düzeninin bizatihi kendisine karşı yapılan darbe teşebbüsü sonrasında, bahse konu teşebbüsün faili olan FETÖ ile iltisak ve irtibatı olduğu gerekçesiyle hakkında tesis edilen dava konusu kararlar ile yargı mensubu olarak görev yapması nedeniyle üstün kamu gücü ayrıcalığına sahip olan davacının, meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına karar verilmesi suretiyle özel hayatına saygı hakkına yapılan müdahalenin, AİHS ve Anayasa anlamında durumun gerektirdiği ölçüde bir tedbir olduğu anlaşılmıştır.

7) Sonuç olarak
Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgeler ile yukarıda yer verilen açıklamalar bir bütün olarak değerlendirildiğinde; davacının, FETÖ ile iltisak ve irtibatının olduğu ve bu nedenle demokratik anayasal düzene sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiği anlaşıldığından dava konusu kararlarda hukuka aykırılık görülmemiştir.
Dava konusu kararlarda hukuka aykırılık görülmediğinden davacının bu kararlar nedeniyle yoksun kaldığı parasal haklarının yasal faiziyle birlikte ödenmesi ile özlük haklarının iadesi isteminin de reddi gerekmektedir.

D) KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunun ...tarih ve ...sayılı kararı ile yine aynı Kurulun ... tarih ve ...sayılı kararının iptali istemi yönünden DAVANIN REDDİNE,
2. Davacının bu kararlar nedeniyle yoksun kaldığı parasal ve özlük haklarının yasal faiziyle birlikte iadesi istemi yönünden DAVANIN REDDİNE,
3. Ayrıntısı aşağıda gösterilen toplam … TL yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
4. Posta gideri avansından artan tutarın kararın kesinleşmesinden sonra davacıya iadesine,
5. Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca duruşmalı işler için belirlenen … TL vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine,
6. Bu kararın tebliğ tarihini izleyen 30 (otuz) gün içerisinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna temyiz yolu açık olmak üzere, 20/05/2024 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

UYAP Entegrasyonu