T.C.
ANTALYA
4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2024/815
KARAR NO : 2024/672
DAVA : Tazminat (Trafik Sigorta Sözleşmesi Kaynaklı Rücuen)
DAVA TARİHİ : 07/09/2023
KARAR TARİHİ : 23/10/2024
Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Trafik Sigorta Sözleşmesi Kaynaklı Rücuen) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; ... tarihinde meydana gelen trafik kazası neticesinde müvekkil ...'e ait ... plaka sayılı aracın hasara uğradığını, kazanın tamamen ... plaka sayılı araç sürücüsünün %100 asli kusurundan kaynaklanmış olup; müvekkilimin herhangi bir kusuru bulunmadığını, müvekkilin aracının kazadan ötürü değer kaybettiğini ve serviste kaldığı süre boyunca kullanılması mümkün olmadığını, müvekkiline ait araçta meydana gelen değer kaybının gerçek zarar kalemleri arasında olduğunu, davalı araç sürücüsü ile davalı araç sahibi ve sigorta şirketinin de gerçek zarar kalemleri içerisinde yer alan müvekkilinin aracında meydana gelen değer kaybından dolayı sorumluluğu bulunduğunu, müvekkilin aracında kaza sonrası meydana gelen değer kaybının, kazada tam kusurlu olan ... plakalı aracın sigortacısı olan .... tarafından mağdur olan müvekkkiline ödenmesi gerektiğini beyan ederek; tazminat talebinde bulunmuştur.
Dava, ilk olarak, mahkememizin ... esasında açılmıştır.
Davalı ... vekili, ... esas sayılı dosyadaki cevabında özetle; işbu davada, ... plakalı aracın ... tarihini ve saatini kapsayan zmss poliçesi poliçesi bulunmadığından , ... tarihinde meydana gelen kazada ... plakalı aracın ZMSS sigortacısı oldğuu iddiasıyla müvekkil .... 'ye yönelttiği işbu davanın aktif husumet ehliyeti yokluğndan reddine karar verilmesi gerektiğini beyan etmiştir.
Dava, haksız fiile dayalı tazminat talebinden ibarettir.
Mahkememizin ... esasındaki davada, ihbar talepleri gereği kendisine dava ihbar edilen ... Vekili cevap dilekçesinde özetle; Kazaya karışan ... plakalı araç müvekkil şirket tarafından ... numaralı trafik poliçesi ile sigortalı olduğunu beyan etmiştir.
Dosya arasında bulunan Sigorta Bilgi Gözetim Merkezinin yazı cevabından da kaza tarihi itibariyle ... plakalı aracın .... Nezdinde sigortalı olduğu anlaşılmaktadır.
Dosyadaki kaza tespit tutanağında ... plakalı aracın ... (Sonradan ... bünyesine katılmıştır) nezdinde sigortalı olduğu yazmaktadır.
Kaza tespit tutanağında göre davalı ...'ne dava açıldığı anlaşılmaktadır. Nitekim ... tarihli duruşmada da davacı vekili bu yönde beyanda bulunmuştur.
Belirtmek gerekir ki ; dava, bir başkası tarafından subjektif hakkı, ihlal edile veya tehlikeye sokulan veya kendisinden haksız bir talepte bulunulan kimsenin, mahkemeden hukuki koruma istemesidir. Bir davada davacı ve davalı olmak üzere daima iki taraf vardır. Davacı veya davalı tarafta birden fazla kimse bulunabilirse de, davada ikiden fazla tarafın bulunması imkansızdır. Dava iki taraf sistemine kurulmuştur. Taraf kavramının, bir davada büyük önemi vardır. Çünkü, bir davada verilen hüküm, yalnız o davanın tarafları bakımından kesin hüküm teşkül eder(6100 sayılı HMK m. 303, mülga HMUK m. 237). Taraf kavramının, taraflar arasındaki hukuki durumla ilgisi yoktur. Kimin taraf olduğu dava dilekçesine göre belirlenir(KURU/Baki// ARSLAN/Ramazan// YILMAZ/Ejder., Medeni Usul Hukuku (Ders Kitabı), Ankara 2005, s. 257-260)
Bilindiği üzere taraf ehliyeti, davada taraf olabilme yeteneğidir. Taraf ehliyeti medeni hukuktaki, medeni haklardan istifade ( hak ) ehliyetinin medeni usul hukukunda büründüğü şekildir. Gerçekten, kimlerin taraf ehliyetine sahip bulundukları Medeni Kanuna göre belirlenir. Buna göre medeni haklardan istifade ( hak ) ehliyeti bulunan her gerçek ve tüzel kişi, davada taraf olabilme ehliyetine sahiptir. Taraf olma ehliyeti, medeni haklardan yararlanma hakkının bir sonucu olup; usul hukuku ilişinde süje olma, usul hukukundan yararlanma yeteneğidir. Her gerçek kişi, yaşadığı sürece taraf ehliyetine sahiptir; dolayısıyla gerçek kişilerin kişiliği ve bununla medeni haklardan istifade ehliyeti ölümle sona ereceğinden, ölmüş olan kişinin taraf ehliyeti yoktur. Bir davada tarafların, taraf ehliyetine sahip olmaları dava şartlarındandır. Bu nedenle, davanın taraflarından birinin taraf ehliyetine sahip olmadığı mahkemece kendiliğinden gözetilir ve dava esasa girilmeden reddedilir. Öte yandan husumet/taraf sıfatı ise, dava konusu sübjektif hak ile taraflar arasındaki ilişkidir. Bir sübjektif hakkı dava etme yetkisi ( dava hakkı ) ilke olarak o hakkın sahibine aittir. Bu nedenle, o hakka ilişkin bir davada davacı olma sıfatı o hakkın sahibine ait olacaktır. Buna uygulamada aktif husumet denilmektedir. Davalı olma sıfatı ise borcun sahibine aittir. Buna ise pasif husumet denilmektedir. Taraf ehliyeti davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu halde, taraf sıfatı dava konusu sübjektif hakka ilişkindir. Bir davada taraf olarak gösterilen kişi, taraf ehliyetine sahip olsa bile, bu kişinin o davada gerçekten davacı veya davalı olmak sıfatı yok ise, dava konusu hakkın esasına dair karar verilemez. Davanın sıfat yokluğundan reddine dair verilen karar, davanın dinlenemeyeceğine ilişkin bir karar olmayıp, taraf sıfatının bulunmadığını tespit eden esasa ilişkin bir karardır.(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu., 23/06/2010 tarih, 2010 / 252 esas, 2010/337 karar; (Hukuk Genel Kurulu`nun 25.3.1953 gün 4/147 Esas, 35 Karar sayılı kararı) Yani, husumet/taraf sıfatı dava şartı değil, davanın esasına ilişkin bir maddi hukuk sorunudur.
6100 sayılı kanunun 124. maddesine göre; Bir davada taraf değişikliği, özel kanunlardaki hükümler saklı kalmak üzere, ancak karşı tarafın açık rızası ile mümkündür. Ancak, maddi bir hatadan kaynaklanan veya dürüstlük kuralına aykırı olmayan taraf değişikliği talebi, karşı tarafın rızası aranmaksızın hâkim tarafından kabul edilir. Dava dilekçesinde tarafın yanlış veya eksik gösterilmesi kabul edilebilir bir yanılgıya dayanıyorsa, hâkim karşı tarafın rızasını aramaksızın taraf değişikliği talebini kabul edebilir. Bu durumda hâkim, davanın tarafı olmaktan çıkarılan ve aleyhine dava açılmasına sebebiyet vermeyen kişi lehine yargılama giderlerine hükmeder. Maddeyle, davacının davalı tarafın açık rızası ile taraf değişikliği yapabileceği; yani görülmekte olan davanın davalısından bir başka kişiye davayı yönetip, yeni davalıya karşı yürütmesi imkânı, maddî hukuk esasları çerçevesinde öngörülmüştür. Açık rızadan söz edilmek suretiyle, hâkimin davalı tarafa taraf değişikliği konusunda, rızasının bulunup bulunmadığı hususunu açıkça sorması esası da düzenlenmiş olmaktadır. Maddenin gerekçesine baktığımızda aynen; “Hukukun taraflar bakımından esasen şeklî taraf teorisi kabul edilmektedir. Yani, davayı açan davacıdır, kendisine karşı dava açılan ise davalıdır. Dava açıldıktan sonra da sadece dava açanı değil, diğer tarafı da ilgilendiren, mahkemeyi de içine alan bir üçlü ilişki ortaya çıkmakta, uyuşmazlığın çözümü bakımından karşı tarafa da söz hakkına sahip bulunmaktadır. Bu sebepledir ki,taraf değişikliğinde karşı tarafın rızası da aranmaktadır. Ancak, bu kuralın çok katı uygulaması sonucunu doğurarak adeta yargılama ilişkisini, katı bir forma dönüştürmektedir hem de yeni ve aslında gereksiz bir takım yargılamalara yol açarak usûl ekonomisi ilkesine de zedelemektedir. Yargı kararlarında, bazen çerçevesi de geniş tutularak, temsilcide yanılma ya da maddî hatadan kaynaklanan yanılma olarak nitelenen durumlarda, karşı tarafın rızası aranmadan taraf değişikliğine izin verilerek, ortaya çıkan bu sakınca giderilmeye çalışılmaktadır. Ancak, bu içtihatlar, kanunî düzenleme karşısında sorunu tam olarak çözememekte, sınırlı kalmakta, bazen de kanunî düzenlemeyi zorlamaktadır. Oysa, taraflar gösterilirken bazen, maddî hata sebebiyle bir yanılgı ortaya çıkarabilir; aslında muhatabı belli olan uyuşmazlık, bu hata sebebiyle mevcut olmayan ya da farklı kişiye karşı yürütülebilir. Böyle bir durumda, mutlaka karşı tarafın rızasını aramak, yargılamanın kaderini gerçekte muhatap olmaması gereken bir kişinin rızasına bağlamak anlamına gelebilir ve yargılama gereksiz yere uzayabilir, hatta yeni dava açılması sonucu ortaya çıkabilir. Bu sebeple, maddî hatadan dolayı muhatabın yanlış gösterilmesi hâlinde diğer tarafın rızası aranmadan taraf değişlikliği kabul edilmiştir. Ayrıca, bazen davacı, tüm özeni göstermiş, tüm araştırmayı yapmış olmasına rağmen dava açacağı kişiye doğru tespit edememiş olabilir. Nitekim, uygulamada temsilcide yanılma olarak nitelenen durumlarda, bu haklı bir yanılma kabul edilerek, diğer tarafın rızası aranmadan yargılama gerçek muhataba karşı yürütülmektedir. Aynı şekilde, yanılma, diğer tarafın davranış ya da işlemlerinden veya hukukî ilişkinin karmaşık niteliğinden de kaynaklanabilir. Örneğin, ... şeklindeki şirketlerde muhatabın doğru tespitinin tam olarak mümkün olmaması, hukukî ilişkide farklı temsilci ya da vekillerin asıl tarafmış gibi davranması durumlarında, gerçek taraf, verilen cevap ya da yargılama işlemleriyle anlaşılabilecektir. Keza, kısa süre önce işlem yapılmış ya da sadece vekiliyle muhatap olunmuş bir işlemden sonra muhatabın ölmesi hâlinde, mirasçıları tarafın, yargılamayı uzatmak yönünde niyeti olamayacağı gibi bunda hukukî yararı da yoktur. Verilen örneklerdeki gibi, yanlış taraf gösterilmesi dürüstlük kuralına aykırı değilse, ortaya çıkan dava ilişkisi sebebiyle daha üstün bir yarar dikkate alınarak, karşı tarafın rızası aranmadan hâkimin kabulüyle yeni tarafa karşı davaya devam edilebilecektir. Bu hâllerde hâkimin yapacağı inceleme, sadece hatanın maddî hata olup olmadığı ve taraf değişikliği isteğinin dürüstlük kuralına aykırı bulunup bulunmadığıdır.Dördüncü fıkrada, taraf değişikliğinin ne anlama geldiği ve nasıl yapılacağı belirtilmiştir. Taraf değişikliği, hem karşı tarafın hem de eksik gösterilmesini kapsamaktadır. Eğer bu durum, üçüncü fıkradaki anlamıyla kabul edilebilir bir yanılgıya dayanıyorsa, hâkim sadece kabul edilebilir yanılgıyı araştıracak, bunun dışında karşı tarafın rızasını aramadan tarafa değişikliği talebini kabul edecektir. Bu şekildeki taraf değişikliğinde, davanın tarafı olmaktan çıkarılan kimse, eğer hatalı şekilde kendisine karşı dava açılmasına sebebiyet vermemişse, lehine yargılama giderlerine hükmedilecektir. Zira, ortaya çıkan durumlardan bir kusuru olmadığı gibi, aslında muhatap olmaması gereken bir yargılamayla uğraşmak durumunda kalmıştır.” denilmektedir.
Davacı vekili, yukarıda anılan ... tarihli duruşmadaki aynı beyan içinde mevcut davalı ...'ne karşı davaya devam ettiklerini, davalının ... olduğunu da beyan etmiştir. Bir başka deyişle, HMK m. 124 hükmünden yararlanacağına dair bir talepte bulunmamıştır aksine davalı ...'ne karşı davaya devam ettiklerini, davalının ... olduğunu beyan etmiştir. Bu açık beyan karşısında, artık maddi hataya dayanmak da zaten mümkün değildir.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 91/1. maddesinde, "İşletenlerin, bu kanunun 85/1. maddesine göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası yaptırmaları zorunludur" düzenlemesine; 85/1. maddesinde, "Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün ünvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar" düzenlemesine; 85/son maddesinde ise, "İşleten ve araç işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi sorumludur" düzenlemesine yer verilmiştir.
Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları'nın A-1. maddesinde de, "Sigortacı bu poliçede tanımlanan motorlu aracın işletilmesi sırasında bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına sebebiyet vermesinden dolayı 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'na göre işletene düşen hukuki sorumluluğu, zorunlu sigorta limitlerine kadar temin eder" şeklindeki düzenlemeyle, trafik sigortacısının sorumluluğunun sınırı ve kapsamı belirlenmiştir.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 91/1. 85/1. ve 85/son maddeleri ile Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarına göre Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasının motorlu bir aracın karayolunda işletilmesi sırasında, bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına neden olması halinde, o aracı işletenin zarara uğrayan üçüncü kişilere karşı olan sorumluluğunu belli limitler dahilinde karşılamayı amaçlayan ve yasaca yapılması zorunlu kılınan bir zarar sigortası türü olduğu anlaşılmaktadır.(Yargıtay HGK'nun 15.6.2011 tarih ve 2011/17-142 E. - 2011/411 K., 22.2.2012 tarih ve 2011/17-787 E. - 2012/92 K., Yargıtay 17. HD'nın 20/05/2013 tairh ve 2012/8984 E. - 2013/7276 K. sayılı ilamları)
Bu açıklamalar ışığında, davalı ...'nin davada pasif taraf sıfatı yoktur. Bu nedenle, adı geçen davalı hakkında, ... esas sayılı dosyada tefrik kararı verilip, iş bu esas alınmış, pasif taraf sıfatı yokluğundan davanın reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM/Nedenleri yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın, pasif taraf sıfatı yokluğundan REDDİNE,
2-Davalı hakkında esas dosyada da yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, esas dosyada yapılan diğer giderlerin/harçların/zorunlu arabuluculuk giderinin esas dosyada karara bağlanmasına,
3-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden; ... TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
4-Gider avansının asıl davada karara bağlanmasına,
Dair, tarafların yokluğunda, kesin olmak üzere karar verildi. 31/10/2024
Katip ...
¸e-imzalıdır
Hakim ...
¸e-imzalıdır
Dilekçeniz oluşturuluyor. Bu süreç biraz zaman alabilir, ancak sıkılmamanız için aşağıda dilekçe oluşturulmasını istediğiniz konuda benzer içtihatları listeledik. İncelemek isteyebilir veya bekleyebilirsiniz. Dilekçeniz oluşturulduktan sonra ekranda sizinle paylaşılacaktır. Sabrınız için teşekkür ederiz!