WhatsApp Hukuki Asistan

Yeni

Son Karar yapay zeka destekli hukuk asistanınız artık WhatsApp üzerinden cebinizde. Aşağıdaki hizmetlerden dilediğinizi seçerek WhatsApp asistanınıza soru sorarak hemen kullanmaya başlayabilirsiniz.

Hukuki Destek Alma
Hukuki sorularınız için anında uzman desteği alın
Yargıtay ve BAM Kararı Arama
Emsal kararlar ve içtihatlar için arama yapın
Dava Dilekçesi Hazırlama
Yapay zeka ile hızlı ve profesyonel dilekçeler oluşturun
Sözleşme Hazırlama
Özelleştirilmiş sözleşme şablonları oluşturun
Loading Logo

sonkarar

Sayfa Yükleniyor

ANKARA 3. FIKRI VE SINAİ HAKLAR HUKUK MAHKEMESI

T.C. ANKARA 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2022/189 Esas - 2022/394
TÜRK MİLLETİ ADINA KARAR VERMEYE YETKİLİ
T.C.
ANKARA
3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2022/189
KARAR NO : 2022/394

DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali)
DAVA TARİHİ : 17/05/2022
KARAR TARİHİ : 17/11/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 17/11/2022
DAVA:
Davacı vekili 17/05/2022 harç tarihli dava dilekçesi ve duruşmadaki beyanlarıyla, müvekkilinin TÜRKPATENT nezdinde 2020/113675 sayılı "... ..." ibareli marka başvurusunda bulunduğunu, başvurunun TÜRKPATENT resmi markalar bülteninde yayınlandığını; davalı şirketin 2010/72157, 2010/72159, 2014/28807 sayılı ve "... r&d", "... ar-ge", "..." ibareleri markalarını gerekçe göstererek yaptığı itirazın kısmen kabulüne karar verilerek 35, 38, 41. Sınıflar yönünden başvurunun reddedildiğini, bu ret kararına karşı müvekkilin yeniden inceleme taleplerinin bu kez TÜRKPATENT ... sayılı YİDK kararı ile nihai olarak reddine karar verildiğini, oysa verilen kararın hukuka aykırı olduğunu, davalı şirket ile müvekkilinin faaliyet alanlarının farklı olduğunu, bu nedenle davalı firmayla tamamen farklı sektörlerde faaliyet göstermekte olan müvekkilinin “... ...” isimli markasının, itiraz başvurusunda bulunan tarafın markasıyla iltibasa yol açacak bir sonuç yaratmayacağını, tarafların ilgili tüketici gruplarının birbirlerinden farklı olduğunu, “...” ibaresinin vasıf bildirir bir nitelikte olduğunu, bu nedenle kimsenin tekeline bırakılamayacağını, somut olayda taraf markalarının ortak unsur taşımadıklarını, markaların okunuş ve yazılışlarının birbirlerinden farklı olduğunu, her iki markanın farklı faaliyet alanlarında kullanıldıkları göz önünde bulundurulduğunda, işin uzmanı ya da dikkatli kişilerden oluşmayan, makûl düzeyde bilgilendirilmiş, ortalama düzeydeki alıcı kitlesinin her iki markayı gördüğünde farklı markalar olduklarını ayırt edebileceğini, davalının ilgili sınıflarda markasal kullanımı bulunmadığını, davalı itirazının kötü niyetli olduğunu belirterek, Türk Patent ve Marka Kurumu Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu’nun ... sayılı kararının iptale karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili cevap dilekçesinde özetle; verilen kurum kararının yerinde olduğunu, davanın reddinin gerektiğini beyan ederek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı şirket vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkilinin dünyaca tanınmış “...” markasının sahibi olduğunu, müvekkilinin aynı zamanda “oxygen “ ve “...” esas unsurlu markaların sahibi olduğunu, bu markaların seri marka niteliği taşıdığını, müvekkili tarafından gerçekleştirilen kullanımlar sonucunda ayırt edici hale gelmiş ve müvekkili ile özdeşleşmiş olduğunu, dava konusu markada da bu ibarenin yer aldığını, “...” görselinin ön planda tutulduğunu, “...” ibaresi ön planda olmasa dahi, markaya ayırt edicilik katmayan bir ibare olduğunu, taraf markalarının karıştırılabilecek düzeyde benzer olduğunu beyan ederek davanın reddini istemiştir.
YARGILAMA VE DELİLLER :
Mahkememizce tarafların sav ve savunmaları dinlenmiş, davaya konu TÜRKPATENT YİDK’nun ... sayılı kararı ile davacıya ait kod nolu marka başvuru dosyası ve davalı şirkete ait marka tescil belgeleri getirtilmiş, taraflarca sunulan belgeler ile tüm deliller incelenmiş, çözümü teknik ve özel bilgiyi gerektirdiği düşünülen konularda bilirkişi incelemesi yaptırılmış, alınan rapor dosyadaki kanıtlarla tutarlı, delillerin değerlendirilmesi aracı olarak denetim ve hüküm kurmaya elverişli kabul edilmiştir.
GEREKÇE:
Uyuşmazlıgın Tespiti ve Uygulanacak Hükümler, Delillerin Tartışılması ve Kabul
Dava, davacı başvurusu olan 2020/113675 sayılı marka başvurusu ile ilgili olarak TÜRKPATENT tarafından alınan ... sayılı kararın iptali istemine ilişkindir. YİDK kararının davacı başvuru sahibine 21/03/2022 tarihinde tebliğ edildiği, 17/05/2022 tarihinde açılan davanın, 5000 sayılı kanunun 15/c maddesinde belirlenen iki aylık hak düşürücü süre içerisinde olduğu anlaşılmış ve işin esasına geçilmiştir.
Mahkememize uzman bilirkişi heyetinden alınan 10/10/2022 havale tarihli raporda konu ayrıntılı irdelenmiş olup özetle; "...Dava konusu 2020/113675 sayılı başvuru kapsamında reddine karar verilen 35, 38 ve 41. Sınıf hizmetlerin tamamının davalı yanın redde gerekçe markaları kapsamında aynı sınıflarda yer alan hizmetler ile aynı, aynı tür ya da benzer oldukları, taraf markalarını oluşturan işaretler arasında rapor kapsamında ayrıntılı olarak açıklanan nedenlerle karıştırılma ihtimaline yol açacak bir benzerliğin mevcut olduğu, tarafların fiili faaliyet alanlarının işbu davanın konusunu teşkil etmediği..." ifade edilmiştir.
6769 sayılı SMK m.6/1 hükmü kısaca, bir marka başvurusunun daha önce yapılmış başvuru veya tescilli bir marka ile “karıştırılma ihtimali” bulunması ve önceki marka ya da başvuru sahibinin itiraz etmesi koşuluyla başvurunun reddini öngörmektedir. Şu halde, iltibas ya da karıştırma riskinin varlığı için, tescil kapsamındaki mal/hizmetlerin ve aynı zamanda başvuru ve markanın (işaretlerin) karıştırma ihtimali bulunacak derecede aynı yada benzer olması gerekir; Karıştırma ihtimalinin değerlendirilmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınarak bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilmelidir. İlke olarak mal ve hizmet benzerliği ile değerlendirmeye başlanır. Mal ve hizmetlerin benzerliği değerlendirilirken de çekişme konusu mal ve hizmetlerin ortalama tüketici kitlesi, doğal yapısı, kullanım amacı, fiyatı, alım sıklığı, üretim dağıtım ve satış kanalları ile yerleri, rekabet, ikame veya tamamlama ilişkisi olup olmadığı gibi bütün faktörler dikkate alınmalıdır.
Buna göre dava konusu başvurunun "... ..." ibaresinden oluştuğu, başvuru kapsamından çıkartılan kapsamında 35, 38, 41. sınıftaki "35.sınıf: Reklamcılık, pazarlama ve halkla ilişkiler ile ilgili hizmetler, ticari ve reklam amaçlı sergi ve fuarların organizasyonu hizmetleri, reklam amaçlı tasarım hizmetleri; alıcı ve satıcılar için online pazaryeri (internet sitesi) sağlama hizmetleri. Büro hizmetleri; sekreterlik hizmetleri, gazete aboneliği düzenleme hizmetleri, istatistiklerin derlenmesi, büro makinelerinin kiralanması hizmetleri, bilgisayar veri tabanlarındaki bilginin sistematik hale getirilmesi, telefon cevaplama hizmetleri. İş yönetimi, idaresi ve bu konular ile ilgili danışmanlık, muhasebe ve mali müşavirlik hizmetleri, personel işe yerleştirme, işe alma, personel seçimi, personel temini hizmetleri, ithalat-ihracat acente hizmetleri, geçici personel görevlendirme ( başkası adına fatura yatırma, vergi yatırma, trafik işlemleri gibi iş takibi) hizmetleri. Açık artırmaların düzenlenmesi ve gerçekleştirilmesi hizmetleri 38.sınıf: Radyo ve televizyon yayın hizmetleri. Haberleşme hizmetleri (internet servisi sağlama hizmetleri dahil). Haber ajansı hizmetleri 41.sınıf: Eğitim ve öğretim hizmetleri. Sempozyum, konferans, kongre ve seminer düzenleme, idare hizmetleri. Spor, kültür ve eğlence hizmetleri (sinema, spor karşılaşmaları, tiyatro, müze, konser gibi kültür ve eğlence etkinlikleri için bilet sağlama hizmetleri dahil). Dergi, kitap, gazete v.b.gibi yayınların basıma hazır hale getirilmesi, okuyucuya ulaştırılmasına ilişkin hizmetler (global iletişim ağları vasıtasıyla anılan hizmetlerin sağlanması da dahil). Film, televizyon ve radyo programları yapım hizmetleri. Haber muhabirliği hizmetleri, foto-muhabirliği hizmetleri. Fotoğrafçılık hizmetleri. Tercüme hizmetleri." mal ve hizmetlerden oluştuğu, itiraza mesnet markaların "... r&d", "... ar-ge", "..." ibaresinden meydana geldiği ve koruma kapsamlarında 35, 38, 41. sınıflardaki bir kısım mal ve hizmetlerin yer aldığı, gözlenmektedir.
Buna göre, açıklanan kriterler çerçevesinde yapılan değerlendirmede, dava konusu marka başvurusu kapsamında reddine karar verilen hizmetlerin tamamı, davalı yanın redde gerekçe markaları kapsamında aynı sınıflarda yer alan hizmetler ile aynı, aynı tür ya da benzer nitelikte kabul edilen, benzer ihtiyaçları karşılayan, benzer pazarlara yönelik, birbiri ile doğrudan rekabet ilişkisi içerisinde olan, birbirleri yerine ikame edilebilirliği bulunan, birbirlerini tamamlayıcı özelliklerde, satış, sunum ve dağıtım yöntemleri benzer, benzer tüketici kesimlerine hitap eden emtiaları kapsadıkları tespit edilmiştir.
İşaretlerin benzerliğine gelince, bu değerlendirmede, önceki markanın ayırt edicilik düzeyi, tescil kapsamındaki mal/hizmetler yönünden tanımlayıcılığı ve bu nedenle zayıflığı ya da kullanımla sonradan yüksek ayırt edicilik veya tanınmışlık kazanıp kazanmadığı önemli bir faktördür. İşaretler de parçalara ayrılmadan ve bütüncül olarak değerlendirmeli, ancak markayı oluşturan dominant yada ayırt edici unsurlar akılda tutulmalıdır. Görsel, sescil ve kavramsal benzerlik ya da farkların, markanın genel izleniminde bıraktığı etki esas alınmalıdır.
Somut olayda çekişmeli başvuru standart karekterle yazılmış "... ..." ibaresinden oluşurken; itiraza dayanak markaların standart karekterle yazılı "... r&d", "... ar-ge", "..." ibarelerinden oluştuğu görülmektedir.
Dava konusu markanın "... ..." şeklinde bir sözcük grubu markası olduğu, markada hakim ve dikkat çeken unsurun kırmızı renk ile ve bütün içerisindeki sair tüm unsurların birkaç katı büyüklüğünde yazılmış “...” sözcüğü olduğu, anılan ibarenin hemen üstünde siyah harfte ve oldukça küçük harf karakterleri ile “...” kelimesinin yazıldığı, her iki kelimenin de dilimizde karşılığı bulunan sözcükler oldukları, markada ayrıca “...” kelimesindeki “o-k” harfleri arasında ve alt bölümde kalacak şekilde “2” rakamına, oldukça küçük bir karakter boyutu ile yer verildiği görülmektedir. Bu halde dava konusu markanın bütünsel imajına hakim tek unsurun “...” sözcüğü olduğu sonucuna varılmıştır.
Davalı yanın redde gerekçe markaları ise "... r&d", "... ar-ge" ve "..." şeklindeki markalar olup ilk iki sıradaki markada “...” kelimesinin markanın üst bölümünde mavi renklerde yazıldığı, hemen altında ise “r&d” şeklinde anlamsız harf diziliminden oluşan bir ibare ve “ar-ge” şeklindeki jenerik kavramlara yer verildiği, bu iki markada da hakim unsur/ unsurlardan birinin “...” kelimesi olduğu, davalı yanın diğer markasında ise “...” sözcüğünün dava konusu markadaki gibi kırmızı renkte yazıldığı ve ön kısmında da yine “o” harfini temsili bir logoya yer verildiği görülmektedir. Anılan markanın tek ayırt edici unsuru “...” kelimesidir. Bu halde tespiti gereken husus, taraf markalarının bütün olarak yarattıkları algıda, birbirleri ile ilişkilendirilebilir bir benzerlik taşıyıp taşımadıkları ve tüketicinin iktisadi – idari anlamda markalar arasında bir ilişki olup olmadığı yönünde yanılgı yaşama ihtimali bulunup bulunmadığıdır.
İşbu uyuşmazlık kapsamında tartışıldığı gibi kendisinden önce tescil edilmiş bir markadaki ibare ile birlikte kendi unsurlarını içerisinde barındıran birleşik bir markanın önceki marka ile iltibas oluşturup oluşturmadığına karar verilebilmesi için önceki markanın kendi başına uyuşmazlık konusu mal ve hizmetlerde bağımsız bir ayırt edici karakterinin olup olmadığının ve bu ibarenin sonraki markada da dominant bir etkiye sahip olmadığının incelenmesi gerekmektedir. Dolayısıyla iltibas ihtimalinin varlığı için önemli olan, önceki markanın, sonraki marka içerisindeki kullanımında bağımsız ayırt edici karakterini koruyup korumadığı ve ayırt edici niteliğinin ne denli yüksek olduğudur.
Öncelikle taraf markalarının ortak unsuru “...” ibaresinin uyuşmazlık konusu hizmetler bakımından ayırt ediciliği incelendiğinde, anılan hizmetler ile herhangi bir kavramsal ilişki içerisinde olmadığı, bu anlamda ayırt edici vasfı yaratılmış/farazi nitelikteki ibareler kadar yüksek olmayacak ise de standart düzeyde bir ayırt ediciliğinin kabul edilmesi gerektiği aşikardır. Söz konusu kelimenin Türkçe ve bilinen bir anlama sahip olması bu ibareyi kimsenin tekeline bırakılamaz nitelikte kılmamaktadır. Bu noktada önemli olan husus, tüketicinin, satın almak istediği mal veya hizmet üzerinde göreceği anılan ibareye yükleyeceği anlamdır.
Somut olayda anılan ibarenin taraf markalarındaki ortaklığı, “...” kelimesinin ilgili sektördeki yaygın/yerleşik kullanımından ya da sektörle doğrudan bağlantılı bir anlamından kaynaklı olarak da görülmediğinden, tüketicinin, bu ibarenin ortaklığına bağlı olarak işaretler arasında görsel, işitsel ve kavramsal açıdan güçlü bir benzerliği taraf markaları arasında kuracağı değerlendirilmiştir.
Özellikle "... ..." ve "..." şeklindeki taraf markalarının “...” kelimesini ortak taşımalarını yanı sıra kırmızı renk ile stilize edilen genel mizanpajları itibariyle de benzer olarak değerlendirilmeleri gerekmektedir. Dava konusu markada, bütünsel algıda oldukça geri planda kaldığı gözlemlenen “...” kelimesi ve “2” rakamının, bu benzerliği ortadan kaldırmaya elverişi olmadıkları, davalı yanın “...” ibareli birden fazla markasının varlığı karşısında, dava konusu markanın da yine davalı taraf iktisadi varlığında yaratılmış yeni bir marka olduğu izleniminin tüketici tarafından edinilmesi mümkün olarak değerlendirilmelidir. Nitekim tüketiciler daha önce gördükleri, satın aldıkları mal veya hizmetin markasının, göz ve kulağında kalan izine, hatırlayabildikleri kadarıyla hafızalarında kalan özelliklerine dayanarak sonraki alışverişlerinde aynı veya benzer markayı taşıyan malı/hizmeti satın almayı tercih ederler. Dolayısıyla önceki markanın zihninde bıraktığı algıyı uyarabilecek düzeyde benzer sonraki bir marka ile karşı karşıya kalan tüketicinin, sonraki markayı da bu güven duygusuna dayanarak tercih etme eğilimi ile hareket edebileceği değerlendirilmektedir. Bu bağlamda taraf markaları arasında “...” ibaresinden kaynaklı ortaya çıkan benzerliğin ve bu benzerliğin taraf markalarının esas unsurları açısından var olmasının, markaları somut bir biçimde birbirine benzer kıldığı, sair unsurların markaları yeterince uzaklaştırmadığı, bu halde taraf markalarının aynı iktisadi çatı altında sunulan hizmetlere yönelik oldukları yönünde bir algı yaratacak benzerlik taşımaya devam ettikleri sonucuna varılmıştır.
Sonuç olarak taraf markalarının davaya konu hizmetlerde birebir aynı, aynı tür ya da benzer hizmetleri kapsadıkları bir durumda, işaretler arasında karıştırılma ihtimalinin önüne geçilebilmesi adına tercih edilen işaretler arasındaki görsel, işitsel ve kavramsal farklılıkların çok daha bariz olması gerektiği, halbuki somut uyuşmazlıkta taraf markalarının “...” esas unsurunu ortak olarak içerdikleri gibi görsel anlamda da benzer algıları tüketiciye verdikleri, uygulama ve doktrinde de kabul edildiği üzere tüketicinin aklında iki markanın birbiri ile ilişkili olduğu yönünde ciddi bir ihtimal beliriyorsa ve markaya güvenle tercihlerini somutlaştırıyorsa markalar arası iltibasın veya en azından iltibas tehlikesinin mevcut olduğunun kabulü gerekeceği, “...” ibaresinin uyuşmazlık konusu hizmetler açısından ayırt ediciliği bulunan bir kelime olduğu, hal böyleyken tüketicinin iki ayrı marka karşısında olduğunu algılasa dahi bu markaların işletmesel kaynakları yönünden aralarında iktisadi ya da idari bir bağ bulunduğu zannına kapılabileceği, bu durumun ise tam olarak karıştırılma ihtimalinin bir karşılığı olduğu kanaatine varılmıştır.
Son olarak belirtmek gerekir ki her ne kadar davacı taraf, davalı taraf ile fiili olarak farklı iş kollarında faaliyet gösteriyor olduklarını ileri sürerek taraf markalarının farklı tüketici gruplarına hitap eden ve bu nedenle de ilişkilendirilebilir işaretler olmadığını ileri sürmüş ise de YİDK karar gerekçesi olan SMK m. 6/1 kapsamındaki karıştırılma ihtimali değerlendirmesinin sicil kayıt örnekleri üzerinden yapılması gerektiğinden, davacı yanın bu husustaki itirazların dikkate alınması mümkün değildir. Başka bir ifadeyle dava konusu markanın fiili kullanımı ile davalı yanın önceki tarihli markalarının fiili kullanımının farklı sektörlere yönelik olduğuna yönelik iddialar işbu aşamada dikkate alınamamıştır.
Taraflarca sunulan belgeler ile tüm deliller incelenmiş, alınan rapor ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilmiş olup yukarıda açıklanan gerekçelerle, davanın reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:
1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gereken 80,70 TL harç peşin alındığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına,
3-Davalılar kendilerini vekille temsil ettirdikleri için 15.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
4-Davacının yapmış olduğu yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına,
5-Tarafların yatırdıkları gider avanslarından kalan tutarın HMK 333/1 uyarınca karar kesinleştiğinde iade işlemi yapılmak üzere tebliğden itibaren 15 gün içinde, banka hesap numarası bildirildiğinde hesaba aktarılmasına, aksi halde PTT aracılığı ile adreste ödemeli olarak gönderilmesine,
Dair verilen karar, taraf vekillerinin yüzüne karşı 6100 sayılı HMK'nun 341. ile 345. Maddelerine göre tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf Kanun Yoluna dilekçe ile başvurulabileceğine yönelik karar açıkça okunup, usulen anlatıldı. 17/11/2022

UYAP Entegrasyonu