T.C. ANKARA 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA KARAR VERMEYE YETKİLİ
T.C.
ANKARA
3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : 2022/167
KARAR NO : 2022/412
DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali, Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 05/05/2022
KARAR TARİHİ : 08/12/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 08/12/2022
DAVA:
Davacı vekili 05/05/2022 harç tarihli dava dilekçesi ve duruşmadaki beyanlarında özetle; müvekkili şirketin .... sayılı ve...." ibareli tanınmış markalarının sahibi olduğunu, davalının bu markalar ile karıştırma ihtimali bulunacak derecede benzer nitelikteki “...” ibaresini marka olarak tescil ettirmek üzere davalı TÜRKPATENT’e başvuruda bulunduğunu, ... kod numarasını alan başvurunun, Resmi Marka Bülteninde ilanı üzerine müvekkili tarafından Markalar Dairesi Başkanlığına itirazda bulunulduğunu, itirazın reddedildiğini, bu kararın yeniden incelenmesi talebinin nihai olarak YİDK tarafından reddedildiğini, oysa davacının 1978 yılında başlayan faaliyetleri ile gıda sektöründe Türkiye’nin en köklü ve büyük şirketlerinden biri olduğunu, “...” markasına kurulduğu günden beri ciddi yatırımlar yaptığını ve emek harcadığını, “...” ibaresinin gıda sektöründe davacı ile özdeşleştiğini ve tanınmış hale geldiğini, bu tanınmışlığın davalı TÜRKPATENT tarafından da kabul edilerek T/03067 sicil no.su ile tescil edilmiş olduğunu, davacının çok sayıdaki “...” ve “...”lı markalarının seri marka niteliğini haiz olduğunu, ayrıca somut uyuşmazlığa emsal olabilecek şekilde, davacının “...” markasının dava dışı bir kişi/kuruluşun “...” markasıyla karıştırılma ihtimali olduğuna dair Ankara 3. FSHHM’nin .... Karar sayılı kesinleşmiş bir hükmünün de bulunduğunu, davalı firmanın tescil ettirmek istediği “...” ibareli markanın davacının tescilli/tanınmış/seri “...”lı markalarının devamı niteliğinde olduğu imajını verdiğini, davalının markasında geçen “colostur” ibaresinin markada geçen “...” ibaresini tanımlamak ve vurgulamak amacıyla kullanılmış yan unsur olduğunu ve markanın ayırt ediciliğine katkısının düşük olduğunu, zira bu ibarenin yeni doğan bebeklere anne sütü yerine verilen özel bir süt anlamına geldiğini, dolayısıyla davalı markasının esas unsurunun davacının tescilli/tanınmış/seri “...”lı markalarının esas unsuru ile aynı olan “...” ibaresi olduğunu, taraf markalarının görsel, işitsel ve kavramsal açılardan ayrıca genel görünümleri itibariyle benzer markalar olduğunu ve aynı/aynı tür emtialarda kullanılacaklarını, zira davacının “...”lı markalarının 01-45. Sınıflar arasında birçok sınıf için tescilli olduğunu, bu durumun markalar arasında karıştırılma ihtimalini doğuracağını, davalı firmanın davacının tanınmış markalarının ününden haksız bir biçimde faydalanmak amacıyla “...” esas unsurlu markayı tescil ettirmek istemesinin davalının kötü niyetinin açık bir tezahürü olduğunu belirterek, TÜRKPATENT YİDK'nun ... sayılı kararın iptali ile dava konusu ... başvuru numaralı "..." ibareli markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili cevap dilekçesinde özetle; dava konusu edilen işlemde bahsi geçen markaların ortalama tüketici nezdinde karıştırılmaya sebebiyet verebilecek derecede benzemediğini, genel izlenim itibariyle taraf markalarının görsel, kavramsal ve fonetik olarak birbirlerinden farklı olduğunu, bütünüyle bıraktıkları izlenim itibariyle karıştırılabilecek ölçüde benzer markalar olmadıklarını, davacının markalarının “...” ibaresi dışında başkaca unsurlar da ihtiva ettiğini, davalının markasında da “...” ibaresinin tek başına değil, “Colostur” ibaresiyle birleşik bir kelime içerisinde, birlikte bir kelime öbeği oluşturacak şekilde kullanıldığını, markalar benzemediği için de davacının tanınmışlık iddialarının somut olaya bir etkisi olmadığını, davacının dava konusu marka başvurusunun kötü niyetle yapıldığı hususundaki iddialarının da ispat edilemediğini beyan ederek, davanın reddini istemiştir.
Davalı şirkete usulüne uygun dava dilekçesi ve duruşma gününü bildiren tebligat yapıldığı halde davaya cevap vermemiş ve yargılama katılmamıştır.
GEREKÇE:
Uyuşmazlıgın Tespiti ve Uygulanacak Hükümler,Delillerin Tartışılması ve Kabul
Dava davalı başvurusu olan ... sayılı marka başvurusu ile ilgili olarak TÜRKPATENT tarafından alınan ... sayılı kararın iptali ve hükümsüzlük istemlerine ilişkindir. İptali istenen YİDK kararının davacıya 08/04/2022 tarihinde tebliğ edildiği, 05/05/2022 tarihinde açılan davanın, 5000 sayılı kanunun 15/c maddesinde belirlenen iki aylık hak düşürücü süre içerisinde olduğu anlaşılmış ve işin esasına geçilmiştir.
Mahkememize uzman bilirkişi heyetinden alınan 24/10/2022 havale tarihli raporda konu ayrıntılı irdelenmiş olup özetle; "...1)Karşılaştırılan markaların/işaretlerin görsel, işitsel ve kavramsal açılardan birbirleriyle benzer olmadığı, 2) Davacının muhtelif markaları hasebiyle, davalının markasının kapsamına alınmak istenilen tüm emtialar açısından, emtia ayniyeti/benzerliği/türdeşliği şartının gerçekleştiği, 3) (1) nolu bentte yer alan sebeplerden dolayı, (2) nolu bentteki tespite rağmen, karşılaştırılan markalar arasında, karıştırılma/iltibas ihtimalinin bulunmadığı, 4) Davacının “önceki kullanıma dayalı hak”, “tanınmışlık” ve ticaret unvanından doğan hak” iddialarının davalının markasının tesciline/hükmüne bir engelinin/etkisinin olamayacağı,
5) Davacının “kötü niyet” iddialarının değerlendirmesinin hukuki niteliği yüksek olduğundan Sayın Mahkeme tarafından yapılması gerektiği, 6) Dava konusu edilen 06.04.2022 tarihli ve ... sayılı YİDK Kararının, yukarıdaki değerlendirmeler ile uyumlu olduğu, 7) Davacının hükümsüzlük isteminin, yukarıdaki değerlendirmeler ile uyumlu olmadığı..." ifade edilmiştir.
6769 sayılı SMK m.6/1 hükmü kısaca, bir marka başvurusunun daha önce yapılmış başvuru veya tescilli bir marka ile “karıştırılma ihtimali” bulunması ve önceki marka ya da başvuru sahibinin itiraz etmesi koşuluyla başvurunun reddini öngörmektedir. Şu halde, iltibas ya da karıştırma riskinin varlığı için, tescil kapsamındaki mal/hizmetlerin ve aynı zamanda başvuru ve markanın (işaretlerin) karıştırma ihtimali bulunacak derecede aynı yada benzer olması gerekir; karıştırma ihtimalinin değerlendirilmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınarak bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilmelidir. İlke olarak mal ve hizmet benzerliği ile değerlendirmeye başlanır. Mal ve hizmetlerin benzerliği değerlendirilirken de çekişme konusu mal ve hizmetlerin ortalama tüketici kitlesi, doğal yapısı, kullanım amacı, fiyatı, alım sıklığı, üretim dağıtım ve satış kanalları ile yerleri, rekabet, ikame veya tamamlama ilişkisi olup olmadığı gibi bütün faktörler dikkate alınmalıdır.
Buna göre dava konusu başvurunun ... başvuru numaralı "..." ibaresinden oluştuğu, kapsamında 05.sınıftaki "05 İnsan ve hayvan sağlığı için ilaçlar, tıbbi ve veterinerlik amaçlı kimyasal ürünler, tıbbi ve veterinerlik amaçlı kimyasal radyoaktif maddeler, ilaç ihtiva eden kozmetikler. Tıbbi ve veterinerlik amaçlı kullanıma uygun diyetetik maddeler;insan ve hayvanlar için diyet takviyeleri, gıda (besin) takviyeleri; zayıflama amaçlı tıbbi müstahzarlar; bebek mamaları; tıbbi amaçlı bitkiler ve tıbbi amaçlı bitkisel içecekler. Diş hekimliği için ürünler (aletler/cihazlar hariç): diş dolgu maddeleri, diş kalıbı alma maddeleri, protez ve yapay diş yapıştırma ve tamir maddeleri. Hijyen sağlayıcı ürünler: pedler, tamponlar, tıbbi amaçlı yakılar, pansuman malzemeleri, kağıt ve tekstilden mamul çocuklar, yetişkinler ve evcil hayvanlar için bezler. Zararlı böcek, zararlı bitki, zararlı mantar ve kemirgenleri yok edici maddeler. İnsan ve hayvanlar için olanlar hariç deodorantlar, havayı temizleyici ve kötü kokuları giderici maddeler. Dezenfektanlar, antiseptikler (mikrop öldürücüler), tıbbi amaçlı deterjanlar, ilaçlı sabunlar, dezenfekte edici sabunlar, antibakteriyel el losyonları." mal ve hizmetlerin bulunduğu, itiraza dayanak markaların ise ... esas unsurlu ibarelerden meydana geldiği ve koruma kapsamında 03, 05, 07, 08, 09, 11, 16, 21, 27, 29, 30, 31, 32, 35, 41, 43.sınıftaki bir kısım mal ve hizmetlerin yer aldığı, gözlenmektedir.
Buna göre, açıklanan kriterler çerçevesinde yapılan değerlendirmede, somut olayda davacının muhtelif markaları yönünden, taraf markaları arasında, davalının markasının kapsamına alınmak istenilen tüm emtialar yönünden somut olayda emtia ayniyeti/benzerliği/türdeşliği şartının gerçekleştiği tespit edilmiştir.
İşaretlerin benzerliğine gelince, bu değerlendirmede, önceki markanın ayırt edicilik düzeyi, tescil kapsamındaki mal/hizmetler yönünden tanımlayıcılığı ve bu nedenle zayıflığı ya da kullanımla sonradan yüksek ayırt edicilik veya tanınmışlık kazanıp kazanmadığı önemli bir faktördür. İşaretler de parçalara ayrılmadan ve bütüncül olarak değerlendirmeli, ancak markayı oluşturan dominant yada ayırt edici unsurlar akılda tutulmalıdır. Görsel, sescil ve kavramsal benzerlik ya da farkların, markanın genel izleniminde bıraktığı etki esas alınmalıdır.
Somut olayda çekişmeli başvuru standart karekterle yazılmış "..." ibaresinden oluşurken; itiraza dayanak ve dava dilekçesinde bahsi geçen markaların standart karekterle yazılı "....ibarelerinden oluştuğu görülmektedir.
Davalının markası renk ve şekil unsurlarından yoksun bir kelime markasıdır; düz yazım karakterinde siyah renkli harflerle birleşik ve sadece baş harfi büyük olarak aynı puntolarda yazılmış “...” ibaresi, markanın tek unsurudur. Bu birleşik kelimenin başlangıç kısmında yer alan “colostur” ibaresinin, bu hali ile, Türkçe’de veya yaygın olarak bilinen hiçbir dilde, yerleşik bir anlamı yoktur. Dolayısıyla, “...” ibaresinin markasal hüviyette somut ve soyut ayırt ediciliğinin mevcut olduğu ve davalının markasında, “...” ibaresiyle aynı yazım özelliklerinde birleşik olarak yazılmış olması nedeniyle, dava konusu edilen markayı ayırt etmeye yarayan esas unsurun, bilinen/yerleşik bir anlamı olmayan, davalı tarafından yaratılmış/orijinal bir kelime olan “...” ibaresi olduğu değerlendirilmektedir.
Davacının markalarının görsel açıdan incelenmesine geçince; çok sayıda olan bu markaları, şekil ve renk unsurlarından yoksun sırf kelime markaları ve şekil/renk unsurlarını da haiz karma markalar olarak ayırıp değerlendirmek gerekmektedir. Davacının karma markalarının büyük çoğunluğunun, “ambalaj şekli”ni ihtiva eden işaretler olduğu görülmekle; bu markalarda geçen “...” ibaresinin, markaların genel görünümleri ve bütünleşik tasarımları itibariyle, tek başına ön planda olmayan ve işarete tek başına ayırt edicilik katmayan bir unsur olduğu, yani davacının karma markalarında geçen “...” ibaresinin markaların tek başına esas/baskın unsuru olduğunun söylenemeyeceği değerlendirilmiştir. Davacının kelime markalarında ise, hepsinde ortak olan “...” ibaresidir ve bu ibarenin yanında markasal anlamda ayırt edici niteliği bulunmayan, tasviri/tanımlayıcı kelimeler ve cins isimler yer almaktadır. Bir kısmı İngilizce olan bu kelimelerin de anlamları ülkemizde de yaygın bir biçimde bilinmektedir ve bu ibarelerin anlamlarını bilmek için İngilizce’ye hakim olmak da gerekmemektedir. “...” ibaresi ise, davalının markasında geçen “colostur” ibaresinin aksine, davacı tarafından yaratılmış/orijinal bir kelime değildir ve Türkçe’deki yerleşik/bilinen anlamı “Yunan alfabesinin ikinci harfi”dir. Bu anlamı itibariyle, soyut ayırt ediciliği bir derece düşük de olsa, üzerinde kullanıldığı emtiaları doğrudan tanımlamadığı/tasvir etmediği ve çağrıştırmadığı için, somut ayırt ediciliği olan bir ibaredir ve davacının kelime markalarında geçen diğer kelime unsurlarının tasviri/tanımlayıcı nitelikleri çok yüksek olduğundan, bu markalarda esas/ayırt edici unsurun “...” ibaresi olduğu sonucuna varılmıştır..
Sonuçta; davacının karma markalarında “...” ibaresinin tek başına ön planda yer almadığı ve markalardaki diğer unsurlarla bütünleşik şekilde algılandığı, dolayısıyla bu markaların esas unsuru olmadığı, ancak davacının sırf kelime markalarında ayırt ediciliği en yüksek/baskın/esas unsurun “...” ibaresi olduğu kanaatine varılmıştır.
Davacının kelime markaları özelinde, her ne kadar karşılaştırılan markalarda, “...” ve “...” ibareleri esas unsur olarak kullanılmış ise de, bu ibarelerin yanında kullanılan diğer kelime unsurlarının varlığı ve “...” ibaresinin başlangıç kısmının yaratmış olduğu farklılık, bu ibarenin bir bütün olarak “...” şeklinde algılanıyor olması gibi etkenler nedeniyle; taraf markaların birer bütün olarak bıraktığı genel izlenimlerin, tümüne hakim olan görünüşlerin ve ayırıcılıklarını vurgulayan imajlarının görsel açıdan yeterli derece farklılaştığı göz ardı edilememektedir. Zira; ortalama bir tüketici, dilbilgisi kurallarından kaynaklı olarak markaların başlangıç seslerini oluşturan ibarelere normal şartlarda daha fazla dikkat etmekte olup, tüketiciler markaların başlangıçlarında yer alan ilk unsurlara, soldan sağa okuma alışkanlığı nedeniyle, daha fazla odaklanmaktadırlar. Sonuçta, taraf markalarında geçen “...” ve “...” ibarelerinin mevcudiyetinin, markaları görsel olarak benzer kılmaya yeten baskınlıkta bir durum yaratmadığı kanaatine varılmıştır.
Görsel açıdan ortaya çıkan bu farklılıklar, işitsel açıdan bakıldığında da aynı sonucu vermektedir. Markalarda geçen “...” ve “...” ibarelerinin özellikle de öncelikli olarak algılanan başlangıç kısımlarının farklılığı nedeniyle farklı okunuyor olması, davacının markalarda “...” dışında başkaca kelime unsurlarının da bulunması ve bunların “...” ibaresiyle birlikte/tamlama içinde yer alması nedenleriyle, markaların okunuşlarının, kulakta bıraktıkları “tını”ların işitsel açıdan birbirlerinden yeterli derecede farklılaştıkları kanaatine varılmıştır.
Anlamsal açıdan bakıldığında; davalının markasında geçen “...” kelimesinin, Türkçe’de veya yaygın olarak kullanılan yabancı bir dilde yerleşik/bilinen bir anlamı yoktur, yani orjinal/davalı tarafından kurgulanmış birer kelimedir ve tüketici zihninde uyandırdığı “orjinal/anlamı bilinmeyen bir kelime” ilk algısı, davacının, yerleşik anlamı olan “...” esas unsurlu markalarının yarattığı kavramsal algıdan oldukça farklıdır. Bu nedenle; somut olayda karşılaştırılan markaların/işaretlerin tüketici zihninde uyandırdığı ilk algının da birbirlerine yakınlaştığı söylenememektedir. Bütün bunlara göre; taraf markalarında “...” ve “...” ibarelerinin geçiyor olmasının, işaretleri görsel, işitsel ve anlamsal açılardan ve genel görünümleri itibariyle benzer kılmaya yetmediği kanaatine varılmıştır.
Somut olay açısından bakıldığında; taraf markalarda geçen “...” ve “...” ibarelerinin mevcudiyetinden hareketle, taraf markalarının bütünü itibariyle bıraktığı izlenimler, tümüne hakim olan görünüşler ve ayırıcılığını vurgulayan imajları ve davalının markasında bu ibarenin birleşik bir kelime öbeği içinde bütünleşik olarak algılanması, davacının markalarında da bu ibarenin bilhassa kelime unsurları olmak üzere başkaca unsurlar ile birleşik kullanılmış/tasarlanmış olması gerçekleri gözetildiğinde, taraf markalarının görsel, işitsel ve anlamsal açılardan yakınlaşması için yeterli bir ortaklık olarak görülmemiştir. Sonuçta; her ne kadar davacının muhtelif markaları açısından, karşılaştırılan markalar aynı/benzer/türdeş emtialarda kullanılacak ise de markaların benzememesi durumunun, halkın söz konusu emtiaların aynı şirketten veya ekonomik olarak bağlantılı şirketlerden geldiği düşüncesine kapılma tehlikesini ve karıştırma ihtimalini ortadan kaldırdığı, halkı yanılması ihtimalinin bulunmadığı, tüketicilerin iki farklı marka ile karşı karşıya olduklarını anlayacakları, yani somut olayda markalar arasında karıştırılma ihtimalinin/iltibas tehlikesinin bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
Davacının Önceki Kullanıma Dayalı Gerçek Hak Sahipliği İddiasının Davalının ... Sayılı Markasının Tesciline/ hükmüne Engeli/etkisi Yönünden Değerlendirme
6769 sayılı SMK’nın “marka tescilinde nispi ret nedenleri”nin düzenlendiği 6. maddesinin 3. fıkrasında; “Başvuru tarihinden veya varsa rüçhan tarihinden önce tescilsiz bir marka veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaret için hak elde edilmişse, bu işaret sahibinin itirazı üzerine, marka başvurusu reddedilir.” denilmektedir.
Bu hüküm markanın gerçek sahibinin eskiye dayalı kullanımını tescilden üstün tutarak gerçek hak sahibinin korunmasını sağlamaktadır. Bu madde hükmünde yer alan itirazın kabul edilebilmesi için itiraz sahibinin o işaret üzerinde başvuru tarihinden önce hak sahibi olması veya rüçhan hakkını elde etmesi ve bunları ispat etmesi gerekmektedir.
Tescil, bir markanın daha özel hükümlerle korunmasını sağlar. SMK, istisnai olarak, marka hakkının tescile dayanmadan ilk kullanım yoluyla da elde edilebileceğini ve korunabileceğini de kabul etmiştir. Ancak, bu hakkın ne zaman ve nasıl oluşabileceğinin kriterlerini düzenlememiştir26. 6769 sayılı SMK’nın “Marka Tescilinde Nispi Ret Nedenleri” başlıklı 6. maddesinde, marka olarak tescil ettirilmek istenen işaret üzerinde tescil başvurusundan önce hak kazanmış kişilerin hukukunu korumaya yönelik hükümler bulunmaktadır. Söz konusu maddenin 3. fıkrasına göre bir işaret üzerinde, bu işaretin –üçüncü bir kişi tarafından-marka olarak tescili amacıyla başvurusu yapılan tarihten veya başvuru tarihinde belirtilen rüçhan tarihinden önce, bir hak elde edilmiş ise, bu hakka sahip kişi, söz konusu işaretin tesciline itirazda bulunabilir. Bu hüküm, işaret üzerinde ilk kullanma yoluyla haksız rekabet hükümlerine göre kazanılan hakkı üstün tutmayı amaçlamıştır. Bu bağlamda hak sahibinin işaretin sonradan bir başkası tarafından kullanılmasını yasaklaması TTK 57/5 ve 58/I, b’den kaynaklanmaktadır.
İtiraz hakkının varlığı tescilsiz işaretin ticaret sırasında kullanılmış olmasını (SMK 6/3) gerekli kılar. “Ticaret sırasında kullanma” ile marka hukukuna özgü kullanma kastedilmektedir. Markasal kullanım, öğretide işareti taşıyan mal ve/veya hizmetlerin köken itibariyle diğer mal ve/veya hizmetlerden ayırt edilmesini sağlamaya yönelik olduğunun alıcılar tarafından anlaşılmasını mümkün kılacak şekilde kullanılması biçiminde tanımlanmaktadır. Ancak markaların kaynak gösterme fonksiyonu dışında reklam, iletişim, kalite, yatırım ve garanti fonksiyonlarının da bulunduğu göz ardı edilmemelidir. Madde metninde bahsedilen tescil edilmeden kullanılan bir marka veya ticarette kullanılan ticaret unvanı, işletme adı, alan adı gibi işaretlerdir. İtiraz veya dava hakkının varlığı tescilsiz işaretin ticaret sırasında kullanılmış olmasıdır. Ticaret sırasında kullanma ile marka hukukuna özgü kullanma kastedilmektedir. Ancak SMK’da “piyasada maruf hale getirme” şartından söz edilmese de bu şartın “zımnen” 6/3 maddesi hükmünde yer aldığını kabul etmek gerekir. Buna göre tescilsiz bir işaret üzerinde bir hakkın doğması ve korunması için, o işarete kullanım yoluyla hukuken korunması gereken bir ekonomik değer kazandırmak gerekir. Bu ise işaretin “asgari bilinirlik düzeyi”ne ulaşması ile mümkündür. Asgari bilinirlikten anlaşılması gereken, işaretin kullanım sonucunda belirli bir yer, bölge veya piyasada bilinir hale gelmesidir. Aksinin kabulü, piyasada işareti “ilk” kullanan kişiye korunma sağlanacağı anlamına gelir ki, bu “SMK hükümleri uyarınca sağlanan korunmanın tescil ile elde edileceği” ilkesini anlamsız hale getireceği gibi hakkaniyet ile de bağdaşmaz. Her şeyden önce; SMK m. 6/3 hükmü açık olup, bu hüküm “tescilsiz bir markanın/işaretin ticarette kullanılmasından doğan bir öncelik hakkı”nı korumaktadır. Davacının huzurdaki davasına mesnet aldığı markaları ise tescillidir ve korunması SMK m. 6/3 hükmüne göre değil, m. 6/1 hükmüne göre istenebilir. Ayrıca somut olayda karşılaştırılan markalar benzememektedir. Bu nedenle de; somut olayda, davacının önceki kullanıma dayalı gerçek hak sahipliği iddiasının dava konusu markanın tesciline/hükmüne bir engelinin/etkisinin olamayacağı sonuç ve kanaatine varılmıştır.
Davacının Ticaret Unvanına Dayalı Hak İddialarının Davalının ... Sayılı Markasının Tesciline/Hükmüne Etkisi Hususunda Değerlendirme
6769 sayılı SMK’nın 6/6 maddesine göre; “tescil için başvurusu yapılmış markanın, başkasına ait kişi ismini, ticaret unvanını, fotoğrafını, telif hakkını veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkını içermesi halinde, hak sahibinin itirazı üzerine tescil başvurusu reddedilir.” Bu hüküm kapsamına, kişilik haklarından isim hakkı ile fotoğraf üzerindeki hak, FSEK kapsamında telif hakları ve sınaî haklar olan marka, tasarım, patent, faydalı model, coğrafi işaret, ticaret unvanı, işletme adı, alan adı girer.
Yargıtay içtihatlarında da açıkça dile getirildiği üzere; KHK 8/3 (SMK 6/3) maddesinde yer alan "ticaret sırasında kullanılan işaret" ifadesinin kapsamı içerisine ticaret unvanları, işletme adları, isim, fotoğraf, telif hakkı vs. sokulabilir. Aynı maddenin 5. fıkrasına (SMK 6/6) göre de, tescil için başvurusu yapılmış markanın, başkasına ait kişi ismi, ticaret unvanı, fotoğrafı veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkını kapsaması halinde, hak sahibinin itirazı üzerine tescil başvurusunun reddedileceği belirtilmiştir.
SMK m. 6/6 uyarınca ticaret unvanlarına tanınan koruma da, fiilen kullanıldığı faaliyet konularını kapsamakta olup, fiilen kullanılmayan konularda koruma sağlanırsa ticaret unvanları markalara karşı gereğinden fazla korunmuş olur. Bu işaretin ticaret unvanı kullanımından öte ayırt edici özellik kazanacak şekilde tek başına veya baskın unsur olarak aynı tür mal ve hizmetler bakımından markasal kullanımının ispatı gerekir.
Somut olayımızda; davacının SMK m. 6/6 hükmü kapsamında dayanmakta olduğu hakkının ticaret unvanından kaynaklandığı varsayıldığında, davacının dava dosyasına sunduğu belge ve delillerden davacının fiilen 05. Sınıfa giren emtiaların üretimi/satışa arzı hususunda faaliyet göstermediği sabit olduğundan ve daha da önemlisi, davacının ticaret unvanının kılavuz unsuru olan “...” ibaresinin dava konusu edilen marka ile benzemediği değerlendirildiğinden, somut olayda davacının, ticari unvanına dayalı olarak da, dava konusu edilen markanın tescilini/hükmünü engelleyemeyeceği/etkileyemeyeceği kanaatine varılmıştır.
Tanınmışlık Hususunda Yapılan Değerlendirme
Tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu reddedilir denilmektedir. Bu anlamda tanınmışlık için; yukarıda sayılan koşullara ek olarak ulusal tescil şartı, niteliksel tanınmışlık ve markanın ününden haksız yararlanma olguları da aranır.
Bir markanın tanınmışlıktan yararlanması için yukarıda sayılan şartların gerçekleşmiş olması gerektiği, somut olay açısından ise davalının başvurusunun, davacı markaları açısından tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği kanaatine varılamadığından, dosya içeriği itibari ile 6769 sayılı SMK’nın 6/5 maddesinde yer alan koşulların oluşmadığı gibi taraf markaları arasında 6769 sayılı SMK’nın 6/1 maddesi anlamında karıştırılma tehlikesi olmadığı ve dolayısıyla tanınmışlığın bu duruma bir etkisinin olmayacağı kanaatine varılmıştır.
Kötü Niyet Hususunda Yapılan Değerlendirme
Somut olayda, davalı şirket tarafından yapılan marka başvurusunun kötü niyetli olduğuna ilişkin somut veriler dosya kapsamında bulunmamakla ve markanın kullanılış amacı ve fonksiyonlarına aykırı bir şekilde, davacı veya iyiniyetli üçüncü kişileri baskı altında tutma, onlara şantaj yapma veya engelleme amacına ilişkin herhangi bir olgu ve olay söz konusu olmadığından, davalı şirketin kötü niyetli olmadığı kanaatine varılmıştır.
Hükümsüzlük talebi açısından; taraf markalarının benzer olmaması ve 6769 sayılı SMK’nın 6/1-3-5-6-9 bendi anlamında iltibas tehlikesinin mevcut olmaması nedeniyle hükümsüzlük şartlarının oluşmadığı kanaatine varılmıştır.
Taraflarca sunulan belgeler ile tüm deliller incelenmiş, alınan rapor ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilmiş olup yukarıda açıklanan gerekçelerle, davanın reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:
1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gereken 80,70 TL harç peşin alındığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına,
3-Davalı TÜRKPATENT kendisini vekille temsil ettirdiği için AAÜT uyarınca 15.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak bu davalıya verilmesine,
4-Davacının yapmış olduğu yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına,
5-Tarafların yatırdıkları gider avanslarından kalan tutarın HMK 333/1 uyarınca karar kesinleştiğinde iade işlemi yapılmak üzere tebliğden itibaren 15 gün içinde, banka hesap numarası bildirildiğinde hesaba aktarılmasına, aksi halde PTT aracılığı ile adreste ödemeli olarak gönderilmesine,
Dair verilen karar, davacı vekili ile davalı kurum vekilinin yüzüne karşı diğer davalının yokluğunda 6100 sayılı HMK'nun 341. ile 345. Maddelerine göre tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf Kanun Yoluna dilekçe ile başvurulabileceğine yönelik karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.08/12/2022
Katip ...
¸
Hakim ...
¸
¸Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu gereğince
DYS üzerinden E-İmza ile imzalanmış olup,
Ayrıca fiziki olarak imzalanmayacaktır.
Dilekçeniz oluşturuluyor. Bu süreç biraz zaman alabilir, ancak sıkılmamanız için aşağıda dilekçe oluşturulmasını istediğiniz konuda benzer içtihatları listeledik. İncelemek isteyebilir veya bekleyebilirsiniz. Dilekçeniz oluşturulduktan sonra ekranda sizinle paylaşılacaktır. Sabrınız için teşekkür ederiz!