Loading Logo

sonkarar

Sayfa Yükleniyor

e ait iken sonrasında davalıya geçici olarak 2 yıllığına devredildiği, ancak davalının söz konusu yeri süre geçtikten sonra teslim etmediği ve kadastro tespiti sırasında kendi üzerine kaydettirdiği gerekçesi ile yazılı şekilde hüküm kurulmuş ise de; davaya konu taşınmaz bölümü kesin olarak belirlenmemiş, dosya arasında bulunan senet üzerinde inceleme yaptırılmamış, taşınmaz üzerinde kimin hangi süre ile asli, hangi süre ile fer'i zilyet olduğu belirlenmemiş, mahkemece davanın kabulü yönünde hüküm kurulmasına rağmen fen bilirkişisinden infaza elverişli kroki alınmamıştır. Bu şekilde eksik araştırma ve inceleme ile hüküm kurulamaz....

    Somut olayda davacı köy tüzel kişiliği, dava konusu yerde herhangi bir amaçla zilyet olduğunu ileri sürmeksizin bu yere davalının kamelya ve kafeterya yaparak el attığını, o yüzden elatmasının önlenmesini iddia ve dava etmiştir. Görülüyor ki, kural olarak mülkiyeti Hazineye ait olan bu tür yerde davacı köy davalıdan üstün zilyetliğinin varlığını iddia edip kanıtlamadığından köyün aktif dava ehliyeti bulunmamaktadır. Mahkemece, ortaya çıkan bu durum gözetilmek suretiyle davanın husumet yokluğundan ötürü reddi yerine, istem yazılı olduğu şekilde hükme bağlandığından, karar bozulmalıdır. SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, 24.01.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi....

      Köyü çalışma alanında bulunan 2737 ada 4 parsel sayılı 39.673,19 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz, kadastro tutanağının beyanlar hanesine, 6831 sayılı Yasa'nın 2/B maddesi uyarınca orman sınırları dışına çıkarıldığı ve ... ile ...’nın fiili kullanımında bulunduğu şerhi yazılarak tarla vasfıyla Hazine adına tespit ve tescil edildikten sonra, 13.02.2014 tarihinde 6292 sayılı Yasa uyarınca satın alma nedeniyle ... adına tescil edilmiştir. Davacı ..., taşınmazın müşterek muristen intikal ettiği iddiasına dayanarak lehine şerh verilmesi istemiyle dava açmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Mahkemece, dava konusu taşınmazda davalı tarafın zilyet olduğu kabul edilmek sureti ile davanın reddine karar verilmiştir. Dava konusu taşınmaz, yargılama sırasında 6292 sayılı Yasa uyarınca satılarak ... adına tapuya tescil edilmiştir....

        Davacı vekili, davaya konu 2331 ada, 15 parsel sayılı taşınmazın 3402 sayılı Yasa'nın Ek 4. maddesi uyarınca yapılan çalışmalarda Hazine adına tespit gördüğünü, ancak kadastro tutanağında "taşınmazın hiç kimsenin kullanımında olmadığı, eylemli orman haline dönüştüğü, kullanıcı bulunmadığından ağaçlık niteliğinde Maliye Hazinesine tespiti yapıldığı" şeklinde şerh düşüldüğünü, kadastro çalışmaları sonuçlarının 27.07.2010 tarihinde askıya çıkarıldığını ve 27.08.2010 tarihinde kesinleştiğini, vekil edeninin askı ilan süresi içerisinde haberdar olmaması nedeniyle Kadastro Mahkemesine itiraz edemediğini, Kadastro Müdürlüğünce anılan taşınmaz ile ilgili kullanıcısı olmadığı ve ağaçlık niteliği ile yapılan tespitin gerçek durumu yansıtmadığını, vekil edeninin taşınmazdaki zilyetliği, önceki zilyet Hüsamettin Yıldırım varislerinden 12.04.2010 tarihli Zilyet ve Tasarrufa Dayalı Gayrimenkul Satış Sözleşmesi ile 80.000,00 TL'ye satın aldığını ve taşınmaza zeytin ağaçları diktiğini ileri sürerek; mülkiyeti...

          Mahkemece, taşınmaz bölümü üzerinde yıkık bina olduğu ve davacıların taşınmaz bölümünü ev yeri ve bahçesi olarak kullandıkları beyan edilmiş olmasına rağmen keşfe ziraat ve inşaat bilirkişisi götürülmemiş, denetimin sağlanması açısından taşınmaz bölümünün fotoğrafları çektirilip dosyaya eklenmemiş, taşınmaz bölümünde sürdürüldüğü iddia olunan zilyetliğin belirlenmesi amacıyla uydu fotoğrafları getirtilip incelenmemiş ve yine yerel bilirkişi ve tanıklar tarafından taşınmaz bölümünün davacılar tarafından bir süredir kullanılmadığı belirtildiği halde, taşınmaz bölümünün ne kadar zamandır kullanılmadığı belirlenerek, bu durumunun iradi terk olarak kabul edilip edilmeyeceği tartışılmamıştır. Bu şekilde eksik inceleme ve araştırma ile hüküm kurulamaz....

            , hava fotoğrafları ve dayanağı haritalar stereoskop aletiyle ve üç boyutlu olarak incelettirilip taşınmazın niteliğinin bu belgelerde ne şekilde görüldüğü, taşınmaz üzerindeki bitki örtüsünün ve bitki örtüsünü oluşturan unsurların sayı olarak tarif edildiği, ağaçların cinsi, yaşı, kapalılık oranı, hakim ağaç türü, kullanım durumu ve tasarruf sınırlarının detaylı olarak belirtildiği bilirkişilerin onayını taşıyan, duraksamaya yer vermeyecek şekilde krokili rapor düzenlenmesi gerektiği, bu şekilde araştırmanın sonucunda taşınmazın öncesinde ne olduğu, imar-ihya yapılmışsa hangi tarihte başlanılıp bitirildiği, zilyetliğin ne zaman başlayıp nasıl sürüldüğü, ekonomik amaca uygun olup olmadığı, taşınmaz başında dinlenecek yerel bilirkişiler ile taraf tanıklarından sorulması gerektiği, tüm toplanan delillerle birlikte değerlendirilerek taşınmaz üzerinde davalı yararına zilyetlik ile taşınmaz edinme koşullarının oluşup olmadığın belirlenmesi" gereğine değinilmiştir....

              Zilyet aleyhine açılan ve olumlu sonuçlanan davanın zilyetlikle kazanmaya engel olacağı bilinen bir gerçektir. Taşınmaz malların aynıyla ilgili kararlar zamanaşımına uğramaz. Hazine veya kayıt malikinin mirasçıları tarafından zilyet aleyhine alınan bir ilamdan sonra zilyetliğe değer verilmesi de mümkün değildir (HUMK. Md.237). Bu nedenlerle, gerekçe bilinen bir gerçeği belirtmekten ileri gidememiştir. Gerekçe bu yönüyle eksiktir. Öte yandan, zilyet tarafından açılan davaların dava sayılmayacağına ilişkin gerekçede bir hüküm olmadığından gerekçeye aykırılıktan da söz edilemez. Bu nedenle, gerek zilyet tarafından Hazine veya malikin mirasçıları aleyhine, gerekse taşınmazın malikleri tarafından zilyet aleyhine yargı mercilerine yapılan başvuru teknik ve hukuki anlamda davadır ve bu davanın kesinleşmesinden itibaren yeniden 20 yıllık sürenin dolmuş olması gerekecektir ki, somut olayda davalılar yararına bu husus da gerçekleşmemiştir....

                Köyü çalışma alanında bulunan 5823 parsel sayılı 122.100,00 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz, tarla niteliği ile Hazine adına 1957 yılında tespit ve Kadastro Mahkemesinde açılan tespite itiraz davası sonucunda 2007 yılında yine Hazine adına hükmen tescil edilmiştir. Davacılar ... ve ... taşınmazın sınırlarını belirttikleri tahmini 9.400 metrekare yüzölçümündeki bölümünün, önceki zilyetleri ... ve müştereklerinden 1968 tarihli noter sözleşmesiyle satın aldıklarını, o tarihten beri zilyet olduklarını ve eklemeli zilyetliğin 100 yıldan fazla olduğunu öne sürerek, bu bölümün adlarına tescili istemiyle 01.12.2014 tarihinde eldeki davayı açmışlardır. Yargılama sırasında müdahiller ... ve arkadaşları, aynı nedenlerle davaya müdahil olarak katılmışlardır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar ve müdahiller vekili tarafından temyiz edilmiştir....

                  Ancak değişebilir ve genişletilmeye elverişli sınırlardaki taşınmaz malların kayıtları, fizik yapıları ve konumları itibariyle belli bir yeri kapsıyorsa, tespit o sınır esas alınarak yapılır. D) Hazinece, özel kanunlar hükümlerine göre değişmez ve genişlemeye müsait olmayan sınırlarla miktar üzerinden satılan, tefviz veya tahsis veya parasız dağıtılan taşınmaz mallarda çıkan fazlalık, taşınmaz malla birlikte satış, tefviz, tahsis ve dağıtım tarihinden itibaren on yıl geçmiş ise, miktarına bakılmaksızın kayıt sahibi adına tespit edilir. Bu maddede yazılı taşınmaz mallarda meydana gelen fazlalıklar hakında şartlar uygun bulunduğu takdirde, 14 üncü ve 17 nci madde hükümleri uygulanır.” 3. Değerlendirme 1. Temyiz olunan nihai kararların bozulması 6100 sayılı HMK'nın geçici 3/2. maddesinin yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'un uygulanacağı davalar yönünden HUMK'un 428. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı halinde mümkündür. 2....

                    in, evlenerek köyden ayrıldığı 1956 yılına kadar zilyet olduğu, davalı taraf ve miras bırakanları ...'ın 1980 yılından itibaren zilyet oldukları belirlenmiş olduğuna göre, kök murisin sağlığında bağışlamasıyla birlikte miras ilişkisinin sona ereceği göz önüne alındığında taraflar arasındaki ihtilafların çözümünde zilyetlik hükümlerinin geçerli olacağı açıktır. O halde mahkemece, davalı tarafın 1980'lı yıllardan itibaren çekişmeli taşınmaza malik sıfatıyla zilyet bulunduğu ve davalı taraf yararına zilyetlikle mülk edinme koşullarının gerçekleştiği anlaşıldığına göre davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması isabetsiz olup, davalılar vekilinin temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan nispi temyiz karar harcının talep halinde temyiz edenlere iadesine, 26.04.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi. ......

                      UYAP Entegrasyonu