(B.Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü Altıncı Baskı cilt: II, s:1503) Her ne kadar somut olayda asıl davada, İİK'nın 277 ve devamı maddelerine dayalı iptal talebinde bulunulurken işlemin gerçekte geçerli olduğu kabul edilip tasarrufun iptali için anılan hükümlerde öngörülen sebeplerle iptale tabi oldukları ileri sürülüp diğer yandan da işlemin muvazaa nedeniyle geçersiz olduğu iddia edilerek tasarrufların iptalinin (TBK 19. maddesi uyarınca) talep edilmesi çelişkili görünmekte ise de, TBK'nın 19. maddesine dayalı olarak açılan davalarda da -İİK'nın 277. ve devamı maddelerine dayalı iptal davalarında olduğu gibi- davacının iddiasını kanıtlaması halinde, İİK'nın 283/1. maddesi kıyasen uygulanarak iptal ve tescile gerek olmaksızın davacının taşınmazların haciz ve satışını isteyebilmesi yönünden hüküm kurulması gerektiği şeklindeki Yargıtayın istikrarlı şekilde devam eden uygulaması itibarıyla, talebin bu şekilde ileri sürülmesinde usule ve kanuna aykırılık bulunmadığı kabul edilmelidir....
İİK 277. maddesine dayalı tasarrufun iptali davaları borçlu ile borçlunun tasarruf işlemi yaptığı üçüncü kişilere karşı açılır. Borçlu Gümüşkaya Petrol Limited Şirketince tasarrufa konu 2472 ada 5 parsel davalı Canım İnş ve Tic Limitedine 30/10/2012 tarihinde yapılmakla bu tasarrufun iptali istenmektedir. Ayrıca davacı tarafça takip yapılmayan diğer davalılar Yaşar Fidan ve T7'dan alacaklı olduğundan bahisle diğer davalılar ile yapılan tasarrufun iptalini de istemektedir. Yukarıda da bahsedildiği üzere davacı alacaklı icra takibi yaptığı üçüncü kişi için borçlunun yaptığı tasarrufların iptali için İİK 277 ve devamı maddelerine dayalı olarak dava açılabilir. Oysa davalılar Yaşar FİDAN ile T7 karşı yapılmış icra takibi olmadığından İİK 277. ve devamı maddelerine dayalı olarak bu davalılara karşı açılan davanın dinlenme olanağı bulunmamaktadır. Ancak davacı TBK 19. maddesine de dayanmakla bu davalılar açısından açılan davanın TBK 19. maddesine dayalı dava olduğunun kabulü gerekir....
Dava dilekçesindeki ileri sürüşe ve yargılama sırasındaki sözlü ve yazılı açıklamalara göre dava niteliği itibarıyla TBK 19.maddesinde tanımını bulan muvazaa hukuksal nedenine dayalı iptal davasıdır. Yüzeysel bakıldığında iptal davaları ile muvazaa davaları arasında bir benzerlik görülmekte ise de bu benzerlik her iki davanın güttüğü amaçtan öte gitmemektedir....
Hukuk Dairesinin 20/06/2017 tarih 2016/6509 Esas -2017/7003 Karar sayılı ilamı, dava dilekçesindeki ileri sürüşe ve yargılama sırasındaki 02/07/2015 tarihli oturumdaki davacı vekilinin sözlü ve yazılı açıklamalara göre dava niteliği itibarıyla TBK 19. maddesinde tanımını bulan muvazaa hukuksal nedenine dayalı iptal davası olduğu,somut olayda davacı vekilinin, borçlu hakkında takip yaptığı ve alacaklı olduğu, dava konusu taşınmazların borcun doğumundan sonra davalı kızına devredildiğinin anlaşıldığı, ancak dosya içeriğindeki tapu kayıtlarından dava konusu taşınmazların üçüncü kişi Özlem tarafından dava dışı şahıslara devredildiği görüldüğünden, mahkemece, dava konusu taşınmazların davalı ... tarafından devir edilen şahıslar ve varsa bundan sonraki devir edilen şahıslarında davaya dahil edilerek, tüm bu kişiler yönünden de muvazaanın varlığı TBK'nun 19.maddesi gereğince değerlendirilmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerektiğinden bahisle bozulmuş, bozmadan sonra mahkemece, davacnın...
HUKUK DAİRESİ DOSYA NO : None KARAR NO : 2021/2092 T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A İ S T İ N A F K A R A R I İNCELENEN KARARIN MAHKEMESİ : TOKAT 1.ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ TARİHİ : None NUMARASI : 2019/203 ESAS, 2021/184 KARAR DAVA KONUSU : Tasarrufun İptali (TBK 19. Maddesine dayalı) KARAR : Tokat 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2019/203 esas, 2021/184 karar sayılı dava dosyasında verilen tasarrufun iptali (TBK 19....
nin borçludan olan alacağını müvekkili şirkete temlik ettiğini, davalının maliki olduğu Tokat ili Merkez ilçesi Pavyonlar mevkii Meydan Mah. 268 ada 141 parsel A blok Zemin Kat 3 nolu bağımsız bölümde kayıtlı mesken nitelikli taşınmazı 12/02/2010 tarihinde davalı Turan İlhan'a devrettiğini, sonrasında da sıra ile davalı T3 ve Selma Gürüf'e devredildiğini, dava konusu olan devirlerin muvazalı olduğunu, yapılan tasarrufların TBK 19 madde uyarınca geçersiz olduğunu, davalı borçlunun dava konusu taşınmazını akrabalık/yakınlık ilişkisi bulunan davalılara devrettiğini, muvazaaya dayalı davalarda herhangi bir hak düşürücü süre yada zaman aşımı süresinin mevcut olmadığını, aciz vesikasının da dava şartı olmadığını, tasarrufun borcun doğum tarihi ile bağlantısı bulunmadığını, muvazaa davalarında icra dosyasının varlığı ve kesinleşmesinin dava şartı olmayıp borçludan alacaklı olduğunun ispatlanılmasının yeterli olduğunu, müvekkili şirketin bir güven müessesesi oluşu ve genel hükümlerden...
Ayrıca bir iptal davası açmaya, dolayısıyla iptali dava yoluyla ileri sürmeye gerek yoktur ( Prof. Dr. Fikret Eren Borçlar Hukuku Genel Hükümler 18.Baskı. 412 vd. Sayfalar). Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 11.07.2012 tarih ve 2012/6338 Esas, 2012/11554 Karar sayılı Kararında da "BK 31. madde hükmü uyarınca ikrah ile akit yapmak zorunda kalan kişi, iptal hakkını bir yıllık hak düşürücü süre içinde kullanmak zorunda olup, bu beyanın bir yıllık hak düşürücü süre dolmadan karşı tarafın hakimiyet alanına ulaşması gerekir. İptal beyanının bir şekle tâbi olduğu konusunda kanunda açık bir hüküm bulunmadığından, hukuki niteliği itibariyla bozucu yenilik doğuran bu hakkın kullanılmasının dava açma gibi belirli bir usulde ileri sürülmesi zorunlu değildir." görüşü kabul edilmiştir. Dairenin yerleşik uygulamasına göre hata, hile, ikrah her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir....
Ne var ki mahkemece, davanın İİK'nın 277 ve devamı madde hükümlerine dayanılarak açılmış tasarrufun iptali davası mı, yoksa TBK'nın 19.maddesinde düzenlenen muvazaa nedenine dayalı iptal davası mı olduğu konusunda somut bir açıklama yapılmadan, gerekçede İİK'nın 277 ve devamı madde hükümlerinde açıklanan tasarrufu iptali nedenlerinden bahsedildiği, buna karşılık muvazaa hukuksal nedenine ilişkin herhangi bir değerleme ve belirleme yapılmadığı görülmüştür. Bundan ayrı, yerleşmiş yargısal içtihatlara göre; tasarrufun iptali davaları, terditli olarak açılabilir ise de, böyle bir durumda dava dilekçesinde asli talebin ve feri talebin ne olduğu belirtilmelidir. Terditli bir dava açıldığında mahkemece öncelikle asıl istek incelenecek ve karara bağlanacaktır. Mahkemece asıl istek yerinde görülmez ise, bu takdirde feri istek incelenecek ve dava bu istek doğrultusunda değerlendirme yapılarak hükme bağlanacaktır....
Kural olarak, bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikin de muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, asıl olan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır. (TBK m. 19 (BK m. 18)). Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun 1.4.1974 gün ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı olayda, uygulama yeri bulur....
Çünkü yukarıda açıklandığı gibi İİK 277 ve izleyen maddelerinde iptal davasına konu tasarruflar özünde geçerli olmasına rağmen kanunun icra hukuku yönünden iptaline imkan verdiği tasarruflardır. Muvazaaya dayalı iptal davasında ise davacı muvazaalı işlemle kendisinin zararlandırıldığını ileri sürmektedir. İİK 277 ve izleyen maddelerinde düzenlenen iptal davası açma hakkı davacının genel hükümlere, muvazaaya dayanarak dava açmasına engel değildir. Davacının iddiasını kanıtlaması halinde iddianın taşınmazın aynına ilişkin olmadığı, alacağın tahsiline yönelik bulunduğu da gözetilerek İİK 283/1,2 maddesi kıyasen uygulanarak iptal ve tescile gerek olmaksızın davacının taşınmazların haciz ve satışını isteyebilmesi yönünden hüküm kurulması gerekecektir. Her iki kanun yolunun ortak noktası ise her halükarda alacağın tasarruftan önce doğmuş olması gerekliliğidir....