Davaya konu haberde davacının tayin konusu eleştirilmiş olup, kişilik haklarına saldırı olduğu ve bundan davacının zarar gördüğü kanıtlanmamıştır. Haberde, aşma olmadığından Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ifade özgürlüğüne ilişkin 10. maddesi ile AİHM'nin kararlarına göre tazminat verilmesini gerektirir. Bir kişilik haklarına saldırının varlığı kabul edilemeyeceğinden davanın tümden reddine karar verilmesi gerekirken kısmen kabulüne karar verilmesi doğru değil, kararın bozulması düşüncesi ile sayın çoğunluğun görüşlerine katılmıyorum.21/11/2013...
Gazetesinin 26.08.2008 günlü sayısında "Kuzuları böyle sömürdüler", "Vurguncular" başlıkları altında yayınlanarak kendilerinin çete üyesi olarak gösterildiklerini ve böylece kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunu ileri sürerek manevi tazminat istemişlerdir. Davalı ise; dava konusu yazıda, davacıların isimlerinin yazılmadığını, haberin hukuka uygun olduğunu, davacıların kişilik haklarına saldırının söz konusu olmadığını belirterek davanın reddedilmesi gerektiğini savunmuştur. Yerel mahkemece, "...dava konusu haberde, davacıların fotoğrafı yayınlanmış olsa da isimlerinin yazılmamış olduğu ve davacıların kasten hedef gösterilmediği, haberde yayınlanan fotoğraftaki kişilerin davacılar olduğunun hiç kimse tarafından anlaşılamayacağı..." gerekçesiyle istem reddedilmiş; karar, davacılar tarafından temyiz olunmuştur....
Mahkemece, davalı tarafından kaleme alınan bildiri içeriğinde kullanılan ifadelerin, akademik çevrede kariyeri olan davacının itibarını zedeleyecek ve kişilik haklarına zarar verecek nitelikte itham ve ifadeler içerdiği gerekçesiyle asıl davanın kabulüne karar verilmiştir. Dosya kapsamından; taraflar arasında gerek adli yargıya, gerekse idari yargıya yansıyan ihtilaflar olduğu hususu sabittir. Dava konusu edilen ve taraflarla aynı kurumda görev yapan bir kısım öğretim üyelerine dağılatılan yazıda da davalı tarafından, davacının eylemlerinin kendi bakış açısından değerlendirildiği ve eleştirildiği, bu hususta diğer öğretim üyelerinin de bilgi sahibi olmasının istenildiği ve davacının kişilik haklarının ihlali sonucunu doğuracak bir ibareye yer verilmediği anlaşılmaktadır. Şu durumda; mahkemece davanın tümden reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle kişilik haklarına saldırının oluştuğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmesi doğru değildir....
Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevi tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir.(TMK.md.174/2) Evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava hakları boşanma hükmünün kesinleşmesinin üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar.(TMK.md.178) Davacı koca tarafından açılan terk sebebiyle boşanma davası (TMK.md.164) kabul edilerek verilen hüküm 6.5.2005 tarihinde kesinleşmiş, davacı koca boşanma hükmünün kesinleşmesi tarihinden itibaren süresi içinde Türk Medeni Kanununun 174/2. maddesi hükmüne dayalı olarak manevi tazminat isteminde bulunmuştur. Türk Medeni Kanununun 174/2. maddesi uyarınca tazminata hükmedilmesi için boşanmaya neden olan olaylar yüzünden kişilik haklarına saldırının varlığı gerekir....
III-Bu kabuller çerçevesinde taraflar arasında ...firmasının ürettiği ...blowerlerin satış sonrası bakım ve onarım hizmetlerinin davalı tarafından yapılması konusunda hukuki ilişkinin devam etmesine rağmen davalı tarafından davacı hakkında üçüncü kişiler nezdinde yetki belgesi üzerinde tahrifat yapıldığı, davacının sahtecilik ve dolandırıcılık suçunu işlediği, yetkisiz şekilde işleri yaptığı ve haksız kazanç sağladığı yönünde sözler sarfettiği, böylece davacının ekonomik çalışma özgürlüğü, şeref, haysiyet ve itibar, ün ve adına yönelik haklarını, eşdeyişle kişilik haklarını zedelediği ve kişilik haklarına saldırının etkilerinin devam ettiği kanaatine varılmıştır....
Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesinde kişilik haklarına yapılan saldırının unsurları belirtilmiş ve hukuka aykırılığı açıklanmış, 25. maddesinde kişilik haklarına karşı yapılan saldırının dava yolu ile korunacağı belirtilmiş, BK’nın 49. maddesinde ise saldırının yaptırımı düzenlenmiştir. Hak arama özgürlüğü ile kişilik haklarının karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin bu iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Daha az üstün olan yararın, daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Hak arama özgürlüğü, diğer özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmayıp kişi salt başkasını zararlandırmak için bu hakkı kullanamaz. Bu hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için şikâyet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların mevcut olması da zorunlu değildir....
Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesinde, kişilik haklarına yapılan saldırının unsurları belirtilmiş ve hukuka aykırılığı açıklanmıştır. 25. maddesinde ise, kişilik haklarına karşı yapılan saldırının dava yolu ile korunacağı açıklanmış, BK’nun 49. maddesinde ise saldırının yaptırımı düzenlenmiştir. Hak arama özgürlüğü ile kişilik haklarının karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin bu iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Daha az üstün olan yararın, daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Hak arama özgürlüğü, diğer özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmayıp kişi salt başkasını zararlandırmak için bu hakkı kullanamaz. Bu hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için şikâyet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların mevcut olması da zorunlu değildir....
Gazete Dergi Basım A.Ş. aleyhine 28/12/2011 gününde verilen dilekçe ile basın yoluyla kişilik haklarının ihlali nedeniyle manevi tazminat ve saldırının önlenmesi istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın reddine dair verilen 13/05/2014 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü. Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA 22/12/2014 gününde oyçokluğuyla karar verildi....
Ne var ki, anılan madde hükmüne göre manevi tazminat isteğinin kabul edilebilmesi için, diğer koşulların yanında kişilik haklarına hukuka aykırı, haksız bir saldırının varlığı da şarttır. Davalının, davacıya gönderdiği ihtarnamenin ne şekilde davacının kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği açıklanmadığı gibi, anılan eylemin kişilik haklarına saldırı niteliğinde bulunduğunun da kabulüne olanak yoktur. Öyle ise bu davada manevi tazminatın koşullarının varlığından söz edilemez. Buna rağmen mahkemece, manevi tazminata hükmedilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz edilen kararın davalı yararına BOZULMASINA, peşin alınan 179.00 TL. temyiz harcının istek halinde iadesine, 23.6.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi....
Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesinde, kişilik haklarına yapılan saldırının unsurları belirtilmiş ve hukuka aykırılığı açıklanmıştır. 25.maddesinde ise, kişilik haklarına karşı yapılan saldırının dava yolu ile korunacağı açıklanmış, BK.nun 49. maddesinde ise saldırının yaptırımı düzenlemiştir. Hak arama özgürlüğü ile kişilik haklarının karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin bu iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Daha az üstün olan yararın, daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Hak arama özgürlüğü, diğer özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmayıp kişi salt başkasını zararlandırmak için bu hakkı kullanamaz. Bu hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için şikayet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların mevcut olması da zorunlu değildir....