Alacaklının, munzam zararını yasal delillerle kanıtlaması halinde borçlu; ya alacaklının bir zarara uğramadığını ya da borç zamanında ifa edilmiş olsaydı bile, alacaklının değeri düşmeyecek bir yatırım yapmayacağını ispat ederek sorumluluktan kurtulabilir. İkinci görüşe göre; munzam zarar alacaklısı, öncelikle temerrüde uğrayan asıl alacağın varlığını, bu alacağın geç veya hiç ifa edilmemesinden dolayı temerrüt faiziyle karşılanmayan zarar miktarını; zarar ile borçlu temerrüdü arasındaki uygun illiyet bağını kanıtlamalıdır....
Bu kere dosyadaki kağıtlar okundu işin gereği konuşulup düşünüldü: - K A R A R - Dava, BK’nın 355 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanan munzam zarar istemine ilişkin olup, mahkemece yapılan yargılama sonunda davanın kabulüne karar verilmiş, karar davalı vekilince temyiz edilmiştir. Borçlar Kanunu’nun 105.maddesi uyarınca alacaklının uğradığı zarar geçmiş günler faizinden fazla olduğu takdirde, borçlu kendisine hiçbir kusur isnat edilemeyeceğini kanıtlamadıkça bu zararı dahi ödemekle mükelleftir. Yasa koyucu para borcunun geç ödenmesi halinde bir zararın mevcut olduğunu kural olarak benimsemiştir. Bu zararın karşılanması iki bölümde düşünülmüştür. Birinci bölüm, kanıtlanmadan tahsili talep edilecek zarar miktarıdır ki bu temerrüt faizidir. Diğer bir deyişle temerrüt faizi miktarınca alacaklının zarara uğradığı yasal bir karine olarak kabul edilmiştir....
Yasa koyucu para borcunun geç ödenmesi halinde bir zararın mevcut olduğunu kural olarak benimsemiştir. Bu zararın karşılanması 2. bölümde düşünülmüştür. Birinci bölüm, kanıtlanmadan tahsili talep edilecek zarar miktarıdır ki bu temerrüt faizidir.Diğer bir değişle temerrüt faizi miktarınca alacaklının zarara uğradığı yasal bir karine olarak kabul edilmiştir. Bunun dışında davacının herhangi bir karineden istifade etmek olanağı yasal olarak mevcut değildir. Dava dilekçesinde ileri sürüldüğü gibi 1992 yılında doğan alacağın 2004 yılında tahsil edilmesi alacak ve zararın normal faiz ödemesi ile karşılanmadığı iddaası doğrudan davacının munzam zararını ifade etmeyen ekonomik konjektürel olgular olup, B.K.105.maddesinde sözü edilen munzam zararın tazminini gerektirmez davacı temerrüt faizini aşan zararının mevcut olduğunu kanıtlayamamıştır. Yüksek enflasyon döviz kurundaki ve altın fiyatlarındaki artış davacıyı ispat yükünden kurtarmaz....
Davacının faizi aşan aşkın zarar talebi yönünden yapılan değerlendirmede; Aşkın (munzam) zararın ispatına ilişkin yükümlülük, bu zararın varlığını iddia eden alacaklının üzerindedir. Bu bağlamda aşkın (munzam) zarar alacaklısı, 6098 sayılı Kanun’un 122 nci maddesine dayalı olarak tazminat talebinde bulunabilmesi için öncelikle kaynağı ne olursa olsun evvela bir alacağı olduğunu, borçlunun temerrütte bulunduğunu, illiyet bağını ve bu alacağını tahsil edememesinden veya geç ödeme yapılmasından doğan ve duruma göre malvarlığında azalma veya engellenen kazançlardan oluşan zararını kanıtlamak durumundadır. Aşkın (munzam) zararın talebinde varlığı iddia olunan zararın, yine alacaklı tarafından yasal ispat vasıtalarıyla somut, inanılır ve açık bir biçimde ispatlaması gerekir....
Maddesi uyarınca fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydı ile; müvekkilinin alacağını zamanında tahsil edememesinden kaynaklanan belirsiz olan munzam zararının şimdilik 500,00 TL'sinin davalıdan avans faizi ile tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir....
Maddesi uyarınca fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydı ile; müvekkilinin alacağını zamanında tahsil edememesinden kaynaklanan belirsiz olan munzam zararının şimdilik 500,00 TL'sinin davalıdan avans faizi ile tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir....
"İçtihat Metni" MAHKEMESİ : Tunceli Asliye Hukuk Mahkemesi TARİHİ : 12/05/2015 NUMARASI : 2014/793-2015/186 Taraflar arasındaki kamulaştırma bedelinin geç ödenmesinden kaynaklanan zararın tahsili davasından dolayı yapılan yargılama sonunda: Davanın kabulüne dair verilen yukarıda gün ve sayıları yazılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi, davalı idare vekilince verilen dilekçe ile istenilmiş olmakla, dosyadaki belgeler okunup uyuşmazlık anlaşıldıktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü. - K A R A R - Mahkemece, uyulan bozma kararı gereğince inceleme ve işlem yapılarak hüküm kurulmuş; karar, davalı idare vekilince temyiz edilmiştir. Davalı vekilinin sair temyiz nedenleri bozma ile kesinleşen yönlere ilişkin olduğundan yerinde değildir....
Mahkemece, toplanan delillere göre; davacının alacağını geç tahsil etmesinden kaynaklanan munzam zararının bulunmadığı, alınan 2 bilirkişi raporunun da bu doğrultuda olduğu, davalının icra takip dosyasına 39.458,06 TL asıl alacak 144.794,02 TL işlemiş faiz ve ferileri olmak üzere toplam 184.252,08 TL ödediği, bu rakamın ÜFE endeksine, 3092 sayılı Faiz Kanununa, Dolar Euro kuruna, mevduat faiz oranına ve iç borçlanma faiz oranına göre yapılan hesaplamaların hepsinden yüksek olduğu, dosya kapsamında munzam zarar için gereken kriterlerin oluşmadığı, kanunen yasak olan bileşik faiz uygulamasının da olayda uygulanmasının mümkün olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir....
Dava, kasko sigorta sözleşmesinden kaynaklanan tazminat ve munzam zarar istemine ilişkindir. 1-Hukuk Muhakemeleri Kanunu 119/ğ maddesinde dava dilekçesinde açık bir şekilde talep sonucunun bulunması gereği ifade edilmiş olup, somut olayda dava dilekçesinde davacı tarafın talebinin açık olmadığı, talep edilen tazminat ve munzam zarar miktarlarının ne olduğunun anlaşılamadığı görülmekle, hakimin davacı talebini açıklattırması gerekmektedir. 2-HMK'nun 297/2 maddesinde hükmün sonuç kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin taleplerden herbiri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında açık şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerektiği hüküm altına alınmıştır. Başka bir anlatımla, tesis edilen hüküm, infazı kabil ve uygulanabilir olmalıdır. Bu halde mahkeme, taleplerin her biri hakkında ayrı ayrı karar vermek zorundadır....
Aşkın (munzam) zarar, para borcunun ifasında borçlunun kusuruyla temerrüde düşmesi nedeniyle alacaklı nezdinde ortaya çıkan zararın temerrüt faiziyle karşılanamaması hâlinde söz konusu olan bir zarar olup bu zarar, borçlunun temerrüdü ile borcun ödendiği tarih aralığındaki dönemi kapsamaktadır. Bu anlamda aşkın (munzam) zarar, temerrüt faizini aşan ve kusur sorumluluğuna dair ilkelere bağlı bir zarar türü olarak kabul edilir (Uygur, Turgut: 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu Şerhi, Cilt I, 2012, s. 810). Aşkın (munzam) zarar, borçlu temerrüde düşmeden borcunu ödemiş olsaydı, alacaklının mal varlığının kazanacağı durum ile temerrüt sonucunda ortaya çıkan ve oluşan durum arasındaki farktır. Aşkın (munzam) zararın varlığı için gereken ilk koşul, bir para borcunda borçlunun temerrüdünün varlığıdır. Bu para borcunun kaynağının, aşkın (munzam) zararın talep edilebilirliği için herhangi bir önemi bulunmamaktadır....