Borçlar Kanununun (BK) m. 511). Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusu da bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer. (TBK m. 614 (BK) m. 514)). Hemen belirtmek gerekir ki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz. Kural olarak, bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikin de muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir....
Borçlar Kanununun (BK) m. 511). Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusu da bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer. (TBK m. 614 (BK) m. 514)). Hemen belirtmek gerekir ki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz. Kural olarak, bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikin de muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir....
(HUMK. m.75-76, HMK. m.25, 31, 33) Dava dilekçesinde geçen ve yukarıda açıklanan kavramlar gözönünde bulundurulduğunda davacı tarafın açıkça genel muvazaa nedeniyle 6098 sayılı TBK.nun 19. (BK. m.18) maddesine dayalı olarak iptal ve tescil istediği görülmektedir. Mahkemece, bu madde çerçevesinde araştırma, inceleme ve delil toplama yoluna gidilerek oluşacak duruma göre olumlu veya olumsuz bir karar verilmesi gerekirken, TMK.nun 241. maddesi uyarınca üçüncü kişiye karşı dava açması gerekir ve ağırlık olarak bu vurgulanarak davanın reddine karar verilmesi doğru bulunmamıştır. Anılan maddede açıkça; “Tasfiye sırasında, borçlu eşin mal varlığı veya terekesi, katılma alacağını karşılamadığı taktirde, alacaklı eş veya mirasçıları, edinilmiş mallarda hesaba katılması gereken karşılıksız kazandırmaları, bunlardan yararlanan üçüncü kişilerden eksik kalan miktarla sınırlı olarak isteyebilir”, hükmüne yer verilmiştir....
Hukuk Dairesinin 15/04/2019 gün 2016/18256 E. 2019/4779 K. sayılı ilamında; “…Dava TBK’nun 19. maddesine dayalı olarak açılan muvazaalı işlemin iptaline ilişkindir. HMK'nin 33.maddesine göre Hakim, Türk Hukukunu resen uygulamak zorundadır. Bir davada olayları belirtmek ve açıklamak taraflara, hukuki nitelendirme Hakime aittir. Bu nedenle tarafların hukuki nitelendirmeyi doğru yapmak zorunluluğu yoktur. Başka bir ifade ile Hakim, bildirilen hukuki sebeplerle bağlı olmayıp, hukuki sebebi kendiliğinden bulup uygulamakla sorumludur. Somut olayda, dava dilekçesindeki ileri sürüşe ve yargılama sırasındaki sözlü ve yazılı açıklamalara göre dava niteliği itibarıyla BK'nun 19. maddesine dayalı olarak açılan muvazaalı işlemin iptali istemine ilişkindir. Yüzeysel bakıldığında iptal davaları ile muvazaa davaları arasında bir benzerlik görülmekte ise de bu benzerlik her iki davanın güttüğü amaçtan öte gitmemektedir....
(TBK m. 614 (BK) m. 514)). Hemen belirtmek gerekir ki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz. Kural olarak, bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikin de muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, asıl olan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır. (TBK m. 19 (BK m. 18))....
Bu durumda mahkemenin...Malmüdürlüğü'nce yapılan bu sıralamanın İİK'nın 140/1. maddesi uyarıca İcra Müdürlüğü'nce düzenlenen sıra cetveli niteliğinde olduğu kabul edilerek, aynı Kanun'un 142/1. maddesi uyarınca açılan muvazaa nedenine dayalı sıra cetveline itiraz davalarındaki ilkelere göre uyuşmazlığın çözümlenmesi doğru olmamıştır. Zira, 04.06.1958 gün ve 15/6 sayılı İBK'da da belirlendiği gibi, HMK'nın 24/1, 25, 26,30 ve 33. (HUMK'nın 74,75 ve 76.) maddeleri gereğince hakim, tarafların ileri sürdükleri maddi vakıalar ve bunlara bağlı netice-i taleplerle bağlı ve fakat hukuki tavsiflerle bağlı olmayıp, kanunları re'sen uygulamakla ve neticeye vardırmakla yükümlüdür....
Davalılar, tapu iptal ve tescil davasında kayıt maliki olmayan davalılar ... ve ... yönünden husumetten, tenkis davasının da zamanaşımı nedeniyle reddini savunmuşlardır. Mahkemece, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı açılan davalarda zamanaşımı ve hak düşürücü süre söz konusu değil ise de, mirasbırakanın vefatından 44 yıl sonra dava açılmasının TMK.nun 2. maddesi hükmü ile bağdaşmayacağı gerekçesi ile tapu iptali ve tescil isteğinin reddine; TMK.nun 571/1. maddesi uyarınca 10 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesi ile de tenkis isteğinin reddine karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan ...'in (1/2) paydaşı olduğu 488 ada,51 parsel sayılı taşınmazdaki (490/1280) payını üzerinde bırakarak, 25.11.1963 tarihinde (300/1280) payını ...'ya satış suretiyle devrettiği, üzerinde kalan 490 payı ise 14.06.1967 tarihinde davalı çocukları ..., ... ve ...'ye bağış suretiyle temlik ettiği, ...'...
Davalı ... vekili; davanın haksız ve yersiz açıldığını, devraldığı taşınmazların bedelini ödediğini, ortada muvazaa olmadığını, kötü niyetli olmadıklarını, satışın yasal ve hukuka uygun olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir. Davalı ...; cevap dilekçesi sunmamıştır. Mahkemece, hukuki yarar yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine dair verilen kararı davacılar vekili temyiz etmiştir. HMK'nin 33.maddesine göre Hakim, Türk hukukunu resen uygulamak zorundadır. Bir davada olayları belirtmek ve açıklamak taraflara, hukuki nitelendirme yapmak Hakime aittir. Bu nedenle tarafların hukuki nitelendirmeyi doğru yapmak zorunluluğu yoktur. Başka bir ifade ile Hakim, bildirilen hukuki sebeplerle bağlı olmayıp, hukuki sebebi kendiliğinden bulup uygulamakla sorumludur. Dava dilekçesindeki ileri sürüşe ve yargılama sırasındaki sözlü ve yazılı açıklamalara göre dava niteliği itibarıyla TBK'nın 19. maddesinde tanımını bulan muvazaa hukuksal nedenine dayalı iptal davasıdır....
19. Hukuk Dairesi 2009/12246 E., 2010/1587 K. 19. Hukuk Dairesi 2009/12246 E., 2010/1587 K.MUVAZAASIRA CETVELİNE İTİRAZ 2004 S. İCRA VE İFLAS KANUNU [ Madde 142 ] 2004 S. İCRA VE İFLAS KANUNU [ Madde 235 ] 818 S. BORÇLAR KANUNU [ Madde 18 ] 1086 S. HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU(MÜLGA) [ Madde 299 ] 1086 S. HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU(MÜLGA) [ Madde 326 ] "İçtihat Metni" Taraflar arasındaki sıra cetveline itiraz davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü. Dava, muvazaa iddiasına dayalı sıra cetveline itiraz davasıdır....
-KARAR- Dava; muris muvazaası ve ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve pay oranında tescil isteğine ilişkin olup, mahkemece davanın reddine dair verilen kararın temyizi üzerine; olayda muvazaa iddiası yanında ehliyetsizlik hukuksal nedenine de dayanıldığı, ancak ehliyetsizlik iddiası yönünden araştırma, inceleme ve soruşturma yapılmadığı gerekçesi ile bu yönde inceleme yapılmak üzere kararın bozulduğu, mahkemece bozma ilamına uyulduktan sonra, davacı vekilinin 07.10.2009 tarihli celsede ehliyetsizlik iddiasından vazgeçtiklerini beyan etmesi karşısında, ehliyetsizlik yönünden araştırma yapılmadan muvazaanın sabit olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verildiği anlaşılmaktadır....