Bugün dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü: Davacı-karşı davalı kadın tarafından 18.09.2013 tarihinde "evlilik birliğinin temelinden sarsılması" sebebine dayanılarak açılan boşanma davasına karşı, davalı-karşı davacı erkek tarafından da, eşine karşı zina " (TMK m.161) hukuki sebebine dayalı "karşı boşanma" davası açılmış; davalı-karşı davacı erkek daha sonra 29.12.2014 tarihinde bağımsız olarak açtığı" "evlilik birliğinin temelinden sarsılması" sebebine dayanan boşanma davası, bu dosya ile birleştirilmiştir. Mahkemece, tarafların boşanma davalarının ayrı ayrı kabulü ile Türk Medeni Kanununun 166/1-2. maddesi uyarınca boşanmalarına karar verildiği halde, erkek tarafından açılan "zina" sebebine dayalı karşı boşanma davası hakkında herhangi bir hüküm tesis edilmemiştir. Davalar birleştirilerek görülmüş olsa dahi, her dava bağımsız niteliklerini korurlar ve her biri hakkında ayrı ayrı hüküm kurulması gerekir....
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesi DAVA TÜRÜ : Boşanma ve Nafaka Taraflar arasındaki "boşanma" davası ile davalı tarafından daha önce bağımsız açılan "nafaka" davasının birleştirilerek yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm, davalı-davacı tarafından, her iki dava yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü: 1-Davacı, daha önce 20.5.2013 tarihinde boşanma davası açmış, bu davadan 24.5.2013 tarihinde feragat etmiştir. Dava, feragat sebebiyle reddedilmiştir. Temyize konu işbu boşanma davası ise 12.8.2013 tarihinde açılmıştır. Davacı, eldeki davada eşinin “vaginismus” olduğunu, tedaviden kaçındığını ileri sürmüş ve dava dilekçesi ekinde tedaviden kaçındığına ilişkin, 15.4.2013 tarihli doktor raporunu sunmuştur. Bu raporda, davalının tedaviyi kabul etmediği” yazılı ise de, rapor, feragatle sonuçlanan davadan öncesine aittir....
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi DAVA TÜRÜ : Boşanma Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davacı kadın tarafından temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü: Taraflar Türk Medeni Kanununun 166/3. maddesi uyarınca boşanmışlar, hüküm davacı tarafça temyiz edilmiştir. Anlaşmalı boşanma yönünden oluşan karar kesinleşinceye kadar eşlerin bu yöndeki diğer bir ifadeyle gerek boşanmanın mali sonuçları, gerekse çocukların durumu hususunda kabul edilen düzenlemeleri kapsayan irade beyanından dönmelerini engelleyici yasal bir hüküm bulunmamaktadır. Bu halde anlaşmalı boşanma davasının "çekişmeli boşanma" (TMK m. 166/1-2) olarak görülmesi gerekir....
Ne var ki kadının boşanma davasının kabulü suretiyle verilen boşanma hükmü temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir. Bu durumda erkeğin boşanma davasındaki boşanma talebinin konusu kalmamıştır. O halde, bu husus gözetilerek, erkeğin boşanma talebi hakkında, konusuz kaldığından karar verilmesine yer olmadığına şeklinde hüküm tesisi ile yargılama giderleri ve vekalet ücreti konularında, davada haklılık durumuna göre (HMK m. 331/1) hüküm kurulması gerekli hale geldiğinden hükmün bu yönüyle bozulması gerekmiştir. SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda 2. bentte gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma kapsamı dışında kalan temyize konu diğer bölümlerin ise yukarıda 1. bentte açıklanan sebeple ONANMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi. 22.03.2018(Prş.)...
Açıklanan nedenlerle kadın da boşanma davası açmakta haklı olup, kadının da boşanma davasının kabulüne karar vermek gerekirken, reddi doğru değil ise de, erkeğin boşanma davasının kabulü suretiyle verilen boşanma hükmü temyize getirilmediğinden kesinleşmiştir. Bu durumda kadının boşanma davasındaki boşanma talebinin konusu kalmamıştır....
Mahkemece bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonucunda her bir boşanma davası ve bu davaların esasını oluşturan "boşanma" talepleri konusunda ayrı ayrı hüküm kurulması gerekmekle birlikte, tarafların birbirlerine karşılıklı açmış bulundukları Türk Medenî Kanunu'nun 161, 166/1. ve 2. maddelerinde yazılı evlilik birliğinin sarsılması hukuki sebebine dayalı boşanma davalarında ayrı ayrı kusur oranı belirlenerek, sonucunda boşanma davalarının eki niteliğinde bulunan tazminat talepleri konusunda her bir dava yönünden ayrı ayrı hüküm kurulması doğru olmamıştır. Evlilik birliği sona erinceye kadar; herhangi bir sebeple açılmış bulunan boşanma davalarında taraflara yüklenen tüm kusurlar, birlikte değerlendirilip, tarafların kusur oranlarının bir kez belirlenmesi ve belirlenen bu orana göre maddi-manevi tazminat ile yoksulluk nafakası talepleri yönünden bir kez hüküm kurulması gerekir....
; Aile mahkemesi (=yoksa Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca belirlenen asliye hukuk mahkemesi) hâkiminin taraflarca sunulan “boşanma düzenlemesini” uygun bulması şarttır. Hakim tarafların ve çocukların yararlarını dikkate alarak bu düzenlemede gerekli gördüğü “değişiklikleri” yapabilir. Mahkeme kendini tarafların yerine koyarak değişikliği “kendiliğinden” gerçekleştiremez. (Ömer Uğur GENÇCAN, Öğreti ve Uygulamada Boşanma, Tazminat, Nafaka, Ankara 2000, Kısaltma: GENÇCAN-BOŞANMA, s. 126, Nevzat ÖZDEMİR, Türk – İsviçre Hukukunda Anlaşmalı Boşanma Aile mahkemesi (=yoksa Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca belirlenen asliye hukuk mahkemesi) hâkimi taraflar arasındaki düzenlemenin hangi bölümünü neden kabul etmediğini açıklar ve taraflardan gerekli gördüğü değişiklikleri yapmalarını ister.(Ömer Uğur GENÇCAN, Boşanma Hukuku, Yetkin Yayınevi, Ankara 2006, Kısaltma: GENÇCAN-Boşanma-2, s. 373) Anlaşmalı boşanma kararı bu değişiklikleri taraflar kabul ederse verilebilir....
Ancak davalı karşı davacı erkek, kadın tarafından açılan boşanma davasının kabulü ile verilen boşanma hükmünü temyizin kapsamı dışında bırakmış ve boşanma hükmü usulen kesinleşmiştir. Bu durumda erkeğin boşanma davasındaki boşanma talebinin konusu kalmamıştır. O halde, bu husus gözetilerek erkeğin boşanma talebi hakkında konusuz kaldığından karar verilmesine yer olmadığına şeklinde hüküm tesisi ve yargılama giderleri ile vekalet ücretiyle ilgili olarak hüküm kurulması gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru bulunmamıştır. 4-Davacı karşı davalı kadının yapılan ekonomik sosyal durum araştırmasında çalışmadığı tutanağa bağlanmışsa da, davacı karşı davalı kadın tanığı ..., davacı karşı davalı kadının ücretli olarak kardeşinin yanında çalıştığını beyan etmiştir. Mahkemece, tanığın bu beyanı karşısında usulünce araştırma yapılmamıştır....
Boşanma davalarında vekalet ücretinin asıl talep olan boşanma talebinin kabul veya red durumuna göre takdir edilmesi gerekmesine ve boşanma davası içinde istenen boşanmaya bağlı fer'i nitelikteki Türk Medeni Kanununun 174/1-2. maddesi çerçevesinde istenen tazminatların kısmen kabulü durumunda ayrıca vekalet ücretine hükmedilemeyeceğinin tabi bulunmasına göre, boşanma talebi kabul edilen ve kendisini vekille temsil ettiren davacı-davalı kadın yararına vekalet ücreti takdiri gerekirken davalı-davacı koca yararına vekalet ücretine hükmedilmesi doğru olmamıştır. Ne var ki, bu yanlışlığın giderilmesi, yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden hükmün bu bölümünün düzeltilerek onanmasına karar vermek gerekmiştir (HUMK.m.438/7)....
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi DAVA TÜRÜ : Boşanma Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davalı kadın tarafından tamamı yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü: 1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davalı kadının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir. 2-Davacı erkek, kendisi tarafından daha önce açılan ve retle sonuçlanan boşanma davasına dayanarak Türk Medeni Kanununun 166/4. maddesi uyarınca boşanma talep etmiştir. Davalı erkek tarafından açılan önceki boşanma davasının "davalı kadının kusurlu davranışı bulunmadığı" gerekçesiyle reddedildiği anlaşılmaktadır. Fiili ayrılık süresi içinde davalı kadının kusurlu bir davranışı da ispatlanamamıştır....