Loading Logo

sonkarar

Sayfa Yükleniyor

Davalı vekili, aile mahkemesinin görevli olduğunu, davacının iddialarının müvekkilinin kişisel haklarına saldırı niteliğinde olduğunu, davalının şiddetli geçimsizliğe dayalı boşanma davası açmaya hazırlanırken tarafların anlaşmalı boşanmaya karar verdiklerini, davacının vergi hususunda sorunlar yaşanabileceği kaygısı ile davalı lehine olan mali unsurları boşanma protokolünde göstermek istemediğini, davalının bunu kabul ettiğini, böylece boşanma prokolünde tarafların birbirlerinden hiçbir talebinin olmadığı şeklinde düzenleme yapıldığını, davalının uzun yıllar süren evliliğini hiçbir mali hak almadan sonlandırmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, davacının tazminatın bir kısmının boşanma öncesi, bir kısmının ise boşanma sonrası davalıya ödediğini, davalının dava konusu bağımsız bölümü davacının ödediği tazminat ile satın aldığını, davacının 02.01.2015 tarihinde müvekkiline 200.000,00TL havale ettiğini, davacının iddiaları gerçek olsaydı davacının taraflar yeniden evlendikten...

    Aile Mahkemesinin 2017/238 E sayılı dosyası ile anlaşmalı boşanma davası açıldığını, 28.02.2017 tarihine duruşma günü verildiğini, her ne kadar tarafların imzalamış olduğu 20.02.2017 tarihli protokolde söz konusu taşınmaz ile alakalı mal rejiminin tasfiyesine ilişkin olarak bir sınırlama getirilmemiş olsa dahi anlaşmalı boşanma davasının duruşmasında bir karışıklığa mahal vermemek adına davacının Gebze 3. Aile Mahkemesine 24.03.2017 tarihinde “Sayın Mahkemenizde açmış olduğum anlaşmalı boşanma davasında, dosyaya ibraz edilen protokolde her ne kadar belirtilmediyse de tarafımın mal rejiminin tasfiyesine ilişkin olarak talep haklarım saklıdır.“ cümlesini içeren bir dilekçe verdiğini, bu dilekçenin verilmesindeki yegane kastın boşanma sonrası Karabük’te birlikte edindikleri dava konusu taşınmaza bir halel gelmesi endişesi olduğunu, 28.03.2017 tarihinde Gebze 3....

    Asıl dava davacı erkek tarafından anlaşmalı boşanma davası olarak açılmış, davalı kadın da 29.09.2017 tarihli dilekçesinde anlaşmalı boşanma protokolünü ibraz etmiştir. 24.11.2017 tarihli celsede, kadın beyanda bulunmak istediğini söyleyerek süre talep ettiği için davalı kadına beyan dilekçesini vermesi için 2 haftalık süre verilmiştir. Davalı kadın dilekçesini ibraz ettikten sonra karşılıklı olarak dilekçeler verilmiş, 29.12.2017 tarihli celsede anlaşmalı boşanma çekişmeliye dönmekle ön inceleme aşamalarının tamamlanması için gelecek celseye kadar taraflara süre verilmesine şeklinde ara karar kurulmuştur. Anlaşmalı boşanma davasını açan davacı erkektir....

    Taraflar anlaşmalı boşanma mutabakatında boşanmanın feri unsurları yanında ihtiyari olarak, ziynet ve ev eşyalarının paylaşımı, aralarındaki mal rejiminin tasfiyesi gibi hususlarda anlaşabilecekleri gibi, mal rejiminin tasfiyesi kapsamında yahut bundan bağımsız olarak bir kısım gayrimenkulün yahut sicile kayıtlı olan menkullerin tescili, menkullerin teslimi, bir miktar paranın ödenmesi, hisse devri ve bunun gibi bir çok hususu anlaşma boşanma protokolüne derc edebilirler. Anlaşmalı boşanma hükmünün kesinleşmesi ile birlikte boşanmanın feri niteliğinde olup olmadığına bakılmaksızın taraflara boşanma protokolünde yüklenilen edimler artık boşanmanın ayrılmaz bir parçası haline gelir. Boşanma protokolünde taraflara yüklenen edimlerin sebebi de tarafların iradeleri gereği münhasıran boşanma hükmüne bağlıdır....

    Hükmün boşanma bölümünün kesinleştiğini kabul eden değerli çoğunluğun bu düşüncesine öncelikle katılmıyorum. Diğer yandan anlaşmalı boşanma davalarında hakim anlaşmalı boşanmada gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilirse de ancak bu değişikliklerin "taraflarca da kabulü halinde" boşanmaya hükmedebilir. (TMK.m.166/3) Temyiz konusu davada hakim "boşanma düzenlemesinin dışında" bir karar vermiştir. Hakim, yapacağı değişiklik taraflarca kabul edilmeden onları "isteği dışında" boşanmış eş durumuna düşüremez. Adı da üzerinde olduğu gibi "anlaşma" yoksa boşanma hükmü de kurulamaz. Tarafların boşanmanın fer'i hükümleri konusundaki düşüncelerini almadan "re'sen boşanma hükmü veren" hakimin ve değerli çoğunluğun farklı düşüncesine Türk Medeni Kanununun 166/3. hükmünün açık ve seçik düzenlemesi karşısında katılmam mümkün değildir....

      Anlaşmalı boşanma yönünde oluşan karar kesinleşinceye kadar eşlerin bu yöndeki diğer bir ifadeyle gerek boşanmanın mali sonuçları, gerekse çocukların durumu hususunda kabul edilen düzenlemeleri kapsayan irade beyanından dönmesini engelleyici yasal bir hüküm bulunmamaktadır. Türk Medeni Kanununun 166/3. maddesi gereğince boşanmalarına karar verilse dahi davacının anlaşmalı boşanma hükmünü gerçekleşen anlaşmaya rağmen temyiz etmesi davadan açıkça feragat etmedikçe anlaşmalı boşanma yönündeki iradesinden rücu niteliğinde olup, bu halde anlaşmalı boşanma davasının "çekişmeli boşanma" (TMK m. 166/1-2) olarak görülmesi gerekir. Açıklanan sebeple gösterilen delillerin tümü toplanarak gerçekleşecek sonucu uyarınca karar verilmek üzere hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir....

        CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; tarafların anlaşmalı olarak boşandıklarını, söz konusu nafaka ve artış oranının ortak kararlaştırıldığını, müşterek çocukların eğitim giderlerinin arttığını, nafaka miktarının hali hazırda yetersiz olduğunu, davacının maddi durumunun iyi olduğunu, aradan bir yıl henüz geçmişken açılan davanın hakkaniyete uygun olmadığını söyleyerek açılan davanın reddini talep etmiştir. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ; "...Boşanma protokolünün tarafların serbest iradeleriyle imzalandığı, üzerinden henüz kısa bir sürenin geçmiş olması ve müşterek çocuklar için belirlenen iştirak nafakası miktarı ile yıllık arttırım oranının makul sınırlar içerisinde kaldığı değerlendirilerek davanın REDDİNE" karar verilmiştir. İSTİNAFA BAŞVURAN TARAF VE İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı erkek hükmün tamamı yönünden istinaf yasa yoluna başvurmuştur. Davalı kadın istinaf yasa yoluna başvurmamıştır....

        Dava, anlaşmalı boşanma protokolünden kaynaklı çocuk için maddi yükümlülüklerin yeniden düzenlenmesi ve iştirak nafakasının azaltılması davasıdır. İlk derece mahkemesince, davanın reddine karar verilmiş, davacı tarafça istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstanbul 2....

        Nitekim Dairem eşlerin anlaşmasına dayalı boşanma da¬valarında bir bakıma iki davacı ve iki davalı olduğu görüşünü sergilemiştir. (Y2HD, 15.3.1990, 11382-2844) Anlaşmalı boşanma ancak tarafların (=kadın ve erkek) anlaşması ile oluşabildiğine göre hem kadın hem erkek davadan feragat edebilir. Düzenlemenin bir tarafına davadan feragat hakkı verilirken bir tarafına davadan feragat hakkı verilmemesi anlaşmalı boşanma davasının mahiyeti ve kadın erkek eşitliği ile bağdaşmaz. O halde anlaşmalı boşanma davasından feragati içeren temyiz davasının davacısı eşin dilekçesine değer verilerek hükmün bu sebeple bozulmasına ve tarafların evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebiyle boşanma (TMK. m. 166 f. I-II) davasına yönelik olarak varsa delilleri toplanarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiğinden değerli çoğunluğun farklı görüşüne katılmıyorum....

          İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ: İlk derece mahkemesince, "...somut olayda davacı taraf davalıya borç olarak 137.053,08- TL. verdiğini, iş bu bedelin daha sonra boşanma davası sırasında dava dışı Cem Hatipoğlu ile yapmış oldukları anlaşmalı boşanma protokolü kapsamında dava dışı Cem Hatipoğlu tarafından 137.053,08- TL. asıl borç ve 32.992,30- TL. faiz olmak üzere toplam 170.045,38- TL. olarak üstlenildiği, ancak Cem Hatipoğlu’nun süresi içerisinde iş bu bedeli ödemediği için icra takibi başlatıldığı, davalının itirazı üzerine iş bu davanın açıldığı anlaşılmaktadır. Dava dilekçesine ekli olarak sunulan anlaşmalı boşanma protokolünün 4. maddesinde davalıya ait söz konusu borç Cem Hatipoğlu tarafından 137.053,08- TL. asıl borç ve 32.992,30- TL. faiz olmak üzere toplam 170.045,38- TL. olarak üstlenildiği, iş bu sözleşmenin altında alacaklı davacı ile dava dışı borcu üstlenen Cem Hatipoğlu’nun imzasının bulunduğu anlaşılmaktadır....

          UYAP Entegrasyonu