Loading Logo

sonkarar

Sayfa Yükleniyor

YARGITAY HUKUK GENEL KURULU


Hukuk Genel Kurulu 2001/7-182 E., 2001/242 K.

Hukuk Genel Kurulu 2001/7-182 E., 2001/242 K.
BAĞIŞ YOLUYLA İKTİSAPMİRASÇILARIN TESPİT EDİLEMEMESİTESPİTE İTİRAZ

3402 S. KADASTRO KANUNU [ Madde 29 ]
3402 S. KADASTRO KANUNU [ Madde 30 ]
"İçtihat Metni"

Taraflar arasındaki "tesbite itiraz" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; K Kadastro Mahkemesi'nce davanın kabulüne dair verilen 3.5.2000 gün ve 1995/55 E. 2000/14 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 7.Hukuk Dairesi'nin 19.9.2000 gün ve 2000/2960 E. 2000/3783 K. sayılı ilamiyle; (... Kadastro sırasında 102 ada 84 parsel sayılı 26151,31 m2 yüzölçümündeki taşınmaz vergi kaydına, miras hakkına, paylaşmaya, pay bağışına ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine, aynı ada 85 parsel sayılı 20840,89 m2 , 87 parsel sayılı 51000 m2 yüzölçümündeki taşınmazlar kesinleşmiş mahkeme kararına ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanılarak davalı Mustafa Koyuncu adına tespit edilmiştir.Davacı MY taşınmazların ortak miras bırakan M oğlu MEK'den kaldığını öne sürerek taşınmazların tüm mirasçılar adlarına tescili talebiyle dava açmıştır.RK aynı nedenlerle davaya katılmıştır.Mahkemece davacı ve katılanın davalarının kabulüne, taşınmazların M oğlu ölü MEK adına tapuya tesciline karar verilmiş;hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Dava konusu taşınmazların tarafların ortak miras bırakanları M MEK Koyuncu'nun tasarrufunda iken 947 yılında ölümü ile mirasçıları kaldığı, ancak miras bırakanın ölümünden sonra çekişmeli taşınmazların adı geçenin oğlu İdris ile davalı M tarafından tarla olarak kullanıldığı diğer mirasçıların miras bırakanın ölümünden sonra taşınmazlara zilyet olmadıkları ve miras bırakandan kalan taşınmazlardan çekişmeli taşınmazlara bitişik 86 sayılı parselin ME mirasçılarından katılan RK'nin miras bırakanı İ mirasçıları adına tesbit edildiği,tesbitinin kesinleştiği toplanan deliller ve dosya içeriği ile anlaşılmıştır. Kadastro tutanağında davada taraf olmayan ve kök miras bırakanın kızları olan diğer mirasçıların paylarını erkek kardeşlerine devrettikleri ve İ ile M'nın davada taraf olmayan kız kardeşlerin paylarını onları razı ederek aldıkları yazılıdır.Bu durum karşısında davacı MY'ün kök miras bırakan MEK'nun mirasçısı ve kızı ZY'ün mirasçısı sıfatıyla ancak, annesi Z'dan gelen payı dava konusu edebileceğinin diğer paylar yönünden miras şirketini temsil etmesinin söz konusu olmadığının kabulü gerekir.Katılan RK ile miras bırakanın oğlu İ'in mirasçısı olarak esasen 86 sayılı dava dışı parselden payını almış bulunduğundan çekişmeli taşınmazlar yönünden kök miras bırakandan kalan payının bulunduğu kabul edilemez.Mahkemece bu yönler gözönünde tutularak çekişmeli taşınmazlardaki M oğlu MEK'nun miras bırakanı ve kızı ZK'dan davacı MY ve paydaşlarına intikal eden Z payı ile sınırlı olarak davanın kabulü diğer payların davalı MK üzerinde bırakılmasına karar verilmesi gerekirken bu yönler dikkate alınmadan yazılı şekilde karar verilmesi isabetsizdir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN : Davalı vekilİ

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Davacı dava konusu taşınmazların ortak miras bırakanları O oğlu MEK'ya ait olduğunu, ölümünden sonra mirasçıları arasında yöntemine uygun biçimde paylaşma yapılmadığını, dava konusu taşınmazların O oğlu MEK mirasçıları adına payları oranında tapuya tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı, dava konusu taşınmazların ortak miras bırakanları MEK'ya ait olduğunu, paylaşıldığını, bir bölüm mirasçının miras paylarını iktisap ettiğini öne sürerek davanın reddini savunmuştur.

Taraflar arasında dava konusu taşınmazların, ortak miras bırakanı 1947 yılında vefat eden ölüm gününe göre terekesi iştirak halinde bulunan, O oğlu MEK'ya ait olduğu, uyuşmazlık konusu değildir. Esasen bu hukuksal olgu toplanıp değerlendirilen deliller dosya içeriği ile de doğrulanmıştır. Uyuşmazlık miras bırakanın ölüm gününden sonra mirasçıları arasında yöntemine uygun biçimde paylaşmanın yapılıp yapılmadığı, davalının savunmasında geçen dava dışı mirasçı paydaşların paylarını iktisap edip etmediği yönünden toplanmıştır. Hemen belirtelim ki, doktrinde ve Yargıtay uygulamasında kararlılık kazanan görüşe göre, asil olan terekenin paylaşılmamış olmasıdır. Paylaşmaya dayanan taraf bu hukuksal olguyu kanıtlamakla yükümlüdür. Hal böyle olunca somut olayda kanıtlama yükümlülüğünün davalıya ait olduğu kuşku götürmez bir gerçektir.

Kural olarak yöntemine uygun bir paylaşmanın varlığından söz edilebilmesi için, miras bırakanın ölüm gününden sonra tüm mirasçılarının bir araya gelmeleri, terekeyi kendi aralarında pay etmeleri, her bir mirasçının kendi payına düşeni aldıktan sonra terekedeki diğer miras haklarından vazgeçmesi koşuluna bağlıdır. Somut olayda mirasçılar arasında yöntemine uygun bir paylaşmanın yapıldığı, dava konusu taşınmazların davalının miras payına isabet ettiği, yada davalının dava dışı diğer mirasçıların payını usulüne uygun şekilde iktisap ettiği kanıtlanmamıştır. Her ne kadar dava konusu 84 parsel sayılı taşınmazın tesbit tutanağı içeriğinde, mirasçılar arasında 1948 yılında paylaşma yapıldığı, dava konusu taşınmazın davalı M'ya, dava dışı 86 parsel sayılı taşınmazın ise mirasçılardan İ'e isabet ettiği, davalı M'nın diğer mirasçıların paylarını bağış yoluyla iktisap ettiği, taşınmaz üzerinde davalının 20 yılı aşkın süre ile zilyet bulunduğu belirtilmiş ise de tesbitte saptanan bu doğrultudaki hukuksal olgu, paylaşmanın yada pay bağışının kesin kanıtı olamaz. Kural olarak kadastro tutanağı aksi kanıtlanması gereken belge niteliğinde değildir. Tesbite karşı itiraz edilmekle yada dava açılmakla tesbit tutanağı kendiliğinden hükümsüz kalır. Paylaşma yada pay bağışı olgusunu davalı taraf kanıtlamakla yükümlüdür. Davalı savunmasını kanıtlayamamıştır. Bu hukuksal olguların ışığı altında somut olguya bakıldığında, daire bozma kararının gerekçesinde vurgulanan "davacı MY'ün kök miras bırakanı MEK'nun mirasçısı, kızı ZY'den gelen açık bir anlatımla davacının ancak annesi Z'dan gelen miras payını dava edebileceği, dava dışı diğer mirasçıların payları yönünden miras şirketini temsil edemeyeceği" yolundaki gerekçede bir isabet bulunmadığı gibi yerel mahkemenin direnme kararının gerekçesinde açıkladığı " yöre itibariyle yargı yerinin kapalı dar bir çevre olması, baba ocağının tüttürülmesi görevinin erkek çocuklara kalması, bu nedenle kızlara miras payı verilmediği, kızlarında el kınar diyerek erkek kardeşleri ile uyuşmazlık çıkarmadıkları" gibi yasal dayanağı olmayan gerekçelerinde de isabet bulunmamaktadır. Gerçekten doktrinde ve Yargıtay uygulamasında örf ve adetin kuvvetini yasadan değil teamülden alan kurallar topluluğu olduğu gelenek ve görenek gibi kavramlar ile Medeni Kanunun l. maddesinde yer alan örf ve adet sözlerini Örf ve Adet Hukuku şeklinde yorumlanması gerekeceği kararlılık kazanmıştır. Davaya bakan mahkemenin kanun boşluklarını doldururken Devlet Müeyyidesiyle teyit edilmemiş olan örf ve adeti, bir başka deyişle Örf ve Adet Hukukunu göz önünde tutabilir. Nevarki somut olaydaki uyuşmazlığın çözümü yasa koyucu tarafından Maddi Hukuka ve Usul Hukukuna ilişkin kurallarla düzenlendiği gibi olaya ilişkin kurallarda da yasal bir boşluk bulunmamaktadır. Kaldı ki, taraflar yörede böyle bir örf ve adetin varlığını öne sürmedikleri gibi bu doğrultuda örf ve adetin bulunduğu da dosya içeriği ile kanıtlanmamıştır.

Yerel mahkemenin yasal dayanağı bulunmadığı anlaşılan gerekçesi dışında toplanıp değerlendirilen delillere, dosya içeriğine göre dava konusu taşınmazların tesbitleri 3402 Sayılı Kadastro Kanununun yürürlük gününden sonra 3.10.994 tarihinde yapılmıştır. Sözü edilen yasanın 29/2 madde ve fıkrası hükmünde bir mirasçının diğer mirasçıların muvafakatı olmaksızın dava açabileceği ve yalnız başına davaya devam edebileceği açıkça vurgulanmıştır. Öte yandan aynı yasanın 30/2-son maddesi

hükmünde ise taşınmaz malın ölü bir şahsa ait olduğunun ve mirasçılarının tesbit edilemediği durumlarda ölü olduğu yazılmak suretiyle o şahıs adına tescile karar verileceği de duraksamasız belirtilmiştir. Açıklanan hukuksal olgulara özellikle 3402 Sayılı Kadastro Kanunun 29/2, 30/2-son maddesi hükümlerine uygun düşen yerel mahkeme kararı onanmalıdır.

SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alınmış olduğundan, başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 14.3.2001 gününde oybirliği ile karar verildi.

UYAP Entegrasyonu