Loading Logo

sonkarar

Sayfa Yükleniyor

İZMIR 4. ASLIYE TICARET MAHKEMESI

T.C.
İZMİR
4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/695 ESAS
KARAR NO : 2021/805 KARAR

DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
DAVA TARİHİ : 06/09/2019
KARAR TARİHİ : 18/10/2021

Mahkememizde görülen Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA : Davacı vekilinin dava dilekçesinde özetle; 17.10.2017 günü saat 11:30 sıralarında müvekkil .... plakalı motorsiklet ile ... Cad üzerinden ... bulvarına doğru seyir halinde iken, ... plakalı araç sürücüsü davalı ... Gençlik Cad üzerinden gelip Akşemseddin Cad dönüş yaparak kendi şeridinden karşı yönde gelen müvekkilin şeridine geçerek müvekkile çarpması sonucunda kaza meydana geldiği, kaza sebebiyle müvekkil Tire Devlet Hastanesine götürülmüş oradan İzmire Bozyaka hastanesine sevk edildiği, müvekkil kaza sonucunda yaralanmış uzunca hir süre yoğun bakımda kaldığı,şuan müvekkilin sağlık durumu pek iyi olmadığı, Kazadan sonra da Tire Devlet Hastahanesince kendisine %95 engelli raporu verildiği, 17.10.2017 tarihli Kaza tutanağında olaydan sonra trafik polislerince görgüye dayalı olmadan etraftaki kamera kayıtlarına bakmadan tutulan tutanakla her ne kadar müvekkil kusurlu gibi gösterilmişse de , Tire Cumhuriyet Başsavcılığı ...sor. Nolu dosyasında kamera kayıtlarının incelenmesi sonucunda alınan raporda davalı ...'nin asli kusurlu olduğu belli olduğu, Davalı ... ... 56 plaka sayılı aracın maliki ve kaza anındaki sürücüsü olduğu, kazanın meydana gelmesinde asli kusurlu olduğu, Söz konusu trafik kazası sonucu, diğer davalı ... Sigorta A.Ş şirketine kaza sebebiyle başvuru yapılmış başvuru talebimiz reddedilmiştir. (Ek başvuru kayıtları) Davalı sigorta şirketi poliçe limiti ile sorumlu olduğu, müvekkil ... 1988 doğumlu olup kazadan sonra gelirlerini sakatlığı oranında elde edileceğini, Yargıtay'ın yerleşik içtihatlarında da “ haksız eylem sonucu sakat bırakılan kişilerin iş ve kazançları olmasa bile günlük yaşamlarını sürdürürken sakatlıkları oranında zorlanacakları kazançlarını ancak yaşıtlarına göre daha fazla efor sari etmeleri halinde elde edebilccekleri"ne hükmedildiği, müvekkilin tazminat hesaplamasında durumunun dikkate alınarak hesaplama yapılmasını talep ettiği, şimdilik işleyecek faiz ile birlikte saklı kalmak kaydı ile 1000TL maddi tazminat ve 30000TL manevi tazminat talebinde bulunarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı ... vekilinin cevap dilekçesinde özetle; işbu davanın Asliye Hukuk Mahkemesi sıfatıyla açılması ve davanın yazılı yargılama usulüne tabi olması, H.M.K ve Türk Ticaret Kanunu'nun ilgili düzenlemelerine aykırı olduğunu, Davanın mutlak ticari davalardan olup, davaya asliye ticaret mahkemesi sıfatı ile bakılması gerektiğini, ayrıca asliye ticaret mahkemelerinde müddeabihi 100.000 TL'ye kadar olan davalar basit yargılama usulüne tabi olduğunu, bu nedenle, davaya asliye ticaret mahkemesi sıfatıyla bakılmasına, ve yargılama usulünün basit yargılama usulü olarak değiştirilmesini talep etmiştir, davacı yanın %95 maluliyet raporu iddiaları da tamamen gerçek dışı olup zaten fiilen de mümkün olmadığı, bu hususta alınan geçerli bir rapor bulunmadığını, %95 gibi bir oran çok çok yüksek olup, vücuttaki birçok faaliyetin durması anlamına geldiği, bu hususta kesin tespit için davacı yanın adli tıp kurumu'na sevkini talep ettiği, davacı tarafından manevi tazminat talebi de usul ve yasaya aykırı olup, kabul anlamına gelmemek kaydıyla istenen rakam fahiş ve manevi tazminat ilke ile esaslarına aykırı olduğunu bu nedenle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Sompo Sigorta Vekilinin cevap dilekçesinde özetle; Davanın Asliye Ticaret mahkemesi sıfatıyla bakılması gerektiğini, davanın usulen reddi gerektiği, kabul manasında olmamak üzere, müvekkil şirketçe sigortalı araç sürücüsünün kazada herhangi bir kusuru bulunmadığı kaza tespit tutanağı ile sabit olduğu, davacının aksi yöndeki iddialarının kabulü mümkün olmamakla, kusur oranının tespiti bakımından dosyanın adli tıp trafik ihtisas dairesine gönderilmesi gerektiğini, maluliyet oranın gerçeği yansıtmadığını, kaza tespit tutanağından da görüleceği üzere davacı taraf kaza sırasında yüksek oranda alkollü olarak, kask ve. gibi koruyucu tertibat da kullanmaksızın motosiklet sürdüğü, bu sebeple kabul manasında olmamak üzere hesaplanacak tazminattan davacının kazanın oluşumundaki kusuru dışında, müterafik kusuru nedeniyle de ayrıca indirimi yapılması gerektiğini, haksız ve mesnetsiz davanın esastan ve usulden reddine, yargılama masrafları ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE:
Dava; Trafik kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat davasıdır.
Tire 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 13/09/2021 tarihli, 2019/537 Esas ve 2021/323 Karar sayılı kararı ile; "HSK'nın 07/07/2021 tarihli 608 numaralı kararı ile İzmir Asliye Ticaret Mahkemesinin Yargı Çevresi İzmir İlinin mülki sınırları olarak belirlendiği ve bu kararın 01/09/2021 tarihinden itibaren uygulanmasına karar verildiği, 01/09/2021 tarihi itibari ile mahkememizin Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatı ile yargılama yapamayacağı, mahkemenin görevine ilişkin bu hususta mahkememizce resen yargılamanın her aşamasında dikkate alınması gerektiğinden iş bu dosya hakkında görevsizlik kararı verilerek dosyanın görevli İzmir Ticaret Mahkemesine gönderilmesi" gerekçesiyle dava dosyasının mahkememize gönderildiği görülmüştür.
08 Temmuz 2021 tarihli 31535 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu’nun 07/07/2021 tarihli 608 numaralı kararı ile “İzmir Asliye Ticaret Mahkemeleri yargı çevresi İzmir ilinin mülki sınırları (Karşıyaka Ağır Ceza Mahkemesi yargı çevresi hariç)” şeklinde belirlenmiştir. Anılan kararda, derdest olan davaların yeni mahkemeye devredileceğine ilişkin bir düzenleme mevcut değildir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun emsal nitelikteki 04/04/2019 tarihli, 2017/11-10 Esas ve 2019/401 Karar sayılı kararı;
“…Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, özel kanunlarına göre kurulmuş olan ihtisas mahkemelerinin yargı alanlarının yeniden belirlenmesi ile ihtisas mahkemesi kurulmayan yerlerde bu mahkemelerin görev alanına giren iş ve davalara hangi mahkemenin bakması gerektiği hususlarında HSYK’nın 24.03.2005 tarihli ve 188 sayılı kararında dava tarihi itibariyle görevli olan mahkemenin davaya bakmaya devam edeceğine dair bir belirleme bulunmadığı ve 551 sayılı KHK’nın 146’ncı maddesi nazara alındığında eldeki davada görevli mahkemenin Manisa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi mi, yoksa 08.07.2013 tarihinde faaliyete geçen Manisa 3. Asliye Hukuk Mahkemesi mi olduğu noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle belirtilmelidir ki genel anlamda bir mahkemenin görevi belirli bir davaya, dava konusunun niteliği veya değerine göre o yerdeki aynı yargı koluna ait ilk derece mahkemelerinden hangisi tarafından bakılabileceğini belirtir.
Bilindiği üzere, medeni yargılamada ilk derece mahkemeleri genel mahkemeler ve özel mahkemeler olarak ikiye ayrılmışlardır. Hangi davalara özel mahkemelerde, hangi davalara genel mahkemelerde bakılacağı ve genel mahkemelerde bakılacak davalardan hangilerine asliye hukuk mahkemesinde, hangilerine sulh hukuk mahkemesinde bakılacağı hususuna görev, bunu düzenleyen kurallara da görev kuralları denir. Genel mahkeme ile özel mahkeme arasındaki ilişkinin bir görev ilişkisi olduğu ve görevle ilgili kuralların kamu düzenine ilişkin bulunduğu konusunda öğretide ve uygulamada duraksama bulunmamaktadır.
Genel mahkemelerin bakacakları davalar belirli kişi ve iş gruplarına göre sınırlandırılmamış olup, aksi belirtilmedikçe medeni yargılama hukukuna giren her türlü işe bakmakla görevlidirler. Açık kanun hükmü ile özel mahkemelerde görüleceği belirtilmemiş olan bütün davalar genel mahkemelerin görevine girer (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, Cilt 1, s.164).
Buna karşılık özel mahkemeler, belirli kişiler arasında çıkan veya belirli uyuşmazlıklara bakmakla görevlidir. Diğer bir ifadeyle özel mahkemeler özel kanunlarla kurulmuş olup özel kanunlarda belirtilen davaları yürütür.
Genel mahkemelerin kuruluşunda olduğu gibi özel mahkemelerin (veya ihtisas mahkemelerinin) kuruluşu da mutlaka ayrı (özel) bir kanun hükmü ile düzenlenir. Özel mahkemelerin kuruluşunun tabii hâkim ilkesine aykırı düşmeyeceği 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 37’nci maddesinde belirtilmiştir.
Türk medeni yargılama hukukunda özel kanunlarla kurulmuş özel mahkemeler; kadastro mahkemeleri, icra mahkemeleri, tüketici mahkemeleri, aile mahkemeleri, fikri ve sınaî haklar hukuk mahkemeleri, denizcilik ihtisas mahkemesi ile iş mahkemeleridir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 136. ve 142’nci maddelerinde mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişleri ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceği hükme bağlanmıştır. Mahkemelerin görevi kıyas veya yorum ile genişletilemez ya da değiştirilemez. Kanunda açıklık bulunmayan durumlarda görev genel mahkemelere aittir ( 5.12.1977 tarihli, 1977/4 E., 1977/4 K. sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı).
Usul hukukumuzda mahkemelerin görevi ancak kanunla düzenlenir ve göreve ilişkin kurallar kamu düzenindendir (HMK m.1). Mahkemenin görevli olması aynı zamanda dava şartıdır (HMK m.11/1-c). Bu nedenle taraflarca yargılamanın her aşamasında görev itirazında bulunulabileceği gibi taraflarca ileri sürülmese dahi mahkemenin de yargılamanın her aşamasında görevli olup olmadığını resen gözetmesi ve görevsiz olduğu kanısına varırsa kendiliğinden görevsizlik kararı vermesi gerekir (HMK m.115). Davaya bakan hüküm mahkemesi gibi kanun yolu incelemesini yapan üst mahkemelerin de görev hususunu resen gözetip, hükmü veren mahkemenin görevli olup olmadığını incelemesi gerekir. Hatta bunun için tarafların hükme karşı görevsizlik nedeniyle kanun yoluna başvurmuş olmalarına dahi gerek yoktur.
Bu nedenle, dava açılırken dayanılan hukuki ve maddi olguların göreve etkili olduğu durumda öncelikle hukuki niteleme yapılmalı ve sonucuna göre mahkemenin görevsiz olduğu kanısına varılırsa dava dilekçesinin görev nedeniyle reddine karar verilmelidir. Davanın görev nedeniyle reddi kararında görevli mahkemenin hangi mahkeme olduğu belirtilmeli ve dava dosyasının bu görevli mahkemeye gönderilmesine karar verilmelidir (HMK m.20).
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Kanunî hâkim güvencesi” başlığını taşıyan 37’nci maddesi; “Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz.” hükmünü öngörmektedir.
Bilimsel çevrelerde ve uygulamada, kanunî hâkim güvencesi, uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkemenin o uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olması olarak kabul edilmektedir. 1982 tarihli Anayasa’yı kabul eden Danışma Meclisi’nin Anayasa Komisyonu’nun gerekçesinde “…bu suretle davanın olaydan sonra çıkarılacak bir kanunla yaratılan bir mahkeme önüne getirilmesi yasaklanmakta, yani kişiye yahut olaya göre kişiyi yahut olayı göz önünde tutarak mahkeme kurma imkânı ortadan kaldırılmaktadır. Bu ise tarafsız yargı merciinin ilk gereğidir.” denilmektedir (Özbudun, E.: Türk Anayasa Hukuku, Ankara 2005, 8. Baskı, s: 118-119).
Dikkat edilecek olursa Anayasa’daki bu düzenleme hukuk ya da ceza davaları yönünden herhangi bir ayrım gözetmemiş ve uyuşmazlığın doğduğu tarihte bu uyuşmazlığı çözecek olan mahkemenin belli olması durumunda yargılama yapacak veya yargılamaya devam edecek mahkemeyi gösteren yasal bir düzenleme yapılmadığı takdirde davanın, mutlaka bu mahkeme tarafından çözüme kavuşturulması öngörülmüştür.
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere; uyuşmazlık konusunu teşkil eden her hukuki olay, meydana geldiği tarihteki yasal düzenlemelere tabidir ve olayın meydana geldiği zamanda mevcut olan mahkemeler tarafından çözümlenmelidir.
O hâlde yeni bir mahkeme kurulurken o mahkemenin kuruluş yasasında zaman bakımından faaliyete geçme gününden önceki uyuşmazlıklara bakacak mahkemelerle ilgili özel bir düzenleme bulunmadığı taktirde her uyuşmazlık, meydana geldiği tarihte bu işe bakacak olan mahkemece çözümlenecektir. Başka bir anlatımla her dava açıldığı koşullara göre görülüp sonuçlandırılacaktır.
Dava konusu edilen hukuki uyuşmazlığın meydana geldiği tarihte yürürlükte olan yasalara göre kurulmuş bulunan mahkemelerin uyuşmazlığı çözmesi ana kural olmakla birlikte bazen yasal düzenlemelerle böyle bir uyuşmazlığın çözümü yeni kurulan mahkemelere de verilebilmektedir.
4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun geçici 1. maddesi; “Aile Mahkemesi kurulan yerlerde bu mahkemeler faaliyete geçtiğinde, yargı çevresinde ve görev alanına giren sonuçlanmamış dava ve işler, yetkili ve görevli aile mahkemelerine devredilir.” hükmünü içerdiğinden, bu yasal düzenlemeye istinaden diğer mahkemeler, Aile Mahkemelerinin görev alanına giren dava ve işleri bu mahkemelere devretmiştir.
Nitekim aynı hususlar Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.05.2011 tarihli ve 2011/11-233 E., 2011/330 K. sayılı kararında da vurgulanmıştır.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) 24.03.2005 tarihli ve 188 sayılı kararında fikri ve sınai haklar hukuk mahkemeleri konusunda İstanbul ve Ankara'da kurulup, faaliyete geçirilen fikri ve sınai haklar hukuk mahkemelerinin, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ile 551 sayılı Patent Haklarının Korunması, 554 sayılı Endüstriyel Tasarımların Korunması, 555 sayılı Coğrafi İşaretlerin Korunması, 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmündeki Kararnamelerinden kaynaklanan hukuk davaları için ihtisas mahkemeleri olarak belirlenmesine, yargı çevrelerinin ise kuruldukları yerin mülki hudutları olarak tespit edilmesine; fikri ve sınai haklar hukuk mahkemesi kurulmayan yerlerde, yukarıda zikredilen Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerden kaynaklanan hukuk davaları için; bir asliye hukuk mahkemesi olan yerlerde bu mahkemenin, ikiden fazla asliye hukuk mahkemesi bulunan yerlerde ise 3 numaralı asliye hukuk mahkemesinin yetkilendirilmesine, ilgili mahkemelerin yargı çevrelerinin ise adli yargı adalet komisyonlarının merkez ve mülhakatları olan ilçeleri kapsayacak şekilde belirlenmesine karar verilmiştir. Halihazırda açılmış davaların yeni kurulan mahkemeye devredileceğine ilişkin bir düzenleme mevcut değildir.
O hâlde, yeni bir mahkemenin faaliyete geçirildiği tarihten önce derdest bulunan davaların, istek üzerine veya doğrudan doğruya görevsizlik ya da gönderme kararı ile yeni kurulan mahkemeye gönderilmesine olanak bulunmamaktadır.
Açıklanan bu hukuki ve maddi olgular karşısında somut olay irdelendiğinde; yukarıda da ifade edildiği üzere, taraflar arasındaki uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkeme, uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olan Manisa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi olup, dava tarihinden sonra kurulan ve faaliyete geçirilen Manisa 3. Asliye Hukuk Mahkemesince davaya bakılması olanaklı değildir.
Hâl böyle olunca yerel mahkemenin Manisa 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğu yönündeki direnme kararında hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, bir kısım üyeler tarafından eldeki davada HSYK'nın 24.03.2005 tarihli ve 188 sayılı kararı gereğince derdest davalara mahkemelerince devam edileceğine ilişkin bir hüküm bulunmadığı, bu nedenle dava açıldıktan sonra kurulan Manisa 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin davaya bakmakla görevli olduğu gerekçesiyle direnme kararının bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
Tüm bu nedenlerle yerel mahkemenin yazılı şekilde karar vermesinde bir isabetsizlik görülmediğinden usul ve yasaya uygun olan direnme kararının onanması gerekmiştir.” şeklindedir.
Emsal HGK kararının gerekçesi ve dosya kapsamı dikkate alınarak somut olay değerlendirildiğinde; Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu’nun 08 Temmuz 2021 tarihli 31535 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 07/07/2021 tarihli 608 sayılı kararı ile İzmir Asliye Ticaret Mahkemelerinin yargı çevresinin "İzmir ilinin mülki sınırları (Karşıyaka Ağır Ceza Mahkemesi yargı çevresi hariç)" şeklinde belirlendiği, bu kararda "derdest davaların Asliye Ticaret Mahkemelerine devredileceği" yönünde bir düzenlemenin bulunmadığı, Türkiye Cumhuriyet Anayasa’sının 37. maddesindeki “kanuni hakim güvencesi” ilkesinden hareketle uyuşmazlık konusunu oluşturan her hukuki olayın, meydana geldiği tarihteki yasal düzenlemelere tabi olması ve olayın meydana geldiği zamanda mevcut olan mahkemeler tarafından çözümlenmesi gerektiği, bu durumda da taraflar arasındaki uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkemenin, uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olan Tire 1. Asliye Hukuk Mahkemesi olduğu anlaşıldığından, dava tarihinden sonra yetki alanı HSK kararı ile genişletilmiş olan mahkememizin davaya bakmasına olanak bulunmadığından, görev konusu dava şartlarından olup, davanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden gözetilebileceğinden, mahkememizin görevsizliği nedeniyle davanın 6100 sayılı HMK'nın 114/1-c ve 115/2. maddeleri uyarınca usulden reddine, görevli mahkemenin Tire 1. Asliye Hukuk (Ticaret) Mahkemesi olduğuna karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M :Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davayı görmeye mahkememizin görevsiz olup Tire 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin görevli olması sebebiyle dava dosyasının Tire 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'ne gönderilmesine,
2-Tire 1. Asliye Hukuk Mahkemesi ile mahkememiz arasında oluşan görev uyuşmazlığının çözümü için dosyanın İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi'ne tevdiine,
3-Yargılama giderlerinin nihai kararda dikkate alınmasına,
4-Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda kararın niteliği gereği kesin olarak karar verildi.18/10/2021

Katip ....
¸e-imzalıdır

Hakim ...
¸e-imzalıdır

UYAP Entegrasyonu