Loading Logo

sonkarar

Sayfa Yükleniyor

ANKARA 5. FIKRI VE SINAİ HAKLAR HUKUK MAHKEMESI

T.C. ANKARA 5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA

T.C.
ANKARA
5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2020/92 Esas
KARAR NO : 2021/5

DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali-Markanın Hükümsüzlüğü)
DAVA TARİHİ : 24/03/2020
KARAR TARİHİ : 06/01/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 23/02/2021
Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali-Markanın Hükümsüzlüğü) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili 24/03/2020 tarihli dava dilekçesinde özetle; Davacının ... sayılı “...”lı markaların sahibi olduğunu, davacının “... ...” markasını “yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri”nde kullandığını ve günümüzde 70 tane franchisee’sinin bulunduğunu, davalı şahsın marka olarak tescil ettirmek üzere başvurusunu yaptığı “...” ibaresinin davacının bu tescilli/tanınmış markalarıyla ayırt edilemeyecek derecede benzediğini, söz konusu markanın tescil edilmesi halinde davacının benzer/tanınmış markalarının şöhretinden haksız yarar elde edileceğini ve davacının tanınmış markasının itibarına zarar verileceğini, bu yüzden da davalı şahsın söz konusu marka başvurusunun kötü niyetle yapıldığının aşikar olduğunu, davalı TÜRKPATENT’in davacının tescilli “...”lı markalarına dayalı olarak dava dışı üçüncü şahısların “...”lı marka başvurularına yapmış olduğu itirazlarını kabul edegeldiğini, somut uyuşmazlığa konu YİDK kararının davalı TÜRKPATENT’in bu istikrarlı uygulamaları ile de çeliştiğini, taraf markalarının aynı mal ve hizmetlerde kullanılacağını iddia ederek, TÜRKPATENT YİDK’nın ... sayılı kararının iptalini ve ... sayılı markanın hükümsüzlüğünü talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili 07/04/2020 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Davada husumet eksikliği olduğunu, dava konusu edilen marka ile davacının davasına mesnet aldığı markalar arasında görsel, işitsel ve kavramsal açılardan benzerlik bulunmadığını, taraf markalarında ortak olan “...” ibaresinin Türk sineması ile özdeşleşmiş bir ibare olmasından dolayı ayırt edicilik vasfının düşük olduğunu, davacının markasının tanınmış marka olduğununun ispat edilemediğini, ayrıca SMK m. 6/5’in uygulanması için gerekli koşulların somut olayda varlığının incelenmesi gerektiğini, davalının dava konusu edilen markasının kullanımının davacının markalarının tanınmışlığından haksız yarar sağlayacağı ve markanın ayırt edici karakterine veya itibarına zarar vereceği iddiasını destekler herhangi bir delil ileri sürülmediğini, bu nedenlerle davadaki taleplerin reddinin gerektiğini savunmuştur.
Davalı ..., davaya cevap dilekçesi ibraz etmediğinden 6100 sayılı HMK m.128 hükmü gereği, dava dilekçesinde ileri sürülen vakıaların tamamını inkâr etmiş sayılmıştır.
UYUŞMAZLIK:
Dava, 5000 sayılı Patent ve Marka Vekilliği ile Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun m.15/C hükmüne göre açılan YİDK Kararının İptali ve 6769 sayılı SMK m.25 hükmüne göre açılan Markanın Hükümsüzlüğü istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; Davalı kurumun tesis ettiği ... sayılı YİDK kararının hukuka uygun olup olmadığı, davalı şahsa ait ... nolu "..." ibareli marka başvurusu ile davacıya ait "..." ibareli markalar arasında iltibas tehlikesi bulunup bulunmadığı, davacı markalarının tanınmış olup olmadığı, davalının kötüniyetli olup olmadığı, tescili halinde davalı markasının hükümsüzlüğünün gerekip gerekmediği hususlarına ilişkin olduğu tespit edilmiştir.
Davanın açılmasını müteakip tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, hak düşürücü süre bakımından eksiklik bulunmadığı tespit edilmiş, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip, bilirkişi heyetinden maddi vakıalara ilişkin rapor alınmış, 06/08/2015 tarih 29437 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik'in 201/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraflara tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
İşlem dosyasının tetkikinde; Davalı ...'ın “...” ibaresini 43. sınıfta "Yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri. Geçici konaklama hizmetleri, geçici konaklama ile ilgili rezervasyon hizmetleri, düğün salonu kiralama hizmetleri, konferans ve çeşitli toplantılar için yer sağlama hizmetleri. Gündüz bakımı (kreş) hizmetleri. Hayvanlar için geçici barınma sağlanması hizmetleri."nin tescili amacıyla 08.04.2019 tarihinde gerçekleştirdiği ... sayılı marka başvurusunun yapılan ilk incelemeler sonrasında 27.05.2019 tarih ve 325 sayılı Bülten’de ilan edildiği, söz konusu ilana karşı davacı yanın 09.07.2019 tarihinde ... sayılı markalarını mesnet göstererek 6769 sayılı SMK’nın m.6/1, m.6/3, m.6/6 ve m.6/9 hükümleri kapsamında itirazda bulunduğu, yayına yapılan itirazın Markalar Dairesi Başkanlığı'nca reddedildiği, davacının itirazını aynı gerekçelere ve aynı markalara dayalı olarak yenilediği, yeniden yapılan itirazı değerlendiren Türk Patent ve Marka Kurumu Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu'nun ... sayılı YİDK kararı ile itirazın reddine karar verdiği, bu kararın davacı marka vekiline 24.02.2020 tarihinde tebliğ edildiği, iki aylık hak düşürücü süre içinde eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır. Dava konusu marka 25.06.2020 tarihinde tescil edilmiştir.
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu'nun (SMK) 6.maddesinin 1.fıkrasına göre; Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.
Karıştırma ihtimali, ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurmasıdır. Bu durum, bir mal veya hizmetin alıcısının bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını ya da hizmetini alma ihtimali biçiminde tanımlanmaktadır. Karıştırılma ihtimali, iltibas kavramından daha geniş bir kavram olup, doğrudan ve dolaylı karıştırılma ihtimali olarak ikiye ayrılır. Bu ayrıma göre eğer mal veya hizmetin aynı işletmeden ileri geldiği yönünde bir algılama ortaya çıkıyor, yani bir işletmeye ait mal veya hizmet, başka bir işletmeye ait mal veya hizmet ile karıştırılıyor ve bu nedenle satın alınıyorsa doğrudan karıştırılma ihtimali söz konusudur. Buna karşın, eğer mal veya hizmetin markası birbirinden ayırt ediliyor ancak bunların aynı işletmenin markaları olduğu ya da bu mal veya hizmetin aralarında ekonomik veya idari bağlantı bulunan işletmelerden geldiği biçiminde bir algılama oluşuyor ise bu halde de dolaylı karıştırılma ihtimalinden söz edilir.
Karıştırılma ihtimalinden bahsedilebilmesi için öncelikle önceki ve sonraki markalar arasındaki mal veya hizmet sınıflarının aynı ya da benzer olması gerekir. Mal veya hizmetlerin benzer olup olmadığının belirlenmesinde, karşılaştırılacak mal veya hizmetlerin benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği, benzer ihtiyaçları karşılayıp karşılamadığı, aralarında hammadde-yarı mamül-mamül ürün ilişkisi bulunup bulunmadığı, birbirleri yerine ikame ya da tamamlayıcı ürün ya da hizmet olup olmadıkları, dağıtım kanallarının ortak olup olmadığı, marketlerde aynı reyon ya da raflarda satılıp satılmadıkları, aynı toptancılarda satılıp satılmadıkları gibi kriterler göz önünde tutulmalıdır. Sınıfsal benzerlik karşılaştırmasında gerek Nice sınıflandırması gerekse de TÜRKPATENT tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğleri mahkemeler bakımından bağlayıcı değildir. Somut olayın özelliklerine göre TÜRKPATENT tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğinde farklı sınıflarda yer almalarına rağmen ilgili alıcısı nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ürün ve hizmet markalarının kapsadıkları mal ve hizmet sınıflarının benzer olarak değerlendirilmesi de mümkündür.
Karıştırılma ihtimali bakımından sınıfsal benzerliğin söz konusu olması halinde önceki ve sonraki markanın aynı ya da benzer olup olmadıklarının incelenmesi gerekir. Markaların aynı ya da benzer olup olmadıkları incelenirken markayı oluşturan her bir unsura göre değil, bir bütün olarak karşılaştırılan markaların bıraktığı genel, global izlenim, markaların bütünü ile bıraktığı etki dikkate alınacaktır. Markalarda eğer tanımlayıcı unsurlar var ise bu unsurlar değerlendirme dışı bırakılacaktır. Global değerlendirmeye göre, karşılaştırılan markalar arasında karıştırılma ihtimalinin mevcut olup olmadığı incelenirken, ilgili alıcısı nezdinde bıraktıkları genel intibaya göre markaların benzer olup olmadığı, markalar arasında görsel, işitsel ve kavramsal benzerlik bulunup bulunmadığı, ortalama alıcısının algısının ve satın alma kararı verirken göstereceği özen ve dikkat derecesinin ne olduğu, markalar veya işletmeler arasında bağlantı ihtimalinin söz konusu olup olmadığı gibi hususlar incelenerek değerlendirme yapılmalıdır. Bu şekilde inceleme yapılırken, markanın toplumda ne kadar tanındığı, markaların ayırt edici unsurlarının neler olduğu, markanın hitap ettiği ürün ya da hizmetin tüketici kitlesinin kimler olduğu, bu kitlenin satın alma sürecinde göstermeleri beklenen dikkat ve algılama düzeyinin ne olduğu, mal veya hizmetin niteliğinin ve fiyatının ne olduğu, markanın ne kadar özgün, ayırt edici ya da tanımlayıcı olduğu, seri marka algılamasına yol açıp açmadığı gibi hususlar dikkate alınmalıdır.
Belirtilen açıklamalar ışığında, tarafların iddia ve savunmaları, marka işlem dosyası, itiraza mesnet markalar, hukuki nitelendirme hali hariç olmak üzere maddi vakıalara ilişkin tespitler barındıran bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre;
Her ne kadar davacı taraf huzurdaki davasında ... nolu markalarına da dayanmış ise de, bu markalar, TÜRKPATENT siciline dava konusu edilen ... sayılı markadan daha sonraki bir tarihte girdiğinden, huzurdaki uyuşmazlıkta gerekçe gösterilemeyeceklerinden aşağıda yapılacak değerlendirmeye dahil edilmemişlerdir.
Mahkememizce aldırılan bilirkişi raporunda tablolaştırıldığı üzere; davacının gerek TÜRKPATENT nezdindeki itirazlarına, gerekse de huzurdaki davasına mesnet aldığı markalarının hepsi 43. Sınıfa giren hizmetlerin tamamı için tescillidir. Davalı şahıs da dava konusu markasını 43. Sınıfa giren hizmetler için tescil ettirmek istemektedir. Karşılaştırılan markaların emtia listeleri birebir aynı hizmetleri kapsadığından, somut olayda, emtia ayniyetinin gerçekleştiği, ilave bir inceleme/değerlendirme yapılmaksızın, doğrudan, söylenebilecektir.
Dava konusu ... sayılı marka incelendiğinde; sırf kelime markası olduğu, şekil ve renk unsurlarından yoksun olduğu ve bu markada geçen kelimelerin hepsinin aynı puntoda ve aynı yazım karakterinde yazıldığı ve markada yer alan “...” ibarelerinin bir sıfat tamlaması oluşturarak bir bütün olarak algılandığı değerlendirilmiştir.
Davacının davasına/itirazlarına mesnet aldığı markalarının hepsi; baskın şekil unsurundan yoksun kelime markalarıdır. Bazı markalarda geçen kelimeler yeşil, bazılarında ise siyah harfle yazılmıştır; yine de davacının markalarında bir renk unsurunun da baskın olmadığını söylemek mümkündür. Davacının tüm markalarında, uyuşmazlık konusu olan “...” ibaresinin yanında, “...”, “....” gibi, marka olarak ayırt edicilikten uzak, daha ziyade bir markada ancak tali unsur olarak yer alabilecek tasviri/tanımlayıcı/tamamlayıcı ibareler bulunmaktadır ve bu ibareler ile “...” ibaresi, her seferinde aynı puntolarda ve aynı yazım karakterinde yazılmıştır.
Gerek davacının, gerekse davalının markalarındaki tüm kelimeler, her bir marka özelinde, aynı puntolarda, renklerde ve yazım karakterlerinde yazıldıklarından ve hepsi de birer isim/sıfat tamlaması oluşturduğundan, bu markaların hiçbirinde tek bir kelimenin/unsurun ön plana çıkarak baskın/esas unsur konumunu kazanmış olduğunun söylenmesi mümkün görülmemiştir. Bu durumda; somut olayda çözümlenmesi gereken konu, taraf markalarında ortak olan “...” ibaresinin markaları benzer kılmaya yetip yetmediğidir.
“...” ibaresi, geçmişten günümüze Türk sineması ile birlikte anılan sembolik bir sokak adıdır ve Türkiye genelinde bu anlamıyla bilinirliği çok yaygındır. Bu yüzden de “...” ibaresinin markasal anlamda ayırt edici niteliğinin çok düşük olduğu, günümüzde herkeste aynı anlamı/algıyı çağrıştırdığı/uyandırdığı, sonradan yaratılmış olmayan/orijinal olmayan bir ibare olduğu, ayırt edici niteliği zayıf olan böyle ibareleri marka olarak seçen kişilerin bunun sonuçlarına katlanmak yani o tanıtma işaretinin bazı tedbirler alınmak ve ilaveler yapılmak suretiyle hafifçe değiştirilmiş şeklinin başkaları tarafından kullanılmasına tahammül etmek zorunda olduğu, böyle ibareleri içeren markalarda ayırt ediciliği düşük olan örtüşen bileşenlerden ziyade diğer unsurlara yönelmek gerektiği, sonuç olarak da “...” ibaresinin tek başına bir markanın esas unsuru olarak himaye göremeyeceği ve marka olarak kimsenin tekeline verilemeyeceği değerlendirilmiştir. Zira; tanımlayıcılığı veya bilgilendirme işlevi güçlü olan ibarelerin marka olarak kullanımla ayırt edicilik kazanmaları mümkündür. Öte yandan, herkesin çok sık kullanımına açık, vasıf bildirici ibarelerde bu dönüşüme izin verilmemiştir. Herkes tarafından bilinen “...” ibaresinin, bu dönüşümü hak ettiğinin kabul edilebilmesi için, ülkedeki hizmet sunucu/alıcı çevresinin çok büyük bir kısmının bu işareti, davacının işletmesi ile bağlantı içinde algılaması gerekir. Bunun için aranacak ölçünün, hiçbir şekilde bir markanın tanınmış olup olmadığını tespit ederken belirlenen ölçüden daha hafif olmamasına dikkat edilmelidir. Çünkü herkesin kullanımına açık bir cins isminin bir kişinin tekeline bırakılması, bir markanın tanınmış sayılmasının sonuçlarından daha önemlidir. Dosya kapsamına göre sadece “...” ibaresi itibariyle bu tür bir bağımsızlaşmanın sağlandığından bahsedilmesi olanaksızdır. Sonuçta; davacının markalarında ortak olan “...” ibaresinin bu markaların tek başına esas unsuru olduğunu söylemek mümkün görülmemiştir. Davacının markaları bu ibareyle birlikte başkaca ibareler de içerdiğinden, bu ibarelerin hep birlikte değerlendirmesi neticesinde, bu ibarelerin davalı şahsın markasında, yine tek başına geçmeyen, “...” olarak yer alan ibare ile görsel açıdan benzediğini söylemek mümkün görülmemiştir. Diğer bir ifadeyle; taraf markalarında “...” kelimesinin tek başına ön planda olmaması, ortak olmayan unsurların, her ne kadar tasviri/tamınlayıcı/açıklayıcı ibareler de olsalar, markanın genel görünümünde göz ardı edilebilecek nitelikte olmaması sebebiyle taraf markalarının yakınlaştığı/benzeştiği söylenememektedir. Görsel açıdan ortaya çıkan bu farklılık, duyusal/işitsel/fonetik açıdan bakıldığında, daha da belirgin olmaktadır. Karşılaştırılan kelime markaları, birden fazla kelime ihtiva etmekte ve bu kelimeler arasında ortak olan “...” ibaresinin okunuşu, diğer kelimelerin varlığı gözetildiğinde, tek başına, markaları fonetik olarak birbirlerine yaklaştırmaya yetmemektedir. Diğer bir ifadeyle; markalar “...” ibaresi hariç birbirinden çok farklı kelimeler içerdiğinden, söyleniş tarzları, kulakta bıraktıkları “tını” farklı olduğundan, duyusal açıdan benzer olduklarını söylemek mümkün değildir. Anlamsal açıdan da; markalar birden fazla kelime içerdiklerinden, bunların arasında tek ortak unsur olan ve Türkçe’de doğrudan, ilave bir zihni çabaya gerek kalmadan, Türk sinemasını çağrıştıran “...” ibaresinin, diğer kelimelerin anlamlarının önüne geçerek markaları anlamsal olarak benzer kılacak bir yönü yoktur. Sonuçta; somut olayda, davacının hem itirazlarına hem de davasına mesnet aldığı markaları açısından, davalı markası ile görsel/işitsel/anlamsal açıklardan benzerlik şartının gerçekleşmediği değerlendirilmiştir.
Taraf markaları bir bütün olarak karşılaştırıldığında; her ne kadar karşılaştırılan markalar aynı hizmetlerde kullanılacak ise de, hitap ettikleri ortalama alıcı kitlesinin, yeterli ölçüde dikkatli ve özenli alıcılar olması, bu hizmetleri satın almadan önce makul bir araştırma ve inceleme aşamasından geçerek seçici davranmaları, markaların benzememesi hali ve dahi markalarda ortak olan “...” ibaresinin herkes tarafından kullanılabilecek/yaygın/iyi bilinen ve bu nedenle de marka olarak ayırt ediciliği zayıf bir ibare olması, davacının ayırt edici niteliği zayıf “...” ibaresine korunmaya değer ekonomik bir değer kazandırdığını yeterli delille ispat etmemiş olması hallerinin, halkın dava konusu markalar altında sunulan hizmetlerin aynı şirketten veya ekonomik olarak bağlantılı şirketlerden geldiği düşüncesine kapılma tehlikesini ve karıştırma ihtimalini ortadan kaldırdığı, halkın yanılması ihtimalinin bulunmadığı, tüketicilerin iki farklı marka ile karşı karşıya olduklarını anlayacakları, yani; somut olayda taraf markaları arasında karıştırılma ihtimalinin/iltibas tehlikesinin bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
SMK m.6/9 hükmüne göre; Kötüniyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir.
Kötüniyetli marka başvurusu; Kişiyi, hukuk düzeninin tescil ile elde edilecek hakları kullanması amacı taşımaksızın, hukuka ve ahlaka aykırı olarak, bu hakların hukuk düzenince tasvip edilemeyecek şekilde başka amaçlarla kullanılması olarak tanımlanabilir. Hangi hallerde kötü niyetli olarak marka başvurusunda bulunulmuş sayılacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamakla birlikte, genel olarak markayı kullanmaktan ziyade şantaj veya başkasından haksız para elde etmek veya başkalarının ticaretine engel olmak gibi amaçlarla yapılan marka başvuruları kötü niyetle yapılmış başvuru olarak kabul edilmektedir. Kanunun ayrıca müeyyideye bağladığı hususlar tek başına kötü niyet emaresi olarak kabul edilmez. Zira Kanun tarafından zaten müeyyidesi gösterilmiş marka başvuruları için ayrıca kötü niyeti de sebep göstermek doğru görülmemektedir.
Somut olayda; davaya konu marka ile itiraza mesnet markaların iltibas tehlikesi oluşturacak derecede benzer olmadıkları, bunun haricinde davalı şahsın kötüniyetle hareket ettiğini gösterir somut olgu da ileri sürülmediğinden kötüniyet iddiasına dayalı istemler yerinde bulunmamıştır.
Davacı taraf her ne kadar marka işlem dosyasında markalarının tanınmışlığını ileri sürmemişse de, eldeki davada markalarının tanınmış olduğunu da iddia etmiştir. Markanın hükümsüzlüğü istemi bakımından davacı tarafın söz konusu iddiası aşağıdaki şekilde irdelenmiştir.
SMK m.6/5 hükmüne göre; Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
SMK m.6/5 hükmü uyarınca; önceki tarihli tescil edilmiş veya tescil başvurusu yapılmış olan bir marka, Türkiye'de ulaştığı tanınmışlık düzeyi sebebiyle, aynı veya benzeri sonraki tarihli marka başvurusunun, aynı veya farklı nitelikteki mal ya da hizmetlere ilişkin tescil talebinin reddini talep edebilir. Bir markanın sadece tanınmış marka niteliğini haiz olması, otomatik olarak o markanın farklı türdeki mal veya hizmetlere ilişkin olarak sonraki tarihli marka başvurusunu engelleme hakkı bahşetmez. Tanınmış marka hakkı sahibinin genişletilmiş korumadan yararlanabilmesi için;
A) Tanınmış markanın itibarından haksız yarar elde edilmesi,
B) Tanınmış markanın itibarına zarar verilmesi,
C) Tanınmış markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesi, olasılıklarından en az birinin gerçekleşmesi veya gerçekleşme ihtimalinin bulunması gereklidir. Ayrıca, sonraki tarihli marka başvuru sahibinin, marka başvurusunda haklı bir nedeninin de bulunmaması gerekir.
Tanınmışlık, statik ve dogmatik bir durum değildir. Aksine; sürekli güncellenen, dalgalanabilen, bir çok değişkene bağlı dinamik bir süreci içinde barındırır. Bir markanın tanınmış marka niteliğinde olup olmadığı; a)Toplumun ilgili kesimince markanın tanınma düzeyi, b) Markanın kullanıldığı coğrafi alan, kullanım süresi ve yoğunluğu, c)Marka promosyonlarının ve reklamlarının süresi, yoğunluğu, hedef aldığı alan, d)Markanın tesciller veya tescil başvuruları ile korunduğu coğrafi alanın büyüklüğü, e) Markanın resmi mercilerce tanınmışlığına delalet eden karar ve uygulamaları, f) Markanın ekonomik değeri, g) Markanın hitap ettiği mal veya hizmetlerin pazar payı, gibi tahdidi olmayan kriterler dikkate alınmak suretiyle, yapılacak global bir değerlendirme neticesinde her somut olayda ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Hemen belirtilmelidir ki; bir markanın tanınmış marka niteliğini haiz olmasının; yukarıda yer verilen tüm kıstasların sağlanması gerektiğini şart koşmadığı gibi, yukarıda yer verilen kıstaslardan yalnızca birinin gerçekleşmesinin mutlak anlamda ilgili markayı tanınmışlık seviyesine çıkaracağını da göstermez. Burada önemli olan husus; her somut olayda, yukarıda yer verilen kıstaslardan da yararlanarak, global bir değerlendirme yapılması, bunun sonucunda tanınmışlık vasfı ve varsa bu tanınmışlığın etki alanının belirlenmesidir.
Tanınmış markanın itibarından haksız yararlanılmasından söz edilebilmesi için; tanınmış markanın iyi şöhret ve itibar sahibi olması, ilgili tüketici kesimi nezdinde markanın olumlu bir imajının olması gerekir. Bu nedenle imaj transferine konu olabilecek sonraki tarihli marka başvurusunun, tanınmış markanın itibarından haksız yararlanma tehlikesi doğurabileceği söylenebilir. Burada önemli olan, sonraki tarihli markayı gören tüketicinin, önceki tarihli tanınmış markanın kendi zihninde oluşturduğu olumlu imaj ile sonraki tarihli marka arasında bir bağlantı (link) kurması, imaj transferi ihtimalinin bulunması, böylece tanınmış markanın olumlu imajının sağladığı kolaylıktan yararlanarak sonraki tarihli marka başvuru sahibinin ticari avantaj sağlama ihtimalinin bulunmasıdır. Böylece, sonraki tarihli marka başvuru sahibi, tanınmış marka sahibinin uzun uğraşlar sonucu oluşturduğu kalite ve güven birikiminden parazitvari yararlanarak, kendi lehine haksız bir avantaj sağlayacaktır.
Tanınmış markanın itibarına zarar verilebilmesi için; Tanınmış markanın, arzu edilmeyen olumsuz imaj tehlikesine maruz kalacağı bir hal olasılığı içerisinde bulunması gerekmektedir. Tanınmış markanın itibarının zarar görme tehlikesi altında bulunup bulunmadığı incelenirken, tescile konu mal ve hizmetlerin kapsamı dikkate alınmalıdır. Örneğin; tanınmış bir içecek markasının, aynı veya benzerinin tuvalet temizliği emtialarında marka olarak kullanılması halinde, böyle bir olumsuz imaj tehlikesi söz konusu olabilir.
Tanınmış markanın ayırt etme gücünün zedelenmesi için; Sonraki tarihli marka başvurusu nedeniyle, tanınmış markanın ayırt etme gücünün zayıflaması ve bu suretle markanın reklam değerinin düşme ihtimali bulunmalıdır. Tanınmışlık derecesi ve karşılaştırılan markaların hitap ettiği mal veya hizmetlerin birbirleri ile yakınlığı arttıkça, markanın ayırt ediciliğinin zedelenmesi ihtimali de artmaktadır. Bu durumda, markanın muhatap çevresi, sonraki tarihli marka nedeniyle, önceki markanın artık sadece tanınmış marka sahibine ve onun ürünlerine ait olmadığı kanısına varmaktadır.
Somut olayda yapılan değerlendirmede; davacı yanın “...”lı markalarının davacı tarafından yoğun, istikrarlı ve ciddi biçimde kullanıldığına ve bu markaya ciddi yatırımlar yapıldığına, markanın uzun yıllardır ilgili sektörde tanıtıldığına ve dahi tanındığına dair dava dosyasına yeterli nitelikte ve nicelikte delil sunulmadığından, bu markaların “tanınmış” olduğunun söylenmesi de mümkün görülmemektedir. Bu nedenle SMK m.6/5 hükmüne dayalı davalı markasının hükümsüzlüğü istemi yerinde bulunmamıştır.
Yukarıda izah edilen gerekçelerle davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:
1-Davanın REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 59,30 TL maktu karar ve ilam harcından peşin alınan 54,40 TL'nin düşümü ile bakiye kalan 4,90 TL'nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-Davalı TÜRKPATENT kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3 hükmü gereği hesaplanan 5.900,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı TÜRKPATENT'e verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan 116,60 TL harç, 309,00 TL posta, 1.800,00 TL bilirkişi ücreti, olmak üzere toplam 2.225,60 TL yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
5-HMK m.333 hükmü gereği karar kesinleştiğinde artan avansın yatıran tarafa re'sen iadesine,
Dair, davacı vekili ve davalı kurum vekilinin yüzüne karşı, davalı ...'ın yokluğunda, HMK m.341 ve m.345 hükümleri gereği kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi ilgili hukuk dairesi nezdinde İSTİNAF yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.
06/01/2021

Katip ...
E imza

Hakim ...
E imza

UYAP Entegrasyonu