Loading Logo

Sayfa Yükleniyor

ANKARA 3. FIKRI VE SINAİ HAKLAR HUKUK MAHKEMESI

T.C. ANKARA 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA KARAR VERMEYE YETKİLİ
T.C.
ANKARA
3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2020/150
KARAR NO : 2021/57

DAVA : TÜRKPATENT YİDK Marka Kararı İptali, Hükümsüzlük
DAVA TARİHİ : 05/05/2020
KARAR TARİHİ : 11/02/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 12/02/2021
İDDİA:
Davacı vekili 05.05.2020 harç tarihli dava dilekçesi ve duruşmadaki beyanlarında özetle; müvekkili şirketin "..." asli unsurlu tanınmış markanın sahibi olduğunu, davalı şirketin, bu marka ile karıştırma ihtimali bulunacak derecede benzer nitelikteki “...+şekil" ibaresini marka olarak tescil ettirmek üzere davalı TÜRKPATENT’e başvuruda bulunduğunu, ... kod numarasını alan başvurunun, Resmi Marka Bülteninde ilanı üzerine müvekkili tarafından Markalar Dairesi Başkanlığına itirazda bulunulduğunu, ancak itiraz yerinde görülmeyerek reddedildiğini, bu kararın yeniden incelenmesi talebinin de nihai olarak YİDK tarafından reddine karar verildiğini, oysa müvekkili şirketin 974 yılından bu yana gıda sektöründe faaliyet göstermekte olduğunu, ticaret hayatına başladığı günden bu yana “...” markasını kullandığını, “...” esas unsurlu birçok seri markası olduğunu, “...” çekirdek unsurlu ticaret ünvanını da ilk defa 1976 yılında tescil ettirdiğini, “...” markasının tanınmış marka olduğuna dair alınmış ihtisas mahkemesi kararları olduğunu, aynı şekilde TÜRKPATENT nezdinde de “...” markasının tanınmış markalar siciline kayıtlı olduğunu, davalı şahsın “...” ibareli markasının da davacının tanınmış markası ile ayırt edilemeyecek derecede benzediğini, söz konusu markanın davacının “...” markasını neredeyse birebir içerdiğini, bu markanın esas unsurunun “...” ibaresi olduğunu, zira “koçluk” anlamına gelen “coaching” ibaresinin markada tanımlayıcı unsur olarak kullanıldığını, karşılaştırılan markaların görsel ve işitsel olarak ayniyet düzeyinde benzediğini, nitekim davalı TÜRKPATENT’in de karşılaştırılan markaları ilk kararında benzer bulduğunu, davalının markasının davacının tanınmış ve seri marka hüviyetinde olan markalarının arasına sızacağını, haksız yarar elde edeceğini ve bu tanınmış markaların itibarını zedeleyeceğini, Yargıtay’ın davacının “...” markalarının tanınmış olması nedeniyle benzer markalara karşı farklı sınıflarda da korunması gerektiğine hükmettiği emsal kararların bulunduğunu, “...” ibaresi üzerinde davacının gerçek hak sahibi olduğunu ve bu ibarenin davacının ticaret unvanının özü de olduğundan bu hüviyetiyle dahi korunması gerektiğini, davalı marka başvurusunun kötü niyetli yapıldığını belirterek, TÜRKPATENT YİDK’nın dava konusu edilen 17.03.2020 tarih ve ... sayılı kararının iptaline ve davalı adına tescili talep edilen ... sayılı “...+şekil" ibareli markanın tescil kapsamına giren tüm hizmetler açısından hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA:
Davalı TÜRKPATENT vekili cevap dilekçesinde özetle; somut olayda karşılaştırılan markalar arasında ayırt edilemeyecek derecede benzerlik bulunması ve markaların aynı/benzer emtialarda kullanılması gerektiğine ilişkin koşulların sağlanmadığını, markaların görsel, işitsel, kavramsal açılardan ve bıraktıkları toplu intiba yönünden çok farklı olduklarını, hitap ettikleri tüketici kitlesinin bilinç/dikkat düzeyinin yüksek olduğunu, bu nedenle çekişme konusu hizmeter açısından markalar arasında bir iltibas tehlikesinin bulunmadığını savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı ... vekili cevap dilekçesinde özetle, dava konusu “...” markasını “profesyonel koçluk” faaliyetlerinde ve bu alandaki eğitimlerinde tanıtıcı işaret olarak kullandığını, davalının bu faaliyetlerinin ilgili kurumlar tarafından sertifiye edilmiş ve onaylanmış olduğunu, davalının uzun yıllardan beri “...” markasına yatırım yaptığını ve bu markayı ilgili sektörde tanıttığını, davalının markasının davacının “...” esas unsurlu markalarından türetilmediğinin açık olduğunu, davalının markasının yazım karakteri ve renk unsuruyla birlikte bütün olarak değerlendirilmesi halinde özgün ve orijinal bir marka olduğunun görüleceğini, davalının markasının hitap ettiği tüketici kitlesinin bilinçli/dikkatli tüketiciler olduğunu, davalının ticaret unvanının özü olan “...” ibaresi ile davalının dava konusu markasının görsel ve işitsel açılardan hiç benzemediğini, markaların birbirinden tamamen farklı sektörlerde kullanılacağını, “AERİS” ibaresinin çok farklı sektörlerde farklı aktörler tarafından marka olarak tescil edilegeldiğini, “hukukta belirlilik” ve “hukukta istikrar” ilkeleri gereğince davalının markasının da tescil edilmesinin gerektiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
YARGILAMA VE DELİLLER :
Tarafların sav ve savunmaları dinlenmiş, TÜRKPATENT’den davalı şahsa ait ... sayılı marka başvurusu işlem dosyası ile itiraza dayanak marka tescil belgesi getirtilmiş, sunulan deliller incelenmiş, çözümü teknik ve özel bilgiyi gerektirdiği düşünülen konularda bilirkişi incelemesi yaptırılmış, alınan rapor dosyadaki kanıtlarla tutarlı, delillerin değerlendirilmesi aracı olarak denetim ve hüküm kurmaya elverişli kabul edilmiştir.
GEREKÇE:
Uyuşmazlıgın Tespiti ve Uygulanacak Hükümler, Delillerin Tartışılması ve Kabul
Dava TÜRKPATENT YİDK’nun ... sayılı kararının iptali ve tescili halinde davalı şahsa ait ... sayılı “...+şekil" ibareli markanın hükümsüzlüğü ve sicilden terkini istemlerine ilişkindir. İptali istenen YİDK kararının davacıya 20.03.2020 tarihinde tebliğ edildiği, 05.05.2020 tarihinde açılan davanın, 5000 sayılı kanunun 15/c maddesinde belirlenen iki aylık hak düşürücü süre içerisinde olduğu anlaşılmış ve işin esasına geçilmiştir.
Davada uyuşmazlığın özü, davacıya ait ... sayılı ve "...", "... UN", "... YAĞ", "...+şekil", "...", "...", "... GOLD", "... BİS", "... ...+şekil", "... ...+ŞEKİL", "... un ... ÖZEL AMAÇLI BAKLAVALIK BÖREKLİK BUĞDAY UNU+şekil", "... CARD", "... ... Erişte", "... Erişte-... Erişte", "e ...", "e ... group", "şekil", e ...", "...", "...", ...", "...", "e ..." ibareli markanın, davalı şirketin ... sayılı ve “...+şekil" ibareli başvurusu yönünden SMK’nın 6/1, 6/5, 6/9 hükümleri çerçevesinde tescil engeli olup olmadığı ve sonucuna göre ... sayılı YİDK kararının hukuka uygun bulunup bulunmadığına ilişkindir.

TÜRKPATENT’den getirtilen ... sayılı marka başvuru işlem dosyası incelendiğinde, davalı şahsın 30/04/2019 tarihinde “...+şekil" ibaresinin marka olarak tescili istemiyle davalı TÜRKPATENT'e başvuruda bulunduğu, tescil kapsamında 41. sınıflardaki bir kısım emtiaların yer aldığı, başvurunun Resmi Marka Bülteninde ilan edildiği, ilana davacının ... sayılı ve "...", "... UN", "... YAĞ", "...+şekil", "...", "...", "... GOLD", "... BİS", "... ...+şekil", "... ...+ŞEKİL", "... un ... ÖZEL AMAÇLI BAKLAVALIK BÖREKLİK BUĞDAY UNU+şekil", "... CARD", "... ... Erişte", "... Erişte-... Erişte", "e ...", "e ... group", "şekil", e ...", "...", "...", ...", "...", "e ..." ibareli marka ile benzerlik arz ettiğinden ve tanınmışlık iddiasıyla itirazda bulunduğu, itirazın Markalar Dairesince reddi üzerine, yeniden inceleme isteminin YİDK’nun ... sayılı kararı ile nihai olarak reddine karar verildiği, bu kararın iptali istemiyle mahkememiz önündeki davanın yasal süresinde açıldığı anlaşılmaktadır.
Mahkememize uzman bilirkişi heyetinden alınan .15.12.2020 havale tarihli raporda konu ayrıntılı irdelenmiş olup özetle; "1)Karşılaştırılan markaların/işaretlerin birbirleriyle benzer olmadığı, 2) Karşılaştırılan markalardan davacının sadece ... ve ... sayılı markaları ile dava konusu edilen markanın aynı/aynı tür hizmetlerde kullanılacağı, 3) (1) nolu bentte yer alan sebepten dolayı, karşılaştırılan markalar arasında, karıştırılma/iltibas ihtimalinin bulunmadığı, 4) Davacının “önceki kullanıma dayalı gerçek hak sahipliği”, “tanınmışlık”, “ticaret unvanına dayalı hak” iddialarının dava konusu edilen markanın tesciline bir etkisinin olamayacağı, 5) Davacının “kötü niyet” iddialarının değerlendirmesinin hukuki niteliği yüksek olduğundan Sayın Mahkeme tarafından yapılması gerektiği, 6) (3) ve (4) nolu bentlerde düzenlenen hususlarla dava konusu edilen 17.03.2020 tarihli ve ... sayılı YİDK kararının uyumlu olduğu, 7) Davacının hükümsüzlük taleplerinin (3) ve (4) nolu bentlerde düzenlenen hususlarla uyumlu olmadığı," ifade edilmiştir.
6769 sayılı SMK m.6/1 hükmü kısaca, bir marka başvurusunun daha önce yapılmış başvuru veya tescilli bir marka ile “karıştırılma ihtimali” bulunması ve önceki marka ya da başvuru sahibinin itiraz etmesi koşuluyla başvurunun reddini öngörmektedir. Şu halde, iltibas ya da karıştırma riskinin varlığı için, tescil kapsamındaki mal/hizmetlerin ve aynı zamanda başvuru ve markanın (işaretlerin) karıştırma ihtimali bulunacak derecede aynı yada benzer olması gerekir; karıştırma ihtimalinin değerlendirilmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınarak bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilmelidir. İlke olarak mal ve hizmet benzerliği ile değerlendirmeye başlanır. Mal ve hizmetlerin benzerliği değerlendirilirken de çekişme konusu mal ve hizmetlerin ortalama tüketici kitlesi, doğal yapısı, kullanım amacı, fiyatı, alım sıklığı, üretim dağıtım ve satış kanalları ile yerleri, rekabet, ikame veya tamamlama ilişkisi olup olmadığı gibi bütün faktörler dikkate alınmalıdır.
Buna göre dava konusu başvuru'nun “...+şekil" ibaresinden oluştuğu, kapsamında 41.sınıftaki "Eğitim ve öğretim hizmetleri. Sempozyum, konferans, kongre ve seminer düzenleme, idare hizmetleri. Spor, kültür ve eğlence hizmetleri (sinema, spor karşılaşmaları. tiyatro, müze, konser gibi kültür ve eğlence etkinlikleri için bilet sağlama hizmetleri dahil). Dergi, kitap, gazete v.b.gibi yayınların basıma hazır hale getirilmesi, okuyucuya ulaştırılmasına ilişkin hizmetler (global iletişim ağları vasıtasıyla anılan hizmetlerin sağlanması da dahil). Film, televizyon ve radyo programları yapım hizmetleri. Haber muhabirliği hizmetleri, foto-muhabirliği hizmetleri. Fotoğrafçılık hizmetleri. Tercüme hizmetleri." mallarının bulunduğu, itiraza dayanak markalarının ise ... sayılı ve "...", "... UN", "... YAĞ", "...+şekil", "...", "...", "... GOLD", "... BİS", "... ...+şekil", "... ...+ŞEKİL", "... un ... ÖZEL AMAÇLI BAKLAVALIK BÖREKLİK BUĞDAY UNU+şekil", "... CARD", "... ... Erişte", "... Erişte-... Erişte", "e ...", "e ... group", "şekil", e ...", "...", "...", ...", "...", "e ..." ibarelerinden meydana geldiği ve koruma kapsamlarında 09, 16, 22, 24, 25, 28, 29, 30, 31, 32, 35, 41, 43. sınıflardaki mal ve hizmetlerin yer aldığı gözlenmektedir.
Buna göre, açıklanan kriterler çerçevesinde yapılan değerlendirmede, davalı markasının 41.sınıfa giren hizmetlerin tamamı, davacının (sadece) ... ve ... sayılı markalarının kapsamında da yer mal ve hizmetleri ile aynı olduğu tespit ve kabul edilmiştir.
İşaretlerin benzerliğine gelince, bu değerlendirmede, önceki markanın ayırt edicilik düzeyi, tescil kapsamındaki mal/hizmetler yönünden tanımlayıcılığı ve bu nedenle zayıflığı ya da kullanımla sonradan yüksek ayırt edicilik veya tanınmışlık kazanıp kazanmadığı önemli bir faktördür. İşaretler de parçalara ayrılmadan ve bütüncül olarak değerlendirmeli, ancak markayı oluşturan dominant yada ayırt edici unsurlar akılda tutulmalıdır. Görsel, sescil ve kavramsal benzerlik ya da farkların, markanın genel izleniminde bıraktığı etki esas alınmalıdır.
Somut olayda çekişmeli başvuru standart karekterle yazılmış “...+şekil" ibaresinden oluşurken; itiraza dayanak markaların standart karekterle yazılı "...", "... UN", "... YAĞ", "...+şekil", "...", "...", "... GOLD", "... BİS", "... ...+şekil", "... ...+ŞEKİL", "... un ... ÖZEL AMAÇLI BAKLAVALIK BÖREKLİK BUĞDAY UNU+şekil", "... CARD", "... ... Erişte", "... Erişte-... Erişte", "e ...", "e ... group", "şekil", e ...", "...", "...", ...", "...", "e ..." ibarelerinden oluştuğu görülmektedir.
Davacının bir kısım markaları sırf kelime markası, bir kısmı da renk, kelime ve şekil unsurlarını haiz karma markalardır. Aşçı görselli marka hariç, davacının gerek kelime markalarında, gerekse karma markalarında “...” kelimesi ortak olarak geçmektedir. Davacının bazı kelime markalarında, “...” ibaresi, başkaca kelime/hece unsurlarıyla birleşik yazılmıştır. Her ne kadar davacının şekil unsurunu ihtiva eden karma markaları ile birleşik kelime markalarında “...” ibaresinin tek başına ön planda/baskın pozisyonda/ilk algılanan/esas unsur olduğu söylenemese de, davacının “...” ibaresiyle birlikte "”OLD", “BİS”, “CARD”, “GROUP” şeklinde tasviri/tanımlayıcı/yan unsurları veya “...” ibaresini tek başına ihtiva eden kelime markalarında, “...” ibaresinin esas unsur olduğunu söylemek mümkündür. Zaten de “...” ibaresi, davacının çatı markasıdır.
Bundan sonra; davalının dava konusu edilen markası da, kelime ve renk unsurlarını havi bir markadır; bu markada “orta çizgisi eksik büyük bir ‘A’ harfini andıran işaret”ten dolayı görsel açıdan “...” şeklinde algılanan, büyük puntolarla yazılmış ibare ile onun altında, neredeyse yarısına denk gelen puntolarda yazılmış, Türkçe’de “koçluk” anlamına gelen “coaching” ibaresi yer almaktadır ve bu ibarenin altı yeşil renkli bir çizgiyle çizilmiştir. Bu haliyle markada ön planda olan, ilk anda göze çarpan/esas unsurun, ayırt edici niteliği olan ve büyük puntolarla yazılmış işareti olduğunu söylemek mümkündür. O halde, somut uyuşmazlıkta çözülmesi gereken husus, taraf markalarında esas unsur olan ve işaretlerinin, markaları görsel/işitsel ve anlamsal/kavramsal açılardan benzer kılmaya yetip yetmediğidir.
İşareti, markadaki “coaching” ibaresiyle birlikte bir bütün olarak bıraktığı genel izlenim ve baş harfinin otantikliğinden kaynaklanan kompozisyonu itibariyle, davacının markalarında geçen “...” ibaresinden uzaklaşmaktadır. Bu ibareler arasındaki üç harfin ortaklığı, taraf markalarının bütünü itibariyle bıraktığı izlenimler, tümüne hakim olan görünüşler ve ayırıcılığını vurgulayan imajları ve işaretinin özel kompozisyonu gözetildiğinde, taraf markalarının görsel açıdan yakınlaşmasına yetmemektedir. Yani; davalı markasında geçen işaretin yarattığı bütünsel/otantik algının, markada “...” ibaresinin algılanmasını ve bu algının ön plana çıkarak markanın davacının “...”li markalarıyla yakınlaşmasını sağladığını söylemek mümkün görülmemiştir. Ayrıca; markalarda yer alan esas unsurlar dışındaki diğer unsurların da ortak olmayışı ve markaların genel görünümleri itibariyle farklı olmaları nedeniyle, markaların görsel açıdan farklı olduğu/benzer olarak adlandırılabilecek derecede birbirlerine yakınlaşmadığı değerlendirilmiştir.
Taraf markalarının işitsel/duysal/fonetik ve anlamsal açılardan karşılaştırması neticesinde ise; markalar birbirinden çok farklı kelimeler de ihtiva ettiklerinden, markalarda geçen ve işaretlerindeki ortak üç harfin mevcudiyeti, markaları duysal açıdan yaklaştırmaya yetmemektedir. Ayrıca da davalı markasında “coaching” ibaresi İngilizce kullanıldığından, markada geçen işaretinin de İngilizce olarak algılanması pek muhtemeldir ve İngilizce’de de yazıldığı gibi okunmayacaktır. Yani; markaların bütün olarak okunuşları esnasında kulakta bıraktıkları tını, duysal algı birbirinden farklıdır. Markaların tüketicilerin zihninde yarattıkları anlamsal/kavramsal algı ise, yine markalardaki ortak üç harf dışındaki kelimelerin mevcudiyeti nedeniyle, birbirlerine oldukça farklıdır. Somut olayda, davacının itirazlarına/davasına mesnet aldığı tüm markaları açısından, davalı markası ile görsel/işitsel/anlamsal açılardan benzerlik şartının gerçekleşmediği kanaatine varılmıştır.
Somut olay açısından bakıldığında; taraf markalarda geçen ve işaretlerindeki ortak üç harfin mevcudiyetinin, taraf markalarının bütünü itibariyle bıraktığı izlenimler, tümüne hakim olan görünüşler ve ayırıcılığını vurgulayan imajları ve işaretinin özel kompozisyonu gözetildiğinde, taraf markalarının görsel, işitsel ve anlamsal/kavramsal açılardan yakınlaşması için yeterli bir ortaklık olarak görülmemiştir. Yani; davalı markasında geçen işaretin yarattığı bütünsel/otantik algının, markada “...” ibaresinin algılanmasını ve bu algının ön plana çıkarak markanın davacının “...”li markalarıyla yakınlaşmasını sağladığını söylemek mümkün görülmemiştir. Ayrıca; markalarda yer alan esas unsurlar dışındaki diğer unsurların da ortak olmayışı ve markaların genel görünümleri itibariyle farklı olmaları nedeniyle, markaların görsel, işitsel ve anlamsal açılardan benzemediği değerlendirilmiştir.
Sonuçta; her ne kadar davacının (sadece) ... ve ... sayılı markaları açısından, karşılaştırılan markalar aynı/aynı tür hizmetlerde kullanılacak ise de, hitap ettikleri ortalama tüketici kitlesinin, yeterli ölçüde bilinçli/dikkatli/özenli alıcılar olması, bu hizmetleri satın almadan önce makul bir araştırma ve inceleme aşamasından geçerek seçici davranmaları ve dahi markaların benzememesi hali, halkın söz konusu hizmetlerin aynı şirketten veya ekonomik olarak bağlantılı şirketlerden geldiği düşüncesine kapılma tehlikesini ve karıştırma ihtimalini ortadan kaldırdığı, halkı yanıltması ihtimalinin bulunmadığı, tüketicilerin iki farklı marka ile karşı karşıya olduklarını anlayacakları, yani somut olayda markalar arasında karıştırılma ihtimalinin/iltibas tehlikesinin bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
Davacının önceki kullanıma dayalı gerçek hak sahipliği iddiası yönünden değerlendirme:
6769 sayılı SMK’nın “marka tescilinde nispi ret nedenleri”nin düzenlendiği 6. maddesinin 3. fıkrasında; “Başvuru tarihinden veya varsa rüçhan tarihinden önce tescilsiz bir marka veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaret için hak elde edilmişse, bu işaret sahibinin itirazı üzerine, marka başvurusu reddedilir.” denilmektedir. Bu hüküm markanın gerçek sahibinin eskiye dayalı kullanımını tescilden üstün tutarak gerçek hak sahibinin korunmasını sağlamaktadır. Bu madde hükmünde yer alan itirazın kabul edilebilmesi için itiraz sahibinin o işaret üzerinde başvuru tarihinden önce hak sahibi olması veya rüçhan hakkını elde etmesi ve bunları ispat etmesi gerekmektedir. Tescil, bir markanın daha özel hükümlerle korunmasını sağlar. SMK, istisnai olarak, marka hakkının tescile dayanmadan ilk kullanım yoluyla da elde edilebileceğini ve korunabileceğini de kabul etmiştir. Ancak, bu hakkın ne zaman ve nasıl oluşabileceğinin kriterlerini düzenlememiştir. 6769 sayılı SMK’nın “Marka Tescilinde Nispi Ret Nedenleri” başlıklı 6. maddesinde, marka olarak tescil ettirilmek istenen işaret üzerinde tescil başvurusundan önce hak kazanmış kişilerin hukukunu korumaya yönelik hükümler bulunmaktadır. Söz konusu maddenin 3. fıkrasına göre bir işaret üzerinde, bu işaretin –üçüncü bir kişi tarafından-marka olarak tescili amacıyla başvurusu yapılan tarihten veya başvuru tarihinde belirtilen rüçhan tarihinden önce, bir hak elde edilmiş ise, bu hakka sahip kişi, söz konusu işaretin tesciline itirazda bulunabilir. Bu hüküm, işaret üzerinde ilk kullanma yoluyla haksız rekabet hükümlerine göre kazanılan hakkı üstün tutmayı amaçlamıştır. Bu bağlamda hak sahibinin işaretin sonradan bir başkası tarafından kullanılmasını yasaklaması TTK 57/5 ve 58/I, b’den kaynaklanmaktadır.
İtiraz hakkının varlığı tescilsiz işaretin ticaret sırasında kullanılmış olmasını (SMK 6/3) gerekli kılar. “Ticaret sırasında kullanma” ile marka hukukuna özgü kullanma kastedilmektedir. Markasal kullanım, öğretide işareti taşıyan mal ve/veya hizmetlerin köken itibariyle diğer mal ve/veya hizmetlerden ayırt edilmesini sağlamaya yönelik olduğunun alıcılar tarafından anlaşılmasını mümkün kılacak şekilde kullanılması biçiminde tanımlanmaktadır. Ancak markaların kaynak gösterme fonksiyonu dışında reklam, iletişim, kalite, yatırım ve garanti fonksiyonlarının da bulunduğu göz ardı edilmemelidir. Madde metninde bahsedilen tescil edilmeden kullanılan bir marka veya ticarette kullanılan ticaret unvanı, işletme adı, alan adı gibi işaretlerdir. İtiraz veya dava hakkının varlığı tescilsiz işaretin ticaret sırasında kullanılmış olmasıdır. Ticaret sırasında kullanma ile marka hukukuna özgü kullanma kastedilmektedir. Ancak SMK’da “piyasada maruf hale getirme” şartından söz edilmese de bu şartın “zımnen” 6/3 maddesi hükmünde yer aldığını kabul etmek gerekir. Buna göre tescilsiz bir işaret üzerinde bir hakkın doğması ve korunması için, o işarete kullanım yoluyla hukuken korunması gereken bir ekonomik değer kazandırmak gerekir. Bu ise işaretin “asgari bilinirlik düzeyi”ne ulaşması ile mümkündür. Asgari bilinirlikten anlaşılması gereken, işaretin kullanım sonucunda belirli bir yer, bölge veya piyasada bilinir hale gelmesidir. Aksinin kabulü, piyasada işareti “ilk” kullanan kişiye korunma sağlanacağı anlamına gelir ki, bu “SMK hükümleri uyarınca sağlanan korunmanın tescil ile elde edileceği” ilkesini anlamsız hale getireceği gibi hakkaniyet ile de bağdaşmaz. Bütün bunlara göre;
Herşeyden önce; SMK m. 6/3 hükmü açık olup, bu hüküm “tescilsiz bir markanın/işaretin ticarette kullanılmasından doğan bir öncelik hakkı”nı korumaktadır. Davacının huzurdaki davasına mesnet aldığı markaları ise tescillidir ve korunmaları SMK m. 6/3 hükmüne göre değil, m. 6/1 hükmüne göre istenebilir. Ayrıca somut olayda karşılaştırılan markalar da benzememektedir. Bu nedenle de; somut olayda, davacının önceki kullanıma dayalı gerçek hak sahipliği iddiasının dava konusu markanın tesciline bir etkisinin/engelinin olamayacağı sonuç ve kanaatine varılmıştır.
Tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu reddedilir denilmektedir. Bu anlamda tanınmışlık için; yukarıda sayılan koşullara ek olarak ulusal tescil şartı, niteliksel tanınmışlık ve markanın ününden haksız yararlanma olguları da aranır.
Bir markanın tanınmışlıktan yararlanması için yukarıda sayılan şartların gerçekleşmiş olması gerektiği, somut olay açısından ise, davacının dava dosyasına sunduğu emsal yargı kararlarında davacının markasının “tanınmış marka” olarak nitelendirildiği görülmektedir. Keza, davacının bu markası, TÜRKPATENT nezdinde de, T/02156 kod numarası ile “tanınmış marka” olarak tescillidir. Gerçekten de, davacının dava dosyasına sunduğu diğer belge ve delillerden de anlaşıldığı üzere, “...” markası, “un” ürünü açısından, davacının uzun yıllara sarih yoğun tanıtım faaliyetleri ile istikrarlı bir şekilde kullanılmakta ve tanıtılmaktadır ve gıda sektöründe iyi bilinen ve tanınmış bir markadır. ANCAK; davacının somut olayda da SMK m. 6/4 ve m. 6/5 hükümleri gereğince tanınmış marka korumasından yararlanılabilmesi için, davalının başvuruya konu markasının, davacının markalarının bu tanınmışlığından haksız yarar sağlaması, tanınmış markanın itibarına zarar vermesi ve ayırt ediciliğini zedelemesi durumlarından birinin oluşmuş olması gerekir. Davacının SMK 6/5 maddesi hükmünde sayılan şartların gerçekleştiğine dair dava dosyasına herhangi bir delil sunmamış olduğu gözetildiğinde, somut olayda, SMK m. 6/5 hükmünün uygulanması şartlarının oluştuğu doğrudan söylenemeyecektir. Ayrıca; somut olayda, davacı tarafın markalarının tanınmışlığından ve gerek SMK m. 6/4 hükmü gerekse m. 6/5 hükmünden faydalanabilmesi ve davalının ... numaralı markasının tescilini engelleyebilmesi için, bu markanın davacının tanınmış markası ile “aynı ya da benzer” olduğundan bahsedilmesi gerekir. Halbuki; Raporumuzun önceki bölümünde de değindiğimiz üzere, davacının davasına/itirazlarına mesnet aldığı markaları ile dava konusu edilen ... sayılı marka, benzer değildir. Karşılaştırılan markalar benzemediğinden de, somut olayda, tanınmış markanın aynı veya benzeri bir markanın başvurusundan (SMK m. 6/4) veya tanınmış markanın aynı ya da benzerinin farklı mal ve hizmetlerde kullanılması sonucu haksız bir yararın sağlanması, markanın itibarına zarar verilmesi ya da markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesi şartlarının mevcudiyetinden (SMK m. 6/5) söz edilemeyecektir. Bütün bu nedenlerle; her ne kadar davacının markasının gıda sektöründe tanınmış bir marka olduğu düşünülse de, karşılaştırılan markalar benzemediğinden, somut olayda, davacının tanınmışlıkla ilgili iddiasının, dava konusu markanın tesciline bir etkisinin/engelinin olamayacağı sonuç ve kanaatine varılmıştır.
Hükümsüzlük talebi açısından; taraf markalarının benzer olmaması ve 6769 sayılı SMK’nın 6/1 bendi anlamında iltibas tehlikesinin mevcut olmaması nedeniyle hükümsüzlük şartlarının oluşmadığı kanaatine varılmıştır.
Davacının ticaret unvanına dayalı hak iddiası yönünden değerlendirme:
6769 sayılı SMK’nın 6/6 maddesine göre; “tescil için başvurusu yapılmış markanın, başkasına ait kişi ismini, ticaret unvanını, fotoğrafını, telif hakkını veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkını içermesi halinde, hak sahibinin itirazı üzerine tescil başvurusu reddedilir.” hükmü amirdir. Bu hüküm kapsamına, kişilik haklarından isim hakkı ile fotoğraf üzerindeki hak, FSEK kapsamında telif hakları ve sınaî haklar olan marka, tasarım, patent, faydalı model, coğrafi işaret, ticaret unvanı, işletme adı girer.
Yargıtay emsal kararlarında da açıkça dile getirildiği üzere KHK 8/3 (SMK 6/3) maddesinde yer alan "ticaret sırasında kullanılan işaret" ifadesinin kapsamı içerisine ticaret unvanları, işletme adları, isim, fotoğraf, telif hakkı vs. sokulabilir. Aynı maddenin 5. fıkrasına (SMK 6/6) göre de, tescil için başvurusu yapılmış markanın, başkasına ait kişi ismi, ticaret unvanı, fotoğrafı veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkını kapsaması halinde, hak sahibinin itirazı üzerine tescil başvurusunun reddedileceği belirtilmiştir.
SMK md. 6/6 uyarınca ticaret unvanlarına tanınan koruma da, fiilen kullanıldığı faaliyet konularını kapsamakta olup, fiilen kullanılmayan konularda koruma sağlanırsa ticaret unvanları markalara karşı gereğinden fazla korunmuş olur. Ayrıca da; bu işaretin ticaret unvanı kullanımından öte ayırt edici özellik kazanacak şekilde tek başına veya baskın unsur olarak aynı tür mal ve hizmetler bakımından markasal kullanımının ispatı gerekir.
Somut davada davacının ticaret unvanının çekirdeği-özü “...” ibaresidir. Bu ibare, davalı şahsın dava konusu edilen ... sayılı “...” markasında birebir mevcut değildir. Halbuki SMK m. 6/6 hükmünde; “.......markanın.....başkasına ait ticaret unvanını.....içermesi hali”nden bahsedilmektedir. Somut olayda, davalının markasındaki işareti, davacının ticaret unvanının tamamını değil, sadece üç-dört harfini içermektedir. Bu fiili gerçek gözetildiğinde, somut olayda davacının ticaret unvanına dayalı hak iddiasının da dava konusu markanın tesciline bir etkisinin/engelinin olamayacağı sonuç ve kanaatine varılmıştır.
Somut davada davalı şahıs başvurusunun kötü niyetli olduğuna ilişkin somut veriler dosya kapsamında bulunmamaktadır. Bu nedenle kullanılış amacı ve fonksiyonlarına aykırı bir şekilde, davacı veya iyiniyetli üçüncü kişileri baskı altında tutma, onlara şantaj yapma veya engelleme amacına ilişkin herhangi bir olgu ve olay söz konusu olmadığından, davalı şahsın kötü niyetli olmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır.
Taraflarca sunulan belgeler ile tüm deliller incelenmiş, alınan rapor ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilmiş olup yukarıda açıklanan gerekçelerle, davanın reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:
1- Davanın REDDİNE,
2-Alınması gereken 59,30 TL harcın peşin alınan 54,40 TL harçta düşümü ile 4,90 TL bakiye harcın davacıdan tahsili ile Hazine'ye gelir kaydına,
3-Davalılar için 5.900,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
4- Davacın yapmış olduğu yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına,
5- Tarafların yatırdıkları gider avanslarından kalan tutarın HMK 333/1 uyarınca karar kesinleştiğinde iade işlemi yapılmak üzere tebliğden itibaren 15 gün içinde, banka hesap numarası bildirildiğinde hesaba aktarılmasına, aksi halde PTT aracılığı ile adreste ödemeli olarak gönderilmesine,
Dair verilen karar, taraf vekillerinin yüzüne karşı 6100 sayılı HMK'nun 341. ile 345. Maddelerine göre tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf Kanun Yoluna dilekçe ile başvurulabileceğine yönelik karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.11/02/2021
Katip ...
¸

Hakim ...
¸

¸Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu gereğince
DYS üzerinden E-İmza ile imzalanmış olup,
Ayrıca fiziki olarak imzalanmayacaktır.

UYAP Entegrasyonu