Buna göre ilamlı icra takibine konu edilebilmesi, bir diğer ifade ile icra kefiline icra emri tebliğ edilebilmesi için icra kefaletinin yasada öngörülen şekil şartlarına uygun olarak yapılmış olması gerekir. Bu nedenle de icra emri tebliği üzerine İİK'nun 16. maddesine göre şikayet yoluyla icra mahkemesine başvurulması halinde, mahkemece, TBK'nun 581 ve devamı maddeleri kapsamında icra kefalet işleminin İİK'nun 38. maddesi uyarınca ilamlı icra takibine konu edilip edilmeyeceği değerlendirilerek, ilamlı takibe konu edilemeyeceğinin belirlenmesi halinde, kefaletin geçersizliğine değil, sadece bu kefalete dayalı olarak gönderilen icra emrinin ve varsa icra kefili sıfatı ile yapılan işlemlerin iptali ile yetinilmesi gerekir (Yargıtay 34 XX 922/175 Esas 2020/1260 Karar)....
Davacı yan ayrıca faiz oranlarının fahiş olduğunu, çek tazminatından yalnızca keşidecinin sorumlu olduğunu ve bir kısım tahsilatların dosya borcuna yansıtılmadığını öne sürmüşse de davacının takipte kesinleşen borca ve faiz oranına istinaden ve hangi borçlu lehine kefalet beyanında bulunduğunu bildirmeden tüm dosya borcuna istinaden icra kefaletinde bulunması ve İİK'nun 38. maddesi uyarınca icra kefaletinin ilamların icrası hükümlerine tabi olması ve icra kefaletlerinin müteselsil kefalet hükmünde olması nedeniyle faiz oranına ve çek tazminatından sorumluluğa ilişkin iddiaların ve yine davalı yanca takip talebinde 818 sayılı BK'nun 84. maddesi, aynı yönde 6098 sayılı TBK'nun 100. maddesi kapsamında kısmi ödemelerin öncelikle faiz ve masraflara mahsubunun talep edilmiş olması, dosya borçluları tarafından takip çıkışı ana para borcunu da kapsar şekilde ödeme yapıldığının iddia ve ispat olunamaması karşısında davacının bu yöndeki iddialarının da yerinde olmadığı sonucuna ve vicdani kanaatine...
Maddesi uyarınca yapılan inceleme sonucunda; Dava, davacının satış sözleşmesine ilişkin alınan kefaletinin yasal koşulları taşımadığından geçersiz olduğundan bahisle davacı hakkında başlatılan icra takibi yönünden davacının borçlu olmadığının tespiti ile davacıdan tahsil edilen tutarların istirdadı istemlidir....
Dava konusu olayda icra kefaletinin tarihi .../.../... olup, olayda uygulanması gerekli kanun hükümleri 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun kefalete ilişkin hükümleridir. Buna göre 818 sayılı BK 484. Maddesine göre; "Kefaletin sıhhati tahriri şekle riayet etmeye ve kefilin mesul olacağı muayyen bir miktar iraesine mütevakkıftır." Yani kefalet sözleşmesi yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı belirli bir miktar belirtilmedikçe kefalet geçersiz olacaktır. İcra kefaletinin amacı, icra takibine konu edilen ve ödenmeyen bir borcun 3.kişi icra kefili tarafından ödenmesini sağlamaya yöneliktir. İİK'nın 38.maddesinde kefaletin şekli hakkında özel bir hüküm bulunmadığından, dava konusu olayda uygulanması gerekli 818 sayılı BK'nın 484. Maddesi hükümleri icra kefilliği için geçerlilik şartıdır. Davacının icra kefaletinin alındığı .../.../... tarihli haciz tutanağında 818 sayılı BK 484....
, müvekkilinin ilgili senet açısından da sorumluluğu bulunmadığını belirterek senetlerin geçersizliğinin tespiti ile davacının Konya 12....
Hemen belirtmek gerekir ki, İİK’nun 38. maddesi gereğince icra dairesindeki kefaletler ilamların icrası hakkındaki hükümlere tabi olup; icra kefaletinin geçersizliğine yönelik iddia yargılamayı gerektirdiğinden, genel mahkemede ileri sürülebilecek bir husus olup; dar yetkili icra mahkemesinde, tartışılma ve değerlendirilme olanağı bulunmamaktadır. Ancak, İİK'nun 38. maddesi uyarınca ilam hükmünde olan icra kefalet işleminin, ilamlı icra takibine konu edilebilmesi, bir diğer ifade ile icra kefiline icra emri gönderilebilmesi için icra kefaletinin yasada öngörülen şekil şartlarına uygun olarak yapılmış olması gerekir. Nitekim, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 583. maddesinin birinci fıkrasında; ''Kefalet sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azamî miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmaz....
Bir an için son taksidin davalı vekilinin icra takibine konu alacakların tamamının tahsil edildiğine ilişkin beyan ve kabulünü içeren dilekçe tarihinde (02.07.2012 tarihinde) yapıldığı düşünülse dahi ıslah tarihi olan 03.11.2014 tarihi itibariyle istirdat davası açmak için öngörülen 1 yıllık hak düşürücü süre geçmiş olacaktır. Buna göre davacının ıslah talebini 1 yıllık hak düşürücü süre içinde yapmadığı anlaşılmakla, davacının icra takip toplamı olan 1.585,87 TL alacağının kabulüne, fazlaya ilişkin talebinin reddine ” dair karar verilmiştir. Mahkemece, ıslah tarihi itibariyle istirdat davası açılması için öngörülen 1 yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş olduğuna dair gerekçesi dosya kapsamına uygun değildir. İcra İflas Kanunu'nun 72. maddesinde, borçlunun icra takibinden önce veya sonra borçlu bulunmadığının tespiti için menfi tespit davası açabileceği hükme bağlanmıştır....
ilişkin kefaletinin kaldırılması için davalı bankaya ihbar gönderdiğini, bankanın gönderilen ihbara cevap vermediği gibi kefaletini sonlandırmadığını, tarafına ihtar gönderilmeden icra takibi başlatıldığını, icra tehdidi altında tahsil edilen 24000,00 TL nin ödeme tarih olan 21/03/2014 tarihinden itibaren işleyecek ticari temerrüt faizi ile birlikte istirdatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir....
Menfi tespit davasının istirdat davasına dönüşmesi ve davaya istirdat davası olarak devam edilmesi İİK'nın 72/VI. maddesinde düzenlenmiş olup, bu madde hükmüne göre borçlu, açtığı menfi tespit davasında ihtiyati tedbir kararı almamış veya verilen ihtiyati tedbir kararının herhangi bir sebeble kaldırılmış olması nedeniyle dava konusu borcu ödemek zorunda kalmış olursa menfi tespit davası yasa gereği kendiliğinden istirdat davasına dönüşür ve davaya istirdat davası olarak devam edilir. Bu durumda İİK'nın 72/VII. maddesindeki 1 yıllık hak düşürücü süre de uygulanmaz. Yukarıda açıklandığı üzere somut olayda icra takibine konu borç 14.12.2007 tarihinde ödenmiş, eldeki dava borcun icra dosyasına ödenmesinden ve 1 yıllık hak düşürücü sürenin sona ermesinden sonra 21.05.2010 tarihinde “icra takibine konulan çekten dolayı menfi tespit” istemiyle açılmış, sonradan ıslah da edilmemiştir....
KARAR Davacı, davalı ile birlikte dava dışı üçüncü kişinin aldığı krediye kefil olduklarını, davalının kefil olarak ödediği miktarın yarısını kendisinden istediğini, bu nedenle icra takibi yaptığını, kefalet limiti gösterilmediği için kefaletinin geçersiz olduğunu ileri sürerek, borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini istemiştir. Davalı, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, her iki tarafça temyiz edilmiştir. 1-Davalının temyiz itirazlarının incelenmesinde Davacı, dava dışı üçüncü kişinin aldığı krediye kefil olduğunu, ancak kefalet limiti gösterilmediği için kefaletinin geçerli olmadığına belirterek, borçlu olmadığının tespiti talepli bu davayı açmıştır. Mahkeme, davacı kefilin borcun 50.000 TL’sinden sorumlu olduğunu belirterek, davayı kısmen kabul etmiştir. Oysa 14.7.2006 tarihli sözleşmede, davacının 150.000 TL’lik kredi limitinin altında imzası vardır....