Bu şekilde eksik araştırma ve incelemeye dayalı olarak hüküm kurulamaz....
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ Dava, Hazine tarafından, kadastro tespiti 1954 yılında yapılan dava konusu taşınmazın 17.08.1977 tarihinde yapılıp onaylanan kıyı kenar çizgisi kapsamında kaldığı, taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olduğu iddiasıyla tapu iptali ve tescil istemiyle açılmış olup, tespitten sonraki hukuki nedene dayalı olarak dava açıldığı anlaşılmakla; verilen kararı inceleme görevi Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu'nun 23.01.2020 tarih ve 1 sayılı iş bölümü kararı ile kabul edilen Hukuk Dairelerine ilişkin iş bölümü uyarınca 8. Hukuk Dairesi'nin görev alanına ait olduğu halde bu husus maddi hata sonucu göz ardı edilerek dosyanın Dairemize gönderilmiş olduğu anlaşılmış olmakla, dosyanın temyiz incelemesi yapmakla görevli Daireye gönderilmek üzere Yargıtay Hukuk İş Bölümü İnceleme Kurulu'na GÖNDERİLMESİNE, 10.03.2021 gününde oybirliğiyle karar verildi....
Genel bir tanımlama ile “Tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanılarak itiraz olunamayacağını ve dava açılamayacağını” öngörmüş ve sicile geçmiş olan hakkın türü ne olursa olsun on yıl geçtikten sonra dava açılmasına anılan kanunlar izin vermemiştir....
İlk Derece Mahkemesi Kararının Özeti:Yerel Mahkeme yaptığı yargılama neticesinde; "Eldeki davada davacının tespitten önceki sebeplere(taşınmaz satış vaadi sözleşmesine) dayanarak dava açtığı, dava konusu taşınmazın kadastro tespitinin davadan önce kesinleşmiş olup taşınmazın tapu siciline tescil edildiği, kesinleşme tarihinden itibaren 10 yıllık hak düşürücü sürenin 01/11/2010 tarihinde dolduğu, bu nedenle dava tarihi itibari ile yasada belirtilen 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği, hak düşürücü sürenin mahkeme tarafından yargılamanın her aşamasında resen nazara alınacağı, bu haliyle hak düşürücü süre geçtiği için kesinleşen kadastro tespitine ve tapu kayıtlarına kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayalı olarak dava açılamayacağı davanın hak düşürücü süre sebebiyle REDDİNE, dair karar verildiği görülmüştür....
Somut olayda; davacının tespitten önceki sebeplere dayandığı eldeki davanın açıldığı tarihte kadastro mahkemesindeki aynı parsele yönelik dava dosyası henüz karara çıkarılmamış olduğu anlaşılmakla, asliye hukuk mahkemesinde açılan davanın kadastro mahkemesindeki davaya asli müdahale olarak kabul edilmesi ve davanın bu nedenle kadastro mahkemesinde görülmesi gerekir. SONUÇ: Yukarıda belirtilen nedenlerle; H.Y.U.Y.’nın 25. ve 26. maddeleri gereğince ... Kadastro Mahkemesinin YARGI YERİ OLARAK BELİRLENMESİNE 27.06.2007 gününde oybirliğiyle karar verildi....
Ne var ki, Kadastro tespitinin kesinleştiği 1985 yılından eldeki davanın açıldığı 2015 yılına kadar 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12/3. maddesinde öngörülen ve dava şartı olan 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş olması nedeniyle kadastro tespitinden önceki sebebe dayalı olarak açılan davanın dinlenme olanağı bulunmadığı gibi; davanın tespitten sonraki sebeplere dayalı olması halinde ise; kadastro tespitinin kesinleşmesi ile birlikte tapuya tescil edilen taşınmazların kural olarak zilyetlikle kazanılmasının mümkün bulunmadığı, mera olarak sınırlandırılan ve özel siciline kaydolan taşınmazların da aynı şekilde zilyetlikle kazanılamayacağı, bilahare taşınmazın mera olan niteliğinin ağaçlandırma sahası olarak değiştirilmesinin ve idari yoldan Hazine adına tapu kaydı oluşturulmasının taşınmazın tapulu olduğu gerçeğini değiştirmeyeceği göz önüne alınarak, davanın, bu gerekçe ile reddi gerektiği halde yazılı gerekçeyle reddedilmesi isabetsiz olup kararın, sonucu itibariyle doğru olması nedeniyle...
Dava, ölüm sebebiyle hukuki değerini yitiren tapu kaydının iptal ve tesciline ilişkin mülkiyetin aktarılması davasıdır. Kayıt maliki Mehmet'in mirasçı bıraktığı belirlendiğine ve dava onlara yöneltildiğine göre ayrıca Hazine'nin davalı olarak gösterilmesine gerek bulunmamaktadır. Hazine hakkındaki davanın husumet yokluğu sebebiyle reddine karar verilmesi gerekirken, dava esastan reddedilmiş olup hüküm sonucu itibariyle Hazine yönünden doğru görülmüştür. 1- Az yukarıda açıklandığı üzere 9 parselin kadastro tutanağı 21.12.1982 tarihinde kesinleşmiştir. Davacı vekili tespitten önceki ve sonraki kazanmayı sağlayan zilyetliğe dayanarak iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur. Tespit öncesi neden yönünden tutanağın kesinleştiği tarihten 25.12.2002 dava tarihine kadar 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3 maddesinde belirtilen hak düşürücü süre geçmiş bulunmaktadır....
Ziraatçı bilirkişi raporunda çekişmeli taşınmazın mera vasfında olduğunun belirtilmesi Hazine adına yapılan tespiti ortadan kaldırmayacağından yine Havuz Belediyesi adına yapılan tescilin hukuki dayanağı ve sebebi olmadığından iddiasını ispatlayan Hazinenin davasının kabulüne karar verilmesi gerekirken bu konuda karar verilmesine yer olmadığı kararı verilmesi isabetsiz olmuştur. Kaldı ki asli müdahil Akdere Köyü Tüzel Kişiliği kadastro tespitinden önceki sebeplere dayalı olarak Hazine tarafından açılan tapu iptali ve tescil istemiyle açılan davaya katılmıştır. 3402 sayılı Kadastro Kanunun 12/3 maddesi uyarınca kadastro tespitlerinin kesinleştiği tarihten itibaren 10 yıl geçtikten sonra, tespitten önceki nedenlere dayanılarak tespite karşı dava açılamaz. Sözü edilen süre; hak düşürücü olup, mahkemece resen gözetilmelidir....
Dava dilekçesi içeriğine göre davacı, tespitten sonra başlayan zilyetliğe dayalı olarak tapu iptali ve tescil istemiyle dava açmış olup, kadastro tespitinin kesinleşmesi ile birlikte tapuya tescil edilen taşınmazların mülkiyetinin, kural olarak zilyetlikle kazanılması mümkün bulunmadığı gibi, mera olarak sınırlandırılan ve özel siciline kaydolan taşınmazların da aynı şekilde zilyetlikle kazanılamayacağı, bu taşınmazlar üzerinde sürdürülen zilyetliğe değer verilemeyeceği; bir an için davanın tespitten önceki nedenlere dayalı olarak açıldığı düşünülse dahi, kadastro tespitinin kesinleştiği 1963 yılından eldeki davanın açıldığı 2015 yılına kadar 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12/3. maddesinde öngörülen ve dava şartı olan 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş olması nedeniyle açılan davanın dinlenme olanağının da bulunmadığı anlaşıldığından, Mahkemece, davanın reddine karar verilmesi gerekirken bu hususlar göz ardı edilerek davanın esasına girilmek suretiyle yazılı şekilde karar verilmesi...
Dava dilekçesi içeriğine göre, davacı, tespitten sonra başlayan zilyetliğe dayalı olarak tapu iptali ve tescil istemiyle dava açmış olup, kadastro tespitinin kesinleşmesi ile birlikte tapuya tescil edilen taşınmazların mülkiyetinin, kural olarak zilyetlikle kazanılması mümkün olmadığı gibi, mera olarak sınırlandırılan ve özel siciline kaydolan taşınmazların da aynı şekilde zilyetlikle kazanılamayacağı, bu taşınmazlar üzerinde sürdürülen zilyetliğe değer verilemeyeceği; bir an için davanın tespitten önceki nedenlere dayalı olarak açıldığı düşünülse dahi, taşınmazların kadastro tespitlerinin kesinleştiği 1958 yılından eldeki davanın açıldığı 2016 yılına kadar 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12/3. maddesinde öngörülen ve dava şartı olan 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş olması nedeniyle açılan davanın dinlenme olanağının da bulunmadığı anlaşıldığından, Mahkemece, davanın reddine karar verilmesi gerekirken bu hususlar göz ardı edilerek davanın esasına girilmek suretiyle yazılı şekilde...