Hukuk Dairesince, taraflar arasındaki sözleşmenin devre mülk sözleşmesi olduğu ve sözleşmeye konu taşınmazın ise davacı adına tapuya tescil edildiği, sözleşmenin feshi ve ödenen bedelin iadesi halinde aynı zamanda tapu iptal ve tescil de gerekeceğinden davacı talep etmese de bu yönde karar verilmesi gerektiği, bu durumda taşınmazın aynına ilişkin olması nedeniyle taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinin HMK m.12 gereği kesin yetkili olduğu gerekçesiyle İstinaf Başvurusunun kabulü ile HMK m. 353/1-a-3 uyarınca İstanbul 5. Tüketici Mahkemesinin 17/10/2017 Tarih, 2016/751 Esas, 2017/976 Karar sayılı kararının kaldırılmasına, İstanbul 5. Tüketici Mahkemesi'nin yetkisiliğine, dosyanın yetkili Yalova Asliye Hukuk Mahkemesi'ne (Tüketici Mahkemesi Sıfatıyla) gönderilmek üzere kararı veren mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir. Yalova 4....
Maddesi gereğince ihtiyati tedbir talep edildiği, mahkemenin de 19/08/2019 tarihli tensip tutanağının 9 nolu ara kararı ile teminat karşılığında ihtiyati tedbir kararının kabulüne karar verildiğini, ancak mahkemece dosya içerisinde senedin varlığına dair kanıt bulunamadığı gerekçesiyle senedin iptaline yönelik taleplerin reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu beyanla hukuka aykırı olan ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak, davanın kabulüne karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir. DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE :6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 355/1 maddesi gereğince istinaf sebepleri ile sınırlı olarak yapılan incelemede; Dava, davacı tarafından, davalıdan satın alınan dava konusu mobilyaların ayıplı olduğu iddiası ile açılmış sözleşmenin feshi, satış bedeli olarak ödenen peşinatın iadesi, borçlu olmadığının tespiti ve satış sözleşmesi gereğince verilen senedin iptali ve iadesi istemine ilişkindir....
Dava, araç satış sözleşmesi nedeni ile ayıplı maldan kaynaklı sözleşmenin feshi ile ödenen bedelin iadesi talebine ilişkindir. Davacının davalı firmadan 49.867,80 TL bedelle Hyundai İ20 2016 model aracı 24/05/2016 tarihinde sıfır olarak satın aldığı, 17/11/2016 tarihinde davacının davalıya ihtarname göndererek aracın tavanındaki lekeler ve boya kalınlığının yüksek olması, kaputta sökülme ve lokal boya olması nedeni ile ödediği bedelin iadesini talep ettiği anlaşılmıştır....
Mahkemece, iddia, savunma, toplanan delillere ve bilirkişi raporuna göre; davacı tarafından talep edilen bedelin, 2008 yılı Ocak, Şubat ve Mart dönemlerine ait KDV iade raporlarından doğduğu, belirtilen alacak olup, bu dönemlere ilişkin iade raporlarının vergi dairesine verildiğinin ve taraflar arasındaki 27.08.2008 tarihli sözleşmede ücretin asgari ücret olup, peşin ödeneceğinin belirtildiği, buna göre belirtilen aylara ilişkin talep edilebilecek bedelin 27.350.21 TL. olduğu, talep edilen bedelin sözleşmenin feshinden önceki döneme ilişkin olduğu, davacının sözkonusu hizmeti vermesi nedeniyle alacağı talep edebileceği, davalı şirket ile grup şirketler içerisinde bulunan diğer şirketlerinde KDV iadesi hizmetinin davacı tarafından verildiği ve aynı hizmetin grup şirketler arasında yapılması halinde %35 indirimin uygulanabileceği, bu bedelin 17.777.63 TL. olup, takibe bu bedel üzerinden devam edilmesi gerektiği, davalının, likit alacağa haksız ve kötü niyetli olarak itiraz ettiği gerekçesiyle...
ederek sözleşmenin iptali ile davalıya ödenen 7.500,00 TL'nin ödeme tarihinden itibaren avans faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir....
davalardan feragat etmesi karşılığında kooperatife para ödediğini, yüklenici şirketin dayatmasıyla sözleşmeyi imzalamak zorunda kaldığını ve baskı nedeniyle iradesinin sakatlandığını, bu nedenlerle sözleşmenin TBK'nun 27. maddesi gereğince ahlaka aykırı olması nedeniyle sözleşmenin tümden iptalini, kooperatife ödenen bedelin tahsilini ve tapu kayıtlarının iptalini istemiştir. Görülüyor ki, eldeki davada, “gabin” sebebine dayanılarak, fark değerin tahsili ilk olarak talep edilmiş iken, az yukarıda açıklanan diğer davada ise “ahlaka aykırılık” sebebine dayanılarak, sözleşmenin tümden iptali istenmektedir. Bu durumda, her iki davanın sebepleri farklı olduğu gibi, talep sonuçları da aynı olmadığından, ortada kesin bir hükmün varlığından sözedilemez....
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numarası yazılı sözleşmenin feshi ve ödenen bedelin iadesi davasına dair karar Dairemizin 29.05.2013 gün ve 2012/16782-2013/9537 sayılı ilamı ile karar verilmesi üzerine bu defa davacılar tarafından yasal süresinde karar düzeltme isteminde bulunulmuş olmakla, dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü. Mahkemenin kararında ve Yargıtay ilamında yazılı sebeplere göre 6100 sayılı HMK.ya 6217 Sayılı Kanunla eklenen geçici 3.madde hükmü gözetilerek HUMK.nın 440.maddesinde yazılı hallerden hiçbirine uymayan karar düzeltme isteminin REDDİNE ve aynı Yasanın 442.maddesi gereğince takdiren 226.00.-TL para cezası ile aşağıda yazılı harcın karar düzeltme isteyenden alınmasına, 05.03.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi....
Davalı vekili, belediye meclis kararının idare mahkemesi tarafından iptali üzerine sistemin uygulanmasının sona erdiğini, taraflar arasındaki sözleşmenin idare mahkemesinin kararı ile geçersiz hale gelmiş olması nedeniyle kendilerine herhangi bir kusur yüklenemeyeceğini, mücbir sebeple ifanın imkansız hale gelişi dikkate alındığında kar mahrumiyeti talep edilemeyeceğini, talebin zaman aşımına uğradığını, davacının halen önceki hattında çalışmaya devam ettiğini savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, sözleşmenin hukuki imkansızlık nedeniyle ifa edilemez duruma geldiği ve sözleşme sonrası objektif imkansızlık durumunun bulunduğu, davacının katılım payı adı altında ödediği bedelin iadesi yönünden mahkemece karar verildiği, elde edemediği kar kaybını talep edemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Kararı davacı vekili temyiz etmiştir....
KARAR Davacı, davalı şirketin temsilcilerinin hacca indirimli götüreceklerini söylemeleri üzerine dava konusu 30.09.2014 tarihli devre tatil sözleşmesini imzaladığını ve bedelini ödediğini, kandırıldığı gibi hiç tatil hakkını kullanmadığını ileri sürerek sözleşmenin feshi ile yapılan ödemenin iadesine karar verilmesini istemiştir. Davalı, davacının süresinde cayma hakkını kullanmadığını savunarak, davanın reddini dilemiştir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir. Davacı, davalı şirket elemanlarınca aldatıcı vaad ve taahhütler ile psikolojik baskı uygulayarak devre tatil sözleşmesini imzaladığını, ancak tatil hakkını hiç kullanmadığını ileri sürerek, sözleşmenin feshi ile ödemiş olduğu bedelin iadesi istemiyle eldeki davayı açmış, davalı şirket ise kapıdan satış yapılmadığını, davacının tesisleri bizzat görerek sözleşmeyi imzaladığını ve cayma hakkını süresinde kullanmadığını savunmuştur....
Davacı, davalı şirket elemanlarınca aldatıcı vaat ve taahhütler sonucu yanılarak baskı altında devre tatil sözleşmesini imzaladığını, sözleşme bedelinin büyük kısmını ödediğini, cayma bildiriminde bulunduğunu belirterek, ödemiş olduğu bedelin iadesi istemiyle eldeki davayı açmış, davalılar ise dolandırma, aldatma ve yanıltma kastının olmadığını, davacının kendi hür iradesiyle sözleşmeyi imzaladığını, cayma hakkının da süresinde kullanılmadığını savunmuştur. 4822 Sayılı Yasa ile değişik 4077 Sayılı TKHK'nun 8/1 maddesinde, “kapıdan satış, işyeri, fuar, panayır gibi satış mekânları dışında önceden mutabakat olmaksızın yapılan tecrübe ve muayene koşullu satışlardır.” şeklinde tanımlanmış 2012/19749-29938 olup, davacının, hediye tatil kazandığı belirtilerek davet üzerine gitmiş olduğu davalıya ait tesiste, daha önceden düşünmediği ve devre tatil satın almak için de gitmediği halde, yapılan tanıtımlar üzerine hazırlıksız bulunduğu bir sırada imzalamış olduğu 26.10.2009 tarihli sözleşmenin...